İnsanlığın Yazgısı Olarak Göç
Göç
ve göçe bağlı sorunlar, göçün getirdikleri, yabancılık, yadırganmak, kabul
görmemek, azımsanmak, yok sayılmak.... tüm bu olgular ve düşünceler ile
yaşamını sürdürmüş, öz kültürüne sahip çıkma uğraşılarında bulunmuş ve de
içinde bulunduğu (yeni- kabul eden) toplumda en azından bir huzur aramış olan
nice insanlar, nice topluluklar var oldu bu dünyada...
Göçün
nedenleri ne olursa olsun, göç etmek, başka yerlere, başka diyarlara, ülkelere
gidip oralarda bir tutunacak yer edinmek isteyen insanlar az olsun, çok sayıda
olsun her zaman var olmuştur.
Öyle
göçler olmuştur ki savaşlar, ölümler ardından kaçarak yaşanmıştır, canları
pahasına...
Bazı
göçler ise isteğe bağlı olarak, seve seve, güle oynaya ve isteyerek olmuştur.
Kendi
öz yurdunu, kökenlerinin var olduğu coğrafyayı, kentleri, köyleri, toprakları
bırakıp başka illere, ülkelere (devletlere) kaçan, giden ulaşan... insanlar
tarih boyunca hep görülmüştür.
Acı,
elem, keder, açlık, yoksulluk, üzüntü, yitirme, yok olma, sızı.... hep bir
yanlarını sarmıştır göçün.
Gidilen
yer bazen bir kent olmuştur kendi toprağında, bazen de uzaklarda bir yerlerde,
başka - hiç de bildik olmayan -ellerde olmuştur.
Kimi
göç vardır ki çok acılarla, sıkıntılarla, yoksulluklarla dolu geçse de yine de
senin yanında birileri vardır hep birlikte dertleşip, yükleri omuzlayacağın....
kabileler, topluluklar, binlerce insan... sürüler halinde dağları, tepeleri,
denizleri aşarak varmışlardır bir "umut" ülkesine, yaşama sarılmak
için.
Bazı
göçler ise sadece ya tek başına olmuştur ya da birkaç kişilik aileler
halinde...
Son
örneklemede daha iyi koşullar için dış ülkelere giden iyi yetişmiş nitelikli
bireyler için "beyin göçü" tanımı kullanılmaktadır. Amerika'ya
yerleşmiş olan mühendisler ...gibi.
Üçlü bir yapıyı görürüz bunların hepsinde:
İlk
olarak ele alınması gereken "insan" olgusudur.
İnsan,
insanlar, göç eden insanlar....
Öte
yandan diğer bir varlık ise "terk "edile topraklar, köyler, kentler,
ülkelerdir.
Diğer
üçüncü varlık ise gidilen, varılan, yerleşilmek istenilen, hedef seçilen kent,
ülke ve o gurbet el, yabancı topraklar, yabancı kültürler ve yabancı insanlar,
yabancı bir (yeni) düzen...
Bu
üçlemenin varlığı her zaman kesin olsa da bunların her birinin özelliği,
niteliği ve içerikleri hep farklı olabilmiştir.
İnsanlık
tarihi bir bakıma birçok özellikleriyle ele alınmışsa da bir dinler tarihi en
çok üzerinde durulanı olmuştur.
Ülkelerin,
devletlerin tarihleri çok büyük emeklerle her zaman ve her yerde uzmanlarca
incelenmiş ve saptanmıştır.
Göçler
ve göç tarihi ise pek de öyle topluca ele alınmış ve üzerinde genel bir çalışma
yapılmamış gibi görülüyor.
Göçlerin
nedenleri çeşitlidir ve genelde de bellidir: Doğal nedenler, toplumsal-politik
nedenler, savaşlar, açlık, ölüm tehlikesi, hastalıklar, iç savaş (kabile
savaşları..) dinsel baskı ve korkuları...
Dünya
göçler tarihi diye bir araştırma, bir kitap aramış olsak, sanıyorum, bulmak çok
zor olsa gerek.
