. KEMAL KILIÇDAROĞLU .
Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bir siyasetçidir?
Özellikleri nedir?
Partiyi ne yönde etkiledi?
Üstlendiği görev nedir?
Kimlerin çıkarları doğrultusunda çalışıyor?
Kemal Kılıçdaroğlu, Türk siyasetinin önemli
figürlerinden biridir.
Bürokrat kökenli bir
siyasetçi olarak uzun yıllar Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) genel
başkanlığını yapmış ve Türkiye'nin ana muhalefet lideri konumunda bulunmuştur.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Özellikleri ve Siyasi Duruşu
Kemal Kılıçdaroğlu, genel
olarak “sakin, mütevazı ve bürokratik disipliniyle” bilinen bir siyasetçi
olarak tanımlanır.
Siyasi kariyerine
yolsuzluk iddialarıyla ilgili çıkışları ve "hesap uzmanı" kimliğiyle
dikkat çekerek başlamıştır.
Bu özelliği, kamuoyunda
"dürüstlük" ve "şeffaflık" vurgusu yapmasına olanak
sağlamıştır.
Siyasi duruşu
itibarıyla CHP'nin sosyal demokrat ve Kemalist çizgilerini temsil etmiştir.
Kemal
Kılıçdaroğlu Atatürkçü, Kemalist bir çizgide olmuş mudur?
Kemal Kılıçdaroğlu'nun
siyasi çizgisi, özellikle CHP Genel Başkanlığı döneminde, Atatürkçülük ve ulus
devlet anlayışı konusunda çeşitli tartışmalara yol açmıştır.
Genellikle bu konulara
dair yorum ve uygulama farklılıklarından kaynaklanan bir “algı ayrımı” söz
konusudur.
Kemal Kılıçdaroğlu,
CHP'nin kurucu lideri Atatürk'ün mirasını ve ilkelerini sahiplendiğini her
fırsatta dile getirmiştir.
Partisinin
"Atatürk'ün partisi" olduğunu vurgulamış ve Atatürk'ü anlama üzerine
dersler vermiş, yazılar yazmıştır.
Ancak, onun Atatürkçülük
anlayışı, bazı çevreler tarafından "yenilikçi" veya "daha
kapsayıcı" olarak nitelendirilirken, bazı kesimlerce "geleneksel
Kemalist çizgiden uzaklaşma" olarak yorumlanmıştır.
BU FARKLI
YORUMLARIN TEMEL NEDENLERİ ŞUNLARDIR:
-"Yeni
CHP" Söylemi:
Kılıçdaroğlu, partiyi
daha geniş bir toplumsal tabana yayma hedefiyle "Yeni CHP" söylemini
geliştirmiştir.
Bu, partinin elitist
olarak algılanan imajını kırma ve toplumun farklı kesimleriyle (Aleviler,
Kürtler, başörtülüler gibi) "helalleşme" çağrıları yapma çabasını
içermiştir.
Geleneksel Kemalist ve
ulusalcı tabanın bazı kesimleri, bu adımları “laiklik ve ulus devlet”
ilkelerinden taviz olarak algılamış, ancak Kılıçdaroğlu bu adımların toplumsal
barışı ve birliği güçlendireceğini savunmuştur.
-Laiklik
Anlayışı:
Kılıçdaroğlu döneminde
CHP'nin “laiklik” anlayışının daha "liberal" ve "çoğulcu"
bir yoruma evrildiği belirtilmiştir.
Bu, devletin dini alana
müdahalesinin “azaltılması” ve “inanç” özgürlüklerinin genişletilmesi gerektiği
yönündeki bir yaklaşımdı.
Bu durum, özellikle
katı laiklik anlayışını benimseyen kesimlerden eleştiri almıştır.
-Demokrasi ve Özgürlük Vurgusu:
Kılıçdaroğlu'nun
söylemlerinde demokrasi, adalet, hukuk devleti ve
insan hakları vurgusu
oldukça güçlüydü.
Bu, Atatürk'ün
"Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma" hedefine atıfla yapılmıştı.
Ancak bu vurguların,
bazı ulusalcı-Kemalist kesimler tarafından Atatürk'ün diğer ilkelerinin
(örneğin milliyetçilik) önüne geçtiği yorumları yapılmıştır.
