. DEMOKRASİDEN SÖZ EDİLMELİDİR.
Neden her
türlü “günlük sorunlardan” söz edilir oluyor ama temel eksiklik olan
ÇAĞDAŞ DEMOKRASİ üzerine konuşmaktan kaçınılıyor?
Ülkenin
halkına bakıldığında göreceğiz; evet çok farklı kitleler göreceğiz.
Eğitim
düzeyi, yurttaşlık bilinci, ekonomik durum, yaşam kalitesi, mesleksel kariyer,
yoksulluk, varsıllık, işsizlik, okur-yazarlık, kentli, köylü, memur, işçi,
emekli, siyasetçi, fabrikatör, öğrenci, banker... daha neler neler, kimler,
kimler...
Halen resmen
kayıt edilmiş onlarca siyasi parti, 119 tanesi kayıtlı gözüküyor...
Son 21 yıldır
bu başta bulunan iktidar ve onun getirdiği sorunlar ile büyümüş gençlik...
Daha ileri
yaşlarda olup ülkenin daha önceki dönemlerini yaşamış, görmüş kuşaklar...
Çok büyük
diplomalılar, diplomasızlar...
Çağdaş
uygarlık yolunda ilerlememiz gerektiğine inananlar...
Din konusunu
ve kendince ona uygun olduğunu düşündüğü yolda bir yerlerde eğitilmiş
olanlar....
Tarikat,
cemaat ve tekkelerin başında olup daha yükseklerde daha iyi işler yapmayı
hedefleyenler...
Analar,
bacılar, teyzeler, yengeler, kızlar, oğlanlar, amcalar, dayılar, enişteler,
damatlar, kuzenlar ve daha nice hısım, akraba...
Gazete
okuyanlar, okumayanlar, televizyonlarda o kanala, bu kanala bakanlar, kahvede,
evlerde siyaseti, haberleri, pazardaki fiyatları konuşanlar...
Elindeki parayı,
dövizi en iyi nerede ve nasıl değerlendireceğini düşünenler, yatırımcılar...
Kredi
kartlarının borçlarını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünenler...
Kız, oğlan
evlendirecekler, yuva kuracaklar, çeyiz düzecekler, nişan, düğün yapacaklar; bu
planları üzerinde kafa yoranlar...
Emekli
aylığının gün geçtikçe değer yitirmesinden, çarşıya, pazara bile yetmeyecek bir
duruma düşmesinden sinir krizi geçirenler...
Her nereye
başvursa da bir türlü bir işe giremeyen işsizler...
Okuma
yaşındaki çocuklarının okuma masraflarına gücü yetmeyen anneler, babalar..
Memur
aylıklarıyla aile geçindirmeye çalışanlar...
Hangi
“tekneyi, yatı” alsak daha bir gösterişli olur diye incelemelerde bulunanlar...
Sosyal medya
denilen yerlerde kendince bir şeyler anlatmaya, göstermeye... çalışanlar...
Sokakta
yırtık giysilerle, kirli ve bakımsız görünüşlerle, açık göbekle, dövmelerle,
ellerinde sigaralarla, hiç bir şeye “umursamaz” gibi durmak isteyenler...
Limanların
işletmesine sahip olan şirketler ve başındakiler...
Sendikacılar,
dernekçiler, vakıfçılar...
Özel
okulları, dershaneleri olanlar...
Küçük esnaf,
iş yerini kapatanlar, pazarcılar, çiftçiler, besiciler...
AVM ve zincir
marketleri olanlar...
Çöp toplayan
çocuklar, gençler, aileler...
Gecekondularda,
kenar mahallelerde yaşayanlar...
Hiç bir
sosyal güvencesi olmayanlar...
Evsiz
barksızlar, sokaklarda yaşayanlar...
Zincirlerinden
başka kaybedecek hiçbir şeyleri olmayanlar...
Gezmek,
eğlenmek için tüm dünyayı dolaşıp, tatil yapabilenler...
Sadece
dünyanın en tanınmış markalarından giyinenler...
Mücevheratı,
saatleri en üstününden, tanınmış markalardan olanlar....
Kocaman
bahçeleri, parkları olan villalarda, şatolarda yaşayanlar..
Ülkeyi kendi
düşünce ve hırslarına, içlerinden gelenlere, kendi inancına göre yönetip,
istediği gibi konuşabilenler, bağırıp, çığıranlar...
“Bir yerlere
girebilsem de bir tanıdıklarım olsa da oğlana, kıza bir iş bulabilsem” diye
çırpınanlar...
Üniversiteyi
çoktan bitirdiği halde bir uygun iş bulamayıp, “yurt dışına nasıl çıkabilirim”
diye gece-gündüz araştırma yapanlar..
Vatanın
savunması adına görev alıp, hain kurşunlarda can verenlerin aileleri...
Ne bir Türk
Kurtuluş Savaşını ne de o yokluklar içinde yoktan ver edilmiş Türkiye Cumhuriyeti’ni
anlayabilmiş, onun dünya tarihindeki yerini kavrayabilmiş olanlar...
Söz
geldiğinde cumhuriyetçi, Atatürkçü olup ama onun temel ilkelerinden ve
hedeflerinden kendi yaşamında, düşüncelerinde izler taşımayanlar...
Ulusal
sınırlar ve ulus devlet nedir, neden çok önemlidir, neden asla bunlardan vaz
geçilemezi anlayamayıp, karşı çıkmayı ilericilik sananlar...
Emperyalizm
ve global güç oyunları, entrikalar, istihbarat örgütleri, dünyayı saran ve
yöneten gizli örgütler hakkında en ufak bir bilgisi, araştırması olmayanlar....
Çok... çok
konuşup, günlük sahte gündemler üzerinde fikir yürütenler, ulu orta her yerde
konuşan “çok bilmişler”...
Bir ülkenin
en değerli kesimi olabilmesi gereken “aydınlar, entelektüeller, bilim insanları”...
Her hangi bir
özgürlük, hak, adalet üzerinde açıkça ve rahatça konuşamayan, bir yasal eylemde
bulunamayan, korkular içindeki kocaman bir kitle...
Birilerinin
adamı olarak bir yerlerden bir pay, bir avanta, bir çıkar alacağını umanlar...
Her türlü
kayıt dışı işleri yapabilen ve kazançlara sahip olan ve çok rahat
yaşayabilenler...
Yasa dışı
işlerle kendilerine göre bir düzen ve çıkar ekibi oluşturup, her bir yere
kolunu uzatabilenler...
Tüm yaşamı
boyunca bir “temel yurttaşlık bilgisi”, “hukuk anlayışı”, “güzel ahlaklı
olabilme”... üzerine pek doğru dürüst bilgi ve bilinç kazanamamış olanlar....
................ ........................ ....
Toplumsal,
ekonomik, siyasal, stratejik. finansal, eğitimsel, kurumsal, ticari,
endüstriyel... her türlü sorun konusunda sadece günlük örneklerle, yüzeysel
görünümlerle; bunları konuşmaklarla... nereye varabiliriz?
Ülkemizin
tarihsel geçmişi, demokratik kazanımları, yatırımları, anayasal kazanımlar ve
bunlara bağlı olarak ortaya konmuş olan tüm yasalar ile “bugün nasıl
düşünmeliyiz”, neyi, “nasıl irdelemeliyiz”?
Şu seçim
öncesi dönemde siyasetçileri, partileri, devlet görevlilerini konuşmalarına,
gösterdiklerine, ortaya koydukları eleştirilere ya da örneklere... baktığımızda
“nasıl bir tablo” çıkarabiliriz?
Genel anlamda
“çöküşe” doğru gidilen yolda DUR diyebilmek, sorunlara “çözüm yollarını” aramak
için her şeyden önce ÇAĞDAŞ BİR HUKUK DEVLETİNİ istemek gerekir.
Diğer yönden
tüm “çağdaş evrensel haklar ve özgürlükler” için de yine demokrasiyi istemek, “demokratik
bir düzenin tüm kurumlarının ve temel ilkelerinin” istenmesi gerekir.
Bunların içinden yalnızca bazı
bölümlerini dile getirmek, istemek değil “tümüyle demokratik, çağdaş anayasal
bir parlamenter sistemi” dile getirmemiz, anlatmamız ve bıkmadan, korkmadan
açıklamamız gerekir.
Kendinden
emin olan ve ülkenin “çağdaş uygarlık yolunda” ilerlemesini demokratik bir
yapıya kavuşmasını isteyen her kişi, her siyasetçi ve de her siyasi parti her
şeyden önce bunları “halka, seçmenlere” anlatmalıdır ve sonra da buna uygun davranacağının
sözünü verip, oy istemelidir.
Küçük söz
oyunlarıyla, polemiklere girerek, hoş görünmeye yeltenerek, halkı kandırarak...
yapılan her türlü propaganda ülkeye bir şey “kazandırmaz”.
Çağdaş bir dünyada barış içerisinde
nasıl yaşanılabilir, nasıl kalkınabiliriz, gelir düzeyini nasıl artırabiliriz,
insanın insanı sömürmediği bir düzen olabilir mi, işsizliğe, eğitimdeki
çarpıklıklara, eşitsizliklere nasıl DUR denilebilir?
Var olan
eksiklikler, yanlışlar, yasa dışılıklar, antidemokratik uygulamalar zaten
herkes tarafından az çok bilinmekte, görülmektedir.
Gazi Mustafa Kemal
ATATÜRK'ten utanmayanlar ve yalnızca kişisel çıkarları için bir yerlerde olup,
yer kapmak isteyenler demokrasi ve çağdaş bir hukuk devletini dile
getirmemektedir.
Bunları
devamlı dile getirip, gündem yapmak yerine EN İYİ nasıl olmalıdır, olmasını
istediğimiz DEMOKRATİK bir düzen ne gibi yararlar getirecektir, bunların “anlatılması
ve açıklanması” gerekir.
Devletimizin kurucusu ve kalkınmamızın öncüsü,
büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'e ve devrimlerine inanıp, güvenip, onun
koyduğu hedeflere bağlı kalarak çağdaş ve uygar bir dünyada yer almak
istemeliyiz ve de bunu dile getirip, siyasilerden beklemeliyiz.
Bunu yalnızca
siyasilerden değil “hepimizden beklemeliyiz”.
Gündeme
bunları almalıyız ve DEMOKRASİ konusunda bilgisizlikleri, bilinç eksikliklerini
gidermeye ve seçmenleri bu yönde aydınlatmaya çalışmalıyız.
Seçimin
kendisi, seçim kuralları, yapılabilecek hileler, seçim güvenliği... kendi
başına bambaşka bir inceleme ve araştırma konusudur.
“2023 yılının
seçimi” ile hem ülke için, hem de halk için, kendimiz için “gelecek yılların”
nasıl olması konusunda oy kullanacağız.
Sağlıklı
düşünerek ÜLKENİN GELECEĞİNDEN YANA olabilmemiz önerisi ile aydınlık günler
dilemek istiyorum.
. Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 16.04.2023, Mff.