.Türkiye Gözlerine Battı
Bir
koca imparatorluk, hasta adam, bir büyük devlet ve elinde kalan toprakları...
Son
yıllarında artık tamamen parçalanıp, yok edilmek ve bundan paylar çıkarmak
isteniyordu…
“Birinci Büyük Savaş” Osmanlı devleti için bir yenilme ve her şeyini
galip devletlere verme durumunu getirmişti.
Osmanlı
İmparatorluğunca kaydedilmiş olan Birinci Dünya Savaşı, İtilâf devletleri ile
Osmanlı İmparatorluğu arasında imza edilen MONDROS Mütarekesinin 30 Ekim 1918
tarihinde yürürlüğe girmesi ile sona erdi.
Mütarekenin
imzalanmasından sonra İtilaf devletleri, mütareke hükümlerine uymaya gerek
görmeden çeşitli bahanelerle yurdun çeşitli bölgelerini işgale başladılar.
Ateşkes
antlaşması ile dayatılan, zorlanan, istenilen yaptırımlar tam
anlamı ile bir felaket idi.
Bir
genç subay, bir yurtsever, bir öz güvenli Türk kahraman Mustafa Kemal kendisini
ve düşüncelerini, yeteneklerini ve de becerilerini ortaya koydu.
Cesareti ile, inancı ve bilgisi ile önder oldu, kendisine inananlar ile
bir Kutsal Savaşa girişti.
Yurdun birçok yerlerini işgal etmiş olan İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan ve
Ermeni kuvvetlerine karşı başlangıçta millî kuvvetlerle, daha sonra teşkilâtlı
ordu ile karşı konuldu.
Yoktan
var edilmiş askeri bir güç, yarım yamalak bir ordu ile dehasını da
kullanarak, ileriyi de görerek saldırgan ve işgalci kuvvetlere, düşmanlara
karşı Türk halkının esaretini önledi ve kazandı.
Yunan Ordusu 9 Eylül 1922’de denize döküldü.
Böylece
üç yıl dört ay devam eden Türk İstiklal Harbi, Türk Ordusunun zaferi ile sona
erdi.
Bu
bir “İstiklal Savaşı”, bu bir “Kurtuluş Savaşı” oldu.
Bu
tam bir “Bağımsızlık Savaşı” oldu ve dünya tarihinde tek olan yerini aldı,
kendisini kabul ettirdi.
Yeniden
bir devlet kuruldu.
Türkiye
Cumhuriyeti "uygarlığa, çağdaşlığa yönelen bir parlamenter,
özgürlükçü" devlet olmak üzere kuruldu.
Yeni kurulan bu devlet ile yeni bir kalkınış ve yeni
bir şahlanış dönemi başladı.
Çok
ileri atılımlar, yenilikler, devrimler, yatırımlar yapıldı.
Dünyanın tüm mazlum halkları onu kendilerine örnek aldı.
Tüm
sömürgeci ve soyguncu güçler ise hem “bir anlık saygı” ve de endişe ile, korku
ile izlediler yeni Türk devletinin gelişmesini.
Ama
ilk andan itibaren de durmaksızın hep içten, içe “yok edebilme”
planlarını ve uygulamalarını geliştirdiler, çalıştırdılar.
Çeşitli
şirinlikler ve "yardımlar" adıyla da dostluklar gösterdiler.
1938 yılı aslında bir dönüm yılı oldu.
Kahraman ve ender bulunabilecek büyük önderini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü
yitiren Türkiye için yeni bir dönem başladı.
Onun
sonsuzluğa gidişinden sonra Türkiye artık gittikçe
"karşı güçlerin" kötü planlarının ve uygulamalarının etkisini
hızla görmeğe başladı.
Tam bağımsız, çağdaş, uygar ve özgürlükçü, demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti
her bir yanda göze batmağa başladı.
Dinin siyasi ve ticari amaçlar için kullanılmak üzere gündeme sık, sık
getirilmesi ve “demokratik bir düzenin din için bir yararı olmayacağı"
türünden propagandalar” söylemler ve içten, içe geliştirilen yapılanmalar
zamanla iyice yayıldı ve su yüzüne çıkmağa başladı.
Öte yandan Türk halkı bir "ulus devletin" varlığının ne denli
"önemli" olduğunu unutmaya, göz ardı etmeye başladı.
Yıllar içerisinde ortaya çıkan siyasi kuruluşlar, sosyal örgütlenmeler v. b.
ise o denli çoğalmış ve çok yönlülük göstermeğe başlamıştı ki "neyin
ne için" olduğu saptanamaz bir durum almıştır.