Geniş kitlelere ulaşma
çabasıyla zaman zaman partinin ideolojik sınırlarını “esnettiği” ve daha “merkezci”
bir duruş sergilediği de gözlemlenmiştir.
Özellikle "Adalet
Yürüyüşü" gibi eylemleriyle toplumsal muhalefeti bir araya getirme ve hak
arayışı temasını öne çıkarma gayretinde olmuştur.
-Ulus Devletten Yana Mıdır?
Kemal Kılıçdaroğlu,
Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısına ve ulus devlet karakterine bağlı
olduğunu her fırsatta ifade etmiştir.
Türkiye'nin “bölünmez
bütünlüğünü” ve “milli birliğini” savunmuş, “terörle mücadele” konusunda
devleti destekleyen açıklamalar yapmıştır.
Ancak bu konuda da
eleştirilerin veya farklı yorumların oluşmasının sebepleri şunlar olabilir:
-"Kürt
Sorunu"na Yaklaşım:
Kılıçdaroğlu, Kürt
sorununu "demokrasi, özgürlük ve adalet" çerçevesinde ele alma
eğiliminde olmuştur.
Bu kapsamda, Kürt
vatandaşların taleplerinin demokratik zeminde karşılanması gerektiğini savunmuş
ve “HDP ile” dolaylı ya da dolaysız “ilişkiler” kurduğu iddiaları nedeniyle
ulusalcı kesimlerden eleştiri almıştır.
Bu durum, bazı
kesimlerce ulus devletin bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak algılansa da,
Kılıçdaroğlu bunun “toplumsal barışın” sağlanması ve Kürt vatandaşların devlete
“aidiyet” hissinin güçlendirilmesi için gerekli olduğunu savunmuştur.
-Suriye
Politikası ve Göçmenler:
Suriye tezkerelerine
yönelik farklı tavırlar ve göçmen politikası konusundaki söylemleri de ulus
devlet anlayışına dair tartışmaları beraberinde getirmiştir.
Kılıçdaroğlu,
Türkiye'nin “egemenlik haklarını savunmakla” birlikte, Suriye politikasının
yanlış olduğunu ve göçmen sorununun “ulusal çıkarlar” doğrultusunda çözülmesi
gerektiğini vurgulamıştır.
ÖZETLE
Kemal Kılıçdaroğlu,
kendisini ve partisini Atatürk'ün “kurucu ilkelerine” bağlı olarak
tanımlamıştır.
“Ulus devletin
varlığını ve bütünlüğünü savunan” bir siyasetçi olmuştur.
Ancak, onun bu ilkeleri
yorumlama ve uygulama biçimleri, partiyi “daha geniş” bir yelpazeye açma ve “farklı
toplumsal kesimlerle” barışma çabaları nedeniyle, geleneksel Kemalist ve
ulusalcı çizginin bazı temsilcileri tarafından “farklı” algılanmıştır.
Kılıçdaroğlu,
Atatürkçülüğün statik bir dogma olmaktan ziyade, çağdaşlaşma ve demokrasi
yolunda ilerlemeyi esas alan dinamik bir rehber olduğunu savunmuştur.
Bu nedenle, onun siyasi
çizgisini değerlendirirken, geleneksel Kemalist ideolojinin katı tanımlarından
ziyade, “değişen” toplumsal ve siyasi koşullar karşısındaki “adaptasyon-uyum”
çabalarını da göz önünde bulundurmak gerekir.
PARTİYİ NE YÖNDE ETKİLEDİ?
Kemal Kılıçdaroğlu'nun
CHP Genel Başkanlığı dönemi (2010-2023), parti üzerinde önemli etkilere sahip
olmuştur:
-Partiyi
Genişletme Çabası:
CHP'nin klasik
tabanının dışına çıkarak, farklı kesimlerden oy almak adına çeşitli açılımlar
yapmıştır.
Bu, özellikle Millet
İttifakı gibi geniş tabanlı koalisyonların kurulmasında somutlaşmıştır.
Bu ittifak, iktidara
ulaşmak için bir zorunluluk olarak görülmüştür.
-Merkez
Sola Kayış:
Partinin ideolojik
söyleminde daha kapsayıcı ve merkez sola yakın bir dil kullanmaya çalıştığı,
hatta bazı analizlere göre liberal bir laiklik anlayışını ve neoliberal ekonomi
politikalarını benimsediği belirtilmiştir.
