26 Haziran 2025 Perşembe

KILIÇDAROĞLU

.   KEMAL KILIÇDAROĞLU     .
Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir siyasetçidir?
Özellikleri nedir?
Partiyi ne yönde etkiledi?
Üstlendiği görev nedir?
Kimlerin çıkarları doğrultusunda çalışıyor?
Kemal Kılıçdaroğlu, Türk siyasetinin önemli figürlerinden biridir.

Bürokrat kökenli bir siyasetçi olarak uzun yıllar Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) genel başkanlığını yapmış ve Türkiye'nin ana muhalefet lideri konumunda bulunmuştur.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun Özellikleri ve Siyasi Duruşu

Kemal Kılıçdaroğlu, genel olarak “sakin, mütevazı ve bürokratik disipliniyle” bilinen bir siyasetçi olarak tanımlanır.

Siyasi kariyerine yolsuzluk iddialarıyla ilgili çıkışları ve "hesap uzmanı" kimliğiyle dikkat çekerek başlamıştır.

Bu özelliği, kamuoyunda "dürüstlük" ve "şeffaflık" vurgusu yapmasına olanak sağlamıştır.

Siyasi duruşu itibarıyla CHP'nin sosyal demokrat ve Kemalist çizgilerini temsil etmiştir.

Kemal Kılıçdaroğlu Atatürkçü, Kemalist bir çizgide olmuş mudur?

Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasi çizgisi, özellikle CHP Genel Başkanlığı döneminde, Atatürkçülük ve ulus devlet anlayışı konusunda çeşitli tartışmalara yol açmıştır.

Genellikle bu konulara dair yorum ve uygulama farklılıklarından kaynaklanan bir “algı ayrımı” söz konusudur.

Kemal Kılıçdaroğlu, CHP'nin kurucu lideri Atatürk'ün mirasını ve ilkelerini sahiplendiğini her fırsatta dile getirmiştir.

Partisinin "Atatürk'ün partisi" olduğunu vurgulamış ve Atatürk'ü anlama üzerine dersler vermiş, yazılar yazmıştır.

Ancak, onun Atatürkçülük anlayışı, bazı çevreler tarafından "yenilikçi" veya "daha kapsayıcı" olarak nitelendirilirken, bazı kesimlerce "geleneksel Kemalist çizgiden uzaklaşma" olarak yorumlanmıştır.

BU FARKLI YORUMLARIN TEMEL NEDENLERİ ŞUNLARDIR:

-"Yeni CHP" Söylemi:

Kılıçdaroğlu, partiyi daha geniş bir toplumsal tabana yayma hedefiyle "Yeni CHP" söylemini geliştirmiştir.

Bu, partinin elitist olarak algılanan imajını kırma ve toplumun farklı kesimleriyle (Aleviler, Kürtler, başörtülüler gibi) "helalleşme" çağrıları yapma çabasını içermiştir.

Geleneksel Kemalist ve ulusalcı tabanın bazı kesimleri, bu adımları “laiklik ve ulus devlet” ilkelerinden taviz olarak algılamış, ancak Kılıçdaroğlu bu adımların toplumsal barışı ve birliği güçlendireceğini savunmuştur.

-Laiklik Anlayışı:

Kılıçdaroğlu döneminde CHP'nin “laiklik” anlayışının daha "liberal" ve "çoğulcu" bir yoruma evrildiği belirtilmiştir.

Bu, devletin dini alana müdahalesinin “azaltılması” ve “inanç” özgürlüklerinin genişletilmesi gerektiği yönündeki bir yaklaşımdı.

Bu durum, özellikle katı laiklik anlayışını benimseyen kesimlerden eleştiri almıştır.

-Demokrasi ve Özgürlük Vurgusu:

Kılıçdaroğlu'nun söylemlerinde demokrasi, adalet, hukuk devleti ve insan hakları vurgusu oldukça güçlüydü.

Bu, Atatürk'ün "Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma" hedefine atıfla yapılmıştı.

