8 Kasım 2025 Cumartesi

DİN GÖREVLİLERİ

 .   DİN GÖREVLİLERİ    .
.   Türkiye’de din görevlileri ve dindar kesim neden "milliyetçi" çizgide değiller?
.   Bu konuya ilişkin yapılan “akademik” ve siyasi “analizlerde” genellikle "dindar kesim" ve "milliyetçi" çizgiler arasında sanıldığı gibi tam bir ayrılık olmadığı, aksine bu iki çizginin farklı şekillerde kesiştiği ve iç içe geçtiği belirtilir.
.   Türkiye'deki din görevlileri ve dindar kesim, Batı tipi seküler milliyetçilik çizgisinde olmaktan ziyade, kendilerini Türk-İslam Sentezi çizgisinde ya da kültürel/muhafazakâr milliyetçilik içinde konumlandırmaktadırlar.
.   Bu durum, onların millî değerlere sahip çıktığını, ancak bu sahiplenişi “İslam'ın evrenselci “anlayışıyla “birleştirmeye çalıştığını” gösterir.
.  Bu konuda derinlemesine bir siyaset bilimi veya sosyoloji analizi olarak daha ayrıntılı incelenebilir.
I- DİNDAR KESİMİN MİLLİYETÇİ ÇİZGİ İLE İLİŞKİSİ:
.   Türkiye'deki din görevlileri ve dindar kesimin milliyetçi çizgiyle “ilişkisi” karmaşık ve çok katmanlıdır:
1- Dindar Milliyetçilik ve Türk-İslam Sentezi
a-Kesişim Noktası: Türkiye'de uzun yıllardır güçlü bir damar olan "dindar milliyetçilik" ya da "Türk-İslam Sentezi" çizgisi, dinî ve millî kimliği birbiriyle bütünleştirir.
Bu anlayışa göre, Türk milletinin kimliği İslami değerlerle yoğrulmuştur ve bu iki unsur birbirinden ayrılamaz.
b-Din Görevlileri: Din görevlilerinin ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın söylemlerinde de zaman zaman hem İslami (ümmetçi/evrensel) hem de millî (vatan, millet, bayrak) motifler bir arada kullanılır.
2- Evrensel İslami Kimlik (Ümmet Bilinci)
a-Uzaklaşma Noktası: Geleneksel İslami düşüncede "ümmet" kavramı ve İslami dayanışma, millet, ırk ve ulus gibi sınırları aşan evrensel bir kimlik vurgular.
Bu perspektiften bakıldığında, dar anlamdaki milliyetçilik (ulusçuluk), İslam'ın evrenselci ruhuna aykırı görülebilir.
b-Söylem Farkı: Bazı dindar gruplar ve din adamları, milliyetçilik yerine daha çok İslami kimliği, ahlakı ve evrensel kardeşliği ön plana çıkarırlar.
3- Siyasal Konumlanış
a-Resmî İdeoloji: Geçmişte resmî Kemalist ideolojinin bir parçası olan milliyetçilik, dindar kesimin bazı unsurları tarafından devlete mesafeli durulan bir dönemde, resmî ideolojinin bir aracı olarak algılanabilirdi.
b-İktidar Blokları: Güncel siyasette ise, milliyetçi ve İslami/muhafazakâr partiler bir araya gelerek "iktidar blokları" oluşturabilmekte, bu da her iki çizginin siyaseten yakınlaştığını göstermektedir.
4- Kültürel Milliyetçilik
Türkiye'deki dindar kesimin büyük bir kısmı, kendilerini etnik veya siyasî anlamda katı bir milliyetçi olarak tanımlamasa bile, kültürel milliyetçilik (Türk-İslam kültürü, yerel değerler ve geleneklere bağlılık) konusunda oldukça hassastır ve bu, milliyetçi çizgiyle önemli bir örtüşme sağlar.
II- Dindar kesim ulus devletten, üniter yapıdan yana olmalıdır.
.  Bu görüş, özellikle Türk-İslam Sentezi ideolojisinin ve Türkiye'deki muhafazakâr milliyetçilik akımının temel argümanlarından biridir.
.  Bu nedenle, dindar kesimin büyük bir çoğunluğu, ulus-devletin ve üniter yapının bekasını, kendi dini ve kültürel bekalarının bir ön koşulu olarak görme eğiliminde olmalıdır.
.  Bu argümanın dindar kesim arasında “kabul görmesinin” ve savunulmasının ardındaki temel düşünce ve gerekçeler şunlar olabilir:
1- Devletin Bekası ve Güvenlik (Devlet-i Ebed Müddet)
