ANADİLİMİZ VE TOPLUM .
İçinde bulunulan ülkede ortak yaşam alanları kurmak
ve eşit yurttaşlık haklarını elde edip yine ortak yükümlülükler ve
sorumluluklar taşımak istemek de bizim gerçeğimizdir.
Türk toplumunun en önemli konusu “eğitim” ve “ulusal
bilince” sahip çıkabilmektir.
Buradaki örgütlenmeler ve çalışmalar içerisinde her
zaman bu iki konu çok önemli olmuştur ve yer almıştır.
Almanya’da bulunan ve kendilerine dernekler,
vakıflar kurmuş olan Türk arkadaşlar çok açık amaçlar ve hedefler ortaya
koymuşlardır.
Kurdukları dernekler ve federasyonlar özellikle de
TÜRK adını taşımakta ve Türk halkına hizmet etmek ve onların bu toplumdaki
ortak sorunlarına çözümler bulmak üzere kurulmuştur.
Bu kuruluşlar için çok emek ve zaman harcamış,
fikir üretmiş birçok insan olmuştur ve onların varlıkları, çalışmaları sonunda
kurumlaşma aşamasına gelinmiştir.
Çok daha “sonraları” bu kuruluşlara gelen “gönüllü”
ya da “görevli” kişilerin ana amaçlarımızı ve hedeflerimizi, ana duyarlılıkları
göz ardı ederek kendilerince yeni yollar ve yöntemler geliştirmeleri
şaşırtıcıdır.
Üzücüdür…
Her türlü duyurularını kendi asıl hedef kitleleri
olan Türk toplumuna ve onların çıkarlarına yönelik yapmaları gerekir; bunun
için de anadilimiz Türkçe’yi göz ardı etmeleri ve önemsememeleri hoş
karşılanmaz.
Bizim en büyük varlığımız anadilimiz ve buna bağlı
olan tüm kültürel değerlerimiz ve ulusal bilincimizdir.
Bu toplumda çok daha başarılı, sağlıklı ve huzurlu,
başarılı olmak için ise anadilimizdeki “güçlülüğümüz” ve “yeterliliğimiz” hem
Almanca için, hem de diğer tüm konular için ana kaynak ve güç odağıdır.
Tüm bunları yok sayarak, anadilimizin önceliğini ve
değerini yok sayarak yapılacak işler yalnızca şaşırtıcı olacaktır ve bir de
anlamını yitirecektir.
Bu noktalarda dikkatinizi çekmek istememden dolayı
bana kızmanız ise gerekmemektedir.
Tam tersine çok daha duyarlı ve dikkatli
çalışmaların “yeterli” arkadaşlarla yapılmasına özen gösterilmelidir.
Bizi birbirimize yaklaştıran ve bağlayan temel öğe
geldiğimiz ülke ve anadilimizdir; ve bunlara bağlı kültürel değerlerdir.
Bu nedenle de bu konuyu çok daha önemsemek gerekir.
Her türlü çalışmalarında, duyurularında doğal
olarak ya da zorunluluklar gereği Almanca yazmaları anlaşılırdır.
Ama var oluşlarının ana nedeni olan Türk toplumu
olduğu için ise Türkçe’yi birincil ve temel dil olarak kullanmaları işin doğası
gereğidir.
Umarım bu konu bir tartışma ve tepkileşmeler ortaya
çıkarmaz.
Zaten olması gereken bir durumu dile getirmiş
sayılmam benim için yeterlidir.
Atmışlı yıllardan bu yana bu toplumda Türk halkı
için emek verenlere, zaman harcayıp, katkılarda bulunanlara, öz benliklerini
koruyabilmek ve ortak sorunlara çözümler bulabilmek için çırpınanlara en derin
saygılarımı sunuyorum.
Çalışmalarımızda görüp, tanıdığım ama şu an
sonsuzluğa uğurladığımız arkadaşlar için Tanrı’dan rahmet, bağışlanma dilerim;
anıları ve iş birliktelikleri ve çabaları önünde saygı ile eğilirim.
Bunu söylerken ayni zamanda uzun yıllar içinde Türk
derneklerinde görev almış, çalışmalara destek vermiş tüm insanlarımıza da
ayrıca teşekkür ederim.
Onlar bizim için gelip, geçmiş gönül verenler
değildir; tam tersine her zaman ulaşmamız gereken kitlenin bireyleridir.