Ancak bu vurguların, bazı ulusalcı-Kemalist kesimler tarafından Atatürk'ün diğer ilkelerinin (örneğin milliyetçilik) önüne geçtiği yorumları yapılmıştır.

Geniş kitlelere ulaşma çabasıyla zaman zaman partinin ideolojik sınırlarını “esnettiği” ve daha “merkezci” bir duruş sergilediği de gözlemlenmiştir.

Özellikle "Adalet Yürüyüşü" gibi eylemleriyle toplumsal muhalefeti bir araya getirme ve hak arayışı temasını öne çıkarma gayretinde olmuştur.

-Ulus Devletten Yana Mıdır?

Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısına ve ulus devlet karakterine bağlı olduğunu her fırsatta ifade etmiştir.

Türkiye'nin “bölünmez bütünlüğünü” ve “milli birliğini” savunmuş, “terörle mücadele” konusunda devleti destekleyen açıklamalar yapmıştır.

Ancak bu konuda da eleştirilerin veya farklı yorumların oluşmasının sebepleri şunlar olabilir:

-"Kürt Sorunu"na Yaklaşım:

Kılıçdaroğlu, Kürt sorununu "demokrasi, özgürlük ve adalet" çerçevesinde ele alma eğiliminde olmuştur.

Bu kapsamda, Kürt vatandaşların taleplerinin demokratik zeminde karşılanması gerektiğini savunmuş ve “HDP ile” dolaylı ya da dolaysız “ilişkiler” kurduğu iddiaları nedeniyle ulusalcı kesimlerden eleştiri almıştır.

Bu durum, bazı kesimlerce ulus devletin bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılansa da, Kılıçdaroğlu bunun “toplumsal barışın” sağlanması ve Kürt vatandaşların devlete “aidiyet” hissinin güçlendirilmesi için gerekli olduğunu savunmuştur.

-Suriye Politikası ve Göçmenler:

Suriye tezkerelerine yönelik farklı tavırlar ve göçmen politikası konusundaki söylemleri de ulus devlet anlayışına dair tartışmaları beraberinde getirmiştir.

Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin “egemenlik haklarını savunmakla” birlikte, Suriye politikasının yanlış olduğunu ve göçmen sorununun “ulusal çıkarlar” doğrultusunda çözülmesi gerektiğini vurgulamıştır.

ÖZETLE

Kemal Kılıçdaroğlu, kendisini ve partisini Atatürk'ün “kurucu ilkelerine” bağlı olarak tanımlamıştır.

“Ulus devletin varlığını ve bütünlüğünü savunan” bir siyasetçi olmuştur.

Ancak, onun bu ilkeleri yorumlama ve uygulama biçimleri, partiyi “daha geniş” bir yelpazeye açma ve “farklı toplumsal kesimlerle” barışma çabaları nedeniyle, geleneksel Kemalist ve ulusalcı çizginin bazı temsilcileri tarafından “farklı” algılanmıştır.

Kılıçdaroğlu, Atatürkçülüğün statik bir dogma olmaktan ziyade, çağdaşlaşma ve demokrasi yolunda ilerlemeyi esas alan dinamik bir rehber olduğunu savunmuştur.

Bu nedenle, onun siyasi çizgisini değerlendirirken, geleneksel Kemalist ideolojinin katı tanımlarından ziyade, “değişen” toplumsal ve siyasi koşullar karşısındaki “adaptasyon-uyum” çabalarını da göz önünde bulundurmak gerekir.

PARTİYİ NE YÖNDE ETKİLEDİ?

Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı dönemi (2010-2023), parti üzerinde önemli etkilere sahip olmuştur:

-Partiyi Genişletme Çabası:

CHP'nin klasik tabanının dışına çıkarak, farklı kesimlerden oy almak adına çeşitli açılımlar yapmıştır.

Bu, özellikle Millet İttifakı gibi geniş tabanlı koalisyonların kurulmasında somutlaşmıştır.

Bu ittifak, iktidara ulaşmak için bir zorunluluk olarak görülmüştür.