a-Temel Düşünce: Tarihsel olarak, Müslüman toplumlar için güçlü bir devlet yapısı (Osmanlı İmparatorluğu örneği gibi) hem inancın korunması hem de toplumsal düzenin sağlanması açısından hayati görülmüştür.
b-Ulus-Devlet Yorumu: Modern ulus-devlet yapısı ve üniter sistem, bu geleneğin devamı olarak, yurttaşların huzur ve güven içinde dinlerini yaşayabilmelerinin temel garantisi olarak kabul edilir.
Üniter yapının zayıflaması, iç karışıklığa ve dolayısıyla dindar yaşamın tehlikeye girmesine yol açacağı düşünülür.
2- Türk-İslam Kimliğinin Korunması
a-Kimlik Bütünlüğü: Muhafazakâr kesimin önemli bir bölümü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel ve tarihsel temellerinin Türk ve İslam kimliklerinin ayrılmaz bir bileşimi olduğuna inanır.
b-Üniter Yapı: Üniter yapının korunması, bu ortak kimliğin ve vatan sevgisinin (hubb-ul vatan) ayrılmaz bir parçası olarak görülür.
Ayrılıkçı hareketlerin üniter yapıyı zedelemesi, bu tarihsel ve kültürel kimliği de parçalayacağı endişesi taşınır.
3- Diyanet ve Din Hizmetlerinin Tek Merkezden Yönetimi
a-Kurumsal Yapı: Diyanet İşleri Başkanlığı gibi merkezi kurumlar aracılığıyla verilen din eğitimi ve hizmetleri, üniter yapının bir sonucudur.
b-Argüman: Bu merkezi yapı, din hizmetlerinde tekliği, bütünlüğü ve resmî desteği sağladığı için dindar kesimin önemli bir kısmı tarafından desteklenir.
Bölgesel farklılıkların ortaya çıkması, dinî hizmetlerin kalitesini ve bütünlüğünü bozacağı düşünülür.
4- Yurt Sevgisinin İmandan Gelmesi (Hubb-ul Vatan)
a-Hadis Yorumu: Her ne kadar sahihliği tartışmalı olsa da, "YURT sevgisi imandandır" (Hubb-ul vatan min-el iman) sözü, dindar kesimde millî ve dinî duyguları birleştiren güçlü bir motivasyon kaynağıdır.
b-Sonuç: Yurdun ve onun bütünlüğünün (üniter yapının) korunması, dinî bir görev olarak algılanmalıdır.
III- Son dönemlerde artan Atatürk karşıtlığı nedendir ve nasıl önlenir?
.   Bu çok boyutlu ve hassas bir konu olup, Türkiye'deki siyasi, sosyolojik ve tarihsel tartışmaların merkezinde yer almaktadır.
.  "Atatürk karşıtlığı"nın nedenleri genellikle dindar kesimin bir kısmı için “tarihsel politikalarla”, tarikatlar ve gruplar için ise “varoluşsal” meselelerle ilişkilidir.
.  Bu karşıtlık hem tarihsel bir “reaksiyon” hem de güncel bir “siyasi araçsallaştırma” konusudur.
.  Çözümü, “dogmatik yaklaşımlardan uzak”, “eleştirel düşünceyi destekleyen” ve “ulusal değerleri kucaklayıcı” bir eğitim ve siyaset dilinden geçmektedir.
.  Bu karşıtlığın nedenleri ve olası önleme yolları, akademik ve kamusal tartışmalardaki genel eğilimlere göre aşağıdaki gibi özetlenebilir:
A) Atatürk Karşıtlığının Temel Nedenleri
.  Dindar kesimin ve özellikle tarikatların bir bölümünde gözlemlenen bu karşıtlığın ana motivasyonları, genellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında gerçekleştirilen devrimler ve bu devrimlerin din-devlet ilişkisine ve geleneksel yapılara etkisiyle ilgilidir:
1- Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
a-Kuyruk Acısı: Tarikatlar için en büyük tarihsel kırılma noktası, 1925'te çıkarılan kanunla tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasıdır.
Bu, tarikatların kurumsal yapılarını, mal varlıklarını ve toplumsal etki alanlarını kaybetmeleri anlamına gelmiştir.
Bu durum, hâlâ bir "intikam duygusu" ya da varoluşsal tehdit olarak algılanmaktadır.
