3 Mart 2025 Pazartesi

SOSYAL DEVLET

 .   SOSYAL DEVLET    .

Anayasamız kapsamlı sayılabilecek bir "sosyal haklar" kataloguna sahiptir.

“Yaşam kalitesi" konusundaki bir tartışma için Anayasanın özgürlük, eşitlik, demokrasi, hukuk devleti ve sosyal devlet ilkelerinden yola çıkılabilir.

Bütün temel haklar özde insan onuru uğruna garanti edilmişlerdir.

Anayasa bu temel hak ve özgürlüklerin vatandaş-devlet ilişkisinde geçerli kılınmasını, devlet organlarının Anayasa kuralları İle ve bunları İçeren temel haklarla bağlılığını öngörerek sağlamıştır.

Sosyal hukuk devletinde, "şekil anlamda" hukuksal eşitlik değil, "gerçek özgürlüğün" eşitliği sağlanmalıdır

Bu nedenle burada yasa koyucu, sosyal bakımdan zayıf olanların sosyal bakımdan güçlü olanlara oranla daha az gerçek özgürlük elde "etmemelerini" ve hukuksal korumadan daha az "yararlanmamalarını" sağlamakla yükümlüdür.

Sosyal devlet ilkesinin üç boyutu vardır. Birinci boyutu “devletin sosyal yükümlülüğü"dür.

Bu boyut devletin "yasama, yürütme ve yargı" organları yoluyla sosyal-hukuksal kurumların "durumun" gereklerine "uyumunu sağlama yükümlülüğünü" içermektedir.

Burada devletin yardım, dağıtım ve dengeleme tedbirlerinin sadece maddi değerlerin dağılımında değil manevi değerlerin, ulusun kültür değerlerinin paylaşımında da (Örn. eğitim-öğretim alanı da) uygulanması söz konusudur.

Sosyal devlet ilkesinin ikinci boyutu, onun “temel haklara etkisi"dlr.

Çoğunlukla bu boyut “temel hakların sosyal yükümlülüğü” diye anılır.

Sosyal devlette temel haklar o şekilde yorumlanmalıdır ki herkese olabildiğince eşit oranda gerçek özgürlük sağlanabilsin.

Sosyal devlet ilkesinde "demokrasi ilkesi"  ile bağlantılı olarak devletin, toplumu "demokratik bir organizasyona" bağlama zorunluluğunu geliştirilmiştir.

Devletin ekonomik "güç dengesizliklerini" ve "bağımlılıkları ortadan kaldırmak", ekonomik kararlan "toplumsal demokratikleşmeye" ve "denetim mekanizmasına" tabi tutma görevi vardır.

Devletin demokratikleşmesi sadece onun "temelini oluşturan toplum" demokratik bir şekilde "yapılanmışsa" mümkün olabilir.

Ancak "toplumun demokratikleşmesi isteği" sosyal devlet ilkesinin değil "demokrasi ilkesinin" bir sonucudur.

A) SOSYAL DEVLETİN TEMEL GÖREVLERİ:

Yurttaşlarının refahını ve sosyal adaletini sağlamak amacıyla çeşitli alanlarda aktif rol almaktır.

1. Sosyal Güvenlik ve Refah:

a-Sosyal Güvenlik Sistemleri: İşsizlik sigortası, emeklilik, sağlık sigortası gibi sistemlerle vatandaşların temel ihtiyaçlarını güvence altına almak.

Yoksullukla mücadele etmek ve dezavantajlı gruplara destek sağlamak.

b-Sosyal Hizmetler: Yaşlı bakımı, çocuk bakımı, engelli hizmetleri gibi sosyal hizmetler sunarak toplumun ihtiyaçlarını karşılamak.

Sosyal yardımlar ve destek programları ile ihtiyaç sahibi bireylere yardım etmek.

2. Eğitim ve Sağlık:

a-Eğitim: Herkese eşit ve nitelikli eğitim imkanı sunmak.

Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak ve dezavantajlı bölgelere öncelik vermek.

Devlet okulları açarak tüm vatandaşların eğitim hakkını korumak.

b-Sağlık: Herkese eşit ve "ulaşılabilir" sağlık hizmetleri sunmak.

"Koruyucu sağlık" hizmetlerine önem vermek ve toplum sağlığını korumak.

Devlet hastaneleri açarak "tüm vatandaşların" sağlık hakkını korumak.

