14 Nisan 2021 Çarşamba

Neler Beklenmeli

  Neler Beklenmeli?

-Gelecek zamanda insandan neler beklemeli?

-Nelerin, nasıl olmasını istemeliyiz?

-Nasıl davranılmasını beklemeli?

-Toplum önüne çıkan insanlardan neler beklemeliyiz?

·       Düşüncelerimiz, zihinsel algılarımız ve birikimlerimiz bizlere yön verir.

·       Neleri ve nasıl “düşünür” isek etkileniriz ve beynimizi de bu yönde çalışmaya zorlamış oluruz.

·       Son yılların en geniş çalışma alanlarından birisi olan “insan zihnini” etkileme, yönlendirme ve de biçimlendirme çalışmaları oldukça başarılı oluyor.

·       Sıradan insanlar artık kendi “özgür” ve “içsel” davranışlarını geliştirip, buna göre davranabilecekleri yerde toplumdan yeni tür medyadan etkilenerek çok değişik, bazen de pek güzel olmayan davranışlar gösterebilmektedir.

·       Bazen de çok ünlü ve tanınmış, önemli görevlerde bulunan kişilerin bile konuşma biçimleri, kullandığı konuşma kalıpları çok dikkati çekmekte olabilmektedir.

·       Özel yaşamdaki sözlü dil bile önemli olsa da özellikle halkın önünde, herkese açık ortamlarda kullanılan dil ister sözlü, ister yazılı olsun çok düzgün ve iyi bir düzeyde olmalıdır.

·       Örnek alınabilecek seçkin bir dili kullanmayan her kişi için aslında kınama yapılsa bile yeridir…

·       Özellikle herkesin erişebileceği ortamlarda karşılaşılan kişilerden neler beklemeliyiz?

.       Dilini düzgün kullanmalı

.       Hiç kimseye hakaret etmemeli

.       Kimseyi aşağılamamalı

.       Hiç kimseye bir lakap takmamalı

.       Dürüst olmalı

.       Yalan söylememeli

.       Abartılı davranmamalı

.       Hiç kimseye abartılı övgülerde bulunmamalı

.       Partizanca davranmamalı

.       Beden dilini doğru kullanmalı

.       Giyimi düzgün ve bakımlı olmalı

.       Hiç kimseye iftirada bulunmamalı

·       Bu özellikleri istemek, hem bizim kültürümüze, hem de görgü kurallarına, uygarlık düzeyine uygundur.

·       Bu tür düşünce ne bir hayalcilik, ne bir saflık ne de boş bir laftır.

·       Neden güzel, doğru ve iyi olanı istemeyelim ki…

·       Tek, tek nasıl ki iyi ve doğru değerleri yitirdiğimizi gözlemliyor isek, yine buna karşın herkes güzel ve iyi olanı kendi başına da olsa, istemelidir.

·       Kurumlar da kendi iç döngülerine yönelik olarak bu tür istemlerde bulunmalıdır.

·       Hele aile yaşamı tüm bireyleri ile temiz ve düzgün davranışları seçmeli ve uygulamalıdır.

·       Nasıl ki “kötü alışkanlıklar” var ve onlardan vaz geçmemiz söyleniliyorsa, biz de “iyi alışkanlıklar” edinmeliyiz.

 Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

    2021.01.02- MŞ.


Günümüzde „Birey“

  Günümüzde „Birey“

·       Çok hızla geçen bir zaman dilimi içerisindeyiz.

·       Geçmiş yüzyıllarla karşılaştıramayacağımız denli bir yenilenme, bir hızlanma ve akış dolu bir zamanın içerisinde hızla ilerliyoruz.

·       Eskiden var olan değerler, ölçüler ve kabullenmeler, hep bir, bir değişime uğradılar.

·       İnsanlar bu hızlı değişim çağında, yüksek teknolojiye ve dijital çağa girilen bu dönemde kendi öz benliklerin sahip çıkabilme sorunlarıyla karşılaşıyorlar.

·       Toplumsal dengeler ve insanlar arası ilişkiler alışılmışlığın üstünde yeni yapılanmalar, sorunlar, çözümsüzlükler getiriyor.