Ve, ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
"kuruluş ilkelerine" ve gerçeğine karşı çıkmak için
yetiştirilmiş, hazırlanmış, işlenmiş, yurt sever olmayı kavrayamamış,
demokrasiyi içselleştirememiş kuşaklar, milyonlar yetiştirilmiş, ve karşıt
düşüncelerle donatılmıştır.
O zamanlar karşı koyup kovalayabildiğimiz global emperyalist güçler kendi
çıkarlarına hizmet edebilecek her türlü akımı ve karşıt düşünceyi
desteklemiştir.
Çok
önemli jeopolitik konumu ve ilerleyen, çağdaşlaşan, özgürlükçü, bağımsızlıktan
yana olan tutumu ile bir Türkiye'yi istememişler.
Gerek
etnisite, gerekse de inanç ağırlıklı yeni tür siyasetleri destekleyen ve ona
uygun programları geliştiren global güçler ülkenin kendi kendisine yetecek bir
refah toplumu olmasını da istememişler ve bu konuda da son yıllarda çok
başarılı olmuşlardır.
Milli
sermaye, milli sanayi, milli tarım politikaları ve devlet yatırımları… hızla
değişiklik göstermiş ve bunun sonucunda dışa bağımlı bir ekonomi, ithalatın
gittikçe artması, denetimsiz yatırımlar, tarım alanlarının yitirilmesi,
"enflasyon" ve geçim zorluklarını ortaya çıkmıştır.
Devletin
denetim gücünün zayıflaması, demokratik kurumlaşmanın özlenir olması ile
birlikte dışarıdan her "türlü para"nın ülkeye girmesi, her arzu
edenin gelip yerleşebilmesi serbest bir duruma dönüşmüştür.
Son
aylardaki paranın değer yitirmesi ve ülke ekonomisinin hiper enflasyona ulaşır
olması günlük yaşamda zamlar, pahalılık ve bezginlikleri beraberinde
getirmiştir.
Halkın
geçimine yardımcı olan üretici pazarları alarm veriyor.
Yakında
bu pazarlar kapanmak zorunda kalabilirler.
Nedeni
ise, üreticinin artan maliyetler nedeniyle üretimden vazgeçme noktasına
gelmesi….
Durumu
değiştirecek akıllı ve tutarlı politikalar uygulanmaz ise çok yakında daha da
zor bir dönem girilecektir.
TL
son hızla değer kaybına devam ediyor.
Özel
sektörün döviz borcu çok yüksek olduğu için, bu gidiş hiç de iyi değil.
"Devalüasyon" ortadadır, Türk Lirası düzeyinin diğer ülkelere göre
değer yitirmesi açıkça ortadadır.
Böyle
bir durumun yaşanmasına karşılık "ödemeler açığı" verdikçe dışarıdan
satın alma gücünü devamlı düşecektir.
Ödeme
güçlüğü gittikçe artmaktadır.
Ödeme
güçlüğüne getirilecek çözümler ise dünyaca bellidir:
"Konsalidasyon"
uygulanabilir: Borcun vadesinin, faizinin, türünün ve tutarının gönüllü ya da
gönülsüz ertelenmesi ve değiştirilmesi için birçok çalışmalara gerek
duyulacaktır
Devlet
de borçlarını ödeyemez duruma düştüğünde yine bu tür çözümler
arayacaktır..
Öte
yandan dünyanın çeşitli yerlerinde iç çatışmalar, en yakın komşularda ortaya
çıkan savaş… Türkiye ekonomisini ve refah düzeyini, halkın huzurunu çok daha
kötü etkileyecektir.
Durum
böyle iken, ortaya atılan sahte gündemlerin peşinde koşup, takılanlar ise ne
yazık ki "gerçek temel sorunları" dile getirip, çözüm yolları
üzerinde görüş bildirecekleri yerde en değerli zamanı boşa geçirmekteler.
Ne
yazık ki bugün Türkiye'de Atatürk'ü ve başarılarını, öğretilerini
küçümseyen, ”yok” sayan ve de “karşı çıkan” birden çok zümreler var ki
bunlar kendilerini sağcı, solcu, falan partili, muhafazakar, mukadderatçı,
Osmanlıcı, dinci, liberal, batıcı… ve benzeri adlarla
tanımlayabilmektedirler.
Her bir “kendilerince var sayıp”, “tutundukları” ve “gerçekten de "var”
sandıkları yerlerin belki de aslında o dışımızdaki kendi inançları için
dünyayı yok edebilecek güçlerin, Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak ve yok
etmek isteyen emperyalist dayatmacı programların birer
parçası olduklarını hiç bir zaman ne görecekler, ne de
anlayacaklardır.