3. Çalışma Yaşamı ve İstihdam:

a-Çalışma Hakları: Çalışanların haklarını korumak ve adil çalışma koşulları sağlamak.

İş güvenliği ve sağlığı önlemleri almak.

Sendikalaşma özgürlüğünü desteklemek.

b-İstihdam: İşsizlikle mücadele etmek ve istihdamı artırmaya yönelik politikalar uygulamak.

Mesleki eğitim ve beceri geliştirme programları ile işgücünü desteklemek.

4. Ekonomik ve Sosyal Adalet:

a-Gelir Dağılımı: Gelir dağılımındaki adaletsizlikleri "azaltmak" için vergi politikaları uygulamak. Asgari ücret düzenlemeleri ile çalışanların geçimini sağlamak.

b-Fırsat Eşitliği: Herkesin "eşit fırsatlara" sahip olmasını sağlamak ve ayrımcılıkla mücadele etmek. Dezavantajlı gruplara yönelik pozitif ayrımcılık uygulamaları yapmak.

5. Çevre ve Şehircilik:

a-Çevre Koruma: Doğal kaynakları korumak ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek.

Çevre kirliliğiyle mücadele etmek ve temiz bir çevre sağlamak.

b-Şehircilik:  Planlı ve düzenli kentleşmeyi sağlamak. Herkese uygun ve "yaşanabilir konut" imkanı sunmak.

B) ÖZETLE:

Sosyal devletin görevleri, toplumun ihtiyaçlarına ve değişen koşullara göre farklılık gösterebilir.

Ancak temel amaç, her zaman vatandaşların refahını ve sosyal adaleti sağlamak olmalıdır.

Sosyal devlet, sosyal koşulların gerektirdiği genel ihtiyaçları karşılamakla yükümlüdür.

Anayasamızın 5 inci maddesi, devleti kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve özgürlüklerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan ....engelleri kaldırmakla ödevlendirmiştir.

Anayasanın 65 inci maddesi sosyal ve ekonomik alanlarda devletin "edimler dağıtmak" ödevini, malî "kaynaklarının yeterliliği ölçüsü" ile sınırlamıştır. Hiç kimseye devletten sosyal ve ekonomik hakların gerçekleşmesini "isteme hakkı vermediği", bu hakların "devlete yüklenen ödevlerden" oluştuğu belirtilmektedir

Şüphesiz sosyal haklar soyut olarak ifade edilmişlerdir. Somutlaştırılmaları için ayrıntılı yasal düzenlemelere muhtaçtırlar.

Sosyal haklar tüm “sosyal birlikte yaşam” göz önünde tutularak düşünülmelidir

Anayasa İle güvence altına alınmış bulunan sosyal hakların gerçekleştirilmesi için özellikle Türkiye gibi "gelişmekte" olan bir ülkede oldukça büyük miktarda "malî kaynağa" ihtiyaç olduğundan sosyal hakların "tedricen" gerçekleştirilebileceği açıktır.

Malî kaynakların yetersizliği göz önüne alındığında yasamanın takdirinin bu hakların gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği konusunda değil, “ne ölçüde" ve “nasıl” gerçekleştirilebileceği "konusunda olacağı" açıktır.

Türkiye Cumhuriyeti son dönemlerde çok büyük sıkıntılar ve bir ekonomik çöküş yaşamaktadır.

Bunun çok yönlü nedenleri vardır ve acil olarak çözüm yolları aranmalıdır.

Anayasal, çağcıl, parlamenter bir hukuk devleti olmasının tam anlamıyla ve tüm ilke ve kurumlarıyla gerçekleşmesi gerekmektedir.

Sosyal devlet ilkesi ve çalışabilmesi de tümüyle yukarıdaki koşula bağlıdır.

Bu nedenle de ülkedeki kurumlar, halk kitleleri, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları… bu gerçekten ve gereklilikten yola çıkarak bilinçle çalışmalıdır.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.03, MŞ.

.       (Araştırma, değerlendirme yazım)

 

HAKSIZ DURUMUNA

 .  HAKSIZ DURUMUNA DÜŞMEK    .

İnsan "haklı" iken neden "haksız" durumuna düşer?

Haklı olduğunuz bir durumda, yanlış anlaşılmalar, hatalı davranışlar veya iletişim eksiklikleri nedeniyle "haksız" görünmek anlamına gelir.

