20 Kasım 2021 Cumartesi

Okul ve Çocuk Hakkı

     Okul ve Çocuk Hakkı

.    Devlet Parasız Yatılı Okulunda Bulunan Seçilmiş Çocuklar:

·       Birçok sorunlarla, yoksunluklar ve yoksulluklar içinde aceleye getirilerek açılmış bir "okul"un ilk yıllarından akılda kalanlar üzerine:

·       İmroz Atatürk İlköğretmen Okulu 1965 yılında yatılı ve gündüzlü öğrencileri kabul ederek açıldı.

·       Zamanla binlerce yoksul aile çocuğu çok küçük yaşlarda ailelerinin güvenmeleri ile oradaki görevlilere gönderildi.

·       Özellikle Ege bölgesi illerinden sınavla seçilmiş olan bu çocuklar devletin güvencesi altında bu okula geldiler ve kendileri için iyi bir eğitim ve öğretim beklentisi içine girdiler.

·       Yatılı olan öğrencilerin tüm gereksinmelerini devlet karşılıyordu.

·       Onlar iyi ahlaklı, çalışkan ve yurt sever öğretmenler olacaklar ve de ülkelerinin kalkınmasına katkılarda bulunacaklardı.

·       O çocuklar en yoksul köylere bile giderek halkın bilgilendirilmesine, aydınlatılmasına, ulusal kalkınmaya katkılarda bulunacak olan genç öğretmenler olarak, umutla ve bilinçle yetiştirileceklerdi.

·       O çocukların zengin bir yaşam istemleri, lüks beklentileri, yükselme ve iktidar hırsları hiç yoktu...

·       Birçok anne ve baba o denli güvenip “devlete” çocuklarını teslim ettiler ki çoğu hiç bir zaman ne adaya, ne de okula bile gelmedi.

·       Bu durum çocuk haklarıyla, insan haklarıyla, devletin verdiği bir güvence ile oluşmuş oldu.

·       O kurumda görev yapan öğretmen ve memurlar, müstahdemler de bu küçücük çocuklara ne olursa olsun “adil” ve “insanca” yaklaşmak, “pedagojik” kurallar çerçevesinde onlara yön verebilmek ile görevli idiler.

·       Görevlilerin içinde insanca davranmayan yetkilerini kötüye kullanan, insan haklarına saygı göstermeyenler de olmuş olabilir.

·       Zaten yaşayıp, görev ve de halen daha rauhsal izlerini taşıyan o zamanki öğrenciler hayattadırlar.

·       Ben ise o okulun tarihindeki en haksız ve de en çirkin bir “ilk” tokatın atıldığı “çocuk” olarak bu duyguyu ve adaletsizliği unutmadım.

·       Tüm yaşamım boyunca da bugüne değin ilk ve tek “tokat” olarak bende yerini aldı.

·       Ben ki ne ailemde ne de tüm görev alanlarımda hiç bir zaman bir kınama ve azar ile bile karşılaşmadım.

·       Yıllar sonra, 70 yaşına yaklaşırken tüm içtenliğimle söyleyebilirim:

   - Hiç bir yerde ve hiç bir kişi tarafından başkaca ne bir azarlamaya uğradım ne de bir "tokat"a maruz kaldım...

·       Üzerinde açıkça konuşulmayan ve sanki çok doğalmış gibi karşılanma eğiliminde bulunulan bu tür bedensel şiddet konusuna az da olsa eğilmek gerekir diye düşünüyorum:

·       Dayak konusunda ve de “adaletsiz” davranmış olma konusunda, öğrencilerin “onurları ile oynayan” öğretmenler konusunda hiç bir “vicdansal” hoş gören bir “yaklaşım” olmamalıdır.

·       Bu kişiler için ne o zaman, ne de bugün bir "hoş görüde" bulunabilmek, bence, doğru değildir, çok yanlıştır.

·       Bu durumun tartışılmasını bile doğru olarak görmüyorum.

·       Bu tür suçu işlemiş olan kişiler "öğretmenlik işi"ni yapmış da olabilirler ama kendileri hiç bir zaman "gerçek bir öğretmen" olamamışlardır.

