28 Eylül 2021 Salı

İnsanlığın Yazgısı Olarak Göç

 İnsanlığın Yazgısı Olarak Göç

Göç ve göçe bağlı sorunlar, göçün getirdikleri, yabancılık, yadırganmak, kabul görmemek, azımsanmak, yok sayılmak.... tüm bu olgular ve düşünceler ile yaşamını sürdürmüş, öz kültürüne sahip çıkma uğraşılarında bulunmuş ve de içinde bulunduğu (yeni- kabul eden) toplumda en azından bir huzur aramış olan nice insanlar, nice topluluklar var oldu bu dünyada...

Göçün nedenleri ne olursa olsun, göç etmek, başka yerlere, başka diyarlara, ülkelere gidip oralarda bir tutunacak yer edinmek isteyen insanlar az olsun, çok sayıda olsun her zaman var olmuştur.

Öyle göçler olmuştur ki savaşlar, ölümler ardından kaçarak yaşanmıştır, canları pahasına...

Bazı göçler ise isteğe bağlı olarak, seve seve, güle oynaya ve isteyerek olmuştur.

Kendi öz yurdunu, kökenlerinin var olduğu coğrafyayı, kentleri, köyleri, toprakları bırakıp başka illere, ülkelere (devletlere) kaçan, giden ulaşan... insanlar tarih boyunca hep görülmüştür.

Acı, elem, keder, açlık, yoksulluk, üzüntü, yitirme, yok olma, sızı.... hep bir yanlarını sarmıştır göçün.

Gidilen yer bazen bir kent olmuştur kendi toprağında, bazen de uzaklarda bir yerlerde, başka - hiç de bildik olmayan -ellerde olmuştur.

Kimi göç vardır ki çok acılarla, sıkıntılarla, yoksulluklarla dolu geçse de yine de senin yanında birileri vardır hep birlikte dertleşip, yükleri omuzlayacağın.... kabileler, topluluklar, binlerce insan... sürüler halinde dağları, tepeleri, denizleri aşarak varmışlardır bir "umut" ülkesine, yaşama sarılmak için.

Bazı göçler ise sadece ya tek başına olmuştur ya da birkaç kişilik aileler halinde...

Son örneklemede daha iyi koşullar için dış ülkelere giden iyi yetişmiş nitelikli bireyler için "beyin göçü" tanımı kullanılmaktadır. Amerika'ya yerleşmiş olan mühendisler ...gibi.

Üçlü bir yapıyı görürüz bunların hepsinde:

İlk olarak ele alınması gereken "insan" olgusudur.

İnsan, insanlar, göç eden insanlar....

Öte yandan diğer bir varlık ise "terk "edile topraklar, köyler, kentler, ülkelerdir.

Diğer üçüncü varlık ise gidilen, varılan, yerleşilmek istenilen, hedef seçilen kent, ülke ve o gurbet el, yabancı topraklar, yabancı kültürler ve yabancı insanlar, yabancı bir (yeni) düzen...

Bu üçlemenin varlığı her zaman kesin olsa da bunların her birinin özelliği, niteliği ve içerikleri hep farklı olabilmiştir.

İnsanlık tarihi bir bakıma birçok özellikleriyle ele alınmışsa da bir dinler tarihi en çok üzerinde durulanı olmuştur.

Ülkelerin, devletlerin tarihleri çok büyük emeklerle her zaman ve her yerde uzmanlarca incelenmiş ve saptanmıştır.

Göçler ve göç tarihi ise pek de öyle topluca ele alınmış ve üzerinde genel bir çalışma yapılmamış gibi görülüyor.

Göçlerin nedenleri çeşitlidir ve genelde de bellidir: Doğal nedenler, toplumsal-politik nedenler, savaşlar, açlık, ölüm tehlikesi, hastalıklar, iç savaş (kabile savaşları..) dinsel baskı ve korkuları...

Dünya göçler tarihi diye bir araştırma, bir kitap aramış olsak, sanıyorum, bulmak çok zor olsa gerek.