1. Haklıyken haksız duruma düşmemek için yapılabilecekler:

Sakin ve "mantıklı" kalmaya çalışmak gerekir.

Karşımızdaki ile "doğru" ve "etkili" bir iletişim kurulmalıdır.

Karşınızdaki kişileri "iyi dinleyip", "anlamaya" çalışmak gerekir.

Elinizdeki kanıtlarınızı doğru olarak sunun ve "gerekçeleri" destekleyin.

Kendi duygularınızı, sinirinizi kontrol altında tutun.

Bu durumu önlemek için, "sakin kalmak", "etkili iletişim kurmak" ve "kanıt sunmak" önemlidir.

Haklıyken haksız duruma düşmek, "karmaşık insan ilişkilerinde" sıkça karşılaşılan bir durumdur.

Özetle, haklıyken "haksız" duruma düşmek, "iletişim, duygusal kontrol ve algı yönetimi" gibi etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkar.

2. Duygusal Tepkiler ve Kontrolsüz Davranışlar:

Aşırı duygusal tepkiler vermek, özellikle mantık ve kanıt gerektiren" durumlarda, zayıflık işareti olarak algılanabilir.

"Öfke, sinir veya aşırı duygusallık" gibi duygusal tepkiler, "haklı" olduğunuz konuda "mantıklı ve sakin" bir şekilde iletişim kurmanızı engelleyebilir.

Böyle olunca karşınızdaki kişilerin sizi "anlamasını" zorlaştırır ve "haksız" algılanmanıza neden olabilir.

Haklı olduğunuzu "savunurken" öfkelenmek ve sinirlenmek, karşınızdaki kişide "olumsuz" bir izlenim bırakabilir.

Kontrolsüz duygusal tepkiler, mantıklı gerekçelerinizi "gölgeleyebilir" ve sizi "haksız" gibi gösterebilir.

Özellikle "tartışma" anlarında, "ani ve sert" çıkışlar yapmak, haklı olsanız bile haksız duruma düşmenize neden olabilir.

3. İletişim Hataları:

Yanlış sözcükler kullanmak, "yanlış tonlamayla" konuşmak veya karşınızdaki kişiyi "dinlememek" gibi iletişim hataları, mesajınızın yanlış "anlaşılmasına" yol açabilir.

Bu da haklı olduğunuz konuda "haksız" gibi görünmenize neden olabilir.

Kullanılan kelimeler ve ses tonu, mesajın algılanma biçimini büyük ölçüde etkiler.

Agresif bir ton kullanmak, haklı olsanız bile yanlış anlaşılmanıza neden olabilir.

Karşınızdaki kişiyi dinlememek, onun bakış açısını anlamaya çalışmamak, iletişimde "kopukluklara" ve "yanlış anlaşılmalara" yol açabilir.

Haklı olduğunuzu "kanıtlayacak" yeterli kanıtınız yoksa, karşınızdaki kişileri "ikna etmek" zorlaşabilir.

Bu da "haksız" gibi görünmenize neden olabilir.

4. Algı Yönetimi ve İtibar:

Karşınızdaki kişinin sizi nasıl algıladığı, olayın gerçeklerinden daha önemli olabilir.

Eğer karşınızdaki kişi sizi "haksız olarak algılarsa", haklı olduğunuzu "kanıtlamak zorlaşır".

Karşınızdaki kişilerin "algı"sı, olayın gerçeklerinden daha önemli olabilir.

Geçmişteki olumsuz davranışlar veya itibarınız, mevcut durumda haklı olsanız bile size karşı "önyargı oluşmasına" neden olabilir.

5. Diğer Faktörler:

Yanlış zamanda veya yanlış ortamda yapılan bir konuşma, haklı olsanız bile olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Hukuki veya resmi durumlarda, duygusal argümanlar yerine somut kanıtlar ve yasal prosedürler önemlidir.

Bu tür durumlarda, haklı olsanız bile "prosedürlere" uymamak sizi haksız duruma düşürebilir.

5.Özetle:

Çekişmeli durumlarda son derece sakin ve akıllıca davranmak ve doğru bir strateji uygulamak gerekir.

Bilgi, uzmanlık gerektiren durumlarda ise bilen kişiye, bir avukata sormak çok iyi olur.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.03, MŞ.

.       (Araştırma, değerlendirme yazım)