·       Çünkü bir “gerçek öğretmen” önce o çocuğun onuruna ve kişiliğine saygılı olur ve onu korur.

·       Özellikle de günümüzde "insan hakları"nın çok daha önem kazandığı bir dönemde o küçücük, korunmasız olarak devlete verilmiş, “devlet parasız yatılı okullarında” kendilerine teslim edilmiş ve “iyi bir kişilik” kazanması “umud” edilen öğrencilere kötü davranan, onların ruhsal ve bedensel baskı ve darplarına neden olan ve uygulayan kişilere ve de bunları bilip de engel bile olamayanlara, adı ne olursa olsun bir “anlayış”da bulunmak doğru değildir.

·       Bu tutum ve davranışlar birer insanlık suçudur.

·       Tıpkı dünyanın neresinde olursa olsun karşı çıktığınız bir insan hakları ihlali, bir “suç” olarak değerlendirilmelidir.

·       Totaliter rejimlerde, kiliselerin, manastırların denetimsiz ortamlarında... olduğu gibi.

·       Oralardaki hukuka aykırı davranışlar “o gün” muhakeme edilmiş ve cezaya tabii tutulmamış olabilirler, ama çok uzun yıllar sonra yargılanılarak cezai hükümleri verilmiş olan vakalar ve kişiler vardır.

·       Bu durumların yaratıldığı ortamları ve kişileri ise sempati ile, yumuşatılarak hoş görüye “çevirerek” anımsamak, onlardan hoş anılar çıkarmak mümkün değildir.

·       Bu da sadece bizim için ya da Türkiye için geçerli olan bir durum değildir.

·       Tüm “insanlık” için bu durum her yerde ayndır ve kınanılması gerekir.

·       İlkesel bir yaşam biçimini seçmek de bunu gerektirir...

·       Gizli, saklı ya da açıkça işlenmiş olan suçlar üzerinden yıllar geçse bile hukukun üstünlüğünün kabul edildiği dönemlerde, bir hukuk devletinde ele alınıp, yargılanabilir.

·       Suç işlemiş olan kişilere yargı kararı ile gereken cezalar verilir.

·       Batı toplumunda hristiyan kiliseleri kurumlarında eski dönemlerde çocuğa karşı işlenen suçlar zamanımızda kınanmakta ve yargılanmaktadır.

·       İnsanlığı bir tümsellik içerisinde kabul ettiğimizde, tüm insanlar için evrensel hakları da kabul etmeliyiz.

·       İnsan haklarının kabul edildiği gibi çocuk hakları da evrensel olarak kabul görüp, işlerlik kazanacaktır.

·       Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilmiş olan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile bu sözleşmeye taraf devletler, her ülkedeki, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki çocukların yaşama koşullarının iyileştirilmesi için uluslararası işbirliğinin taşıdığı önemin bilincinde olarak, 54 madde ile saptanmış kurallar üzerinde anlaşmaya varmışlar ve bu sözleşmeyi imzalamışlardır.

·       Türkiye, ÇHS'ni 14 Ekim 1990'da imzaladı ve sözleşme 27 Ocak 1995'te Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

·       Görüldüğü gibi çocuk hakları konusunda dünyadaki duyarlılık ve hukuksal olarak onları savunmak ilkesi dünyamızda ve ülkemizde oldukça yeni sayılır.

·       Evrensel anlamda tüm dünya ülkelerinde insanca bir yaşamdan yana olabilmek, çocukları en küçük yaşlarından başlayarak koruyup, onlara insanca koşullar sunabilmek çağımızda bir bilinç ve görev olmalıdır.

·       Kendi ülkesinde, kendi halkı ve kendi çocukları için de evrensel hakları istemek, kabul etmek ve onları savunmak hem bir çağdaşlık, hem de bir insanlık, uygarlık görevidir.

·       Adalete ve hukuğa olan inancımı taşımaya devam ederek, haktan, doğrudan ve iyiden yana olmağa çalışıyorum.

·       Adil insanlara olan saygılarımla...                         

        Öğretmen, Gönen Çıbıkcı, 27.12.2018, M. 

              GC-M-18.12.27

2021.11.20, MŞ.