Ben burada geniş bir bakış açısı ile ve derinlemesine böyle bir araştırma yapacak da değilim ve de benim işim de değil.

Bir Türk olarak kısaca bir düşündüğümüzde aklımıza gelecektir:

- Orta Asya'dan batıya yapılan "kavimler göçü"...

Çok ama çok uzun yıllar süren ve binlerce kilometrekareyi kapsayan bir yayılma....

İnsan soylarının, kültürlerinin, yaşam biçimlerinin göçlerle yayılması ve başka uygarlıklara, diğer coğrafyalara yönelerek, oralarda yer edinmesi.... ne kadar güçlü ve etkisi büyük bir olay, olaylar, etkiler zincirlemesi....

Son yıllarda batı dillerinde kullanılan integrasyon, asimilasyon, partizipasyon... sözcükleri sanki göçe bağlı analiz ve sentezleri yeni yeni bulurmuşuz gibi gösteriliyor.

Bunun böyle olmadığını göç ve sorunlarını, çözüm yollarını, çözüm modellerini şu anki günlük yaşamımızda pek de algılamamız, kavramamız olası değildir.

Çünkü bu alanda araştırma ve incelemeler yaptıkça görülecektir ki bu konular hep var olmuştur ve de bilinen birçok ülke-devlet bunlara ilgili sorunlar yaşamıştır, kendilerince de çözüm modelleri oluşturmuşlardır.

Bazı devletler yeni gelenleri isteyerek kabul etmiş ve onlara yerleşmeleri için olanaklar sağlamış, yerler göstermiştir.

Bazı devletler ülkelerine gelen göçmenlerin yaşamlarını kolaylaştıracak yardımlarda bulunmuşlardır.

Bazı devletler yeni gelen göçmenlere kendilerine göre yerleşebilecekleri yerler göstermiş yeni kentler oluşturmalarına izin vermiş ve bunu istemiştir.

Bir de zorlanarak yapılan şiddet ve baskı içerikli göçler, taşınmalar vardır. Buna örnek olarak Afrika'nın yerli halkının toparlanılarak gemilerle Amerika'ya götürülmesi ve onların tarım işcisi, kölesi olarak çalıştırılmalarıdır.

Geçen yüzyılın başlarında Almanya'da dışarıya yapılan göçler için baktığımızda açlık, yokluk, sıkıntılar, gemi yolculukları, perişanlıklar... görürüz.

Büyük sayıda insanların yoğun bir biçimde gerçekleştirdiği Amerika'ya, Brezilya'ya vb. ülkelere yapılan göçlerden bu güne doğru baktığımızda neler görebiliriz?

Ya da asıl soru sormayı bir sistematik ile mi yapmalıyız?

Evet göç olayının zamansal olarak da üç boyutu vardır. İlk zaman dilimi göçün kendi evresinden önceki zaman dilimi, o zamanları özellikleri, sorunları...

İkinci zamansal dilim ise "göç" olgusunun tamamen kendi evresi, kendi zamansal bölümüdür.

Son zamansal dilim ise göç sonrası evredir ki bu evre en uzun zaman dilimidir ve halen daha da sürebilmektedir.

Günümüz toplumlarında (devletlerde) her zaman dile getirilen, görülen, yaşanılan birçok politik, ekonomik ve de toplumsal dalgalanmalar, sorunlaşmalar, kargaşalar ve çatışmalar, saldırılar, isyanlar ve de iç savaşlar.... her zaman bir göç arka gerçekliğini de beraberinde taşımaktadır.

Günümüz toplumları, devletler kendi iç sorunlarına bakarak "çözüm yolları"nı ararken hiç bir zaman uzun vadeli bir "göç yönetimi"ni göz ardı etmemelidirler.

Bu anlamda devleti yönetenlere, politik partilere ve de toplum kuruluşlarına, sendikalara böylece doğal bir görev düşmektedir.