·       Birçok „şey“ artık çok daha kolay çözümlere kavuşmuş gibi göründüğü bu durumda „birey“ olarak sıradan insanlar kendi kısır döngüleri içerisinde yoğruluyorlar.

·       Mutlu olmak, sevilmek, beğenilmek, aranmak gibi duygular çok daha üste çıkarak bireyleri ele geçiriyor.

·       Özellikle de sosyal medyayı kullanarak iletişim içerisinde bulunan birey bu tür duyguları kullanarak kendince bir „doyuma“ bir ruhsal beslenmeğe kendisini kurguluyor.

·       Çok daha mı mutlu oluyor?

·       Hiç sanmıyorum.

·       Çok daha bir çözümsüz arayış içine, hızlı etkilemelere yöneliyor, kendince oluşturulmuş olan çevresi içerisinde hiç durmadan akan bir „alış-veriş“e yöneliyor.

·       Bu tür karşılıklı dostluk-arkadaşlık çemberi içerisindeki döngüler, arayışlar, tatlı sözler yollamalar, takdir etmeler ile aslında „kendine“ yönelik bir kısır döngünün dışına çıkamıyorlar.

·       Çıkmak da istemedikleri gibi, böylesine bir açlık gidermeğe itilmiş olan sıradan bireyler bu durumu bir sorun olarak da görmüyorlar.

·       Bu tür tiplemelerde bu bireylerin sosyal ve ekonomik durumları, diploma düzeyleri de pek bir işe yaramıyor.

·       Çok az bir yüzdesellikle toplumun dar bir kesimi bu tür oluşmaların dışında kalabilmeyi başarabiliyorlar.

·       Kimdir bunlar?

·       Çocukluğundan bu yana kendi öz arayışları ve çabalarıyla temel okumaları yapabilmiş, birikimlerini düzenli ve sürekli sağlamış olanlar.

·       Kültürel ve eğitimsel aşamalar yapmakla birlikte, paraleleinde kişisel gelişimlerine, ruhsal özgürlüklerine, bireysel öz güvenlerine çok iyi sahip çıkabilmiş olanlar.

·       Son otuz, kırk yılın dünyada geliştirdiği yeni etki alanlarını tanımakla, olanakları kullanmakla birlikte, yeni küresel sorunları algılamada, insan ilişkilerini tanımlamada zorluk çeken „birey“ büyük bir hızla eski tanıdıklarından dost, arkadaşlarından bir sıcaklık, bir sevgi arar duruma gelmiştir.

·       Entelektüel olduğunu düşüneceğimiz kesim ise gittikçe kendini daha dar bir çemberin içine çekmektedir. Onların algıları, kavramları ve yorumlamaları, düşünsel yapıları ve dilleri farklılık göstermektedir.

·       Akademik çalışmalar içerisinde bulunan kitle ise hem geçmişten gelen o daldaki birikimleri, değerleri hem de günümüzdeki kendi dalıyla ilgili gelişmeleri, yayınları izleme endişesi ile çırpınmaktadır.

·       Siyasi partilerin taraftarları ise kendi partilerinin yönlendirmesinin ve bakış açısının dışına çıkamamaktadır.

·       Dar bir oran içerisindeki gerçek burjuva ise ülke sorunlarıyla uğraşmak istese bile, piyasaların yeni yükselen değerlerini gördükçe daha da geriye çekilmekte ve özellikle kendi varlıklarını ayakta tutabilme çabası içine gömülmektedir.

·       Asıl büyük kesim olan dar gelirliler, yoksullar, işçi ve ırgatlar ise temel geçim sorunlarıyla karşı karşıya iken ancak yine kendi sınıflarının, sokağının insanlarıyla hep bir olabilmektedir.

·       Bireyin özgür iradesinin oluşması ve kişiliğinin gelişimi ve bunlara bağlı olarak da daha iyi düşünebilecek, davranabilecek, kararlar alacak düzeye gelebilmesi gittikçe zorlaşmaktadır.

·       Ellerinde var olan kendi mahallelerinden, ailelerinden aldıkları kültürel değerlerin, inançların zaman içerisinde yenilenememesi, çağa ayak uyguramamak, kişiliğin özgürleşemeden, aşamalar kat edemeden durağanlaşması… gibi olgulardan dolayı da genelde toplumun yapısı ortak bir tablo çıkarmaktadır.