Bu durum, partinin
geleneksel Kemalist ve sosyal demokrat karakterinden bir miktar uzaklaştığı
yorumlarına yol açmıştır.
-Parti İçi
Değişim:
Kılıçdaroğlu, genel
başkanlığı süresince parti yönetiminde sık sık değişikliklere gitmiş, MYK'da
birçok kez revizyon yapmıştır.
"Y-CHP" (Yeni
CHP) kavramını kullanarak partide bir dönüşüm ve yenilenme hedeflediğini ifade
etmiştir.
-Muhalefetin
Birleştirici Gücü:
Ana muhalefet lideri
olarak, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş sonrası muhalif
partilerin bir araya gelmesinde ve ortak aday belirleme süreçlerinde merkezi
bir rol oynamıştır.
KİMLERİN ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA ÇALIŞIYOR?
Siyasette her liderin
eylemleri farklı kesimler tarafından farklı yorumlanabilir.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun
siyasetini değerlendirirken, genel olarak aşağıdaki yaklaşımlar öne
sürülmüştür:
-Toplumun
Geniş Kesimleri:
Kendisi, hukukun
üstünlüğü, adalet, demokrasi ve toplumsal barış gibi evrensel değerleri
savunarak, toplumun geniş kesimlerinin çıkarları doğrultusunda çalıştığını
ifade etmiştir. Özellikle yolsuzlukla mücadele ve yoksullukla mücadele gibi
konularda güçlü vurgular yapmıştır.
-Muhalif
Kesimler:
Mevcut iktidarın
politikalarına karşı muhalif bir duruş sergileyerek, iktidardan memnun olmayan
veya değişiklik arayışında olan kesimlerin sesi olmayı hedeflemiştir. Millet
İttifakı'nın kurulmasındaki motivasyon da bu yöndeydi.
-Partisinin
Değerleri:
CHP'nin kurucu ilkeleri
olan Atatürkçülük ve sosyal demokrasi doğrultusunda hareket ettiğini
belirtmiştir.
Ancak, partinin
genişlemesi adına bu ilkeleri esnettiği eleştirileri de mevcuttur.
ÜSTLENDİĞİ GÖREV NEDİR?
Kemal
Kılıçdaroğlu, 2010-2023 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanlığı görevini üstlenmiş ve bu süre boyunca Türkiye'nin ana muhalefet
lideri
konumunda bulunmuştur.
Bu göreviyle, Türkiye
siyasetinde önemli bir denge unsuru olmuş, hükümetin icraatlarına karşı
eleştiriler getirmiş ve alternatif politikalar önermeye çalışmıştır.
2023 Genel Seçimlerinin
ardından parti içinde yaşanan değişimle birlikte genel başkanlık görevini Özgür
Özel'e devretmiştir.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun
siyasi kişiliği ve etkileri, Türkiye'nin son yıllardaki siyasi gelişmelerini
anlamak açısından kilit bir rol oynamaktadır.
Güven sağlamayan, inanılmayan, şüpheli
duruma düşmüş bir siyasetçi mi olmuştur?
Türkiye siyasetinde
Kemal Kılıçdaroğlu'nun uzun süreli liderliği ve son seçimlerdeki sonuçlar,
hakkındaki algıları ve değerlendirmeleri doğal olarak şekillendirmiştir.
"Güven sağlamayan,
inanılmayan, şüpheli duruma düşmüş bir siyasetçi" olduğu yönündeki gözlem,
özellikle 2023 seçimlerinin ardından kamuoyunda ve parti içinde sıkça dile
getirilen bir eleştiri noktasıdır.
Güven ve İnanılırlık Algısı Üzerine
Bir siyasetçinin güvenilirliği
ve inanılırlığı, hem kişisel duruşu hem de siyasi performansı ile doğrudan
ilişkilidir.
Kılıçdaroğlu özelinde
bu algının nedenleri çeşitli boyutlarda ele alınabilir:
-Seçim
Sonuçları:
Özellikle
Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki başarısızlık ve CHP'nin genel seçimlerde
beklenen sıçramayı yapamaması, partinin ve liderinin "kazanma
potansiyeli" konusunda şüpheler yaratmıştır.
Siyasi liderlerden
beklenti genellikle seçimi kazanmaları yönünde olduğu için, bu beklentinin
karşılanamaması güven erozyonuna yol açabilmektedir.
