"Bir ara bakarım, okurum"
diye kendimizle konuşurken, yıllar
geçiyor.
_ Ne doğru dürüst bir yazı okuyoruz,
ne de bir makale...
_ En fazlasından bir gazete ile
geçiyor zaman...
_ İki satır bir şey yazmadığımız
gibi, emek harcayıp, fikir üreten ve yazanları da görmeden geçip,
gidiyoruz.
_ En çok da sanki hep
"kendimizi" beğeniyoruz...
_ Kafamızda var olan kendimize "seçtiğimiz"
MODEL'in içine yerleştiriyoruz ve öyle devam ediyoruz....
_ Yıllar yine geçiyor...
_ O yıllar böyle geçerken birileri "düzenli ve
disiplinli" bir çalışma ile üretmekte ve en azından gelecek çağa
kendini hazırlamaktadır.
_ Kendi aramızda "o dedi, bunu
dedi"lerle geçirdiğimiz en değerli şey olan ZAMAN akıp,
gidiyor.
_ Zamanın akıp gitmesinin yanında
bir "ömür" bitiyor, isteseniz de istemeseniz de...
_ Biz yine de tatlı tatlı güncel
sohbetlerimizle, çok bilgiç taraftarlıklarımızla ve de başımız dim dik, yol
devam ediyoruz, zamanımızı geçiriyoruz...
_ Evet, "biz zaten
yapmamız gerekenlerin hepsini yaptık, görevimizi yerine getirdik"....
diyerek de rahat, rahat uyuyoruz.
...
.... Şeeyyy, söylemeyi unuttum:
Bir de
elimizden akıllı telefonlar hiç düşmüyor, parmağımızla devamlı ileri-geri
kaydırarak BAKIYORUZ, "ne olmuş, ne
bitmiş", diye ....
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
2020.08.19, MŞ.
___________________________________________________________________________
·
Türk
toplumu ne yazık ki bir "doğu tipi bir toplum" olmaktan kurtulamıyor.
·
Hem
de Atatürk' e rağmen...
·
Türk
Kurtuluş Savaşı'na rağmen!
·
Türk'ün
yeniden ve yoktan var olmasına rağmen!
·
·
"Çağdaş
uygarlık" kavramını ne yazık ki ne aydınımız ne de okur ve yazarımız bir
türlü içselleştiremedi.
·
Yanı
başında bir "okuryazar" kişi olsa bile onu hep görmemezlikten gelen
bir "halet-i ruhiye" taşımayı önemsedi.
·
Öyle
bir kodlanma içine girdi ki, her şeyi bilen ve de herkesten çok bilen ve de hep
beğenilmek isteyen bir ruh durumuna sokuldu.
·
"Yurduna
ve geleceğine, özgürlük ve bağımsızlığına sahip çıkma kültürü ile kendini
yetiştirmiş ve geliştirmiş olan kişiye, kişilere sahip çıkmak gerekir"
diye düşünmek yerine, günlük yaşamında hoş gelen şirinlikler sunan insanlarla
doldurdu çevresini...
·
Kendini
geliştirmeye, araştırmaya, eleştirel ve entelektüel bir düşünce düzeyine
erişmeyi hiç hedefleyemedi.
·
Bunu
aklına bile getiremedi.
·
Sadece
önüne atılan yapay gündemlerle ruhunu doyurmaya çalıştı.
·
"İlkesel
bir bakış açısı"na sahip olmak ve disiplinli bir düşünce gelişine
girebilmeyi pek denemedi.
·
Daha
çok zamanında hep kulaklara fısıldanmış ve öğretilmiş, genel beğeni kazanmış
"ezberlerle" doldurdu zihnini...
·
Kabahatın
en büyüğü belki de o karşı tarafta olanlar olmuştur hep, doğru!
·
Hep
bir başkalarını suçlamak ve onların dediği, yaptıkları üzerinden konuşmak, boş
laf üretmek...
·
Ama
en azından kendini koruyabilmeyi becermesi gerekmez miydi?
·
Son
yılların zihin ve algı operasyonlarına karşı "kendini" korumalı
idi...
·
Ne
diyelim, buna da şükür!
·
Hiç
olmazsa burada bir "öz eleştiri" yapabildik sanki, kendi aramızda...
·