·       Genç kuşaklar ise eskilerin yapısını anlamadıkları gibi çağın getirdiği yeniliklere sağlıklı bir uyum da sağlayamamaktadır.

·       Eğitim, öğretim ve okullar sistemi ile de yepyeni sorunları yaşayan genç kuşaklar „gerçek“ bir dünyada eskilere göre daha da bir zorlukla karşılaşmaktadır.

·       Genelde, görünen birey yapılarına bakacak olduğumuzda şu özellkleri ilk bakışta görebiliriz:

-        Bir konu üzerinde drinlemesine araştırma ve inceleme yapmazlar.

-        Fikirsel, düşünsel çalışmalara yönelmezler.

-        Düzenli ve köklü bir okuma alışkanlıkları gelişmemiştir.

-        Uzun tümceleri, iç içe geçmiş tümlecikleri anlayamazlar.

-        Okuduğunu anlayamayanlar gittikçe artmaktadır.

-        Okuma yazma biliyor olsalar bile oturup düşünsel yazılar yazamazlar.

-        Okuryazar olanlara yanaşmazlar, onları önemsemeyen bir tavır takınırlar.

-        Hep kendi kısır ve dar çevreleri içinde iletişim halindedirler.

-        Kendi „mahalle kültürünün“ etkisinde olup, o kalıpların dışına çıkamazlar.

-        Genelde hep bir „mağduriyet“ edebiyatının etkisindedirler.

-        Kendileri bir şeyler yapmaktansa hep başkaları yapmalıdır.

-        Karşı tarafın eksiklerini, yanlışlarını ortaya çıkarmak üzere kurulmuş bir davranış sergilerler.

-        Düşüncelerini fikirsel olgunluk taşıyan içerikli konuşmalarla, yazılarla ifade edemezler.

-        Daha çok kişisel yaşanmışlıkları, hoşlanmaları, yeme, içme üzerine geliştirdikleri alışkanlıklarla geçirirler günlerini..

-        Zihin yönetim sistemlerinin bir ürünü olan „moda“ onları çok çabuk etkiler.

-        Çok çabuk ve acele ile görsel olarak algıladıklarını kendilerine uygularlar, takıp, takıştırırlar.

-        Kendi çevrelerindeki en yakınlarıyla birlikte olduklarında ise sesleri hep yükselir, duyguları taşar.

-        Yalnızlık onlara göre değildir, yalnız olduklarında ne yapacaklarını bilemezler, donanımları yeterli değildir.

 

·       Bireyin günümüzdeki durumu ve yapısallığı üzerine yapılacak incelemeler, araştırmalar vardır tabii ki…

·       Ben kısaca, bireysel düşüncelerimi aktarmak istedim.

   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

    2021.01.09- MŞ.

 

 

Türkiye Dünya Üçüncüsü

Türkiye Dünya Üçüncüsü

Dünya üçüncülüğü kutlu olsun!

Nice başarılara, nice sevinçlere

A Milli Futbol Takımı, 48 yıl aradan sonra katıldığı Dünya Kupası'nda, ev sahibi Güney Kore'yi 3-2 yenerek, "Dünya" üçüncülüğünü kazandı.

11. saniyede fileleri havalandıran Hakan Şükür, Dünya kupalarının en erken golüne imza atarak tarihe geçti.

Daegu'da oynanan ve Kuveyt'ten Saad Mane'nin yönettiği maçı 63.483 kişi izledi.

Dakika 1: Türkiye, suskun forveti Hakan Şükür'ün 11. saniyede attığı golle Güney Kore karşısında 1-0 öne geçti.

Bu gol, Dünya Kupası tarihinin en erken atılan golü olarak kayıtlara geçti.

Dakika 9: Yıldıray'ın yaptığı faulden doğan serbest vuruşu kullanan Lee E.Y, takımını beraberliğe taşıdı.

Dakika 32: Rüştü'nün degajında Hakan Şükür kafayla İlhan'a indirdi.

İlhan'ın Hakan'la verkaçında topla buluşan golcü futbolcu aşırtma bir vuruşla topu filelere gönderdi.

Dakika 90+3: Chong-gug'un ceza sahası dışından yaptığı vuruş savunmamıza çarparak Rüştü'nün müdahalesine rağmen filelerle buluştu.

Güney Kore'nin son saniyelerdeki çabaları sonuç vermeyince, milli takımımız karşılaşmayı 3-2 galip kapadı.

Tüm Türkiye’de ve yurt dışında halk sokaklara döküldü.

Ellerde ve arabalarda bayraklar, çalan kornalar, sevinçten yerinde duramayan milyonlarca insan...

Bu tam bir bayram oldu Türk halkına.

Hiç bir ayrım ve ideoloji gözetmeksizin milyonlarca Türk, genci-yaşlısı, kadını-erkeği, tek bir yumruk olup bu güzel bayramı kutluyor.

Yurtdışındaki Türkler için de bu başarı çok büyük bir önem taşımaktadır.

Bulundukları ülkelerde başarıya ve onurlandırılmaya susamış olan Türk halkı için bu dünya üçüncülüğü çok büyük bir önem taşımaktadır.

Dışlanmışlığa, eşdeğerli sayılmamaya bir türlü alışamayan ve bundan da çok büyük bir rahatsızlık duyan Türk halkı bu dünya kupasında bir ikinciliği istemiş olmasına rağmen üçüncülüğü elde ederek büyük bir mutluluğu yakalamıştır.

Bu başarıya hepimiz sevinmeliyiz.

Bu başarıyı hep birlikte kutlamalıyız.

Bu bayram hepimizindir.

Tüm Türk halkına kutlu olsun.

Dünya üçüncülüğünü dostca ve barış içinde kutlamalıyız.

Peki bunun arkası ne olmalıdır?

Devamı nasıl gelmelidir?

Biz  bu başarıdan nasıl bir ders çıkarmalıyız?

İşte, önümüzdeki dönemde bizlere düşen ev ödevi budur.

Bunu düşünmeli ve ona uygun bir yönlenmeye gitmeliyiz.

Özellikle Almanya’da yaşayan bizler bu örneği çok iyi anlamalıyız.

Bence bundan şu dersleri çıkarmalıyız:

·                 Başarıyı istemek zorundayız.

·                 Başarıya ulaşmak için de çalışmak zorundayız.

·                 Bizleri başarıya ulaştıracak doğru yolları ve modelleri bulmalıyız.

·                 Bizim başarıya ulaşabilmemizde yol gösterecek kişileri kazanmalıyız.

·                 Onlara görev vermeliyiz.

·                 Onları desteklemeliyiz.

·                 Başarının bir de bedeli olacaktır.

·                 Bunun için gereken harcamaları da yapmak zorundayız.

·                 Başarıyı yalnızca sporda aramamalıyız.

·                 Hepimiz milli takımda oynayamayacağımıza göre, biz de kendi alanlarımızda başarıya yönelmeliyiz.

·                 En iyi bir geleceği çocuklarımıza istemeliyiz.

·                 Onların iyi meslekler kazanması için uğraş vermeliyiz.

Almanya’da çocuklarımızın eğitim ve öğretimde çok başarılı olabilmeleri için bir araya gelerek, ortak mücadele etmek zorundayız.

Bizim çocuklarımız kendi babalarından ve annelerinden çok daha iyi işlere ve mevkilere gelmelidirler.

Ya eğitimde ya da ticarette onlara başarı yollarını açabilmeliyiz.

Almanya’da toplumun her kesiminde ve alanında yer almalıyız.

Çocuklarımızın, Türk halkının ortak çıkarları için mücadele vermek zorundayız.

Dünya üçüncülüğü yalnızca futbolda ve yalnızca bugün için de kalmamalı; bu başarı örneğini eğitime, bilime, ekonomiye ve politikaya da yayabilmeliyiz.

En güzel yarınlarda daha nice bayramları, birlikte kutlama dileği ile…

Barış dolu bir dünyada başarılarla yüklü bir Türkiye’ye doğru…

Sağlıcakla kalın.