Göç kendi başına "tek başlılıklı" olmadığı içindir ki göçün oluşmasındaki ülkelerin (göç veren, göç alan devletler) barışcıl ve sağlıklı çözüm modellerini birlikte geliştirmeleri ve gerekli yatırımları da yapmalı kesinlikle şarttır.

Tüm bunların da sadece günümüzün sorunlarına ve koşullarına yönelik değil ileriye yönelik ve kalıcı önlemler içermesi gerekir.

Bu konuda söylenilecek çok şeyler vardır diyebiliriz ama her iki toplumun da (kesimin) birlikte ve karşılıklı yararlılık ve toplumsal barış sağlayabilecek çözüm modellerinde buluşabilmeleri gerekir.

Pratikte ise ilk ve en önemli sorun ise göçmen toplumunun bireylerinin günün "sosyal-kültürel-ekonomik (SKE) düzeyi"ne göre çok geride kalıyor olmalarıdır.

Özellikle "eğitimde şans eşitliği" ilesi ve ölçütleri her iki kesim tarafından da göz ardı edildiği ve de bu konuda öz bilinç geliştirilmediği içindir ki teoride alınacak olan kararlar ve görüşmeler, iyileştirme önerileri hiç bir zaman olması gereken düzeyi tutturamayacaktır.

Toplumun genel nüfusu içerisinde yüksek tahsil elde edebilmiş, iyi meslek eğitimi alabilmiş, uzmanlaşmış ve de iyi meslek dallarında kendine yer almış olanlar ancak SKE düzeyi yüksek olanların çocukları olmuştur.

Bu da göçmenlerin her zaman alt düzeyde bir yaşam düzeylerinin olduğunu göstermektedir.

Toplumdaki katılım güçleri de buna paralel olarak hep düşük kalacaktır.

Göçmen kesimin de yine bu nedenlere bağlı olarak kendi iç yapılarında çok daha yüksek ve olumlu bir öz bilinç geliştirmeleri zorlanmaktadır.

Onlar daha çok tüketim toplumunun dar gelirli ve karmaşık değer yargılarıyla yoğrulmuş bir yapıya doğru itilmektedirler.

Tek tük de olsa göçmen kesiminin içinden çıkarak üst düzeyde mesleklere gelebilenler ise göç alan toplumun üyeleri olan diğer meslektaşlarıyla da hep bir çekişme içinde olacaklardır.

Belki de son olarak şunu söylememiz gerekiyor:

- "Göçmen kesimin kendi aralarında göç ve sorunlarını daha çok konuşur ve çözüm yolları arar olması gerekmektedir."

- "Örgün eğitimde başarıya önem vermeliler. Okullarda çok çalışmalıdırlar"

- "Kendi öz kültürlerini, anadillerini çok daha sağlıklı bir biçimde taşımaları ve geliştirmeleri gerekmektedir.

- "Çocuklarının aile içi eğitimde çok daha dikkatlice ve de özenle yetiştirmeleri gerekmektedir."

- "Toplumda görülen zararlı akımlardan ve özentilerden çoçuklarını kesinlikle koruyabilecek önlemleri almalıdırlar."

- "Çocukların boş zamanlarını çok sağlıklı ve değerli uğraşılarla geçirmelerini sağlamalıdırlar."

- "Çocuklarını iyi ahlak ilkeleri ile yetiştirmeleri ve kişilik gelişimlerine dikkat etmeleri gerekmektedir."

Ben kendimce şimdilik bu konuda bir düşünce üretmek istedim.

Sizler de sanırım, bu konuyu kendi aranızda konuşup, irdeleyip gündemde tutabilirsiniz.

Çünkü bu konu sadece kısa bir zamana, bugüne ait değildir. (Göç ve getirdiği sorunlar, yapılar...)

Geleceğin belirlenmesinde "göç" yine en önemli bir katkı ve tutum konusu olacaktır.

    Saygılarımla...

         Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2020.02.22, MŞ.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: