31 Ekim 2025 Cuma

ÜLKEYİ UMURSAMAMAK

.    ÜLKEYİ UMURSAMAMAK   .
.   Ülkenin temel sorunlarını “umursamamak” nasıl bir duygu ve davranıştır?
.   Ülkenin temel sorunlarını umursamamak, sadece kişisel bir tercihin ötesinde, toplumsal ve psikolojik boyutları olan karmaşık bir duygu durumu ve davranış biçimidir.
.   Psikolojide bu duruma genellikle "Apati" (İlgisizlik/Kayıtsızlık), sosyolojide ise "Toplumsal Duyarsızlaşma" adı verilir.
A) Bu duygu ve davranışın temel özellikleri:
I-Duygu Durumu: Apati (İlgisizlik ve Hissizlik)
Bu, genellikle derin bir duygusal tepkisizlik ile karakterize edilir:
1-Hissizlik: Ülke veya toplumdaki ciddi sorunlar (ekonomik kriz, doğal felaketler, adaletsizlik vb.) karşısında yoğun bir üzüntü, öfke ya da kaygı hissetmemek. Duygusal olarak donuk kalmak.
2-Motivasyon Eksikliği: Bu sorunları çözmek veya değiştirmek için en ufak bir istek, çaba ya da eylem motivasyonu göstermemek. "Nasılsa değişmez" düşüncesi baskındır.
3-Çaresizlik Hissi: Sorunların çok büyük ve çözülmez olduğuna dair bir inanç gelişmesi. Bu, bireyin kendini güçsüz ve etkisiz hissetmesine yol açar.
4-Kaçınma: Rahatsız edici bilgi ve haberlerden bilinçli olarak kaçınma eğilimi. Gündemi takip etmeyi reddetme, sadece kişisel ve küçük çevresel konulara odaklanma.
II-Davranış Biçimi: Toplumsal Kayıtsızlık
Bu içsel durum, dışa dönük davranışlara şu şekilde yansır:
1-Pasif İzleyici Olmak: Sorunlara aktif olarak müdahale etmek yerine sadece uzaktan, edilgen bir şekilde izlemek.
2-Sosyal Geri Çekilme: Toplumsal konularla ilgili tartışmalardan, eylemlerden veya sivil katılımdan uzak durmak.
"Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın" Tutumu: Sorunun doğrudan kendi kişisel yaşamını veya yakın çevresini etkilemediği sürece görmezden gelme ve önemsememe.
3-Sorumsuzluk: Ortak ve müşterek dünyaya ait sorumluluklardan kaçınma eğilimi.
III-Bu Davranışın Nedenleri
.   Ülkenin temel sorunlarını umursamamak, duygusal bir koruma mekanizması olarak başlayıp, zamanla toplumsal katılımdan tamamen çekilmeye ve sorumluluktan kaçmaya dönüşen bir durumdur.
.   Bu durum, genellikle tek bir nedene dayanmaz; birden fazla faktörün sonucudur:
1-Duygusal Tükenmişlik:
Sürekli olumsuz haberlere ve çözülemeyen sorunlara maruz kalmanın yarattığı aşırı stres nedeniyle, beynin kendini korumak için duygusal olarak kapanması.
2-Hakikatten Kopuş:
Gerçeğin manipüle edildiği veya hak ve yalan arasındaki sınırın bulanıklaştığı durumlarda güven kaybı ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamakta zorlanma.
3-Bireyselleşme:
Toplumsal dayanışmanın ve ortak değerlerin zayıflamasıyla birlikte, kişinin sadece kendi “çıplak varlığına” ve “çıkarlarına” odaklanması.
4-Sistemik Güvensizlik:
Bireylerin, çabalarının sorunları çözmede yetkili kişi veya kurumlar tarafından karşılık bulmayacağına inanması.
B) Ülkenin sorunlarını umursamaz olmak kişinin yaşamını nasıl etkiler?
.  Ülkenin sorunlarını umursamamak (yani kayıtsız kalmak veya apati göstermek), ilk bakışta kişiyi stresten koruyormuş gibi görünse bile, uzun vadede bireyin “yaşam kalitesini” ve “psikolojik sağlığını” derinden etkileyen karmaşık bir durumdur.