Çok yönlü parçalara ayrılmış bir Türkiye toplumu ilk bakışta bazıları için
hoş ve doğru gibi de gelebilir.
Demokratik haklar, fikir özgürlüğü, örgütlenme özgürlükleri v. b. tanımlarla bu
çok yönlülük doğru ve iyi de sayılabilir gibi gösterilebilir…
Tüm bunların “üstünde” ise sorulması gereken asıl ve “ana soru” nedir?
Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti bugüne değin geldiği yer ile,
kazanımları ile kimlerin gözüne batmaktadır ve onlar bu durumda neler
yapabilirler, yapmaktadırlar?
Yurduna ve bugünkü devletine “sahip” çıkma duygusu ile yaklaşan yurttaşlar
neler hissetmektedirler ve nasıl davranmaktadırlar?
Hiç de politik gibi görülmeyen, çok sıradan ve “normal” gelişimler, düşünce ve
uygulamalar, moda, davranış biçimleri, özentiler… ise yine adı geçen
programların birer önemli ve güçlü parçası olarak, insanların,
yurttaşların algılarını, düşünme ve davranışlarını etkilemekte,
yönlendirmekte ve değiştirmektedir.
Algı (zihin) yönetimleri her biri “her bir alanda” çok güçlü silahtırlar
ve hedef aldıkları kitleleri çok temelden ve güçlüce etkilemektedir.
Bunun sonucu olarak da artık yurttaşların kafalarında (düşüncelerinde) bir
"yurt severlik, Atatürk, Kemalizm, anti emperyalizm"... yer
"olmasın" istemektedirler.
Bir bakın, bir gözlemleyin toplumu, sosyal medyayı, çevrenizi, arkadaşlarınızı:
- “Neler” ile uğraşıyorlar?
- Gündemleri neler ile dolu?
- FB, Twitter, Instagram ve benzeri alanlarda neler ile ilgileniyorlar?
- Tepkileri ve beğenileri, ne yönde?
- Davranış ve düşünce düzeyleri hangi çizgide?
- En çok hoşlandıkları nelerdir?
- Neler okurlar?
- Kimleri okurlar?
- Neler yazarlar? (??)
- Nerelere giderler?
- Kimleri izlerler?
- Dünyadan ne denli haberdardırlar?
- Sohbet konuları ve içerikleri nelerdir, nasıldır?
-
İletişim dilinin düzeyi nedir?
-
Arkadaşlarının sosyo-kültürel, ruhsal yapıları nasıldır?
-
Nelere özenirler?
-
Devlet, yurt, yurttaşlık, bağımsızlık, barış… kavramları üzerinde neler
düşünürler?
Sıradan
ve basit bir gün bile öyle “boşu boşuna” geçmemektedir.
Toplum içerisinde sıkı ilişkiler içerisinde yaşayan insan hem doğrudan
doğruya bireylerle ilişki içerisinde olurken, bir de “yoğun bir sanal” dünyanın
içerisinde yer almaktadır.
Hemen, hemen her şey sanki programlanmış (?) gibi kitleyi
etkilemektedir ve de kendi isteği doğrultusunda yönlendirmektedir.
Kitle psikolojisi gereği olarak da o birey içinde bulunduğu “kitlenin peşinden”
sürüklenmektedir.
Tüm bu nedenlerden dolayıdır ki günümüzde çok dikkatli olmak ve de çok ama çok
“seçici” olmak zorundayız.
Hangi “akım” yarar sağlar, hangisi bizleri “bambaşka” yerlere sürükler?
Ve, bu ülke bu gelişimlerden tabii ki en dipten ve tüm yoğunluğuyla
etkilenecektir, etkilenmektedir.
Bu
durum tüm dünya için de geçerlidir.
Biraz daha “dışarıda” durup, kendimizi “bulmalı” ve kendi sorunlarımızın
çözümüne daha çok odaklanmalıyız.
Ortadaki sorunların çözümüne yönelik yanıtları Atatürk’ün yazılarından,
davranış ve kararlarından, eylemlerinden, uygulamalarından, başarılarından
bulup çıkarabiliriz.
Başka
bir yol aramamalıyız.
Bize
en uygun, en denenmiş, akılcı, tutarlı, sağlam ve başarılı yol budur.
Evet, çok daha fazla düşünmek ve araştırmacı olmak bize çok “şey”ler
kazandıracaktır.
Bilinçli
ve özgüvenli, umudunu yitirmemiş, sağ duyulu, yurdunu seven ve savunan
yurttaşlara, dünyaya eleştirel bakabilen dürüst insanlara çok gereksinimiz var.
.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 10.04.2022,