EN "BÜYÜK" ZARAR
Bir insana en "Büyük
Zarar"ı yine kendisi verebilir.
Duyguları ile, yaşam deneyimleri, bilgi
ve yetenekleri ile, yetiştiği çevre ve aile özelliklerin… göre düşünmemiz
gerektiğinde her yönüyle insan bir bütündür, bir bileşkedir.
Tüm bedensel ve zihinsel, ruhsal
özelliklerine dayanarak insan hem kendisinin bir ürünüdür, hem de iç içe geçmiş
dünyalar topluluğu gibidir.
Başarıları, özlemleri, hayalleri,
hırsları, kin ve öfkeleri, tüm karakter özellikleri ile de birleştirerek
kendisini de devamlı, hiç durmadan işler, değiştirir ve yönlendirir.
Çevrenin, içinde bulunduğu toplumun ve
kitlenin de etkileri ile yaşamında, düşünce ve duygularında her an az ya da çok
değişiklikler olur.
İlk "sanı" insanın kendisini
her zaman ve hiç durmadan "geliştireceği", ilerleyeceği üzerinedir.
Ama bu yalnızca bir istem, bir
beklentidir, hep de böyle olmayabilir.
Genel olarak bakıldığında sanki insanın
en büyük düşmanı "kendisi"dir.
İnsan kendine hakim olamazsa, yaşamın
zorlukları karşısında kendini eğitip, yetiştiremezse, insan ilişkilerinde hep
sorunlar yaşar.
Kendi kişilik özelliklerini,
zaaflarını, hırslarını, süper egosunu kontrol altına alamayan insan yine
"kendinden dolayı" kendine zarar verebilir.
Öz denetimindeki yetersizlikler sonucunda
dürüst olmayan tutum ve davranışlara, ilişkilere girebilir.
Elindeki değerleri, varlıkları,
dostlarını yitirebilir.
"Tamam, olsun" diyebiliriz,
belki…
Sadece kendine zarar verse sorun değil…
En yakınlarına da zarar verebilir,
ilişkilerini zora sokar.
Edindiği alışkanlıklar, çevreden
edindiği kültürü, durmak bilmeyen hırslar, hep kazanma duygusu… ...
Kendi sağlığına, kendi mutluluğuna bile
zarar verebilen de yine kendisi olabilir.
Sabitleşmiş fikirler, kenar mahalle
kültürü, ego çıkışları, hırslar... insanın kendisine en çok zarar verdiren
etkenlerdir.
En büyük zararı bu nedenlerden dolayı
insan "kendisine" verir.
Bildiği, gördüğü ve çok iyi anladığı
bazı "doğru" ve "yararlı" uygulamalara inatla karşı gelir.
Yanlış ve zararlı alışkanlıklar edinir.
Huylarının kötü ve zarar verenlerini
bir türlü düzeltmez.
"Öfke" ile yapacağı
konuşmalar ve davranışlar, alacağı kararlar bazen telafisi çok zor olan kötü
sonuçlara götürebilir.
Kişinin "iyiliğe" yönelmesi
durumunda "nefis" (nefs) kendini geri çeker.
Bir süre daha bekler, zayıf kalınca da
geri çekilir.
İyiliğe yönelen, aklını doğru
kullanabilen kişide nefsin yaptırım gücü iyice zayıflar ve tesirsiz kalır.
Akıl sağlığı ve sağ duyulu
davranabilmek çok önemlidir.
Akıl sağlığı beden sağlığını ve de ruh
sağlığını yönlendirir.
AKIL ile, sorgulama yoluyla
çözebileceği durumlarda bile nefsine esir olarak davrandığında ise yine kötü
sonuçlarla karşılaşabilir.
"BEN BEN" diyerek de
"kendini tatmin" etme yoluna girdiği durumlarda çok büyük bir hırs
içinde olmuştur artık, bir "savaş kazanacakmış" gibi karşısındakine
saldırılarda bulunur ve öylesine bir saldırıda bulunmuş olur ki onun da
öfkelenmesine ve de "sınırlarını aşmasına" sebep olur.
Yaşamının ilk dönemlerinden başlayan
bir "çıkar" edinme duygusu taşıyorsa ve her bir durumda kendisine
çıkar sağlama eğiliminde olup da ilkelerinden vazgeçebiliyor ise sonuç olarak
bazı kazanımlar edinmiş olsa bile öz benliği, kişiliği büyük bir zarar görmüş
olur.
Bulunduğu çevrede eski saygınlığını,
sevilirliğini yitirme durumunda kalır.
Toplumda en çok karşılaşılan
durumlardan birisi de siyasetçilerin bazen belli çıkarlar için hiç beklenmeyen
oyunların içine girebilmesidir.
Çok yakın tarihimizdeki örnekleri
bilenler çoktur.
Çok büyük ümitlerle partisinin en
güvenilir ve en övünülen bir bireyi iken, kendisine çok ümitler bağlanılmış
iken "birden" kopup giden, başka mecralara yönelen ve hatta kendisine
yeni bir parti kuran siyasetçiler var olmuştur.
Ve onlar nasıl oluyorsa, yeniden ve en
baştan ortaya çıkıp, örgütlenebilmişler, çevrelerine yeni insanlar
edinebilmişler ve ülkenin geleceği için sözler söyleyebilmişler, ümitler
verebilmişlerdir.
İnsanın en güzel yapabileceği aslında
"kendine hakim" olabilmesidir.
Kendine hakim olmak demek bir anlamda
da sakin ve akıl yoluyla davranmak demektir.
Kendine " söz geçirebilen"
kişi insan ilişkilerinde çok daha az sorun yaşar.
İlkeleri olan, kişiliği oturuşmuş,
güvenilir ve dürüst bireyler, daldan dala atlamayan siyasetçiler bir ülkenin
geleceği için sağlıklı ve huzurlu bir toplum için ne denli önemlidir değil mi…
Yaşam bir bakıma bir savaştır, doğru…
İnsan birçok şey ile savaşmak
zorundadır, bu da doğru…
Her bir durumda yaşamdaki o savaşı
kazanabilmesi için ise "önce" kendisini çok iyi "tanıması"
gerekir, kendini o savaşta en iyi sonucu alabileceği bir biçimde eğitmesi,
ilkeli ve kişilikli olabilmesi, kendine söz geçirmesi gerekir.
Doğru yolu bulabilmek, doğru çözümlere
ulaşabilmek için "sakince" ve "akıl" yoluyla düşünmelidir,
davranabilmelidir.
Zaten bunları anlayıp, yaşamına
geçirdiğinde birçok sorunu halledilmiş olacaktır.
Küçük çıkarlar için, ucuz şöhretler
için oraya buraya yönelmek, daldan dala atlamak ve de toplumda güvenilirliğini,
saygınlığını yitirmek pek mi iyidir…
Huzur dolu bir toplumda, adil ve
haktan, hukuktan yana bir devlette, sağlıklı bir ülkede yaşayabilmek, çağdaş
uygarlık düzeyine erişebilmek için asla umutlarımızı yitirmemek üzere…
Mutlu ve huzurlu bir yaşamın içinde
olmak, insanlarla düzgün ve güzel ilişkilerde bulunmak dileklerimle...
.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 11.03.2023, MŞ.