Ben
burada geniş bir bakış açısı ile ve derinlemesine böyle bir araştırma yapacak
da değilim ve de benim işim de değil.
Bir
Türk olarak kısaca bir düşündüğümüzde aklımıza gelecektir:
- Orta
Asya'dan batıya yapılan "kavimler göçü"...
Çok
ama çok uzun yıllar süren ve binlerce kilometrekareyi kapsayan bir yayılma....
İnsan
soylarının, kültürlerinin, yaşam biçimlerinin göçlerle yayılması ve başka
uygarlıklara, diğer coğrafyalara yönelerek, oralarda yer edinmesi.... ne kadar
güçlü ve etkisi büyük bir olay, olaylar, etkiler zincirlemesi....
Son
yıllarda batı dillerinde kullanılan integrasyon, asimilasyon, partizipasyon...
sözcükleri sanki göçe bağlı analiz ve sentezleri yeni yeni bulurmuşuz gibi
gösteriliyor.
Bunun
böyle olmadığını göç ve sorunlarını, çözüm yollarını, çözüm modellerini şu anki
günlük yaşamımızda pek de algılamamız, kavramamız olası değildir.
Çünkü
bu alanda araştırma ve incelemeler yaptıkça görülecektir ki bu konular hep var
olmuştur ve de bilinen birçok ülke-devlet bunlara ilgili sorunlar yaşamıştır,
kendilerince de çözüm modelleri oluşturmuşlardır.
Bazı
devletler yeni gelenleri isteyerek kabul etmiş ve onlara yerleşmeleri için
olanaklar sağlamış, yerler göstermiştir.
Bazı
devletler ülkelerine gelen göçmenlerin yaşamlarını kolaylaştıracak yardımlarda
bulunmuşlardır.
Bazı
devletler yeni gelen göçmenlere kendilerine göre yerleşebilecekleri yerler
göstermiş yeni kentler oluşturmalarına izin vermiş ve bunu istemiştir.
Bir
de zorlanarak yapılan şiddet ve baskı içerikli göçler, taşınmalar vardır. Buna
örnek olarak Afrika'nın yerli halkının toparlanılarak gemilerle Amerika'ya
götürülmesi ve onların tarım işcisi, kölesi olarak çalıştırılmalarıdır.
Geçen
yüzyılın başlarında Almanya'da dışarıya yapılan göçler için baktığımızda açlık,
yokluk, sıkıntılar, gemi yolculukları, perişanlıklar... görürüz.
Büyük
sayıda insanların yoğun bir biçimde gerçekleştirdiği Amerika'ya, Brezilya'ya
vb. ülkelere yapılan göçlerden bu güne doğru baktığımızda neler görebiliriz?
Ya da
asıl soru sormayı bir sistematik ile mi yapmalıyız?
Evet
göç olayının zamansal olarak da üç boyutu vardır. İlk zaman dilimi göçün kendi
evresinden önceki zaman dilimi, o zamanları özellikleri, sorunları...
İkinci
zamansal dilim ise "göç" olgusunun tamamen kendi evresi, kendi
zamansal bölümüdür.
Son
zamansal dilim ise göç sonrası evredir ki bu evre en uzun zaman dilimidir ve
halen daha da sürebilmektedir.
Günümüz
toplumlarında (devletlerde) her zaman dile getirilen, görülen, yaşanılan birçok
politik, ekonomik ve de toplumsal dalgalanmalar, sorunlaşmalar, kargaşalar ve
çatışmalar, saldırılar, isyanlar ve de iç savaşlar.... her zaman bir göç arka
gerçekliğini de beraberinde taşımaktadır.
Günümüz
toplumları, devletler kendi iç sorunlarına bakarak "çözüm yolları"nı
ararken hiç bir zaman uzun vadeli bir "göç yönetimi"ni göz ardı
etmemelidirler.
Bu
anlamda devleti yönetenlere, politik partilere ve de toplum kuruluşlarına,
sendikalara böylece doğal bir görev düşmektedir.
Göç kendi başına "tek başlılıklı" olmadığı içindir ki
göçün oluşmasındaki ülkelerin (göç veren, göç alan devletler) barışcıl ve
sağlıklı çözüm modellerini birlikte geliştirmeleri ve gerekli yatırımları da
yapmalı kesinlikle şarttır.
Tüm
bunların da sadece günümüzün sorunlarına ve koşullarına yönelik değil ileriye
yönelik ve kalıcı önlemler içermesi gerekir.
Bu
konuda söylenilecek çok şeyler vardır diyebiliriz ama her iki toplumun da
(kesimin) birlikte ve karşılıklı yararlılık ve toplumsal barış sağlayabilecek
çözüm modellerinde buluşabilmeleri gerekir.
Pratikte
ise ilk ve en önemli sorun ise göçmen toplumunun bireylerinin günün
"sosyal-kültürel-ekonomik (SKE) düzeyi"ne göre çok geride kalıyor
olmalarıdır.
Özellikle
"eğitimde şans eşitliği" ilesi ve ölçütleri her iki kesim tarafından
da göz ardı edildiği ve de bu konuda öz bilinç geliştirilmediği içindir ki
teoride alınacak olan kararlar ve görüşmeler, iyileştirme önerileri hiç bir
zaman olması gereken düzeyi tutturamayacaktır.
Toplumun
genel nüfusu içerisinde yüksek tahsil elde edebilmiş, iyi meslek eğitimi
alabilmiş, uzmanlaşmış ve de iyi meslek dallarında kendine yer almış olanlar
ancak SKE düzeyi yüksek olanların çocukları olmuştur.
Bu da
göçmenlerin her zaman alt düzeyde bir yaşam düzeylerinin olduğunu
göstermektedir.
Toplumdaki
katılım güçleri de buna paralel olarak hep düşük kalacaktır.
Göçmen
kesimin de yine bu nedenlere bağlı olarak kendi iç yapılarında çok daha yüksek
ve olumlu bir öz bilinç geliştirmeleri zorlanmaktadır.
Onlar
daha çok tüketim toplumunun dar gelirli ve karmaşık değer yargılarıyla
yoğrulmuş bir yapıya doğru itilmektedirler.
Tek
tük de olsa göçmen kesiminin içinden çıkarak üst düzeyde mesleklere
gelebilenler ise göç alan toplumun üyeleri olan diğer meslektaşlarıyla da hep
bir çekişme içinde olacaklardır.
Belki
de son olarak şunu söylememiz gerekiyor:
-
"Göçmen kesimin kendi aralarında göç ve sorunlarını daha çok konuşur ve
çözüm yolları arar olması gerekmektedir."
-
"Örgün eğitimde başarıya önem vermeliler. Okullarda çok
çalışmalıdırlar"
-
"Kendi öz kültürlerini, anadillerini çok daha sağlıklı bir biçimde
taşımaları ve geliştirmeleri gerekmektedir.
-
"Çocuklarının aile içi eğitimde çok daha dikkatlice ve de özenle
yetiştirmeleri gerekmektedir."
-
"Toplumda görülen zararlı akımlardan ve özentilerden çoçuklarını
kesinlikle koruyabilecek önlemleri almalıdırlar."
-
"Çocukların boş zamanlarını çok sağlıklı ve değerli uğraşılarla
geçirmelerini sağlamalıdırlar."
-
"Çocuklarını iyi ahlak ilkeleri ile yetiştirmeleri ve kişilik
gelişimlerine dikkat etmeleri gerekmektedir."
Ben
kendimce şimdilik bu konuda bir düşünce üretmek
istedim.
Sizler
de sanırım, bu konuyu kendi aranızda konuşup, irdeleyip gündemde
tutabilirsiniz.
Çünkü
bu konu sadece kısa bir zamana, bugüne ait değildir. (Göç ve getirdiği
sorunlar, yapılar...)
Geleceğin
belirlenmesinde "göç" yine en önemli bir katkı ve tutum konusu olacaktır.
Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2020.02.22,
MŞ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: