. - CUMHURİYETTEN DEMOKRASİYE HUKUK DEVLETİ
Her gün yeni
gündemlerle dolu bir yaşam süreci içerisinde yaşamaya zorlanılıyor.
Bu böyle iken birden
ciddi bir konu ile karşılaşıldı ve nasıl oldu ise tartışılmaya açıldı:
HUKUK...
Yasalar, anayasa,
yüksek mahkemeler, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, yargıçlar... konuşulmaya
başlanıldı.
Çağcıl demokratik bir
ülke olmanın ilk koşulu nedir, diye sorabildik mi?
Bu bakış açısı altında
birçok inceleme, okuma, araştırma yapmak gereksinimi duydum ve oralardan
yararlı olduğunu düşündüğüm bölümlerin bazılarını bu yazıma aldım.
“Modern” görünümlü bir ülke olduğumuzun ilk ve
en güçlü belirtileri yapılan yeni yollar, limanlar, görkemli saraylar ve
kocaman yapılar mıdır, toplumda sayıları hızla artan yeni ve sınır tanımaz
zenginler midir?
Nüfusun çok önemli bir
bölümünün gerçekten “cahil” bırakılmasının yanında onların geçim sıkıntısı
çekmesi, beslenme ve açlık, barınak sorunlarıyla boğuşur bir duruma düşmesi
midir, ilk ele alınıp, sorgulanması gereken?
Evet anayasamızın
özellikle başlangıç bölümü ve ilk 4 maddesi çok önemli...
Tümü ile
irdelendiğinde, incelendiğinde görülmektedir ki anayasamız bu içeriği ve
belirleyiciliği ile çok da iyi durumdadır.
“Kanun” sözü ile
yapılabilecek her konuşma her zaman yasaları ve hukukun kendisini
içeremeyebilir.
Hukukun amacı, adaletsizliği önlemektir. Hukuk
örgütlenmiş adalettir.
“Cumhuriyette hukuku devlet üretir. Devleti memurlar
yönetir. Demokraside hukuku halk üretir. Devleti hukuk yönetir.”
Ülkenin ve devletin son
yıllarda içinde bulunduğu son derece etkili ve üzücü sorunları ve bunların
çeşitliliği ortada iken asıl temel sorunun bir hukuk devleti olamamaktan
kaynaklandığını söyleyebilen, düşünebilen yurttaş sayısı ise son derece azdır.
Birçok sorunun
birbirine karıştığı ve çözüm yollarının doğru ve sağlıklı bir biçimde
bulunabilmesinin gittikçe zorlaştığı bu dönemde yine de olasılıkların izin
verdiğince HUKUK ve HUKUK DEVLETİ üzerinde konuşulması gerekmektedir.
Hukuk Devletinin
temelini insan hakları ve adalet oluşturur.
bireyin temel hak ve
özgürlüklerinin gelişimi ile hukuk devletinin gelişimi doğru orantılıdır.
Hukuk
devleti siyasi iktidarın sınırlanmasına hizmet eden bir ilke durumundadır.
İktidarın ya da
birilerinin keyfi gücünün yarattabileceği tehlikeyi en aza indirmek ister.
Bir tanıma göre: İnsan
haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu ADALETLİ
BİR HUKUK DÜZENİ kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün
etkinliklerinde HUKUKA ve ANAYASAYA uyan, işlem ve eylemleri BAĞIMSIZ
yargının denetimine bağlı olan devlet demektir.
Anayasa bunu
belirlemiştir:
Madde 2 –
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde,
insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen
temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Günümüzde devlet
sorunu, teorik bakımdan olsun, siyasal ve pratik bakımdan olsun, özel bir önem
taşımaktadır.
Bilindiği gibi bu soru
ve sorun dünyanın geçmişinde de hep gündeme gelmişti...
İnsan ve insanla
bağlantılı alanları düzenleyen hukuk normları, hukuk devletinin vazgeçilmez
unsurlarından birisidir.
İnsanın bireysel ve
toplumsal gereksinimlerinin sağlıklı bir şekilde sağlanması için ortaya çıkan
devlet otoritesinin bütün iş ve eylemlerinin HUKUK NORMLARI tarafından
belirlenmesi son derece önemlidir.