  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

       29.06.2002, GOLDBACH


İlkeli Yaşamak

  İlkeli Yaşamak

“İlkeli Bir İnsan” Olabilmek

·       İlke, prensip, kural sözcükleri aynı anlama ve öneme yer veren sözcüklerdir.

·       Başıboş hareket etmemek, düzenli olmak, prensip sahibi, ilkeli olmak, belirli sınırlar içinde yaşamak, yaşamın akışına kendini kaptırmamak demektir.

·       İnsan yetişme biçimine, aldığı eğitime göre edindiği düşünceleri ve davranış biçimleri ile toplumda yerini alır.

·       Bu ilişkiler içerisinde “nasıl” düşünecek ve davranacaktır, kendine göre uyguladığı “ilkeleri” var mıdır?

·       İlkeli olmak denince akla genellikle doğruluk, güvenirlilik, dürüstlük, açıklık,  tutarlılık, çalışkanlık gibi… “olumlu değerlere” sahip olmak düşüncesi gelir.

·       İlkeli yaşamak insan yaşamında önem verilmesi gereken bir konudur. 

·       Onurlu erdemli, ilkeli olmak kadar, erdemli, ilkeli, onurlu kalmak ve yaşamak çok da önemlidir. 

·       Ama ne yazık ki çıkar ilişkileri, şeytana esir olma, nefse uymak ilkeli, erdemli ve onurlu olma kavramlarını birçok kişi yaşamından kaldırmıştır.

·       Toplumsal anlamda bazılarının yaşantısında ilkesizlik kişiliklerine iyice yerleşmiştir

·       Medyada görülen bazı tartışma programlarına baktığımızda, düşüncede, söylemde, yaklaşımda “ilke” diye bir kavramdan söz etmenin olanaksız olduğu günleri yaşıyoruz.

·       İlkeli davranmak neden sadece bazı insanların becerebildiği bir özelliktir?

·       Bir insanın “ilkeleri”nin olması ne anlam gelir?

·       Bir insan yaşamı için doğru ve yararlı ilkeleri nasıl elde eder?

·       İlkeleri olan ve yaşamında bu ilkelerine bağlı davranan bireylerin karşılaştığı zorluklar nelerdir?

·       İlkeleri olan bir insan olmak iyi midir?

·       İlkeleri olan bir insan olmak önemli midir?

·       İnsanlar ilkeli olmak ya da belirli kurallara göre yaşamak zorunda mıdır?

·       İlkeli duran kimliğini korur.

·       Bir insanın olumlu bir kişilik sahibi olması ilkeli olmasıyla eşdeğerdir.

·       İlkeli olan insan başkalaşmayacaktır.

·       İlkeli olan insanın satın alınması da çok zordur.

·       İlkeleri olan kişi küçük çıkarların, küçük hesapların adamı değildir.

·       Dik durur, eğilmez.

·       İlkeleri olan kişi ikiyüzlü olmaz.

·       Düşüncesi açık ve belirgindir. Savunduğu değerlere sahip çıkar.

·       Dün kara dediğine bugün beyaz demez.

·       İlkeli insanın söylemi ile eyleminin bir olması demektir.

·       Söylediklerini yapan dürüst bir insan demektir.

·       İlkesi olan insan hiç kimseye bilerek yanlış yapmaz.

·       İlkeli olmak aynı zamanda “adam olmaktır” ve adam kalmaktır.

·       İlkesi olanın yönü bellidir.

·       Modern toplumun artık eskiden kalma ahlak kurallarına bir ihtiyacı yoktur, diye düşünmek ise çok yanıltıcıdır ve de tehlike içerir.

·       Çünkü insanlığın gelişim süreci içerisinde temel davranış ilkeleri ve davranışın özü olarak ortaya çıkmış olan evrensel ahlak kendi başına zaten birçok temel ilkeleri içerir.

·       Toplumların evrensel kapsamda oluşturduğu temel düşünme ve davranış biçimlerini içselleştirmiştir.

·       Bu nedenle de modern toplumlar denildiğinde anlamamız gereken çağdaş demokrasiye ve onun temel kurallarına, ilkelerine uygunluk anlaşılmalıdır.