.  Ülkenin sorunlarını umursamamak, kısa vadede ”zihinsel” bir dinlenme sağlasa bile uzun vadede kişiyi “anlamsız, yalıtılmış” ve sorunların “kaçınılmaz sonuçlarına” karşı savunmasız bırakır.
.  Bu davranışın kişinin yaşamı üzerindeki etkilerini iki ana başlıkta inceleyebiliriz:
1. Kişisel ve Psikolojik Etkileri
Umursamazlık, kişinin zihinsel sağlığı üzerinde çelişkili ve genellikle olumsuz sonuçlar doğurur:
-Duygusal Küntleşme (Hissizlik): 
Kişi, ülkenin sorunlarını umursamamayı seçerek kendini olumsuz duygulardan korur. Ancak, beynin bu "duygu filtresi" sadece olumsuzlukları değil, aynı zamanda olumlu duyguları (sevinç, heyecan, tutku) da köreltme riski taşır.
Bu durum, yaşamdan alınan zevk ve tatminin azalmasına (Anhedoni) yol açabilir.
-Anlam Kaybı: 
İnsanlar olarak, kendimizden daha büyük bir amaca hizmet ettiğimizde anlam buluruz. Toplumsal sorunlara kayıtsız kalmak, bireyin hayat amacını daraltır ve yaşamın derin anlamını yitirmesine neden olabilir.
-Pasiflik ve Motivasyon Eksikliği: 
Ülkenin sorunlarına karşı duyulan çaresizlik hissi, kişisel hedeflere yönelik motivasyonun da düşmesine neden olabilir.
"Kocaman ülkenin sorununu çözemiyorum, küçük kendi sorunumu da çözemem" gibi bir içselleştirme yaşanabilir. Bu, eylemsizliğe ve genel bir isteksizliğe yol açar.
-İzolasyon ve Yalnızlık: 
Toplumsal konulardan geri çekilme, kişinin sosyal çevresiyle ortak paylaşımlarını azaltır. Bu durum, giderek yalnızlaşmaya ve topluluk duygusundan kopmaya neden olabilir.
2. Pratik ve Yaşamsal Etkileri
.  Ülkenin temel sorunları, er ya da geç her vatandaşın yaşamını doğrudan etkiler.
.  Umursamamak, bu etkilerden kaçınmayı sağlamaz, sadece “hazırlıksız” yakalanmaya yol açar.
-Yaşam Standardının Düşmesi: 
Umursanmayan ekonomik sorunlar (enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı eşitsizliği) doğrudan kişinin alım gücünü, iş bulma imkanını ve genel refah seviyesini etkiler.
Kayıtsızlık, bu duruma karşı önlem almayı veya tepki göstermeyi engeller.
-Hizmet Kalitesinin Bozulması: 
Sağlık, eğitim, güvenlik gibi kamusal hizmetlerde yaşanan bozulmalar, kişisel bir ilgi göstermeyle düzeltilemez.
Ancak bu sorunları umursamamak, kişinin daha iyi hizmet talep etme hakkından veya bu yönde çaba gösterme potansiyelinden vazgeçmesi demektir.
-Gelecek Kaybı: 
Eğitim, çevre veya siyasal istikrarsızlık gibi uzun vadeli sorunları umursamamak, bireyin kendi çocukları ve torunları için daha iyi bir gelecek inşa etme sorumluluğunu görmezden gelmesi anlamına gelir.
C) Bu durumdan kurtulmak ve daha “katılımcı” bir birey olmak için atılabilecek adımlar neler olabilir? (apati ve ilgisizlik)
.  Ülke sorunlarına karşı duyulan apati (ilgisizlik) ve kayıtsızlık, genellikle uzun süreli tükenmişlik ve çaresizlik hissinden kaynaklanır.
.  Bu durumdan kurtulup daha katılımcı ve ilgili bir birey olmak için atılabilecek adımlar hem psikolojik hem de eylemsel boyutları içerir.
.  Bu süreci destekleyecek adımlar şunlar olabilir:
I. Psikolojik ve Zihinsel Adımlar
Bu aşama, öncelikle zihinsel bariyerleri kaldırmaya ve duygusal enerjiyi geri kazanmaya odaklanır.
