6 Mart 2025 Perşembe

TEMEL SORUNLAR

   temel sorunlar   .

Her ülkenin kendine göre "temel" sorunları varır.

Bu sorunlar o ülkenin ilerlemesine ya da geri kalmasına yönelik ölçülerdir.

Devleti yönetenlerin nitelikleri, yetenek ve becerileri… sorunların çözümünde etkendir.

Devlet yönetiminin nasıl olduğu, rejim ve ülkenin bağımsızlığı, egemen güçlerin etkisi ile topluca bakıldığında sorunların "nedenleri" ve boyutları kendisini gösterir.

A - temel sorunlarından habersİz gİbİ davranIRLAR

Oldukça geniş bir kapsamı olan ve birçok farklı yorumlanabilecek bir durum ise şudur:

Çok geniş kesimler ülkenin sorunlarından "habersiz" gibi davranırlar, "umursamaz" gözükürler, ilgilenmezler.

Bunun nedenlerine açık bir yanıt vermek için soruyu biraz daha netleştirmemiz gerekir.

1 -  "Onlar" kimleri ifade ediyor?

-Siyasetçiler mi? Eğer siyasetçilerden bahsediyorsak, bu durumun birçok nedeni olabilir. Örneğin: Seçim vaatleri: Seçim dönemlerinde verilen vaatlerin yerine getirilmemesi veya geciktirilmesi.

-Kısa vadeli düşünme: Siyasetçiler genellikle seçim döngülerine göre hareket etmek zorunda kaldıkları için uzun vadeli sorunlara çözüm bulmakta zorlanabilirler.

-Lobby gruplarının etkisi: Büyük şirketler veya özel çıkar grupları, siyasetçilerin kararlarını etkileyerek ülkenin temel sorunlarının çözülmesini engelleyebilir.

-Bilgi eksikliği veya yanlış bilgilendirme: Siyasetçilerin, ülkenin temel sorunları hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması veya yanlış bilgilendirilmesi durumunda yanlış kararlar almaları mümkündür.

-Medya mı? Medya, kamuoyunu bilgilendirme konusunda önemli bir role sahiptir.

Ancak, medya kuruluşlarının ticari kaygılar, siyasi baskılar veya taraflılık gibi nedenlerle ülkenin temel sorunlarını yeterince gündeme getirmemesi söz konusu olabilir.

-Toplum mu? Toplumun bir kısmı, ülkenin temel sorunlarından habersiz veya bunları önemsemiyor gibi görünebilir.

Bunun nedenleri arasında eğitim düzeyi, sosyal medya kullanım alışkanlıkları ve bireysel çıkarlar yer alabilir.

2 - "Temel sorunlar" neleri kapsıyor?

-Ekonomik sorunlar mı? İşsizlik, gelir eşitsizliği, yoksulluk gibi…

-Sosyal sorunlar mı? Eğitimde eşitsizlik, sağlık hizmetlerine erişimde sorunlar, suç oranları gibi.

-Çevre sorunları mı? İklim değişikliği, hava ve su kirliliği gibi…

-Siyasi sorunlar mı? Demokrasinin zayıflaması, yolsuzluk, şeffaflık eksikliği gibi….

3 - Neden habersiz gibi davranılıyor?

Bilinçli bir tercih olabilir: Bazı durumlarda, bu durum bilinçli bir tercih olabilir. Örneğin, bir siyasi parti, bazı sorunları gündeme getirerek diğer partileri zor durumda bırakmak istemeyebilir.

Bilinçsiz bir hata olabilir: Bazı durumlarda ise, bu durum bilinçsiz bir hata olabilir. Örneğin, bir siyasetçi, bir sorunun önemini tam olarak kavramamış olabilir.

Sistemin bir parçası olabilir: Bazı durumlarda, bu durum sistemin bir parçası olabilir. Örneğin, ekonomik sistem, bazı sorunların çözülmesini engelleyecek şekilde tasarlanmış olabilir.

4 - Çözüm önerileri:

Şeffaflık: Siyasetçilerin ve kamu kurumlarının daha şeffaf olması, vatandaşların sorunları daha iyi anlamalarına yardımcı olacaktır.

Katılımcı demokrasi: Vatandaşların karar alma süreçlerine daha fazla katılımı sağlanmalıdır.

Bağımsız medya: Medyanın, ticari kaygılardan bağımsız olarak kamuoyunu doğru ve tarafsız bir şekilde bilgilendirme görevi vardır.

Eğitim: Vatandaşların, özellikle gençlerin, eleştirel düşünme ve sorun çözme becerilerinin geliştirilmesi önemlidir.

Sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi: Sivil toplum örgütleri, kamuoyunu bilinçlendirme ve sorunlara çözüm bulma konusunda önemli bir rol oynayabilir.

b -  bazıLARI duyarsız ve umursamazdır?

Bazı yurttaşların duyarsız ve umursamaz olduğu algısı, oldukça karmaşık bir konudur ve tek bir nedenle açıklanamaz.

1 - Bu durumun birçok farklı nedeni olabilir:

-Kişilik Özellikleri: Her bireyin farklı bir kişiliği vardır. Bazı insanlar doğuştan daha empatik ve yardım severken, bazıları ise daha bencil ve kayıtsız olabilir.

-Sosyalleşme Süreci: Çocukluk döneminde aileden, çevreden ve toplumdan alınan değerler, bireyin yetişkinlikteki davranışlarını büyük ölçüde etkiler. Yanlış sosyalleşme süreçleri, bireylerde duyarsızlık ve umursamazlık gibi olumsuz özelliklerin gelişmesine neden olabilir.

-Ekonomik Durum: Ekonomik sıkıntılar, insanların kendi sorunlarıyla uğraşmasına ve çevresine olan ilgisini azaltmasına neden olabilir.

-Medya ve Bilgi Kirliliği: Sürekli olarak kötü haberlerle bombardımana tutulmak, insanlarda duyarsızlaşmaya yol açabilir.

-Siyasi Sistem: Adaletsiz ve eşitsiz bir siyasi sistem, insanlarda umutsuzluk ve pasiflik yaratabilir.

Kültürel Farklılıklar: Farklı kültürlerde, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlere verilen önem farklılık gösterebilir.

-Psikolojik Rahatsızlıklar: Bazı psikolojik rahatsızlıklar, bireylerde empati eksikliği ve duyarsızlık gibi belirtilere neden olabilir.

2 - Bu durumun sonuçları neler olabilir?

-Toplumsal Ayrışma: Duyarsızlık ve umursamazlık, toplumda ayrışmaya ve güvensizliğe yol açabilir.

-Suç Oranlarının Artması: İnsanların birbirlerine karşı duyarsız olması, suç oranlarının artmasına neden olabilir.

-Toplumsal Sorunların Çözülememesi: Toplumsal sorunlara karşı duyarsız kalınması, bu sorunların çözülmesini zorlaştırır.

3 - Bu durumun önüne nasıl geçilebilir?

-Eğitim: Çocuklara küçük yaşlardan itibaren empati, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlerin öğretilmesi önemlidir.

-Medya: Medyanın, olumlu haberlere ve topluma faydalı içeriklere daha fazla yer vermesi gerekmektedir.

-Siyasi İrade: Adaletli ve eşitlikçi bir siyasi sistemin oluşturulması, insanların umutlarını yeşertecektir.

-Sivil Toplum Kuruluşları: Sivil toplum kuruluşlarının güçlendirilmesi ve desteklenmesi, sosyal sorunların çözümünde önemli bir rol oynayabilir.

-Farkındalık Oluşturma: İnsanların çevrelerindeki sorunlara karşı daha duyarlı olmaları için farkındalık çalışmaları yapılmalıdır.

-Sorular birçok etkene bağlıdır ve tek bir yanıtla özetlenemez.

.  KISACA:   .

Her birey kendi davranışlarından sorumludur.

Her birimiz, daha duyarlı ve yardımsever bir toplum oluşturmak için kendi "payımıza" düşeni yapmalıyız; ama bu yeterli olur  mu?

Temel eğitim sistemi, çağdaşlaşma, dünyaya bakış, bilimsel düşünmeye önem vermek, ekonomik çöküş, aydınların ve entelektüellerin düzeyi, STK'nın yapısı, siyasi partilerin nitelikleri… gibi alanların incelenmesi yararlı olacaktır; bunlar niteliği düşük ise kalkınma ve ilerleme hızı da çok düşük olacaktır.

Bunların etkisi ile de yurttaşların yapısı, bilinç düzeyi ortaya çıkar; eğer çok "düşük" düzeyde iseler ülkenin kalkınmasına ve savunulmasına bir olumlu katkıda bulunamazlar.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2024.11.01, MŞ.

.        (Araştırma, ve değerlendirme yazım)

 

KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK

 .  KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK    .

Kemalizm ve Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce ve ilkelerini ifade eden iki kavramdır.

Her iki kavram da, Türkiye'nin modernleşme ve gelişme sürecinde önemli bir rol oynamıştır.

Genellikle eş anlamlı olarak kullanılsa da, bazı farklı yorumlar ve vurgular içerebilirler.

Hem Kemalizm hem de Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerini ve hedeflerini yansıtır.

KEMALİZM:

Kemalizm kavramı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce sistemini ve ilkelerini ifade eden bir ideolojidir.

Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'nin "temel ideolojisi" olarak kabul edilir ve Türk siyasi hayatında önemli bir yer tutar.

Kemalizm, sadece bir siyasi ideoloji değil, aynı zamanda bir düşünce sistemi ve bir yaşam tarzıdır.

Daha çok akademik ve teorik bir çerçeveye sahiptir, akılcılık, bilimsellik ve çağdaşlaşma vurgusu yapar.

Türk toplumunu "modern", "özgür" ve "bağımsız" bir "ulus-devlet" haline getirmeyi amaçlar.

Kemalizm, altı temel ilke üzerine kuruludur: Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık.

Bu ilkeler, Türk toplumunun modernleşmesi, çağdaşlaşması ve bağımsız bir ulus-devlet haline gelmesi amacını taşır.

Temel Değerleri: Akılcılık, bilimsellik, çağdaşlaşma, ulusal egemenlik, ulusal birlik ve beraberlik, bağımsızlık, vatanseverlik.

Bu değerler, Türk toplumunun her alanında (siyaset, ekonomi, kültür, eğitim vb.) rehberlik etmeyi amaçlar.

Hedefleri Türk toplumunu "çağdaş uygarlık düzeyine" ulaştırmaktır.

Ana hedefi Türkiye'yi modern, bağımsız ve güçlü bir "ulus-devlet" haline getirmektir

Türk milletinin refahını ve mutluluğunu artırmayı hedefler.

Bu kavramın ortaya çıkışı ve kullanımı hakkında şu bilgiler verilebilir:

İlk Kullanımlar: "Kemalist" terimi, "Milli Mücadele" yıllarında hem Türkiye'de hem de "yurt dışında" kullanılmaya başlanmıştır.

Yabancı basında ve bazı çevrelerde Atatürk'ün önderliğindeki hareketi tanımlamak için "Kemalizm" ifadesi kullanılmıştır.

Türkiye'de ise bu kavramın yaygınlaşması 1929'dan itibaren gerçekleşmiştir.

Yaygınlaşma Süreci: 1930'lu yıllarda, özellikle 1931'de Devletçilik ve İnkılapçılık ilkelerinin diğer dört ilkeye eklenmesinden sonra "Kemalizm" terimi daha sık kullanılmaya başlanmış ve ders kitaplarına girmiştir.

Bu dönemde çeşitli yazarlar, Kemalizm'i tanımlamaya ve halka benimsetmeye yönelik yazılar yayımlamışlardır.

Kadro dergisi, Kemalizm'e içerik sağlamaya çalışmıştır.

Halkevleri'nin yayın organı Ülkü dergisi, Kemalizm'in kuramsal çerçevesinin belirlenmesi için önemli katkılar sağlamıştır.

Başlangıçta yabancı yazarlar ve diplomatlar, Atatürk'ün hareketini tanımlamak için bu terimi kullanmışlardır.

Daha sonra Türk aydınları, siyasetçileri ve akademisyenleri tarafından benimsenmiş ve yaygınlaştırılmıştır.

Özellikle tek parti döneminde CHP, Kemalist ideolojiyi "resmi" olarak benimsemiştir.

ATATÜRKÇÜLÜK:

Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ideolojisi olarak kabul edilir ve Türk siyasi hayatında önemli bir yer tutar.

Atatürkçülük, Türk milletinin ortak değerlerini ve hedeflerini yansıtan bir düşünce sistemidir.

"Atatürkçülük" terimi, daha çok halk arasında ve günlük dilde, Atatürk'e olan sevgiyi ve bağlılığı ifade etmek için kullanılır.

Atatürkçülük kavramı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün "ölümünden sonra" yaygınlaşmaya başlamıştır.

"Atatürkçülük", Atatürk'ün "düşünce sistemini" ve "mirasını" ifade eder.

Atatürkçülük, Atatürk'ün "ilke ve devrimlerine bağlılığı", onun mirasını ve "ideallerini yaşatmayı" ifade eder.

Atatürkçülük daha çok pratik ve duygusal bir bağlılık içerir.

Atatürk'ün 1938'deki ölümünden sonra, onun düşüncelerini ve ideallerini yaşatmak amacıyla "Atatürkçülük" kavramı daha sık kullanılmaya başlanmıştır.

Bu dönemde, Atatürk'ün mirasını korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla çeşitli "kurumlar ve dernekler" kurulmuştur.

Atatürkçü düşünce, özellikle 1940'lı ve 1950'li yıllarda Türkiye'nin siyasi ve toplumsal hayatında önemli bir yer edinmiştir.

Atatürk'ün silah arkadaşları, siyasetçiler, aydınlar, akademisyenler ve halkın geniş kesimleri tarafından benimsenmiştir.

