7 Nisan 2025 Pazartesi

KLEPTOKRASİ

 KLEPTOKRASİ NEDİR?

Kleptokrasi, belirli bir ülkede iktidarı ele geçiren bir grup veya ailenin, ülkenin kaynaklarını sistematik olarak kendi çıkarları için kullandığı bir yönetim biçimidir.

Bu durum, demokrasinin kurumlarının tam olarak yerleşmediği ülkelerde daha sık görülür ve bu ülkelerin gelişimi önündeki en büyük engellerden birini oluşturur.

Kleptokrasi, Yunanca “klepto” (çalmak) "hırsız" anlamına gelen "kleptes" ve "yönetmek" anlamına gelen “kratos” (güç) kelimelerinden türemiştir.

Sözcük anlamı olarak "hırsızlar yönetimi" anlamına gelir.

Siyasi bilimde ise bir ülkenin yöneticilerinin, kamu kaynaklarını ve yetkilerini kendi kişisel zenginliklerini ve çıkarlarını artırmak için sistematik olarak kullandığı bir yönetim biçimini ifade eder.

Bu sistemde yolsuzluk yaygındır ve devletin kaynakları yöneticiler ve onların yandaşları tarafından yağmalanır.

Bu yönetim biçiminde, devleti yönetenler, halka ait kamu kaynaklarını kişisel servetlerini arttırmak için kullanır.

Kleptokrasi "yönetici sınıf" ya da "parti" için bir "saadet zinciri"dir.

Yapılan "yasa dışı servet" edinme işlemlerine göz yuman liyakatsiz bürokrat ve memurlar kullanılır.

Devlet kaynaklarının "soyulmasına" bir de vasıfsız kadroların tetiklediği kötü yönetim eklenince halk hızla "yoksullaşır".

Sadece küçük bir azınlığın çıkarını gözetirken, toplumun genel refahını ve geleceğini olumsuz etkiler.

Kleptokrasi bir ülke için en zararlı yönetim biçimlerinden biridir.

Bir ülkenin "kleptokrasi" olarak etiketlenmesi karmaşık ve hassas bir konudur.

Bu tür iddialar genellikle uluslararası yolsuzluk algı endeksleri, sivil toplum raporları ve gazetecilik araştırmalarına dayanır.

Ancak, kesin bir hukuki veya siyasi tanı koymak her zaman mümkün olmayabilir.

A) Kleptokrasinin Özellikleri Nelerdir?

1-Hukukun Üstünlüğünün Zayıflaması: Yöneticiler kendilerini hukukun üzerinde görürler ve hesap vermezler.

2-Devlet Kaynaklarının Kişisel Çıkarlar İçin Kullanılması: Kamu fonları, yöneticilerin ve yakınlarının lüks yaşamları, özel projeleri veya yandaş şirketleri desteklemek için kullanılır.

3-Otoriter Eğilimler: Kleptokratik rejimler genellikle otoriterleşme eğilimindedir çünkü hesap verebilirlik ve şeffaflık rejim için tehdit oluşturur.

4-Yaygın Yolsuzluk: Rüşvet, zimmet, kayırmacılık ve kamu ihalelerinde usulsüzlükler temel özellikleridir.

5-Şeffaflık ve Hesap Verebilirliğin Olmaması: Kamu kaynaklarının kullanımı gizlidir ve denetlenemez.

6-Kurumsal Zayıflık: Yargı, medya ve sivil toplum gibi denetleyici kurumlar ya etkisizleştirilir ya da yöneticilerin kontrolü altına alınır.

7-Ekonomik Kalkınmanın Engellenmesi: Yolsuzluk ve kaynakların kötüye kullanılması ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler, yatırımcı güvenini sarsar ve eşitsizliği artırır.

-İnsan Hakları İhlalleri: Eleştirel sesler susturulabilir, muhalefet baskı altına alınabilir ve temel hak ve özgürlükler kısıtlanabilir.

B) Kleptokrasi Nasıl Çalışır?