Hukuk devletinin
sınırları içerisinde “erk”inin değişmezlik ve süreklilik temeline dayalı olarak
DEĞER ve HUKUK düzenine bağlı olduğu devlete hukuk devleti diyebiliriz.
Hukuk kuralları ile
elde edilmek istenen “toplumsal uyum”un hukuk düzeni içinde de sağlanması
amaçlanmaktadır.
Anayasamızın 11’inci
maddesinde yer alan
“Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya
aykırı olamaz.” biçimindeki düzenlemeyle Anayasa’nın
BAĞLAYICILIĞI ve ÜSTÜNLÜĞÜ açıkça vurgulanmış ve HUKUK HİYERARŞİSİ adına temel
bir kural konulmuştur.
Kamu gücünü kullanma
yetkisine sahip olan idarenin hukuk normlarına bağlı kalmasının sağlanması
açısından bağımsız yargı organlarınca denetimi büyük öneme sahiptir.
Özgürlüklerinin
korunması, yönetenlerin ise hukuka uygun davranması için zorunlu kabul
edilmektedir.
Böylece, hukuk
devletinde YARGI DENETİMİNDEN vazgeçilemez.
İdarenin bağımsız yargı
organlarınca denetimi yeterli olmayıp, aynı zamanda idari yargı
organlarınca verilen kararların idare tarafından uygulanması da gerekmektedir.
Bu nedenle, anayasamızın
138. maddesinin son fıkrasında ‘yasama ve yürütme organları ile idarenin,
mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu; bu organlar ve idarenin, mahkeme
kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirmesini
geciktiremeyeceği ‘hükme bağlanmıştır.
“Demokraside hukukun iki işlevi vardır. Herkese eşit
uygulanmak ve gün ışığında tartıştıran, yarıştıran bir barış tekniği olmak.
Yasaklayıcı olmamak. Hukukun zorunlu ilkelerini güvenceye alan bir devlet kendi
taahhütlerine uyar.”
"Yasasız suç ve ceza olmaz",
"yargısız kimse cezalandırılamaz" birer devlet taahhüdüdür.
GÜÇLER ayrılığı ilkesi
günümüzde demokratik anayasal yönetim anlayışının tartışmasız temel unsuru
olarak kabul edilmektedir.
Bir devletin
yönetilmesi için gerekli olan temel organlar yasama, yürütme ve yargıdan
meydana gelir. Meclisler yeni yasaların yürürlüğe konması bakımından
sorumludur.
Aynı zamanda bazı
yasaların değiştirilmesi ya da kaldırılması için de çeşitli önergeler hazırlar.
Yürütme, yasaların
uygulanmasını sağlar ve yargılama görevi ise, mahkemelere aittir.
Devletin bu önemli üç
organının BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ hareket etmesine ise, GÜÇLER AYRILIĞI İLKESİ adı
verilir.
Günümüzde demokrasi ile
yönetilen ülkelerin hepsinde güçler ayrılığı ilkesi uygulanıyor.
Mahkemelerin herhangi
bir baskı altında kalmadan özgür ve bağımsız bir şekilde karar verebilmesi için
bu ilkenin uygulanması zorunludur.
Birbirlerinin
karşısında bağımsız olması gereken ve her biri farklı bir statüye sahip olan bu
güçlerin ayrı olması GÜÇLER DENGESİNİN sağlanmasına yardımcı olur.
Bir ülkede yürütme
gücünün ve ülkedeki bir uyuşmazlığın giderilmesini sağlar.
Yargı gücünün başka
organlara verilmesi ve bu organların BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ olması adaletin
sağlanması için çok önemlidir.
Aksi halde ülkede pek
çok durum çıkmaza girer ve diktatörlüğün hakim olduğu bir yönetim biçimi
kaçınılmaz olur.
. “Cumhuriyetimizin 100., Atatürk'ün ölümünün 85. yılını geride bırakırken, çağcıl demokrasinin, küreselleşmenin ve postmodernizmin gündeme taşıdığı sorunları düşündüğümüzde bir çağ değişimini de beraberinde getirmelidir "haklar ve özgürlükler çağı" HUKUKUN çağının başlaması beklenmelidir” diye düşünmeliyiz.
