. 16 MART .
Darülmuallimin Açılması, Öğretmenlik
Mesleğinin Kurumsallaşmasının İlk Adımıdır.
Her
yılın 16 Mart tarihi öğretmen okullarının kuruluş yıldönümü olarak
kutlanmaktadır.
16
Mart 1848'de çağdaş anlamda öğretmen yetiştirmek için "Darülmuallimin"
adında öğretmen okulu açılmıştır. (Darül Muallimin-i Rüşdi)
Sultan
Abdülmecit döneminde Rüştiyelere, bugünkü ismiyle ortaokullara öğretmen
yetiştirmek amacıyla, 3 yıl süreli Darülmuallimin olarak bilinen ilk "öğretmen"
okulu kurulmuştur.
Önceleri,
bu görevi anne-babalar ve pedagojik yönden profesyonel olmayan ustalar,
kalfalar ve öğretmen okulu mezunu olmayan öğretmenlerin yürütüyordu.
Darülmuallimin
açılması, pedagojik açıdan "uzmanlaşmış" öğretmenlerin yetişmesi ve öğretmenlik
mesleğinin "kurumsallaşması" ve "profesyonelleşmesi" için
atılan ilk adımdır.
Türkiye’de
ilk defa "bir öğretmen okulu" olan Darülmuallimin, 16 Mart 1848
tarihinde, İstanbul Fatih’te açılıyor.
Bu
okulun müdürlüğüne 1850 yılında Lofçalı Ahmet Cevdet Paşa’nın getirilmesi bir
dönüm noktasıdır.
Ahmet
Cevdet Paşa, bu okulların ruhu olarak gördüğü Darülmuallimin Rüşdi’nin ilk "nizamname"sini,
1 Mayıs 1851 yılında yayımlamıştır.
Bu
nizamname, Türk eğitim tarihinde, özellikle öğretmen yetiştirme tarihinde çok
önemli bir belgedir.
Bu
belge ile Darülmuallimin ilk kez esaslı bir pedagojik ve yasal dayanağa
kavuşturulmuştur.” dedi.
“İlk
Kadın Öğretmen Okulunun Açılışı, Türk Eğitim Tarihinde Kız Çocuklarının Eğitimi
Açısından Önemli Bir Belgedir.”
Tanzimatçıların
en önemli girişimlerinden biri hiç şüphesiz kız rüştiyeleri açarak kızlara orta
öğretim olanağı sağlamış olmalarıdır.
Bu
okullara kadın öğretmenlerin yetiştirilebilmesi için 1870 yılında İstanbul’da "Darülmuallimat"
okulu açıldı.
Darülmuallimat
adıyla bilinen bu ilk "kadın öğretmen" okulunun açılışı, Türk eğitim
tarihinde kız çocuklarının eğitimi açısından oldukça önemlidir.
Daha
sonra 1913’te "Ana Muallime sınıfı, 1914’te "Ana Muallime mektebi"
adlarını almışlardır.
Bu
sınıfın ve bu okulların ilk mezunlarını vermesiyle birlikte öğretmenlik
mesleğinin "okul öncesi", "ilköğretim", "ortaöğretim"
basamaklarına göre türleşme süreci de tamamlanmıştır.
Kurtuluş
Savaşı ve TBMM hükümeti dönemlerinde öğretmenliğin "milli kültür, milli
dayanışma, milli birlik ve bütünlük, milli bağımsızlık, ulusal özgürlük"
gibi değerlerle örtüştüğünü kavranılmıştır.
"Milli
Mücade"lenin devam ettiği o dönemde, eğitim sorunlarını görüşmek, "milli
eğitim işlerinin" bir "programa" bağlanması amacıyla 1921’de
Maarif Kongresi düzenlenmiştir.
Mustafa
Kemal Atatürk, cepheden buraya gelmiş ve açılış konuşmasını yapmıştır.
Şark’tan
ve Garp’tan gelebilecek her türlü etkiye karşı, ‘Milli Maarif davamızdır.’
demiştir. "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin eğitim sisteminin hangi ilkelere
dayalı olacağını bu sözlerle göstermiş ve bu konuda "Öğretmen Ordusu"nu
göreve çağırmıştır.