1. Kendine Şefkat Gösterin ve Yargılamayı Bırakın:
Apati, bir zayıflık değil, genellikle bir aşırı yüklenme (overload) tepkisidir. Önce bu durumu kabul edin ve kendinizi "duyarsız" olmakla suçlamaktan vazgeçin.
"Yeterince umurunda değilim" düşüncesini bırakıp, "Şu an tükenmiş hissediyorum ama değişebilirim" yaklaşımını benimseyin.
2. Haber Tüketimini Kontrol Edin (Dozlama):
Tüm olumsuz haberleri sürekli takip etmek, çaresizlik hissini artırır.
Haberleri tamamen kesmek yerine, belirli saatlerde ve güvenilir, dengeli kaynaklardan takip etmeye başlayın.
3- "Seçici İlgilenme" stratejisini uygulayın:
Sadece eyleme geçebileceğiniz veya gerçekten önem verdiğiniz bir veya iki konuya odaklanın.
4. Etkisiz Alan Yerine Etkili Alana Odaklanın:
- Etkisiz Alan (Endişe Alanı): Ülke ekonomisinin genel gidişatı, uluslararası siyaset gibi doğrudan kontrol edemeyeceğiniz konuları aşırı düşünmeyi azaltın.
- Etkili Alan (Kontrol Alanı): Çevre temizliği, yerel yönetim kararları, komşularla dayanışma gibi eyleme geçebileceğiniz konulara odaklanın. Küçük zaferler, büyük motivasyon sağlar.
II. Eylemsel ve Katılımcı Adımlar
.   Bu adımların amacı, büyük bir sıçrama yapmak yerine, sürdürülebilir, küçük adımlarla kayıtsızlık döngüsünü kırarak aktif yurttaşlık hissini yeniden inşa etmektir.
.   Duygusal enerjiyi geri kazandıktan sonra, küçük ve sürdürülebilir eylemlerle katılımcılığı artırın.
1. Çok Küçük Bir Adımla Başlayın:
Katılımcı olmak, hemen büyük bir eylem yapmak zorunda değildir. "Sıfırıncı Adım" olarak şunu seçebilirsiniz: Bir hafta boyunca, sadece yerel bir sorunu (örneğin mahalledeki parkın durumu) inceleyin.
Sorunu gördükten sonra, bu sorunla ilgili tek bir makale okuyun veya tek bir yorum yapın.
2. Yerel ve Küçük Gruplara Katılın:
Büyük, soyut ulusal sorunlar yerine, size coğrafi ve duygusal olarak yakın olan konulara odaklanın.
Örneğin: Yerel bir gönüllü grubuna, mahalle derneğine veya bir hobi grubuna katılın.
Bu, sosyal bağları güçlendirir ve yalnızlık hissini azaltır.
Küçük bir grupta, eylemlerinizin etkisini daha somut gördüğünüz için motive olursunuz.
3. Bilgi ve Deneyimi Paylaşın:
Öğrendiğiniz bir bilgiyi (örneğin bir STK'nın çalışması veya yerel bir karar) arkadaşlarınızla veya ailenizle tartışın. Tartışmak, pasif kayıtsızlıktan aktif ilgiye geçişin ilk adımıdır.
Sadece eleştirmek yerine, küçük çözüm önerileri üretmeyi deneyin.
4. Bir Konuya Bağış Yapın veya Destek Verin (Maddi Değilse Bile Manevi):
Beğendiğiniz bir sivil toplum kuruluşuna, maddi gücünüz varsa küçük bir bağış yapın.
Bağış yapmak, o sorunun bir parçası olduğunuz hissini güçlendirir.
Maddi destek yerine, bir kampanyanın sosyal medyada paylaşılması veya bir imza kampanyasına katılmak da küçük ama etkili bir adımdır.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.31, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

GERİ KALMIŞ TOPLUM

.    GERİ KALMIŞ TOPLUMUN BİREYLERİ
.   Kalkınma hamleleri yapmış olsalar bile “gelişmişlik, çağdaşlık, uygarlaşma” düzeyinde kendisini, “hedeflerini tamamlayamamış” ülkelerde toplum ve bireyler “neden” hep “sorunlu” olmaktadır?