Kleptokratik bir sistemde yöneticiler, devletin tüm kademelerinde bir yolsuzluk ağı kurarlar. Bu ağ sayesinde kamu ihalelerinden, özelleştirmelerden, vergi kaçırmadan ve diğer kamu kaynaklarından büyük miktarlarda para ve mal varlığı transfer ederler. Bu süreç genellikle şu şekillerde işler:

1-Rüşvet ve Komisyonlar: Kamu görevlileri, işleri hızlandırmak, izin almak veya avantaj elde etmek isteyen kişi ve şirketlerden düzenli olarak rüşvet alırlar. Büyük projelerde ise yandaş şirketlere ihale verilmesi karşılığında yüksek komisyonlar talep edilir.

2-Zimmet ve Hırsızlık: Devlet bütçesinden doğrudan para çalınabilir veya hayali projeler üzerinden kamu fonları kendi hesaplarına aktarılabilir.

5-Kayırmacılık ve Nepotizm: Önemli devlet pozisyonlarına liyakate bakılmaksızın yöneticilerin akrabaları, arkadaşları veya yandaşları atanır. Bu kişiler de yolsuzluk sisteminin bir parçası haline gelir.

6-Özelleştirme Yoluyla Varlık Transferi: Kamuya ait değerli şirketler veya araziler, düşük fiyatlarla yöneticilere yakın kişilere veya şirketlere satılır.

7-Vergi Kaçırma ve Kara Para Aklama: Yöneticiler ve yandaşları, vergi kaçırarak elde ettikleri yasadışı gelirleri karmaşık finansal işlemlerle aklarlar.

8-Medya ve Muhalefetin Baskılanması: Yolsuzluk iddialarının ve eleştirilerin kamuoyuna ulaşmasını engellemek için medya kontrol altında tutulur ve muhalif sesler çeşitli yöntemlerle susturulur.

C) Kleptokrasinin Yararları ve Zararları Nelerdir?

1-Yararları: Kleptokrasinin toplum geneli için herhangi bir yararı yoktur. Sadece iktidardaki küçük bir zümrenin aşırı zenginleşmesine hizmet eder.

2-Zararları: Devlet kaynaklarının verimsiz ve yanlış kullanımı ekonomik kalkınmayı engeller.

Yatırımcı güveni azalır, doğrudan yabancı yatırım düşer.

Kamu borcu artar.

Eşitsizlik ve yoksulluk artar.

Yerli sanayi ve tarım zarar görür.

Hukukun üstünlüğünün zayıflaması adalete olan inancı sarsar.

Devlete olan güven azalır.

Sosyal huzursuzluk ve kutuplaşma artar.

İnsan hakları ve temel özgürlükler ihlal edilir.

Demokratik kurumlar işlevsiz hale gelir.

Uluslararası alanda ülkenin itibarı zedelenir.

Yolsuzluğun yaygınlaşması toplumda ahlaki değerlerin erozyonuna yol açar.

D) Kleptokrasi için kullanılan başka sözcükler ve benzer kavramlar bulunmaktadır:

.   "Hırsızlar rejimi" ve "yağma düzeni" gibi doğrudan Türkçe karşılıkları olduğu gibi, "yolsuzluğun yaygınlığını" veya "yöneticilerin niteliğini" vurgulayan "yolsuzluk devleti", "kakistokrasi", "oligarşi" ve "plütokrasi" gibi benzer kavramlar da kleptokrasiyi tanımlamak veya onunla ilişkili durumları ifade etmek için kullanılabilir.

1) Eş Anlamlı veya Yakın Anlamlı Sözcükler:

-Hırsızlar rejimi: Kelime anlamı olarak kleptokrasiye en yakın Türkçe karşılıktır ve anlamını doğrudan ifade eder.

-Yağma düzeni: Devlet kaynaklarının sistemli bir şekilde yağmalanmasını vurgular.

-Soygun düzeni: Ülkenin kaynaklarının talan edilmesini ifade eder.