Atatürk’ün,
Kurtuluş Savaşı’nın sonuçlandığı sırada 1922’de, Bursa’da öğretmenlere hitaben
yaptığı konuşmada
-"Öğretmenler,
ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın kazanacağı zafer
için yalnızca bir zemin hazırladı. Halbuki, zaferi siz kazanacaksınız ve
koruyacaksınız. Ben ve sarsılmaz imanımız ile, bütün arkadaşlarım sizi
izleyeceğiz. Sizin karşılaştığınız her türlü engeli hep beraber, topyekûn
aşacağız."
diyerek
öğretmene ve öğretmenin yetiştirilmesine verdiği önemi anlatmıştır.
Cumhuriyetin
ilanıyla birlikte öğretmenlik mesleği yeniden yapılandırılmış; çağdaş, ulusal,
evrensel değerler kendini gösterir olmuştur.
. KÖYÜ HER
ANLAMDA KALKINDIRMAK GEREKİYOR.
TBMM'nin
açılışından bir ay sonra Milli Eğitim Bakanlığı kurulmuştur.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önder M. Kemal ATATÜRK
-“Öğretmenler
yeni nesil sizin eseriniz olacaktır”
derken
Türk insanının eğitiminde en önemli görevi öğretmenlere yüklemiştir.
1940
yılında Türkiye’de "nitelikli öğretmen" yetiştirme alanında “Köy
Enstitüleri” kurulmuştur.
Bu
konuda önderliği dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel yapıyor.
1940
tarihli 3803 sayılı kanunla, köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek
elemanlarını yetiştirmek üzere, büyük tarım arazileri bulunan köyler tek tek
tespit ediliyor ve bu köylerde "5 yıl" eğitim verecek olan Köy
Enstitüleri açılıyor.
Daha
önce açılan "Köy Öğretmen Okulları" da Köy Enstitüleri’ne
dönüştürülmüş oluyor.
Köy
Enstitüleri’nde ilköğretim, ilkokuldan sonra 5 yıl devam ediyor.
Öğrencilerin
tamamı parasız bir şekilde eğitimlerine devam ediyorlar.
Bu
okulların öğretim programlarında bir "ilkokul öğretmeni" için hangi
beceriler gerekiyorsa, "genel eğitim, bilimsel dersler", "tarım
bilgisi özellikle uygulama dersleri"nin ağırlıkta olduğunu biliyoruz.
Köy
Enstitüleri’nde öğretmenlik, sağlık memurluğu", "ebelik" olmak
üzere 3 branş var.
Bu
enstitülerde sabah erkenden kalkılıyor. 30 dakika müzik, spor etkinlikleri
yapılıyor. Ulusal oyunlar, cirit, yağlı güreş ve benzeri etkinlikler, 4 saat
ders ya da iş, öğlen yemeği, 4 saat ders ya da iş, akşam yemeği, 2 saat etüt,
45 dakika Türk ve Dünya klasikleri serbest okuma yapılıyor..
Haftada
22 saat kültür ve yöntem dersleri, 11 saat ziraat dersleri, 11 saat teknik
derslerin veriliyor.
Ayrıca
bu "muallim adayları"nın mevsimlik ve aylık çalışmaları da var.
İmece
yöntemi ile ağaçlandırma yapılıyor, bataklıklar kurutuluyor, yol, köprü, su
kanalları yapılıyor.
Toprak
verimli hale getiriliyor.
Köy
Enstitüleri modeli, İsrail, Tayland, Tunus gibi ülkeler tarafından da benimsenen,
uygulanan bir model olmuştur.
1973
yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu gereği, öğretmenlerin "yükseköğretimde"
yetiştirilmeleri adına "lise dengi" ilk öğretmen okulları 1974
yılında "kapatılıp" iki yıllık eğitim enstitülerine dönüştürülmüştür.
1982
yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık
eğitim enstitüleri eğitim yüksekokuluna dönüştürülerek eğitim fakültelerine
bağlanmıştır.
1989
yılından itibaren eğitim yüksekokullarının süresi dört yıla çıkarılmış ve
bazıları eğitim fakülteleriyle birleştirilerek bu kurumlar "Sınıf
Öğretmenliği” Bölümüne dönüştürülmüştür.