-Merkez Sola Kayış:

Partinin ideolojik söyleminde daha kapsayıcı ve merkez sola yakın bir dil kullanmaya çalıştığı, hatta bazı analizlere göre liberal bir laiklik anlayışını ve neoliberal ekonomi politikalarını benimsediği belirtilmiştir.

Bu durum, partinin geleneksel Kemalist ve sosyal demokrat karakterinden bir miktar uzaklaştığı yorumlarına yol açmıştır.

-Parti İçi Değişim:

Kılıçdaroğlu, genel başkanlığı süresince parti yönetiminde sık sık değişikliklere gitmiş, MYK'da birçok kez revizyon yapmıştır.

"Y-CHP" (Yeni CHP) kavramını kullanarak partide bir dönüşüm ve yenilenme hedeflediğini ifade etmiştir.

-Muhalefetin Birleştirici Gücü:

Ana muhalefet lideri olarak, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş sonrası muhalif partilerin bir araya gelmesinde ve ortak aday belirleme süreçlerinde merkezi bir rol oynamıştır.

KİMLERİN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA ÇALIŞIYOR?

Siyasette her liderin eylemleri farklı kesimler tarafından farklı yorumlanabilir.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasetini değerlendirirken, genel olarak aşağıdaki yaklaşımlar öne sürülmüştür:

-Toplumun Geniş Kesimleri:

Kendisi, hukukun üstünlüğü, adalet, demokrasi ve toplumsal barış gibi evrensel değerleri savunarak, toplumun geniş kesimlerinin çıkarları doğrultusunda çalıştığını ifade etmiştir. Özellikle yolsuzlukla mücadele ve yoksullukla mücadele gibi konularda güçlü vurgular yapmıştır.

-Muhalif Kesimler:

Mevcut iktidarın politikalarına karşı muhalif bir duruş sergileyerek, iktidardan memnun olmayan veya değişiklik arayışında olan kesimlerin sesi olmayı hedeflemiştir. Millet İttifakı'nın kurulmasındaki motivasyon da bu yöndeydi.

-Partisinin Değerleri:

CHP'nin kurucu ilkeleri olan Atatürkçülük ve sosyal demokrasi doğrultusunda hareket ettiğini belirtmiştir.

Ancak, partinin genişlemesi adına bu ilkeleri esnettiği eleştirileri de mevcuttur.

ÜSTLENDİĞİ GÖREV NEDİR?

Kemal Kılıçdaroğlu, 2010-2023 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı görevini üstlenmiş ve bu süre boyunca Türkiye'nin ana muhalefet lideri konumunda bulunmuştur.

Bu göreviyle, Türkiye siyasetinde önemli bir denge unsuru olmuş, hükümetin icraatlarına karşı eleştiriler getirmiş ve alternatif politikalar önermeye çalışmıştır.

2023 Genel Seçimlerinin ardından parti içinde yaşanan değişimle birlikte genel başkanlık görevini Özgür Özel'e devretmiştir.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasi kişiliği ve etkileri, Türkiye'nin son yıllardaki siyasi gelişmelerini anlamak açısından kilit bir rol oynamaktadır.
Güven sağlamayan, inanılmayan, şüpheli duruma düşmüş bir siyasetçi mi olmuştur?
Türkiye siyasetinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun uzun süreli liderliği ve son seçimlerdeki sonuçlar, hakkındaki algıları ve değerlendirmeleri doğal olarak şekillendirmiştir.

"Güven sağlamayan, inanılmayan, şüpheli duruma düşmüş bir siyasetçi" olduğu yönündeki gözlem, özellikle 2023 seçimlerinin ardından kamuoyunda ve parti içinde sıkça dile getirilen bir eleştiri noktasıdır.

Güven ve İnanılırlık Algısı Üzerine

Bir siyasetçinin güvenilirliği ve inanılırlığı, hem kişisel duruşu hem de siyasi performansı ile doğrudan ilişkilidir.

Kılıçdaroğlu özelinde bu algının nedenleri çeşitli boyutlarda ele alınabilir:

-Seçim Sonuçları:

Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki başarısızlık ve CHP'nin genel seçimlerde beklenen sıçramayı yapamaması, partinin ve liderinin "kazanma potansiyeli" konusunda şüpheler yaratmıştır.

