30 Mayıs 2022 Pazartesi

SEVGİ ile YAŞAYABİLMEK

 . SEVGİ ile YAŞAYABİLMEK...                     

Her insan kendi içinde bulunduğu çağı, zamanı ve ortamı, toplumu yaşar, onlardan edindikleri ile kendisini geliştirir, kişiliğini oluşturur.

İnsanların ne denli çok ve farklı davranış biçimleri, kişilikleri var ise de ortak olan yönleri ve duyguları da vardır.

İnsanın en önemli ve ortak özelliği ise onun beynidir.

Her şey ama her şey beyinsel kayıtlar ve kodlamalar ile ilgilidir.

Bizi var eden, insanı yönlendiren, nasıl olduğumuzu gösteren de hep kendi beyinsel yapımız, durumumuzdur.

İnsan ilişkilerinde en çok önem verilenlerin başında sevgi ile karşılanmak, sevgi görmek gelir.

Sevmek ve sevilmek temel duygu olarak bir insanı en çok etkileyendir.

İnsan ilişkilerindeki sevginin yeri ve oranı belki de tüm ilişkide en önemli etkendir.

Her insanın diğerlerine yaklaşımındaki sevgi ölçeği, oranı aynı mıdır?

İnsanlara sevgi ile yaklaşabilir olmak öyle birden olacak bir iş değildir aslında…

İnsanın doğasında bulunan birçok özelliklerinin yanı sıra başka kişilere, başka varlıklara sevgi duyabilmesi de vardır.

İnsanın genetik özellikleri ne kadar önemli ise doğup büyüdüğü ev ve mahallesi ile birlikte aldığı ilk kültür "sevgi eğitimi"nin de başlangıcını sağlar.

Sevgi ile yaklaşabilmek, sevgi duyarak davranabilmek daha birçok şeyde olduğu gibi bir içsellik taşısa da öğrenilmesi, eğitilmesi gereken bir "durum"dur.

Bu nedenle ilk adım ailede başlar.

Aile çocuğuna birçok değeri öğretirken, birçok değer için eğitim vermesi gerekirken "sevgi" ile davranmayı ve sevgi ile algılamayı da öğretmelidir.

"Sevgi eğitimi" kesinlikle bir ön koşuldur ve tüm toplumda, eğitimde ciddiye alınması gerekir.

Ailelerin neredeyse tümünde böylesine bir konu bir "eğitim" olarak düşünülüp, ele alınmaz.

Okullarda edinilen örgün eğitim sonucu kazanılan bilgiler ve bakış açıları çok önemlidir, inkar edilemez.

Öte yandan gerçek de şudur:

Aile içinde özellikle bilerek ve bilinçli bir düşünce ile "eğitim" üzerinde durulmaz.

Genelde kendi çocukluğunda ailesinden, çevresinden neler edindi ise, neleri kendi yaşamında algıladı ise kurduğu ailesinde de onları uygular, çocuklarını öyle yetiştirir

Ama, bunu değiştirmek gerekir.

En azından bunu bilip, üzerinde bilinçle düşünmek gerekir.

İlk doğumla birlikte çocuğa doğal bir "sevgi öğrenimi ve eğitimi" verilmelidir.

Öfke, şiddet, hırs... gibi olumsuzluklarla karşılaşmadan  büyümelidir bir çocuk, bir insan....

Öte yandan bir diğer gerçek ise şudur:

21. yüzyılın getirdiği yeni yaşam biçimleri ve olanakları, teknoloji ile birlikte insan ve toplum başka edinimler ve algılamalar ile karşılaşmaktadır.

Dar kapsamlı aile ve gerçek kişiler yerine sanal ortamlar, internet ve yeni tür iletişim ile anne-baba-çocuk etkileşimi başka boyutlara yönelmeye başlamıştır.

Özellikle genç aileler sosyal medyadan ve internet kullanımından çok etkilenmektedir.

Örnek alınan davranış ve düşünce modelleri onları etkilemekte ve yönlendirmektedir.

Çok hızlı akan zaman içerisinde zihnine yerleştirdiği o dijital görseller, işitseller ile birlikte beyinsel işlevleri yönlendirilmektedir.

Çok hızlı olan zaman akışı içerisinde insanın eleştirel düşünmeye, kendini korumaya yönelik ilkesel kararlar almaya pek zamanı kalmamaktadır.

Toplumda egemen olan akış artık bir "sürü" etkisi olmuştur.

Sürü psikolojisinden kurtulabilmek sanki olanaksız bir duruma gelmiştir.

Birbirlerinden, sosyal medyadan, TV'lerden alınan neler var oldu ise onlar ile kişilikler yönlenmeye, iradeleri etkilenmeye başlamıştır.

En tehlikeli ve zararlı olan ise daha bebek arabalarında oturan çocukların eline verilen ve ona gösterilen internet ürünleridir.

Bunun elektronik zararlarının olması bir yana çocuğun en küçük yaşlarda beyinsel kodlarına denetimsiz her türlü bilginin kayıt ettirilmesidir ki bu kayıtlar asla yitirilmez ve tüm yaşamında o çocuğu yönlendirir.

Sevgi ve insancıl olumlu yaklaşımlar, davranışlar nasıl elde edilecektir?

İnsan kişilikleri olumlu yönde nasıl geliştirilecektir?

Büyük bir denetimsizlik ve bilinçsizlik ile geçirilen zaman ve ilişkiler içerisinde anne ve baba özellikle çok daha dikkatli ve seçici davranmalıdır ki çocuklarını en iyi biçimde yönlendirebilsinler.

En kısa biçimde şunları söyleyebiliriz:

- Denetimsiz ve eleştirel bakılmayan hiçbir dijital veriye kapılmamak gerekir (Tüm sosyal medya, TV, film, reklamlar, moda, müzik…)

- Çocuklar 16 yaşından önce asla denetimsiz ve yoğun bir dijital ortama bırakılmamalıdır. (Cep telefonları, internet, oyun programları, çizgi filmler, müzik programları…)

- Her türlü "ücretsiz" sunulan dijital programların arkasında büyük güçler, yönlendiriciler, veri toplayıcılar, kazanç elde edenler …vardır)

- Çocuklarını en küçük yaşlardan anne ve baba ile karşılıklı açıklayıcı, yönlendirici konuşmalara gereksinimi vardır.

- İletişim dilimizin içerisinde sevgi ve yumuşak tonlama olmalıdır.

Görüldüğü gibi artık zamanımızda her şey çok hızlı gelişiyor ve tüm yaşamı etkisi altına alıyor.

Birçok konuda kolaylıklar edinildiğini görerek yaşayarak yüksek teknolojinin ilerleyişine tanık oluyoruz.

Tüm bunlardan dolayı da üzerimize düşen, sırtımıza yüklenenler eskisinden çok daha az değildir.

Gerçekten hem kendimiz için, hem de çocuklarımız için artık çok daha dikkatli olmalıyız,

Bu bizim için bir sorumluluk olduğu kadar bir görevdir de...

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 30.05.2022, MŞ.