.  Neden “kapalı” bir toplum olmanın dışına çıkamamaktadır?
.  Toplumun büyük bir kesiminde bireylerin “yapısal özellikleri ve davranışları” nasıldır?
.  Geri kalmışlık içindeki toplumda bireyler her şeye üzülürler, bunun üzerinde kendi aralarında konuşurlar.
.  Hep “şikayet” ederler ama “araştırma ve incelemeler” yapmazlar, “eleştirel ve sorgulayıcı” düşünmezler.
.  Bu durum, ne yazık ki gözlemlediğimiz toplumsal bir sorunu çok iyi özetliyor.
A) Bu döngüsel sorunun temelinde yatan ve birbirini besleyen bazı noktaları görüp, özetleyebiliriz:
.  Bu durum, eleştirel düşünme, bilimsel metot ve problem çözme becerilerinin toplum genelinde zayıf kaldığını gösteren tipik bir işarettir.
.  Bu konuda sosyolojik veya psikolojik “analizler” yapmak istesek, hangi başlık altında derinleşmek isteyebiliriz?
.  Sorunların “nedenini ve kökenlerini “araştırmazlar, çözüm yolları üzerine fikir üretmezler ise sonuç nasıl olur?
.   Elbette, bu gidiş daha önce bahsettiğim gibi “temel” sorunun eylemsizlik (pasiflik) ve düşünsel yoksulluk boyutlarını gittikçe derinleştiriyor.
1-Şikayet ve Üzülme Sarmalı
-Kolektif Mağduriyet: Ortak şikayet, bireyleri bir araya getiriyor ve bir "mağdurlar topluluğu" hissi yaratıyor. Bu, geçici bir rahatlama sağlasa da, eylemsizliği meşrulaştırıyor.
-Duygusal Tepki Yoğunluğu: Bireyler, karşılaştıkları sorunlara karşı hemen ve yoğun bir duygusal tepki veriyorlar. Üzüntü, öfke ve hayal kırıklığı, sorunun kendisinden çok daha fazla zaman ve enerji tüketiyor.
-Sözlü Gündem: Sorunlar, çözüm bulma aracı olmaktan çıkıp, sohbet ve sosyal etkileşim konusu haline geliyor. "Her şeye üzülme" hali, bir nevi ortak bir kimlik oluşturuyor.
2-Araştırma ve İnceleme Eksikliği
-Eylemsizlik Konforu: Araştırma yapmak, çoğu zaman soruna bir çözüm bulma sorumluluğunu da beraberinde getirir. Eylemsizlik ve şikayet etmek, bu sorumluluktan kaçınmanın konforlu bir yoludur.
-Derinleşmeme Hali: Sorunun kök nedenlerine inme arzusu veya alışkanlığı oluşmuyor. "Neden böyle oldu?", "Kim sorumlu?" yerine, "Bu hep böyle!" veya "Çok kötü bir durum!" gibi genellemelerle yetiniliyor.
-Enerji Tüketimi: Üstteki şikayet sarmalı, bireyin araştırma ve inceleme gibi zihinsel çaba gerektiren adımlar için gerekli olan enerjiyi ve motivasyonu tüketiyor.
-Bilgiye Güvensizlik veya Erişim Zorluğu: Toplumda bilgiye erişim ve bilgiyi doğrulama becerisi zayıf olabilir. Ya da mevcut bilgilere karşı derin bir güvensizlik hakim olabilir.
B) Geri kalmışlık içindeki bir toplumda, bireylerin sorunların kökenlerine inmeyi neden reddettiği ve çözüm üretmekten kaçındığına dair ana etkenleri inceleyelim:
.    Bu durum, bireyin dış dünyayı değiştirme gücüne olan inancını yitirdiği ve iç dünyasında pasif bir direniş geliştirdiği bir toplumsal atalet halidir.
.   Bu gözlemler ışığında, "Bu durumun toplumsal gelişme ve inovasyon üzerindeki etkileri nelerdir?" sorusunu ele alabiliriz.
.   Özellikle kendi çevrelerinde “bol sohbetler” ederler, karşılıklı “kendilerini anlatırlar”, özel yaşamları üzerinde çok konuşurlar, “çok iyi” arkadaş gibi sohbetler ederler. Ama ülke sorunlarına dair hiç bir ciddi fikir üretmezler.