Sonuç
olarak öğretmen yetiştirme tarihimiz ve Cumhuriyet tarihimiz boyunca, Köy
Enstitüleri’nden başlayarak öğretmen yetiştirme konusunda önemli adımlar
atılmış.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 43.
maddesinde; “Öğretmenlik mesleği, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili
yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği” olarak
tanımlanmıştır.
Öğretmen
Okulları’nın kuruluşunun 177. yılını kutladığımız 2025 yılının Mart ayında yurtseverler,
çağdaş demokratlar, öğretmenler olarak Türk eğitim düzeninin geldiği bu
durumdan çok üzüntü duymaktayız.
Eğitim
ve öğretim neredeyse tüm alanlarda sorunlarla karşılaşmaktadır.
Ne
oldukları ve nelere hizmet ettikleri tam olarak bilinemeyen tarikatlar
eğitim-öğretim konularına girmektedirler.
Milli
eğitimi ele geçirmek, yönetmek düşüncesi ve girişimleri gözlenmektedir.
Cumhuriyetin
ilerici yurtsever kadroları, tüm dünyaya örnek olan öğretmen yetiştirme
sistemini, Köy Enstitüleri ile gerçekleştirdi.
İyi
ahlaklı, ilerici, çağdaş, bilimsel eğitim sistemini yaratan ve uygulayan insanların
çocukları olarak bu 16 Mart’ta tüm ülkeye seslenebilmeliyiz.
-Köy
Enstitüleri ve Öğretmen Okulları gibi geçmişte başarısı kanıtlanmış öğretmen
yetiştirme sistemlerinden yararlanılmalıdır.
-Yüksek
öğretimde öğretmen yetiştirme çağdaş ve bilimsel içerikli ve donanımlı
olmalıdır.
-Öğretmen
yetiştirme, atama, görevde yükselme ölçütlerinin siyasi etkilerden uzak
tutulması gerekir.
-Öğretmenlerin
aylık ve ödenekleri tümüyle çağdaş bir düzeyde olmalıdır.
-Öğretmenlik eğitim ve öğretimi almış olanların öğretmenlik mesleğine
atanmaları daha işlerlikli ve ivedilikli bir düzene oturtulmalıdır.
-Temel öğretim olan "ilkokullara öğretmen"
yetiştirme ve kazandırma kendine özgü öğretim ve eğitim ile sağlanmalıdır.
-Lise, meslek okulları, özel eğitim okulları… için öğretmen
yetiştirme ve kazanma o okulların amacına yönelik düzenlenmelidir.
-Öğretmenlerin
meslek örgütlenmeleri özgürce ve evrensel ölçütlere dayanmalıdır.
-Öğretmenlerin
"meslek içi eğitim" programları yerel ve bölgesel olarak gerekliliğe
göre uygulanmalıdır.
-Devlet
okulları yaygın ve örgün biçimde devletçe kabul görmeli ve "eğitimde
birlik" kesinlikle sağlanmalıdır.
-Devlet
okullarına karşılık, onlara rakip durumda olacak her türlü "özel-paralı
okul" örnekleri uygulamadan kaldırılmalıdır.
-Öğrencilere,
çocuklara, gençlere "destekleme" işlerlikli "özel-paralı kurslar"
açılabilir olmalıdır.
-Eğitim ve
öğretimin her dalında ve sınıfında olabildiğince "iş eğitimi"
ilkesine ve yöntemlerine, olanaklarına yer verilmelidir.
-Anadilimiz Türkçe'nin
öğretimine ve düzeyine her okulda ve düzeyde önem verilmelidir.
-Orta okul ve
lise düzeyindeki her sınıfa bir zorunlu yabancı dil nota dayalı olarak
programda yer almalıdır.
-Lise
düzeyindeki okullarda ikinci bir yabancı dil seçmeli olarak sunulmalıdır.
-Mutlu,
bilinçli ve çağcıl, donanımlı öğretmenlerle Türk Milli Eğitimi çok daha iyi ve
hızlı, güvenilir bir yapıya kavuşacaktır.
. Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.16,
MŞ.