2) Benzer Kavramlar:

-Yolsuzluk devleti (Corruption state): Yolsuzluğun devletin tüm kademelerine yayıldığı ve sistemin temel işleyiş biçimi haline geldiği durumları tanımlar. Kleptokrasi, yolsuzluk devletinin bir türü olarak kabul edilebilir.

-Kakistokrasi (Kakistocracy): En kötü, en yeteneksiz veya en ahlaksız kişilerin yönetimi anlamına gelir. Kleptokratik yönetimler genellikle kakistokratik özellikler gösterir.

-Oligarşi (Oligarchy): Küçük bir zümrenin veya grubun devleti yönettiği sistemdir.

Kleptokraside de genellikle küçük bir yönetici elit kendi çıkarlarını ön planda tutar.

-Plütokrasi (Plutocracy): Zenginlerin yönetimi anlamına gelir.

Kleptokratik yöneticiler genellikle yasadışı yollarla büyük servetler edindikleri için plütokratik eğilimler gösterebilirler.

-Kronizm (Cronyism) ve Nepotizm: Kayırmacılık ve akraba kayırmacılığı anlamına gelir. Kleptokratik sistemlerde bu tür uygulamalar yolsuzluğun yaygınlaşmasına zemin hazırlar.

E) Kleptokrasi  hangi ülkelerde ne zaman görülmüştür?

Kleptokrasi, insanlık tarihi boyunca farklı şekillerde ve farklı yoğunluklarda görülmüştür.

Özellikle zengin doğal kaynaklara sahip, siyasi kurumları zayıf ve hukukun üstünlüğünün tam olarak sağlanamadığı ülkelerde ortaya çıkma eğilimi göstermiştir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan bazı "bağımsız" devletlerde ve Afrika ile Latin Amerika'daki bazı ülkelerde yolsuzluğun artmasıyla kleptokratik eğilimler güçlenmiştir.

Kleptokrasi, insanlık tarihi boyunca "farklı şekillerde" ve farklı yoğunluklarda görülmüştür.

Özellikle "zengin doğal kaynaklara" sahip, siyasi kurumları zayıf ve hukukun üstünlüğünün tam olarak "sağlanamadığı" ülkelerde ortaya çıkma eğilimi göstermiştir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla ortaya çıkan bazı bağımsız devletlerde ve Afrika ile Latin Amerika'daki bazı ülkelerde yolsuzluğun artmasıyla kleptokratik eğilimler güçlenmiştir.

Kesin olarak "şu ülke kleptokrasidir" demek zordur çünkü bu tür yönetimler genellikle yolsuzluk ve şeffaflık eksikliği üzerine kuruludur.

Ancak, yolsuzluk iddiaları ve uluslararası raporlar ışığında bazı ülkeler ve liderler kleptokrasi ile ilişkilendirilmiştir:

Suharto (Endonezya): 1967-1998 yılları arasında devlet başkanlığı yapan Suharto'nun ailesi ve yakın çevresinin, devlet kaynaklarını büyük ölçüde zimmetine geçirdiği iddia edilmektedir.

Ferdinand Marcos (Filipinler): 1965-1986 yılları arasındaki yönetimi boyunca Marcos ve ailesinin milyarlarca dolarlık kamu fonunu kişisel hesaplarına aktardığı belirtilmektedir.

Mobutu Sese Seko (Zaire - günümüzdeki Kongo Demokratik Cumhuriyeti): 1965-1997 yılları arasında ülkeyi yöneten Mobutu'nun, ülkenin zenginliklerini kendi lüks yaşamı için harcadığı ve büyük miktarda serveti yurt dışına kaçırdığı bilinmektedir.

Sani Abacha (Nijerya): 1993-1998 yılları arasındaki askeri diktatörlüğü sırasında Abacha'nın milyarlarca doları zimmetine geçirdiği uluslararası soruşturmalarla ortaya konmuştur.

Jean-Claude Duvalier (Haiti): 1971-1986 yılları arasında babasının yerine geçen Duvalier'in, ülkenin kaynaklarını kendi ve ailesinin refahı için kullandığı iddia edilmektedir.

