FOS ÇIKANLAR
Her
zaman yaşamımızın her bir döneminde birçok insanla karşılaşırız.
Çeşitli
insanlarla çok da çeşitli yerlerde zamanı, yaşamı paylaşırız.
Bu
insanlar bizim mahallemizden, komşularımızdan da olabilirler.
Belki
de yatılı okul arkadaşımız, sınıf arkadaşımız ya da bir iş yeri arkadaşımız da
olabilir.
Belki
de onlar bizim akrabalarımız, hısımlarımız da olabilirler.
Kendi ailemizin içinden birileri de olabilir.
Ya da
siyaset dünyasından tanıdığımız bir ünlü kişi olabilir...
Belki
de çok sevdiğimiz ve çok da tanınmış bir yazar olabilir...
Onlarla
birlikte "ortak duygular" ediniriz.
Birlikte
çalışırız, çeşitli işler yaparız.
”Ne kadar güzel, ne kadar iyi”... diye sevindiğimiz çok zaman olmuştur belki
de...
… Ama
gün gelir ki “bakış açımız” birden değişiverir.
Öyle
bir an gelmiştir ki o kişinin hiç de bizim "algılamak istediğimiz" gibi
bir insan olmadığını anlayıvermişizdir.
Yeni
olaylar, gelişmeler onların hakkındaki düşüncelerimizi, duygularımızı, bir
başka gerçeği "anlamamıza" yardımcı olurlar.
Onların
hiç de öyle sandığımız gibi olmadığını açıkça görmeye başlarız.
Yaptıkları
işler, ortaya attıkları fikirler, yeni siyasi görüşleri, iş birliği yaptığı
kişiler, kitleler…tamamen değişmeye başlamıştır.
Onlar
artık bizim için “içi boş” ve güven vermez, fos insanlar durumuna düşmüşlerdir.
Dışarıdan
bakınca “tam inanılacak birisi” imiş gibi görünenler...
Günün
koşulları değiştiğinde ya da belki de “çıkar ilişkileri” nedeni ile onlar artık
bizim tanıdığımız kişi olmaktan tamamen uzaklaşmış olabilirler.
O
kişiler kendisini çok iyi yetiştirmiş, geliştirmiş, donanımlı… kişiler olarak
tanınmış da olabilirler…
Çok
iyi okullara gitmiş de olabilirler, önemli mevkilere gelmiş bile olabilirler…
İyi
bir meslek edinmiş ve işinde gücünde başarı ile çalışmış da olabilir.
Kişiliği
gelişmiş, dürüst ve güvenilir birisi olduğunu da düşünmüş olabiliriz.
Hatta
onun ile, onlar ile yıllarca ortak mekanlarda bulunmuş ve "arkadaş"
olmuş olabiliriz.
Ortak
zamanlar geçirmiş, bir masa etrafında oturmuş, sohbet etmiş olabiliriz.
Bu
insanları iyi "dost" olarak da düşünmüş olabiliriz.
Onların
da bizi bir "dost" olarak gördüğünü düşünüyor olabiliriz.
Arkadaşlar
arasında olması gereken “dürüst” ve samimi, “güvenilir ilişkiler” beklemiş
olduğumuzu düşünüyoruz...
Ama,
bir de bakıyoruz ki "bu arkadaş" bizim beklediğimiz tutum ve
davranışları gösteremiyor.
Kişilik
özellikleri, ana karakter yapısı o kişinin hiç de sandığımız gibi birisi
olmadığını ve değişmiş olduğunu gösteriyor.
Zaten,
epeydir de o kişilerin bizim dostluğumuza ve güvenimize layık olmadığını
düşünüyor olduğumuzu bir "daha açıkça" görebiliriz.
Bizi
"kolayca atlatabilen", bize bir "değer vermeyen",
"umursamayan" ve de yıllardır arayıp, sormayan bu kişiler artık
"bize daha fazla yük" olmadan onları kendi yollarına bırakmak
gerekir.
Özellikle
de son yılların getirdiği “zihin yönetimlerinin” etkisi ile ve de elektronik
iletişim olanaklarının kullanılması ile bu tür ilişkiler çok daha açığa
çıkabiliyor.
İnsanlar
kendi sağlam ve dirençli kişiliklerini korumada, özgün bir irade göstermede çok
zorlanıyorlar.
Günümüz
yetişkinlerdeki bu iç dünya dengesizliği, içine düştükleri çelişkiler,
kompleksler, süper egoların elinde tutsak olmalar, tatminsizlikler,
doyumsuzluklar... sanki 24/7 hep kendini kıyaslamalar... sonucu oluşa gelen bir
“kişilik bozukluğu” olmasın?
Bu
durumlarla, böylesine ilişkilerle çok düzenli ve hoşnut yaşayabilenler,
karşılıklı “beğeni ve övgü” alış-verişinde bulunanlar için tabii ki söylenecek
hiç bir şey yok...
Nasıl
oluyor da çok değer verdiğimiz o "kişi" birden bambaşka gözüküyor
gözümüzde...