-Stratejik
Tercihler:
Seçim öncesi ve
sırasındaki stratejik kararlar, özellikle cumhurbaşkanı adayı belirleme süreci
ve ittifak içindeki dinamikler, kamuoyunda farklı yorumlara neden olmuştur.
Bazı kesimler, bu
kararların yeterince ikna edici veya stratejik olmadığını düşünmüştür.
-İletişim
ve Algı:
Siyasetçilerin iletişim
tarzları ve söylemleri de güven algısını etkiler.
Kılıçdaroğlu'nun
"helalleşme" çıkışları, siyasi nezaket vurgusu gibi yaklaşımları bazı
kesimlerce olumlu bulunurken, bazıları tarafından ise netlikten uzak veya
yeterince sert bulunmamıştır.
-Vaatler ve
Gerçekleşenler:
Siyasi liderlerin
vaatlerinin ne ölçüde gerçekleştiği veya gerçekleşebilir olduğu da güven
algısını etkileyen önemli bir faktördür.
Muhalefet pozisyonunda
iken verilen vaatlerin iktidara gelinemediği için hayata geçememesi, beklentiyi
düşürebilir.
Şüphe ve Eleştiriler
Kılıçdaroğlu'nun
"şüpheli duruma düşmüş" olarak algılanmasında, özellikle parti içi
muhalefetin dile getirdiği eleştiriler ve kamuoyundaki tartışmalar etkili
olmuştur.
Parti içindeki değişim
talebi ve liderlik yarışının sonuçları, bu eleştirilerin somut bir
göstergesidir.
Bir liderin siyasi
mirası, sadece başarılarıyla değil, aynı zamanda karşılaştığı eleştiriler ve
kamuoyundaki algısal değişimlerle de şekillenir.
Bu gözlem, siyasetin
dinamik doğasını ve kamuoyunun bir siyasetçi hakkındaki kanaatlerinin “”zamanla
nasıl değişebileceğini” ortaya koymaktadır.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun
liderliği döneminde Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Atatürkçülük ve kuruluş
ilkeleriyle ilişkisi, siyasi analizlerde ve kamuoyunda sıkça tartışılan bir
konu olmuştur.
Bu tartışmanın
temelinde, Kılıçdaroğlu'nun partiyi genişletme ve iktidara taşıma hedefiyle
benimsediği stratejilerin, CHP'nin geleneksel ideolojik duruşuyla “ne kadar
örtüştüğü” sorusu yatar.
"YENİ CHP" ANLAYIŞI VE İDEOLOJİK DÖNÜŞÜM
Kılıçdaroğlu, genel
başkanlık koltuğuna oturduktan sonra partide bir "Yeni CHP" söylemi
geliştirmiştir.
Bu söylemin amacı,
partiyi daha kapsayıcı hale getirmek, farklı toplumsal kesimlerin kaygılarını
ve taleplerini daha fazla kucaklamak ve geçmişin "statükocu"
algısından uzaklaşmaktı.
Bu çaba, partinin
kuruluş ilkelerinden tamamen vazgeçtiği anlamına gelmemekle birlikte, bu
ilkelerin yorumlanış ve uygulanış biçimlerinde farklılaşmalar getirdi:
-Helalleşme
Söylemi:
Kılıçdaroğlu, özellikle
Türk siyasi tarihinde mağdur edilmiş farklı kesimlerle (başörtülüler, Alevi
vatandaşlar, geçmiş darbe mağdurları vb.) "helalleşme" çağrısı
yaparak, partinin geçmişte oluşan bazı önyargıları kırmayı hedeflemiştir.
Bu adım, bazı Atatürkçü
kesimler tarafından partinin laiklik ve cumhuriyet ilkelerinden taviz verdiği
şeklinde yorumlanırken, diğerleri tarafından toplumsal barışı ve uzlaşmayı
hedefleyen cesur bir adım olarak görüldü.
-İttifaklar
Politikası:
Kılıçdaroğlu
liderliğindeki CHP, özellikle "Millet İttifakı" adı altında,
ideolojik olarak farklı partilerle (İYİ Parti, Saadet Partisi, DEVA Partisi,
Gelecek Partisi vb.) iş birliği yapmıştır.