F) Günümüzde Kleptokrasi İle İlişkilendirilen Bazı Ülkeler:

     Kesin bir yargı olmamakla birlikte, yolsuzluk algısı yüksek ülkeler:

Rusya: Bazı siyaset bilimciler ve raporlar, Rusya'da devlet kaynaklarının belirli bir elit grup tarafından kontrol edildiğini ve yolsuzluğun yaygın olduğunu belirtmektedir.

Ukrayna: Özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından ve sonraki dönemlerde yolsuzluk önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmüştür.

Nijerya: Doğal kaynaklardan elde edilen gelirlerin yönetimi konusunda yolsuzluk iddiaları devam etmektedir.

Venezuela: Ekonomik kriz ve yolsuzluk iddiaları ülkenin kaynaklarının kötüye kullanıldığı yönünde endişelere yol açmıştır.

Orta Asya Ülkeleri (Örn: Türkmenistan, Kazakistan, Azerbaycan): Bu ülkelerde de liderlerin ve yakın çevrelerinin büyük servet edindiği ve yolsuzluğun yaygın olduğu yönünde raporlar bulunmaktadır.

Afrika'daki Bazı Ülkeler (Örn: Angola, Ekvator Ginesi): Doğal kaynak zenginliğine rağmen halkın refah düzeyinin düşük olması ve yöneticilerin aşırı zenginliği yolsuzluk ve kleptokrasi iddialarını gündeme getirmektedir.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.04.07, MŞ.

.       (Araştırma ve değerlendirme yazım)

PROTESTOLAR

 PROTESTOLAR, GÖSTERİLER, YÜRÜYÜŞLER    

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı "Ekrem İmamoğlu"nun gözaltına alınmasına, tutuklanmasına ilişkin yapılan protesto gösterileri tüm ülkede görülüyor.

Son günlerde Türkiye'de gerçekleşen protestolar, halkın ve özellikle gençliğin artan katılımıyla dikkat çekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye'deki protestolarda önemli bir rol oynamaktadır.

CHP, farklı toplumsal kesimlerin haklarını savunma ve demokratik değerleri koruma misyonunu üstlenmiştir. Özgür Özel'in CHP Genel Başkanlığı'na seçilmesiyle birlikte, partinin protestolara yaklaşımı ve etkisi daha da belirginleşmiştir. Özel, liderlik konuşmalarında sık sık halkın sesine kulak verilmesi gerektiğini vurgulamış ve demokratik protesto hakkını savunmuştur.

"Toplantı ve gösteri yürüyüşü" hakkı, bireylerin ifade özgürlüğü, katılımcı demokrasi ve toplumsal denetim açısından vazgeçilmez bir haktır.

Anayasa’nın 34. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi bu hakkı açık şekilde tanımış ve koruma altına almıştır. 

Protestocular her hangi bir kesimden daha çok "farklı ve rastlantılı" bir toplanma ile yola çıkmış.

Özellikle gençlerin, üniversitelilerin yoğun ve etkili katılımı var.

Bu gösterilerde dile getirilen talepler genellikle demokratik hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması, ekonomik adaletsizliklerin giderilmesi ve daha katılımcı bir yönetim anlayışının tesis edilmesi yönünde yoğunlaşıyor.

Protestoların barışçıl kalmaması, şiddet olaylarının yaşanması veya provokasyonlara açık hale gelmesi, demokratik süreçlere zarar verebilir ve meşru taleplerin gölgelenmesine neden olabilir.

İktidarın protestolara orantısız güçle müdahale etmesi, gözaltılar, tutuklamalar ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi durumlar, demokratik ortamı olumsuz etkileyebilir ve protestoların etkisini azaltabilir.

Yaygın ve kararlı protestolar, iktidarın politikalarını ve uygulamalarını "gözden geçirmesi" ve halkın "istemlerine" kulak vermesi, demokratikleşme içindir.

Bu durum, "siyasi yelpazenin" genişlemesine ve daha "kapsayıcı" politikaların geliştirilmesine katkıda bulunabilir.