Öte yandan hep gözden kaçan bir ana özelliğe de
değinmek gerekir:
Almanya göç ve göçmen politikasında, yurttaşlık
yasasında ana model olarak hep “gecikmelerde” kalmıştır.
Tutarsız bir göçmen politikası ayni zamanda burada
yaşayan ve çalışan yabancı kökenlileri de etkilemektedir.
Asimilasyon nedir, ne gibi özellikleri vardır;
bizim için yararlı mıdır, değil midir?
Bunu iyi inceleyip, kavramalıyız.
Bir topluma uyum sağlamak gerekir iken kendi
özelliklerini ve değerlerini terk etmek asla gerekmez.
Entegrasyon, çokkültürlülük, katılım, asimilasyon…
bu alanda konuşulan kavramlar ve bunların kendilerine özgü özellikleri…
Bir de “Partizipation “olarak tanımlanan eşit hak
ve koşullar içerisinde, eş değerlere sahip çıkılarak toplumda yer almak ve
ilerlemek olarak anlayabileceğimiz “katılım” modeli vardır ve de olması gereken
de budur.
Türkçede KATILIM olarak karşılanan “partisipasyon”
çok daha iyi anlaşılmalıdır.
Başkasının sahip olduklarından nasiplenmek anlamını
da içeren KATILIM, katılmak, beraber olmak, birlikte çalışmak, birlikte yapmak,
birlikte şekillendirmek, payını almak… gibi sözcüklerin “ortak” kavram alanında
yer almaktadır.
Partisipasyon sosyolojik bir terim olarak toplumun
belli kurumlarına, değerlerine katılım ve bunlarla “özdeşleşme” anlamına
gelmektedir. (KATILIM)
Diğer bir açıdan partisipasyon demokratik yapı ve
süreçleri içselleştirerek bunlara “etken” katılımı da içermektedir. (KATILIM)
İlgili bireylerin sosyalleşmesinde belirli
mekanizmalar ve içeriklerin yanı sıra, ilgili kurumlarda belirli kurumsal bilgi,
iletişim ve yönetim kalıplarını öngören “partisipasyon”, günümüz demokratik
toplumlarının gelişiminin “kilit” bir bileşeni olarak görülmektedir.
Tüm bunları çok daha kavrayıp, günlük çalışmalarda
“uygulamak” gerekir.
Almanya kendi göçmen politikasında umalım ki daha
çok “partisipasyon” ilkelerini içeren uygulamalara yer verir ve “asimilasyon”
isteğinden vaz geçer.
Türk dernekleri, kurumları, basın ve yayın
organları, iş verenler de dahil “hepimiz” bu bakış açısını kazanmalıyız.
Devlet dili, yazışma dili, toplum dili, öğretim
dili Almanca ile ilgili hiçbir tartışma olamaz; her yerde bizler de en az diğer
tüm yurttaşlar denli Almanca yeterliliğine ve bilgisine erişmeliyiz.
Bunun yanı sıra bize düşen Türk dil ailesinden
olmamızdan dolayı “anadilimiz”, köken dillimiz Türkçe’yi her yerde ve her an
desteklemeliyiz ve öne çıkarmalıyız, kullanmalıyız.
Gerek özel yaşamımızda gerekse de kurumsal-örgütsel
çalışmalarda her zaman Türkçe ile konuşup, anlaşabilmeliyiz, yazışmalıyız.
Özellikle de genç kuşaklar bu alanda çok daha
girişimci ve öz güvenli olmalıdır.
Anadilinde yetkin ve donanımlı olan her insan diğer
dilleri öğrenmede ve kavramada “çok daha” başarılı ve yetenekli olur.
Öte yandan ikincil bir gereklilik ve zorunluluk ve
de yararlılık ise Türkçe’miz ile dünyanın her yerinde, “anayurdumuzda” çok
kolay anlaşılabiliriz ve insanlarla çok güzel ilişkilerimiz olur.
Bu konuyu ve özelliklerini lütfen genç kuşaklarla
daha çok konuşalım ve onlara kendimiz, hak ve çıkarlarımızı, özgüvenle
yaşamamız gerekliliğini anlatalım.
Evet, güzel günler gelsin, toplumsal ve demokratik
haklarımız olsun, eşitlikler sağlansın, çocuklarımız mutlu ve başarılı olsun,
huzurlu bir toplum olalım…
Sevgi ve iyi duygularımla…
Öğretmen Gönen
ÇIBIKCI, 24.09.2023