.   Bu son gözleminiz, bahsettiğimiz “pasifliğin” ve “şikayet döngüsünün”, kaçış (distraksiyon) ve bireysel odaklanma (mikro kozmos) yoluyla nasıl sürdürüldüğünü çok net olarak gösteriyor.
1-Pasifliğin ve Eylemsizliğin Nedenleri
-Kolay Çözüm Beklentisi (Sihirli Değnek Sendromu): Bireyler, sorunların kendiliğinden, bir otorite tarafından ya da basit, mucizevi bir çözümle ortadan kalkmasını bekler. Derinlemesine araştırma, zaman ve zeka gerektiren zorlu bir süreçtir.
-Öğrenilmiş Çaresizlik: Bireyler, geçmiş deneyimlerinde yaptıkları çabaların sonuç vermediğini veya kendilerini sadece daha fazla baskı altına soktuğunu görmüşlerdir. Bu durum, "Ne yapsam boşuna" inancını doğurur. Sorunun büyüklüğü karşısında çaresiz hissedilir.
-Korku Kültürü ve Baskı: Sorunların kökenlerini araştırmak ve alternatif çözüm yolları önermek, statükoyu sorgulamak anlamına gelir. Otoriter veya gelenekçi toplumlarda bu, riskli bir davranış olarak algılanabilir ve bireyin cezalandırılmasına yol açabilir. Bu da kendini sansürlemeye neden olur.
2-Düşünsel Yoksulluk ve Alışkanlıklar
-Eleştirel Düşünme Eksikliği: Okul sistemleri ve kültürel ortam, bireyleri bilgiyi sorgulamaya ve analiz etmeye değil, kabul etmeye yönlendirir. Sebep-sonuç ilişkisi kurma, hipotez geliştirme gibi beceriler gelişmemiştir.
-Duygusallığın Akla Baskın Gelmesi: İlk sohbette bahsettiğimiz gibi, sorunlara duygusal tepki vermek, akılcı ve mantıksal bir analiz yapmaktan çok daha kolaydır. Üzüntü ve şikayet, düşünmenin yerini alır.
-Geleceği Planlamama: Sorunların kökenini araştırmak, uzun vadeli bir vizyon gerektirir. Kısa vadeli hayatta kalma endişesiyle yaşayan bireyler, enerjilerini günü kurtarmaya harcar, geleceğe yönelik çözüm üretme zahmetine girmezler.
C) Bu durumu, sosyolojide ve psikolojide sıkça rastlanan "Büyük Resimden Kaçış" veya "Dar Çevreye Sığınma" olarak ele alabiliriz.
I- Dar Çevreye Sığınmanın ve Aşırı Kişiselleşmenin Nedenleri
.   Bu durum, kamusal alanın boşaltılması ve özel alana aşırı yüklenme olarak özetlenebilir.
.   Toplum, kolektif eylem ve fikir üretme yeteneğini kaybederken, bireyler sadece kendi küçük dünyalarında derinleşerek sahte bir yakınlık ve meşguliyet hissi yaratmaktadır.
.   Bu toplumsal yapının siyasi sonuçlarını veya bu döngüden çıkış yollarını incelemek istesek neler bulabiliriz?
1- Eşitler Arası İletişimde Rahatlama
-Duygusal Deşarj (Katarsis): Bireyler, çevrelerindeki büyük ve çözülmez görünen sorunların (ülke sorunları) yarattığı stresi ve kaygıyı, en kolay kontrol edebildikleri alan olan özel yaşamlarını konuşarak hafifletirler.
-Düşük Risk, Yüksek Getiri: Özel hayat hakkında konuşmak, ülke sorunları hakkında ciddi fikir üretmekten çok daha risksizdir. Ülke sorunları hakkında konuşmak, tartışma, muhalefet veya eleştiri getirebilir; oysa dedikodu veya kişisel hikayeler, genellikle sadece dinleme ve onaylama gerektirir.
-Doğrulama ve Onay Arayışı: Özel yaşamı detaylıca konuşmak, dinleyiciden sempati ve onay görme arayışıdır. Bu, kişiye geçici bir değerlilik ve anlaşılmışlık hissi verir. Bu sohbetler, bir nevi karşılıklı psikolojik destek grubuna dönüşür.