b-Aracılığın Kesilmesi: Bazı eleştirilerde, tarikatların insan ile Tanrı arasındaki aracı rollerinin kesilmesiyle kazanç ve etki mekanizmalarının bozulduğu iddia edilir.
2- Laiklik İlkesi ve Devrimler
a-Değişim Baskısı: Cumhuriyet'in laiklik ilkesi, geleneksel dinî hayatın kamusal alandan çekilmesi ve dinî referansların yönetimden ayrılması anlamına gelmiştir.
Kılık Kıyafet Kanunu, Medeni Kanun, Latin Harflerine Geçiş gibi devrimler, geleneksel yaşam tarzının ve dinî eğitimin (medreselerin kapatılmasıyla) köklü bir şekilde değişmesine neden olmuştur.
b-"Devlet Ateizmi" Algısı: Bazı aşırı uçlarda, Atatürk'ün politikalarının din karşıtı (devlet ateizmi) olduğu algısı yayılmaya çalışılır.
Bu, özellikle dini kendi “siyasi amaçları” için kullanan kesimlerin halkı mobilize etmek için kullandığı bir propaganda aracı olabilir.
3- Siyasal İslamcı Propaganda ve İktidar
a-Siyasi Araçsallaştırma: Son dönemlerdeki artışın temel nedenlerinden biri, siyasal iktidar mücadelesinde Atatürk ve laikliğin bir karşıt kimlik unsuru olarak kullanılmasıdır. 
Bu, muhafazakâr kitleleri kendi etraflarında toplamak için kullanılan bir kutuplaştırma stratejisidir.
b-Tarih Algısı: Resmî tarih anlatısının dışında, Osmanlı'yı idealize eden ve Cumhuriyet'in kuruluşunu "kırılma" olarak gören tarih yazımının popülerleşmesi de bu karşıtlığı körükler.
B) Karşıtlığın Önlenmesi Yolları
.   Bu karşıtlığı azaltmak ve ulusal birliği güçlendirmek için önerilen çözüm yolları genellikle eğitim, kapsayıcılık ve tarihsel uzlaşı çerçevesinde yoğunlaşır:
1- Eğitimde Kapsayıcı ve Eleştirel Yaklaşım
a-Dogmatizmin Önlenmesi: Atatürk'ü bir düşünce seti ve bilimsel yol gösterici olarak anlatmak yerine, yalnızca kült mertebesinde sunan dogmatik eğitim dilinden kaçınılmalıdır.
Atatürk'ün eleştiriye açık, bilimi rehber alan yönünün öne çıkarılması, "beyinleri yıkanmış" kitlelere ulaşmada daha etkili olabilir.
b-Tarihsel Bağlam: Cumhuriyet'in devrimlerinin, Osmanlı'nın çöküş sürecindeki zorunluluklar ve toplumu çağdaşlaştırma hedefi bağlamında, ideolojiden arındırılmış bir şekilde anlatılması gerekir.
c-Din Görevlilerinin Eğitimi: Din görevlilerine verilen eğitimde, Atatürk'ün dinî kurumlara ve din hizmetlerine modern bir çerçeve çizme çabalarının (Diyanet'in kuruluşu, Kur'an'ın Türkçe'ye çevrilmesi) objektif bir şekilde anlatılması önemlidir.
2- Kutuplaşmayı Azaltan Siyasal Dil
a-Siyasetin Dışı: Atatürk'ün ilke ve devrimlerinin, gündelik siyasi çekişmelerin dışında tutulması ve birleştirici ulusal bir değer olarak konumlandırılması esastır.
Siyaset kurumunun, karşıtlığı körükleyen retoriklerden kaçınması gerekir.
b-İnançlara Saygı: Devletin laiklik ilkesini, inançsızlık değil, inanç özgürlüğünün güvencesi olarak net bir şekilde uygulaması, dindar kesimin kaygılarını azaltabilir.
3- Tarikatlarla İlişkiyi Düzenleme
a-Denetim ve Şeffaflık: Özellikle din sömürüsü yaparak halkı sömüren, cehaleti yayan ve hukukun dışına çıkan yapıların denetlenmesi ve bunlara karşı hukukun işletilmesi, yasal ve toplumsal düzeni sağlamak adına kritik bir adımdır.
b-Alternatif Alanlar: Diyanet'in, tarikatların doldurduğu boşlukları modern, bilimsel temelli ve ahlaki değerleri öne çıkaran bir din eğitimiyle doldurması, dinî arayış içindeki bireylerin bu yapılara yönelmesini azaltabilir.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.11.08, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)


TAMAH

    TAMAH NEDİR?
.   Tamah nedir? İnsanın ahlakındaki yeri nedir?
.   Tamah Nedir?
Tamah, yalnızca bir karakter kusuru değil; aynı zamanda bireyi sürekli bir tatminsizlik döngüsüne hapseden ve toplumsal ilişkileri temelden sarsan yıkıcı bir güçtür.
Tamah, Arapça kökenli bir kelime olup, genel olarak şu anlamlara gelir:
-Açgözlülük: Elde ettiğinden, sahip olduğundan memnun olmamak, sürekli daha fazlasını istemek.
-Aşırı İstek/Hırs: Özellikle maddi şeyler, para veya makam konusunda doyumsuzluk göstermek.
-Gözü Doymamak: Elindekilerle yetinmeyip, başkasının malına, servetine göz dikmek.
Tamah sahibi olan kişiye tamahkâr denir.
A) İnsanın Ahlakındaki Yeri
Tamah, ahlaki açıdan genellikle olumsuz bir özellik ve bir kusur olarak kabul edilir.
Tamah, insanın elindekinin değerini bilmesini engelleyen, onu sürekli daha fazlasına hırsla koşturan ve bu yolda ahlaki değerlerden ödün vermeye itebilen, ahlaki açıdan sakıncalı bir özelliktir.
. Tamahın İnsan ahlakındaki yeri ve etkileri şunlardır:
-Doyumsuzluk ve Mutsuzluk Kaynağı: Tamahkâr kişi, ne kadar şeye sahip olursa olsun, sürekli daha fazlasını arzuladığı için gerçek mutluluğa ve huzura erişmekte zorlanır.
Bu durum, bireyin içsel denge ve kanaat gibi erdemleri yitirmesine neden olur.
-Kötü Davranışlara Yönlendirme: Aşırı tamah, kişiyi hedefine ulaşmak için etik olmayan yollara (hırsızlık, yolsuzluk, haksız kazanç vb.) sapmaya itebilir.
Bu nedenle, birçok kötü ahlakın ve günahın temel sebebi olarak görülür.
-Sosyal İlişkilere Zarar: Tamahkâr tutum, başkalarının hakkına riayet etmeme, kıskançlık ve bencillik gibi duyguları körükleyerek bireyin toplumsal ilişkilerini zedeler ve güveni yok eder.
-Kanaatin Karşıtı: Tamah, Türk ve İslam ahlak geleneğinde büyük bir erdem olarak kabul edilen kanaat (elindekiyle yetinme, şükretme) duygusunun tam tersidir.
Kanaat, kişiye onur ve huzur verirken; tamah, kişiyi zillet (aşağılık) ve bağımlılığa sürükler.
-Dini ve Felsefi Görüş: Birçok dinde ve felsefi öğretide tamah, insanın manevi gelişimine engel olan, dünya malına aşırı düşkünlüğü temsil eden büyük bir kusur olarak ele alınır.
Örneğin, tasavvufta ve bazı dinlerde yedi büyük günahtan biri olarak kabul edilir.
B) İnsan kişiliğinde tamahın varlığı ne gibi zararlara yol açar?
.  Tamahın insan kişiliğindeki varlığı, hem bireyin kendisine hem de çevresine yönelik birçok ciddi zarara ve olumsuz sonuca yol açar.
.  Aşağıda, tamahın (açgözlülük ve doyumsuzluğun) yol açtığı başlıca zararlar maddeler halinde açıklanmıştır:
Bireysel (Kişinin Kendine Yönelik) Zararları
 

Zarar Alanı

Açıklama

Sürekli Mutsuzluk ve Huzursuzluk

Tamahkâr kişi, elindekilerle hiçbir zaman yetinmez. Sürekli "daha fazlası" peşinde olduğu için anlık başarılar dahi kalıcı tatmin sağlamaz, bu da sürekli bir huzursuzluk ve mutsuzluk hali yaratır.

Kanaat ve Şükür Eksikliği

Tamah, sahip olunanlara karşı körlük yaratır. Kişi, elindeki imkanların değerini bilmez, şükür duygusunu yitirir ve hayatını bir eksiklik döngüsü içinde yaşar.

Sağlık Sorunları ve Stres

Sürekli daha fazlasını elde etme hırsı ve rekabetçi ruh hali, kişide aşırı stres, anksiyete ve uykusuzluk gibi fiziksel ve psikolojik sağlık sorunlarına yol açar.

Manevi Çöküntü

Dünya malına aşırı odaklanma, kişinin manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaşmasına neden olur. Hayatın anlamını sadece maddiyatta araması, içsel boşluğunu artırır.

Bağımlılık ve Kölelik

Tamah, kişiyi sahip olduğu şeylerin kölesi yapar. Elde ettiklerini kaybetme korkusuyla yaşar ve yeni hedeflere ulaşmak için kendini sürekli bir zorunluluğun altına sokar.

Sosyal (Çevreye ve İlişkilere Yönelik) Zararları
 

Zarar Alanı

Açıklama

Güven Kaybı ve Yalnızlık

Tamah, genellikle bencilliği beraberinde getirir. Kişi kendi çıkarları için hareket ettiğinde, çevresindekilerin güvenini kaybeder ve yalnızlaşır.

Adaletsizlik ve Haksızlık

Aşırı hırs, tamahkâr kişiyi hedefine ulaşmak için etik olmayan yollara (rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk) sapmaya itebilir. Bu, toplumsal adaletin zedelenmesine neden olur.

Kıskançlık ve Rekabet

Tamahkâr kişi, başkalarının başarılarını ve mal varlıklarını hazmedemez, bu da kıskançlık ve düşmanca rekabet duygularını besler.

İnsan İlişkilerinin Bozulması

Maddi çıkarların ön planda tutulması, sevgi, sadakat ve dostluk gibi insani değerlerin arka plana atılmasına neden olur. İlişkiler çıkar bazlı hale gelir.

Toplumsal Çatışma

Kaynakların adil dağıtılması yerine, tamah sahibi bireylerin tekelleşme veya haksız zenginleşme çabaları, toplumda sınıflar arası uçurumu ve çatışmayı körükler.