Bu ittifakların
kurulması, iktidara gelme hedefiyle atılan pragmatik bir adım olarak
değerlendirilse de, bazı eleştirmenler tarafından partinin kendi kimliğinden ve
ideolojik duruşundan ödün verdiği şeklinde yorumlanmıştır.
Özellikle
ulusalcı-Kemalist tabanın bazı kesimleri, bu ittifaklara sıcak bakmamıştır.
-Laiklik
Anlayışı:
Kılıçdaroğlu döneminde,
partinin laiklik anlayışında daha "liberal" bir yorumun öne çıktığı
bazı çevrelerce iddia edilmiştir.
Bu, devletin dini alandaki
müdahaleciliğini azaltma ve inanç özgürlüklerini daha geniş yorumlama eğilimini
içeriyordu.
Bu yaklaşım, “katı
laiklik” yanlısı bazı kesimler tarafından eleştirilere neden olmuştur.
-Demokrasi Vurgusu:
Kılıçdaroğlu'nun
söylemlerinde “demokrasi, adalet, hukuk devleti ve insan hakları” vurgusu oldukça güçlüydü.
Atatürk'ün
"Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma" hedefiyle örtüştüğü savunulsa
da, bu vurguların zaman zaman Atatürk'ün diğer ilkelerinin (özellikle
ulusalcılık) önüne geçtiği yorumları yapılmıştır.
Kılıçdaroğlu,
Atatürkçülüğün sadece "10 Kasımlarda oturup ağlamak değil, çağdaş
uygarlığı yakalamak için mücadele etmek" anlamına geldiğini belirtmiştir.
NEDEN BÖYLE BİR ÇİZGİ İZLENMİŞTİR?
Kılıçdaroğlu'nun bu
politikaları izlemesinin temel nedenleri şu şekilde özetlenebilir:
-İktidara
Gelme İhtiyacı:
CHP, uzun yıllardır ana
muhalefet partisi konumunda olup iktidara “gelememenin” getirdiği bir “baskı”
altındaydı.
Kılıçdaroğlu, bu “kısır
döngüyü” kırmak için partinin geleneksel sınırlarını aşarak daha geniş bir tabana
ulaşma ve ittifaklar kurma yolunu seçmiştir.
Bu, siyasi bir
zorunluluk olarak görülmüştür.
-Toplumsal
Değişim:
Türkiye toplumunda
yaşanan sosyo-kültürel değişimler, CHP'nin eski tabanının erimesine veya farklı
beklentiler içine girmesine yol açmıştır.
Kılıçdaroğlu, bu
değişime ayak uydurarak partiyi daha modern ve kapsayıcı bir siyasi aktör
haline getirmeyi hedeflemiştir.
-Eleştirel
Atatürkçülük:
Kılıçdaroğlu ve ekibi,
Atatürkçülüğü dogmatik bir ideolojiden ziyade, “çağdaşlaşma, ilerleme ve
cumhuriyetin değerlerini geleceğe taşıma” potansiyeli olan dinamik bir ilke
seti olarak yorumlama eğiliminde olmuştur.
Onlara göre
"gardırop Atatürkçülüğü"nden ziyade, Atatürk'ün düşüncelerini
günümüzün koşullarına uyarlayarak Türkiye'yi ileriye taşımak esastır.
-Sonuç olarak,
Kılıçdaroğlu'nun
Atatürkçülük ve kuruluş ilkelerinden "uzaklaştığı" algısı, daha çok bu
“ilkelerin yorumlanış biçimlerindeki farklılaşma” ve partinin siyasi “stratejilerindeki
değişimin” bir sonucudur.
Bu durum, parti içinde
ve kamuoyunda farklı “tepkilere ve eleştirilere” neden olsa da,
Kılıçdaroğlu'nun kendi ifadelerine göre amacı, “partiyi daha geniş” bir zemine
oturtarak Türkiye'nin sorunlarına “çözüm üretmek” ve “iktidara gelmek”
olmuştur.
. Somut bilgiler ve deliller, belgeler her
zaman ortaya çıkmayabilir buna rağmen birileri, gazeteciler, araştırmacılar
bunları bulup, kamuoyuna sunacaktır.
. Bu konu hakkında “daha fazla tartışmak ister misiniz” diye sorulsa “evet” demek ve inceleme ve araştırmalarda bulunmak gerekir.
. Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 2025.06.26, Mff.
. (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme
yazım.)