2- Mikro Kozmosa Odaklanma
-Kaçış Mekanizması: Aşırı kişisel sohbetler, bireyleri daha büyük ve ağır olan toplumsal sorumluluklardan ve düşünme zahmetinden uzaklaştırır. Bu, bilinçli veya bilinçaltı bir "boş zamanı doldurma" aktivitesidir.
-Kontrol Algısı: Bireyler, ülkenin devasa sorunlarını (ekonomi, siyaset, hukuk) kontrol edemeyeceklerini düşünürler. Bu nedenle, kontrol edebildikleri tek alana, yani kendi özel yaşamlarına odaklanırlar. Aşk, iş, aile gibi konular, kişiye bir etki yaratma illüzyonu sağlar.
-"Kişisel Olan Politik Değildir" Yanılgısı: Geri kalmış toplumlarda, genellikle kişisel sıkıntılar ile toplumsal yapının sorunları arasındaki bağlantı kurulamaz. Birey, yaşadığı sorunların (örneğin işsizlik) ülkenin ekonomik politikalarından değil, kendi şanssızlığından kaynaklandığını düşünmeye eğilimlidir.
Ç) Bu döngüsel sorunların (şikayet/pasiflik, araştırma eksikliği, aşırı kişisel odaklanma) hem siyasi sonuçları hem de bu durumdan çıkış yolları üzerine derinlemesine bir analiz yapalım.
I. Bu Toplumsal Yapının Siyasi Sonuçları
Bahsedilen "geri kalmışlık" içindeki toplum yapısı, siyasette genellikle popülizmin ve otoriter yönetimlerin güçlenmesine zemin hazırlar.
1.  Siyasi Pasiflik ve Seçim Davranışı
-Kısa Vadeli Çıkar Odaklılık: Uzun vadeli toplumsal hedefler yerine, seçim dönemlerinde sunulan kısa vadeli yardımlar veya hediyeler (kömür, erzak yardımı, vb.) oy tercihlerini belirler. Çünkü birey, büyük resmi görme yeteneğini kaybetmiştir.
-Popülist Liderlere Eğilim: Toplumsal sorunlar hakkında ciddi fikir üretmeyen halk, güçlü bir kurtarıcı figürün gelip sihirli değnekle sorunları çözmesini bekler. Bu durum, popülist ve karizmatik liderlerin yükselmesini kolaylaştırır.
-Pasif Destek: Bireyler sorunların kökenini araştırmadığı için, siyasi liderlerin sunduğu basit, duygusal ve yüzeysel çözümlere kolayca inanırlar. Eleştirel süzgeç devre dışıdır.
2.  Otoriterleşmeye Dirençsizlik
-Bilgi Manipülasyonuna Açıklık: Araştırma ve inceleme yapma alışkanlığının olmaması, devlet veya siyasi aygıt tarafından yayılan propagandanın ve manipülatif bilginin sorgulanmadan kabul edilmesine yol açar.
-Bireyin Yalnızlaşması: Aşırı kişisel odaklanma, bireyin kolektif eylem ve dayanışma becerisini zayıflatır. Otorite baskı kurduğunda, bireyler bir araya gelip direnç gösteremez, çünkü zaten kendi küçük dünyalarına çekilmişlerdir.
-Kamusal Alanın Daralması: Halkın siyasi ve kamusal meselelere ilgi göstermemesi, yönetime denetimsiz ve şeffaflıktan uzak bir yönetim alanı açar. Otorite, muhalefetle karşılaşmadan hareket edebilir.
II.  Bu Döngüden Çıkış Yolları
.  Bu olumsuz siyasi ve toplumsal döngüyü kırmak, uzun soluklu ve çok boyutlu bir strateji gerektirir.
.  Bu iki ana başlık, durumun ciddiyetini ve çözüm yollarının karmaşıklığını göstermektedir.
1. Eğitimin ve Eleştirel Düşüncenin Güçlendirilmesi
-Sorgulayan Kültür: Aileden başlayarak, bireyin farklı fikirlere açık olması, fikir ayrılıklarının tartışmanın sonu değil, başlangıcı olduğu bir kültürel iklimin teşvik edilmesi.