Özellikle CHP, Atatürkçü düşünceyi "resmi" olarak benimsemiş ve savunmuştur.

"Atatürkçü düşünce" dernekleri ve vakıfları, bu kavramın yaygınlaşmasında önemli rol oynamıştır.

İçeriği ve Kapsamı:

Atatürkçülük, Atatürk'ün altı temel ilkesini esas alır: Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, İnkılapçılık

Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin "temel değerlerini ve hedeflerini" yansıtır.

Atatürkçülük, Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimleri savunur ve önemser: Kılık Kıyafet Devrimi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Medeni Kanun vb.

Bu devrimler, Türk toplumunun "modernleşmesi" ve "çağdaşlaşması" sürecinde önemli bir rol oynamıştır.

Atatürkçülük, Atatürk'ün liderliğini, kişiliğini ve vizyonunu örnek alır.

"Ulusal bağımsızlık, yurtseverlik, akılcılık ve bilimsellik" gibi değerleri vurgular.

Türkiye'nin çağdaşlaşması, gelişmesi ve ilerlemesi hedefini taşır.

Atatürk'ün liderliğine ve kişiliğine duyulan saygı ve hayranlık ön plandadır.

Ulusal birlik ve beraberlik, vatanseverlik ve bağımsızlık değerlerini vurgular.

Atatürk'ün gösterdiği hedeflere ulaşma ve Türkiye'yi geliştirme amacını taşır.

ARALARINDAKİ FARK:

Genel olarak, Kemalizm daha çok "teorik ve ideolojik" bir çerçeveyi, Atatürkçülük ise daha çok "pratik ve duygusal" bir bağlılığı ifade eder.

Bazı kesimler, özellikle sol görüşlü kişiler, Kemalizm terimini daha çok benimserken, diğer kesimler Atatürkçülük terimini daha çok benimserler.

Kemalizm terimi daha çok akademik çevrelerde kullanılırken, Atatürkçülük terimi daha çok halk arasında kullanılır.

HANGİSİ DAHA KABUL EDİLEBİLİR?

Her iki terim de Atatürk'ün düşünce ve ilkelerini ifade ettiği için, ikisi de kabul edilebilir.

Tercih, kişisel görüşlere, siyasi duruşa ve ifade edilmek istenen anlama göre değişebilirse de Kemalizm ilk kullanılandır ve daha antiemperyalist içerik taşır.

Günümüzde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı olan hareketleri artması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş ilkelerine, hedeflerine karşı duranların tutum ve davranışlarının zarar vermesi gözlenmektedir.

101 yıllık devlet yönetim biçimi, ilkeleri ve hedefleri, başarıları, "çağdaşlaşma" hareketleri ortada iken bilinçli olarak yapılan karşı devrimci girişimler ve yapılanmalar, dinci eğilimler çok endişe yaratmaktadır.

Etnik ve dinsel terör hareketleri devlet yapısı, ulusçu toplum dayanışması ve bütünlüğü yıpratılmaya çalışılmaktadır.

Meclise değin girebilen bu tür eğilimler ise ne yazık ki bilinçsiz halk kitlelerince desteklenebilmektedir.

Tüm bunlara, bu sıkıntılı döneme, ekonomik ve siyasal sorunlara, bölgesel çalkantılara ve kargaşalara rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ülkesi ve milleti ile bir bütün olarak Atatürk'ün gösterdiği yolda direnecek ve kemalist bir ruhla mücadele edecek, üniter yapısını koruyacaktır.

Bu durumda tüm yurttaşların kendilerini arındırmaları, bilinçlenmeleri ve devletine ülkesine bir bağımsızlık ve özgürlük için parçalanmaya karşı durarak sahip çıkması gerekecektir.

Yapılan tüm propagandalara, kışkırtmalara ve dönekliklere rağmen Türkiye bir "üniter ulus devlet" olarak "kemalist ilkelerden" ve "hukuk devletinin" güvencesinden uzaklaşmadan güçlü olacaktır.

Türk, öğün çalış, güven! kavramı bu anlamdadır:

Aklını kullanan, kendisinden ve geçmişinden emin, çalışkan ve direnen, varlığına güvenen yurttaşlar olarak her türlü karşı duruşa ve kışkırtmalara rağmen bir "bütünlük" içerisinde, parçalanmadan devletimize sahip çıkacağız.

Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.

Emperyalizmin her türlü oyununa ve tuzaklarına düşmeden, karşı koyarak Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana nasıl dirençli durabildi isek, yine en az o bilinç ve güçle devletimizi, ülkemizi ve milletimizi koruyacak, kollayacak ve sahip çıkacağız.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.06, MŞ.

.        (Araştırma, ve değerlendirme yazım)