Siyasi liderlerden beklenti genellikle seçimi kazanmaları yönünde olduğu için, bu beklentinin karşılanamaması güven erozyonuna yol açabilmektedir.

-Stratejik Tercihler:

Seçim öncesi ve sırasındaki stratejik kararlar, özellikle cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci ve ittifak içindeki dinamikler, kamuoyunda farklı yorumlara neden olmuştur.

Bazı kesimler, bu kararların yeterince ikna edici veya stratejik olmadığını düşünmüştür.

-İletişim ve Algı:

Siyasetçilerin iletişim tarzları ve söylemleri de güven algısını etkiler.

Kılıçdaroğlu'nun "helalleşme" çıkışları, siyasi nezaket vurgusu gibi yaklaşımları bazı kesimlerce olumlu bulunurken, bazıları tarafından ise netlikten uzak veya yeterince sert bulunmamıştır.

-Vaatler ve Gerçekleşenler:

Siyasi liderlerin vaatlerinin ne ölçüde gerçekleştiği veya gerçekleşebilir olduğu da güven algısını etkileyen önemli bir faktördür.

Muhalefet pozisyonunda iken verilen vaatlerin iktidara gelinemediği için hayata geçememesi, beklentiyi düşürebilir.

Şüphe ve Eleştiriler

Kılıçdaroğlu'nun "şüpheli duruma düşmüş" olarak algılanmasında, özellikle parti içi muhalefetin dile getirdiği eleştiriler ve kamuoyundaki tartışmalar etkili olmuştur.

Parti içindeki değişim talebi ve liderlik yarışının sonuçları, bu eleştirilerin somut bir göstergesidir.

Bir liderin siyasi mirası, sadece başarılarıyla değil, aynı zamanda karşılaştığı eleştiriler ve kamuoyundaki algısal değişimlerle de şekillenir.

Bu gözlem, siyasetin dinamik doğasını ve kamuoyunun bir siyasetçi hakkındaki kanaatlerinin “”zamanla nasıl değişebileceğini” ortaya koymaktadır.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun liderliği döneminde Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Atatürkçülük ve kuruluş ilkeleriyle ilişkisi, siyasi analizlerde ve kamuoyunda sıkça tartışılan bir konu olmuştur.

Bu tartışmanın temelinde, Kılıçdaroğlu'nun partiyi genişletme ve iktidara taşıma hedefiyle benimsediği stratejilerin, CHP'nin geleneksel ideolojik duruşuyla “ne kadar örtüştüğü” sorusu yatar.

"YENİ CHP" ANLAYIŞI VE İDEOLOJİK DÖNÜŞÜM

Kılıçdaroğlu, genel başkanlık koltuğuna oturduktan sonra partide bir "Yeni CHP" söylemi geliştirmiştir.

Bu söylemin amacı, partiyi daha kapsayıcı hale getirmek, farklı toplumsal kesimlerin kaygılarını ve taleplerini daha fazla kucaklamak ve geçmişin "statükocu" algısından uzaklaşmaktı.

Bu çaba, partinin kuruluş ilkelerinden tamamen vazgeçtiği anlamına gelmemekle birlikte, bu ilkelerin yorumlanış ve uygulanış biçimlerinde farklılaşmalar getirdi:

-Helalleşme Söylemi:

Kılıçdaroğlu, özellikle Türk siyasi tarihinde mağdur edilmiş farklı kesimlerle (başörtülüler, Alevi vatandaşlar, geçmiş darbe mağdurları vb.) "helalleşme" çağrısı yaparak, partinin geçmişte oluşan bazı önyargıları kırmayı hedeflemiştir.

Bu adım, bazı Atatürkçü kesimler tarafından partinin laiklik ve cumhuriyet ilkelerinden taviz verdiği şeklinde yorumlanırken, diğerleri tarafından toplumsal barışı ve uzlaşmayı hedefleyen cesur bir adım olarak görüldü.