Belki
de biz kendimiz bir "hayal" kurup, ona "inanmak" mı
istedik?
Ya da
o kişi zamanla kendini geliştiremedi, yenileyemedi, kişiliğini düzgün
özelliklerle donatamadı, sorunları ve iç kargaşaları artan birisi oluverdi
yaşamın içerisinde...
İnsan
kendince, kendini denetlemeli, değerlendirmeli, öz değerleri ve “ilkeleri
nelerdir” diye düşünebilmeli ve bunların sonucunda da "eski-yeni"
tanıdıklarını çok daha iyi gözden geçirmeli...
İstemek
ve istenmek biraz da "seçiciliğe" bağlı değil midir?
"Seçici"
olabilmek, "elit" olabilmek kötü bir şey değildir ve de para ile,
zenginlik ile, soy ile de ilişkili değildir.
Özgün
davranmak, ancak değerli insanlarla dost olabilmeyi seçmek kötü bir özellik
değildir.
Zorla
devam etmesi gereken ilişkiler, sahte dostluklar, “içi boş” kavramlar gibidir,
insanı yıpratır ve yorar.
"Dürüstçe"
incelediğimizde, "düşündüğümüzde", "adilce" değerlendirip
bir "karar" verdiğimizde zaten çok daha hafiflediğimizi,
ferahladığımızı göreceğiz.
Bizim
de tanıdığımız böylesine içi bomboş çıkan, "FOS" çıkan insanlar
olmuştur...
Onlar
her zaman yine de kendilerinin “çok önemli” ve dolu, dolu olduklarına
inananlardır.
"Zaten
çevrelerindekiler de "hep ayni çember ve kültür içinde" toplanmış,
hep ayni şeyleri konuşan insanlardan oluşmuştur......"
"Hiç
bir zaman da kendilerini geliştiremedikleri gibi, donanımlı ve öz güvenli
olanları da beğenmezler, küçümserler” ve hatta yanlarına bile yaklaştırmak
istemezler.
Kendilerinden
başka da kimseyi beğenmeyen ve hatta kitleleri peşlerinde sürükleyenler bile
olmuştur.
Özellikle
siyaset dünyasında partilileri, seçmenleri çok etkilemiş olan “ama” son bir
anda, nedense bilinmez, birden değişen ve bambaşka davranışlarda bulunan,
aslında "umut" vaat eden önemli kişiler de var olmuştur.
Tarih
bu oluşumların “nedenlerini” ileride ortaya koyacaktır.
Bu
durumda yapacak bir şey kalmamıştır.
Üzülen,
şaşıran beklediğini bulamamış birçok insan kalmıştır geride…
“Yapacak
bir şey yok artık”, demek zorunda kalırız.
Giden
gider, yitirmek isteyen yitirir...
Gerek
özel yaşamımızda gerekse de toplumsal yaşamda insanlarla olan ilişkilerimiz
bizleri işte böylesine şaşırtabiliyor, üzebiliyor.
Özellikle
de günümüzün yoğun siyasi tartışmalarında öne çıkan, çıkmak isteyen
siyasetçilere çok daha “dikkatlice” bakmak yararlı olacaktır.
Ne
denli özgür ve bağımsız düşünüp, davranabilir isek o denli çok daha “huzurlu”
ve “mutlu” yaşayabiliriz.
Daha
akılcı, eleştirel ve sağlıklı düşünmek bizim için en iyi yöntem olacaktır.
Biz
de kendi huzurumuza ve yaşamımıza bakıp, bu durumlardan dersler çıkaracağız.
Tüm
bunları yanı sıra FOS ÇIKAN birçok kurum da oldu ne yazık ki…
Çok
inandığımız, güvendiğimiz, varlığımızın en sağlam temellerinden olduğunu
düşündüğümüz bazı kurumların da zamanın koşullarına boyun eğerek FOS ÇIKTIĞINA
tanık olduk, oluyoruz.
Bunun
bir toplum için, bir devlet için ne denli üzücü ve de onarılması son derece güç
olduğunu da ancak sağ duyulu bilinçli yurttaşlar anlayabilmektedir.
Bu
tür FOS ÇIKAN kurumlar yöneticileri ile, önde gelenleri ile birlikte ne yazık
ki zamana ve bazı güç odaklarına yenilip, tavır değiştirmiş olmalılar…
Örnek
bir çağdaş ve uygar, kalkınan TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin temel kurumlarının ve
onların temsilcilerinin bizler için geleceğin Türkiye'si için yapabilecekleri
ne denli yararlı işler ve görevler vardı, sorumluluklar ve yükümlülükleri vardı…
İnsan
olan hem kurumların hem de öylesine tanıdığı güvendiği kurumların FOS
ÇIKMASINDAN son derece üzülüyor…
Yine
de ne kendi öz güvenimizden ne de umutlarımızdan şüphe etmeden yarınlar için yaşamaya
ve çalışmaya devam edeceğiz.
Saygılarımla...
. Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 04.11.2022
* FOS: Temelsiz, içi boş, değersiz, çürük, boş, kof, yararsız olan…