·       Sadece yasa çıkarmış olmak yetmeyeceği için de doğru ve çağdaş yasaların yanı sıra temel davranış biçimleri ve düşünce modellerinde olması gereken temel ilkeler ulusal eğitim ve öğretimin içerisinde de ele alınıp işlenmelidir.

·       Modern toplumda artık “ahlak gerekli değildir, “ahlak eski bir kavram”dır denildiğinde ise ilk akla gelen o toplumda etkin hale gelmek üzere olan bir zihin yönetimi programlamalarının sistematikleşmiş olduğudur.

·       Çünkü bu yöntemler ile toplumun değerlerinden bir bölümünün yok edilmeğe başlanıldığı anlaşılmaktadır.

·       Onun yanı sıra toplumun güçlü ve sağlıklı işlemesini, özgür birey ve özgür iradeyi etkileyecek “yeni kavram”larla karşılaşıldığını saptayabiliriz.

·       Bu konuda şunu da kabul etmek gerekir:

·       - Ahlak ve ilkeler, ilkeli yaşamak denildiğinde çoğu birey için bunlar sadece “yuvarlak” ve pek de “içeriği tam anlaşılmamış” kavramlardır.

·       Bunun böyle olmasının ana nedeni o ülkedeki temel eğitim ve öğretimin bir boşluğu ve eksikliği olabilir.

·       Zaten buna bağlı olarak da yetişkin bireyin kişisel gelişim eksikliği de ortaya çıkar.

·       Sadece bazı okullara gitmiş, bir iş meslek edinmiş olmakla her şeyin tamamlandığını düşünen bir temel var sayım ise çok yanıltıcı ve de tehlikelidir.

·       Çünkü yaşam devam etmektedir, toplum ve bireyleri hiç durmadan kendilerini yetiştirmeli ve geliştirmelidir.

·       Öte yandan insanın en önemli varlığı olan beyni de devamlı yenilenmek sürekli etkinleştirilmek, üretmek ister.

·       Bilgi yüklenmeyen, işlenmeyen, geliştirilmeyen beyin ise sağlıklı ve işe yarar yeni düşünceler üretemez ve o insanı da doğru yönlendiremez.

·       İnsanın çok erken yaşlarda okuma alışkanlığı edinmesi, eleştirel düşünceyi öğrenebilmesi, araştırmacı olabilmesi çok önemlidir.

·       Öğrenme isteği ve bunun sürdürülebilirliği ile kişi kendini geliştirir, olgunlaştırır ve kendi ana ilkelerini endir ve onları yaşamında uygular.

·       Bu mekanizma için de yine bir ilkeler bütünselliği ve kullanılırlığı gerekmektedir.

·       İlkeli olmak, yalnızca bireye özgü bir kavram değildir.

·       İlkeli olmak kurumlar, vakıflar, cemaatler, sivil toplum kuruluşları dediğimiz, dernekler,  sendikalar, için de geçerlidir.

·       Siyasette başarılı olmak isteyen partiler kendi ilkelerine bağlı kalarak davranabilirler ise ancak ilerlerler.

·       Evrensel ahlak zaten zaman içerisinde ülkelerin durumuna göre onların kendi yasalarında da yer edinmiştir.

·       Bunun için de üyelerinin ilkeli kişilikler göstermeleri gerekir.

·       Böylelikle toplumda saygınlık kazanırlar ve yine kendilerine ilkeli taraftarlar, nitelikli bireyler kazandırabilirler.

·       Kuru ve içi boş kitlelerden ise çok fazla bir şey beklemek çok yanıltıcı olacaktır.

·       Toplumun biçimlenmesine, yönlendirilmesine etkisi olan, aile, çevre önemli ise de asıl olan çocuğun, gencin kişiliğinin oluşmasına yararlı olacak bir “ulusal eğitim” sistemi çok büyük taşır.

·       Temeli küçük yaşlarda atılan kişilik biçimlendirilmesi yaşamın içerisinde zamanla daha da olgunlaşmalı ve olumlu biçimler alabilmelidir.

·       Hepimiz bunun için emek harcayıp, düşünce üretip, özgün ilkelerimize kavuşacağız.

 

    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

     2021.01.14. MŞ.