-İttifaklar Politikası:

Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, özellikle "Millet İttifakı" adı altında, ideolojik olarak farklı partilerle (İYİ Parti, Saadet Partisi, DEVA Partisi, Gelecek Partisi vb.) iş birliği yapmıştır.

Bu ittifakların kurulması, iktidara gelme hedefiyle atılan pragmatik bir adım olarak değerlendirilse de, bazı eleştirmenler tarafından partinin kendi kimliğinden ve ideolojik duruşundan ödün verdiği şeklinde yorumlanmıştır.

Özellikle ulusalcı-Kemalist tabanın bazı kesimleri, bu ittifaklara sıcak bakmamıştır.

-Laiklik Anlayışı:

Kılıçdaroğlu döneminde, partinin laiklik anlayışında daha "liberal" bir yorumun öne çıktığı bazı çevrelerce iddia edilmiştir.

Bu, devletin dini alandaki müdahaleciliğini azaltma ve inanç özgürlüklerini daha geniş yorumlama eğilimini içeriyordu.

Bu yaklaşım, “katı laiklik” yanlısı bazı kesimler tarafından eleştirilere neden olmuştur.

-Demokrasi Vurgusu:

Kılıçdaroğlu'nun söylemlerinde “demokrasi, adalet, hukuk devleti ve insan hakları” vurgusu oldukça güçlüydü.

Atatürk'ün "Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma" hedefiyle örtüştüğü savunulsa da, bu vurguların zaman zaman Atatürk'ün diğer ilkelerinin (özellikle ulusalcılık) önüne geçtiği yorumları yapılmıştır.

Kılıçdaroğlu, Atatürkçülüğün sadece "10 Kasımlarda oturup ağlamak değil, çağdaş uygarlığı yakalamak için mücadele etmek" anlamına geldiğini belirtmiştir.

NEDEN BÖYLE BİR ÇİZGİ İZLENMİŞTİR?

Kılıçdaroğlu'nun bu politikaları izlemesinin temel nedenleri şu şekilde özetlenebilir:

-İktidara Gelme İhtiyacı:

CHP, uzun yıllardır ana muhalefet partisi konumunda olup iktidara “gelememenin” getirdiği bir “baskı” altındaydı.

Kılıçdaroğlu, bu “kısır döngüyü” kırmak için partinin geleneksel sınırlarını aşarak daha geniş bir tabana ulaşma ve ittifaklar kurma yolunu seçmiştir.

Bu, siyasi bir zorunluluk olarak görülmüştür.

-Toplumsal Değişim:

Türkiye toplumunda yaşanan sosyo-kültürel değişimler, CHP'nin eski tabanının erimesine veya farklı beklentiler içine girmesine yol açmıştır.

Kılıçdaroğlu, bu değişime ayak uydurarak partiyi daha modern ve kapsayıcı bir siyasi aktör haline getirmeyi hedeflemiştir.

-Eleştirel Atatürkçülük:

Kılıçdaroğlu ve ekibi, Atatürkçülüğü dogmatik bir ideolojiden ziyade, “çağdaşlaşma, ilerleme ve cumhuriyetin değerlerini geleceğe taşıma” potansiyeli olan dinamik bir ilke seti olarak yorumlama eğiliminde olmuştur.

Onlara göre "gardırop Atatürkçülüğü"nden ziyade, Atatürk'ün düşüncelerini günümüzün koşullarına uyarlayarak Türkiye'yi ileriye taşımak esastır.

-Sonuç olarak,

Kılıçdaroğlu'nun Atatürkçülük ve kuruluş ilkelerinden "uzaklaştığı" algısı, daha çok bu “ilkelerin yorumlanış biçimlerindeki farklılaşma” ve partinin siyasi “stratejilerindeki değişimin” bir sonucudur.

Bu durum, parti içinde ve kamuoyunda farklı “tepkilere ve eleştirilere” neden olsa da, Kılıçdaroğlu'nun kendi ifadelerine göre amacı, “partiyi daha geniş” bir zemine oturtarak Türkiye'nin sorunlarına “çözüm üretmek” ve “iktidara gelmek” olmuştur.