Sivil toplumun, muhalefetin genel olarak güçlenmesine ve "demokratik" süreçlerde daha etken bir rol oynamasına yardımcı olur.

Protestolar, toplumun farklı kesimlerinin "ortak" sorunlar etrafında bir araya gelmesine ve "seslerini duyurmasına" olanak tanır.

Halkın cesaretini artırır ve umutlanmasına yol açar, genel olarak "toplumsal duyarlılığın" ve siyasi "katılımın artmasına" katkıda bulunur.

Büyük katılımlı protestolar, ülkenin içindeki sorunlara "uluslararası kamuoyunun" dikkatini çeker.

Protestolar, boykotlar, gösteri ve yürüyüşler, toplumun çeşitli kesimlerinin sesini duyurması, istemlerini dile getirmesi ve iktidar üzerinde baskı oluşturması için önemli araçlardır.

Özellikle ekonomik boykotlar, hedef alınan kurum veya şirketler üzerinde ciddi mali baskı oluşturarak davranışlarını değiştirmeye zorlayabilir.

Bu da demokratik "standartların" yükseltilmesi yönünde bir etki yaratabilir; iktidarın yönetim biçimine etki yapar.

Başarılı protestolar ve boykotlar, belirli bir konuda güçlü bir kamuoyu desteği oluşturabilir.

Öte yandan tutucu ve "iktidar yanlısı" TV ve basın ise görmemezlikten gelebilir ya da karşı yönde etki yapar. Bu durum tam olarak da ülkemizde böyledir.

Kitlesel katılımlı eylemler, "iktidarın meşruiyetini" sorgulayabilir ve politikalarını yeniden gözden geçirmesine neden olabilir.

Barışçıl, yaygın ve kararlı protestoların iktidar üzerinde etkisi olabilir.

Şiddet içeren veya "marjinal katılımlı" eylemlerin etkisi ise sınırlı kalabilir veya "ters" tepebilir.

Protestolar ve halkın, özellikle gençliğin katılımı, demokratik taleplerin güçlü bir şekilde ifade edilmesi ve toplumsal farkındalığın artması açısından önemli bir potansiyel taşımaktadır.

Yapıcı bir diyalog kurmaya çalışmak yerine, protestocuları görmezden gelmek, bastırmaya çalışmak veya manipüle etmek, durumun daha da kötüleşmesine yol açabilir.

Otoriter rejimler genellikle bu tür halk hareketlerine karşı daha dirençli olabilir ve baskıcı yöntemlere başvurabilirler.

Protestoların "barışçıl ve yapıcı" bir şekilde sürdürülmesi, "iktidarın demokratik tepkiler" vermesi ve "siyasi manipülasyonlardan" kaçınılması gerekmektedir.

Büyük çaplı ve ses getiren eylemler, uluslararası kamuoyunun ve kuruluşların dikkatini çekmektedir.

Bu da dış baskı yoluyla insan hakları, demokrasi gibi konularda iktidarın üzerinde bir etki yaratabilir.

"Sansür" veya "dezenformasyon", protestoların etkisini azaltabilir.

Şu an için, halkın ve gençliğin "sesini yükseltmesi" ve "demokratik taleplerini" dile getirmesi, başlı başına önemli bir "demokratik dinamik" olarak değerlendirilmelidir..

Bu eylemlerin başarılı olup olmayacağı ve iktidarın kendisini düzeltip düzeltemeyeceği, bir dizi karmaşık etkenin sonucunda belirlenir.

Her yurttaşın demokratik hakkını barışçı ve özgürce kullanabilmesi, şiddetten kaçınılması hem devlet açısından, hem de halk açısından çok önemlidir.

İktidar "halkın, gençlerin, kitlelerin" sesini duymalı, isteklerini değerlendirmeli ve yaşanılabilir bir ülke için çaba göstermelidir.

Çağdaş, demokratik, özgürlükçü, parlamenter bir ülke, gerçek bir hukuk devleti olmak tüm yurttaşlarımız için en iyisi olacaktır.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.04.05, MŞ:

.         (Araştırma ve değerlendirme yazım.)