-Problem Çözme Odaklı Eğitim: Eğitim sisteminin ezberden uzaklaşıp, çocuklara ve gençlere "neden?" diye sormayı, sebep-sonuç ilişkisi kurmayı ve somut sorunlara çözüm üretme becerisini kazandırması gerekir.
-Medya Okuryazarlığı: Bireylere, bilgi kaynaklarını sorgulama, yalan haberleri (dezenformasyonu) tanıma ve bilginin arkasındaki amacı analiz etme becerisi kazandırılmalıdır.
2. Sivil Toplum ve Katılımın Teşviki
-Ortak Çıkarı Vurgulama: Özel yaşamdaki sorunların (örneğin pahalılık, trafik) aslında büyük toplumsal sorunların yansımaları olduğu bilinci yayılmalıdır. Bu, kişisel sohbetleri yavaş yavaş toplumsal meselelere yönlendirir.
-Yerel Eylem ve Katılım: Bireylerin büyük ülke sorunlarından ziyade, kendi mahalle, okul ve çevrelerindeki küçük sorunlara çözüm üretmek üzere örgütlenmeleri teşvik edilmelidir. Bu, onlara eylem gücünü geri kazandırır.
-Yeni Sohbet Konuları Yaratmak: Kişisel dedikodular yerine, sivil toplum kuruluşları, dernekler veya çevre kulüpleri aracılığıyla insanların bir araya gelip somut hedefler (park temizliği, kurs açma vb.) üzerine konuşması ve eyleme geçmesi sağlanmalıdır.
D) Görüldüğü gibi içinde bulunulan durum tam bir “kısır döngü” olmaktadır.
.  Toplumun yapısı ve düşünsel, bilimsel, kültürel, ekonomik yapısı bireyleri “doğrudan” etkilemektedir.
.  Öte yandan yurttaşların, bireylerin kitlesel ve “teke tek” durumu, özellikleri, düşünsel ve davranışsal yapısı da toplumu etkilemekte ve belirlemektedir.
   Yalnızca bu iki unsur mu vardır birbirini etkileyen? Toplum ve birey mi?
.  Kesinlikle ilk görüşte “evet” gibi desek bile tam olarak “hiç de doğru” değildir:
.  Ülkeyi, toplumu ve bireyleri doğrudan etkileyen küresel güç odaklarının evrensel anlamda uyguladıkları çok güçlü “etkileme-algılatma-zihin yönetimi” çalışmaları vardır ve bunlar özellikle son dijital çağ ile birlikte son derece yaygın ve etkilidir.
.  Bireyler tüm son çağ olanaklarının birer tutsağı, bağımlısı durumuna düşmüş olup tüm zamanlı olarak medya, sosyal medya yayınlarına büyük zamanlar ayırmakta ve de son derece “edilgen” olarak onları izlemekte, durmaksızın “bakmakta”dırlar.
.   Yazmak, okumak, incelemek ve araştırmalar yapmak, düşünsel-fikirsel gelişime doğru gitmek… artık en diplomalı kesimlerde bile günlük yaşamda “yer almamaktadır…. İçlerinden “istek” gelmiş olsa bile “uygulamada” son derece “edilgen ve tembelleşmiş” bireyler olmaktadırlar.
.   Bu ise bir toplumun, kitlelerin, ülkenin özgürlüğü, bağımsızlığı ve kalkınabilmesi, uygarlaşabilmesi için büyük engeldir.
.   Siyasal, ekonomik, hukuksal, toplumsal… boyutları ile tüm bu olumsuz döngü büyük boşluklara, yeni sorunlara, çözümsüzlüklere ve yalpalamalara, denetimsizliklere, çöküşlere, gerileşmeye, yoksullaşmaya… “yol açmaktadır”.
.  Bilgili, bilinçli, uyanık, aklını kullanabilen, sağ duyulu, sağlıklı, özgür iradeye sahip, yurtsever ve de dünyayı, gelişmeleri doğru izleyip, yorumlayabilen… bireylerimiz artmadığı sürece çok daha sıkıntılı bir toplum oluşacaktır.
.  Yazık ki, gerçek budur…
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.31, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.        (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)