.  Somut bilgiler ve deliller, belgeler her zaman ortaya çıkmayabilir buna rağmen birileri, gazeteciler, araştırmacılar bunları bulup, kamuoyuna sunacaktır.

.  Bu konu hakkında “daha fazla tartışmak ister misiniz” diye sorulsa “evet” demek ve inceleme ve araştırmalarda bulunmak gerekir.

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 2025.06.26, Mff.

. (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)


SİYASET ÜZERİNE

 . SİYASET ÜZERİNE DÜŞÜNEBİLSEK

. Ülkenin yönetimi, olaylar, gelişimler, sorunlar ve birçok konu doğrudan siyasete bağlıdır, siyaset ile ilişkilidir.

Siyasette her bir an, her bir geçen gün çok farklı içerik ve sonuçlar verir.

Kişiler de öyle.

Hiç biri ne olduğu gibi kalır, ne de gözüktüğü gibidir.

Çünkü içinde bulunulan alan "siyaset"tir.

Doğru, güvenilir, ilkeli, temeli ve felsefesine inanılacak bir "siyaset" de ancak doğru ve bu özelliklere sahip toplumlarda oluşur.

Böylelikle, politikanın doğası ve toplumla ilişkisi hakkında derin ve iç görülü bir bakış açısını ortaya koydum.

Sunduğum temel fikirleri biraz parçalayalım:

Siyasetin ve Bireylerin Dinamik Yapısı

Siyasetin "her anın, her geçen günün çok farklı içerik ve sonuçlar ürettiği" içsel akışkanlığını dikkatlice vurgulamak gerekir.

Bu da “siyasi manzarayı” tanımlayan “sürekli değişimlere, öngörülemeyen olaylara ve gelişen koşullara”  işaret eder.

Bugün için “doğru ve ilgili” olan şey yarın olmayabilir; birden hepsi değişebilir.

İşte bu durum da siyaseti oldukça “dinamik” ve sıklıkla “ön görülemez” bir alan haline getirir.

Ayrıca, "bireyler” de böyledir, siyasetçiler de...

Hiç biri oldukları gibi “kalmaz”, göründükleri gibi de “değil”dir."

Siyasette yer alan aktörlerin durağan varlıklar “olmadığını” gösteren önemli bir özellik de budur.

Onları “siyasete çeken” şeyler, çıkarları, düzeyleri, bağlılıkları ve hatta kamusal kişilikleri, genellikle siyasi ortamın kendisinden etkilenerek değişebilir.

Siyasetin baskısı ve istekleri, bireyleri, siyasetçileri her zaman dışarıdan belirgin “olmayabilecek” biçimde etkiler.

Siyasetin – (Politikanın) Özü

Siyasetçilerin "içinde bulundukları alan 'politikadır" bu da dinamiklerin “neden” var olduğunu özlü bir şekilde özetler.

Politika, “güç, strateji, görüşmeler, tartışmalar ve kamu algısı”nı kapsayan geniş bir alandır.

Genellikle “uyum” gerektirir ve yaşamın diğer alanlarında gerekli olmayacak “uzlaşmalar” ve “duruş” değişiklikleri ortaya çıkabilir; ve bu değişikliği anlamak, kavramak pek de kolay olmayabilir.

Kim, nerede, neden ve hangi çıkar ya da baskıdan dolayı çok farklı davranmaya yönelmiştir?

Ne olmuştur, kim ya da hangi güçler buna neden olmuştur, bunu genelde hiç anlayamayız.

İlkeli Politikanın Bir Temeli Olmalıdır.

Düşünceme göre belki de en önemli olan bölüm "doğru, güvenilir, ilkeli, temeli ve felsefesi inanılır bir siyasetin ancak “doğru yolda” olan ve bu “özelliklere sahip” toplumlarda ortaya çıkabileceği savıdır.

İşte tam da bu ilişki bir “toplumun kalitesiyle” “siyasetinin kalitesi” arasında “doğrudan ve güçlü” bir bağ kurar.