C) Tamahın zararlarından korunma yollarını neler olabilir?
.   Bu yollar, tamahın getirdiği iç huzursuzluk ve sosyal zararlardan korunarak, daha dengeli, huzurlu ve ahlaklı bir yaşam sürmenin anahtarlarıdır.
Tamahdan Zararlarından Korunma Yolları
.  Tamah (Açgözlülük) kökeni itibarıyla kişinin iç dünyasında başlayan bir doyumsuzluk olduğu için, korunma yolları da öncelikle bireysel ahlaki gelişim ve düşünce yapısının değiştirilmesi üzerine kuruludur.
.  Tamahın zararlarından korunmak için atılabilecek temel adımlar:
1.Kanaat (Yetinme) Erdemini Geliştirmek
-Şükretmeyi Alışkanlık Haline Getirmek: Sahip olduğunuz küçük veya büyük her şey için düzenli olarak şükretmek, odağınızı "ne eksik?" sorusundan "neye sahibim?" sorusuna çevirir. Bu, tamahın en büyük panzehiridir.
-Maddi Hedefleri Gözden Geçirmek: İhtiyaç ile aşırı arzu arasındaki farkı netleştirmek. Hayatınızı sürdürmek için neyin gerçekten gerekli olduğunu tanımlamak ve bu sınırın ötesindeki isteklere karşı farkındalık geliştirmek.
-Minimalizmi Denemek: Maddi varlıkların mutluluk getirmediğini anlamak için bilinçli olarak daha az eşya ile yetinmeyi ve yaşamı sadeleştirmeyi denemek.
2.Düşünce Yapısını Değiştirmek
-Kıyaslamayı Bırakmak: Tamahın genellikle başkalarının sahip olduklarına bakarak (sosyal kıyaslama) başladığını kabul etmek.
Başkalarının zenginlikleri, makamları veya hayat tarzları üzerinden kendi değerinizi tanımlamaktan vazgeçmek.
-Mülkiyetin Geçiciliğini Anlamak: Mal ve mülkün bu dünyada geçici birer emanet olduğunu idrak etmek.
Bu felsefi bakış açısı, varlıklara olan aşırı bağımlılığı azaltır.
-Mutluluğu İçsel Kaynaklarda Aramak: Gerçek doygunluğun kişisel gelişimde, anlamlı ilişkilerde, öğrenmede ve yardımseverlikte olduğunu fark etmek.
Maddi kazanımların getirdiği hazzın kısa süreli olduğunu bilmek.
3.Ahlaki Davranışları Güçlendirmek
-Cömertliği Pratik Etmek: Elinizdekileri başkalarıyla paylaşmak, tamah duygusunu zayıflatır ve bencilliği engeller.
Düzenli olarak bağışta bulunmak veya gönüllü işler yapmak faydalıdır.
-Öz Disiplini Geliştirmek: Ani istek ve arzulara karşı koyma gücünü artırmak.
Gereksiz alışverişten kaçınmak veya anlık tatmin sağlayan eylemleri ertelemek gibi küçük adımlarla nefsi terbiye etmek.
-Hakkaniyete Önem Vermek: Kazancın her zaman helal ve hakkaniyetli yollardan elde edilmesi gerektiği ilkesini benimsemek.
Haksız kazancın getireceği manevi yükün farkında olmak.
4.Kendini Bilme ve Muhasebe
-Düzenli Öz Eleştiri (Muhasebe) Yapmak: Gün sonunda veya haftalık olarak, hangi anlarda tamahkâr davrandığınızı, neyi hak etmediğiniz halde arzuladığınızı dürüstçe analiz etmek.
-Danışmanlık Almak: Eğer tamahkâr eğilimler yaşam kalitenizi ciddi şekilde düşürüyorsa, bir uzmandan (psikolog, ruh sağlığı uzmanı veya manevi danışman) yardım alarak bu davranışın kökenindeki sorunları çözmeye çalışmak.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI 
.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.07, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)