Gerçekten de “etik” değerleri yüksek ve “güvenilir” siyasetin saklı-gizli bir olgu olmadığını, daha çok “geniş toplumsal değerlerin” bir yansıması olduğunu öne sürebiliriz.

Özetle, başka bir deyişle, siyasetin şöyle olması beklenmelidir:

-Doğru ve güvenilir:

Doğru ve tutarlı olması, güven vermesi, inandırıcı olması gerekir.

-İlkeli:

Güçlü bir ahlaksal, etiksel ilkeleri ve yönetsel çizgisi olmalı ve bunlara bağlı kalmalıdır.

-Temelinde ve kendi felsefesinde inanılır olmalı:

Temel ilkeleri ve ileriye bakışı “halkla uyumlu” olmalı ve halk tarafından “güvenilir” olarak “kabul” görmelidir.

Bu niteliklerin, ancak bu özellikleri bünyesinde barındıran, ilkelerin, güvenilirliğin ve paylaşılan, olumlu bir felsefenin “derinden yerleştiği bir toplumda” gelişebileceğini ve devamlılık göstereceğini savunmak istiyorum.

Özünde, bu konudaki düşüncem şunu öneriyor olabilir:

Siyaset, bireylerin de kendi aralarında bir akış halinde olduğu ve sürekli değişen ve de gelişmesi gereken bir alandır.

Siyasetin kendi öz doğası amacı ve hedefi de bu “uyum yeteneğini” gerektirir.

Günün, zamanın, ortamın, koşulların durumuna göre siyaset kendisini “doğru ve gerekli” olan yönde değiştirmelidir.

Ancak, gerçekten "iyi" ve güvenilir bir “siyasi sistemin” kurulması, “aynı erdemleri” halihazırda “destekleyen bir toplumun” varlığına bağlıdır.

Ülkenin genel yapısına, devletin yönetim modeline, iktidarda kimlerin bulunduğuna, bağımsızlık, özgürlük anlayışına, ekonomisine, açıklık ve şeffaflık durumuna da bağlıdır.

Bu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde “iç gözlem” için yapılması gereken bir çağrıdır.

Yaşadığımız “an”daki siyaset, deneyimlediğimiz siyaset türünün, sonuçta “onu üreten toplumun” bir yansıması olduğu anlamına gelir.

Bu noktalardan herhangi birini daha ayrıntılı olarak açıklamak istenilebilir ve zaten her bir parça bilimsel alanda da araştırmalar gerektirir.

İlkeli bir siyaseti besleyebilmek için bir toplumun sahip olması gerektiğine inandığınız belirli özelliklerin neler olduğunu tartışmak istemeliyiz.

Eleştirel, analitik, çözümcül olarak bu konuya, her bir parçacığına eğilmek ve düşünmek, fikir üretmek son derece yararlı olacaktır.

İşte böylelikle ancak, çok “yararlı, gerçekçi ve doğrusal” bir düşünceye erişebiliriz ve ortadaki sorunları bununla “kavrayıp, anlayabiliriz”; ondan sonradır ki ancak “çözüm yolları” ve yöntemleri ortaya çıkabilir.

Buna rağmen hiç de böyle bir gayret ve çabaya girmeden “duygusal ve yüzeysel” davranıp siyaset ve içindeki olayları, kişileri görmeye, yorumlamaya kalkar isek pek de sağlıklı sonuçlar alınmaz.

Boş sözlerle, anlamsız savlarla, gösterişlerle, öykü ve masallar üretmekle, dedikodularla... yapılabilecek siyaset inceleme ve yorumlamaları ise ne yazık ki kamu oyunu yanlış yönlendirmektir, konuyu sulandırmaktır; bu nedenle de medyada, TV programlarında görülen kişilere ve onların anlattıklarına daha “eleştirel” bakmak gerekir.

.  Çağcıl, nitelikli, eğitimli, donanımlı, akıllı ve uyanık bir toplum nasıl oluşur?

.  Belki eş- dost bir araya geldiğimizde bu “bakış açılarıyla” sohbet edebiliriz...

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 2025.06.26, Mff.

. (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)