Son dönemin olaylarına
bakıldığında insanlık ve Türkiye kendilerine buna göre çeki düzen vermek
zorundadır, diyebiliriz.
Savaşlar yeniden kendi
bölge sınırlarımızda ve de orada ne halkların haklarına ne de hukuka saygıda
bulunulmamaktadır.
Dünyanın yaşamakta
olduğu hızlı gelişme ve değişme karşısında bir ülkenin uyum yaparken
karşılaştığı sorunları, yeterli bir toplumsal değişme perspektifine sahip
olmadığı için, doğru olarak algılayamaması ve değerlendirememesi, dolayısıyla
bu sorunları çözecek yeterliliği gösterememesi ya da yanlış çözümlere sapması
ise, Türkiye'de bir bunalım vardır, denilebilir.
Demokrasilerin her
şeyden önce kendilerini ciddiye alan, bilinçli, sorumlu, büyük yurttaşlara
gereksinimleri vardır.
. “Hukukun kimliği evrenseldir. Ülkelere göre
değişmez.”
Sorunlara işte bu
bilinçle yaklaşılmalıdır.
Ülkemizin insanlarının,
sizlerin bugün bir hukuk devletini düşünmeye yönelmesinin yararına ve
gerekliliğine inanması iyi olacaktır.
“Atatürk'ün
resmi altında, onun önünde temel soruları birlikte soralım ve bilimin ışığında
yanıtlayalım: Atatürkçülük ve onun uzun vadedeki amacı neydi? Çağcıl demokrasi
nedir? Türkiye hangi noktadadır?
"Çağcıl"
derken, en ileri uygar değerleri yakalamış olanları; (moderne),"çağdaş"
derken, aynı zaman diliminde yaşayanları amaçlıyoruz (contemporain).”
Toplum barışı için bu
ulusal değerde artık hepimiz birleşelim.
Tuzağa düşmemek için,
tarih ve Atatürkçülük bilincimizi bilimin sınamalarından geçirerek onları iyi
tanımak durumundayız.
Çağcıl bir HUKUK
DEVLETİ nasıl olunur, diye düşünmek ve bu konuyu çok iyi incelemek gerekir.
Bu durumda “Neyi İstemek Gerekir?”
Gerçekten iyi ve çağdaş
bir yönetim olsun isteniliyorsa:
Ayrıntılarla, sahte ve
boş gündemler uğraşmaktan artık vaz geçilmelidir!
HUKUK DEVLETİ ve
DEMOKRASİ istemlerini dile getirmediğiniz sürece çok daha geriye gidilecektir.
Tarikatlar, çıkar
çevreleri, rüşvet, istismar, adaletsizlikler, kayırmalar, partizanlaşmalar....
Devlet içindeki
dışarıdan kadrolaşma hareketleri.....
Bunların önlenmesi
nasıl olacak?
Ekonomide ilerleme ve
sorunların çözümünde, ulusal bir devlete sahip çıkabilmede en kısa zamanda
başarıya ulaşılabilir.
Bunun için ise
demokratik, parlamenter, kuvvetler ayrımına dayanan bir "hukuk
devleti"ni kurabilmektir.
Bunun olabilmesi için
partiler üstü düşünmek ve davranmak gerekir.
Sağ duyulu, yurt sever,
demokrasi yanlısı ve hukukun üstünlüğünü isteyen kurum ve kuruluşların ortak
bir seferberlik başlatması gerekir.
Ülkenin çağdaş uygarlık
düzeyine ulaşabilmesi ve ekonomide güçlü olabilmesi için tüm siyasi partilerin
bu amaç ve hedef doğrultunda ortak çalışmalar gerçekleştirmelidir.
“Herkese
meydan okuyan küreselleşme ve postmodernizmle yeniden biçimlenen ve karmaşık
yapıların geniş ufuklarla büyük düşünen beyinlerin beklediği bir dünyada,
Türkiye bir yol ayrımındadır.
Ya günü
birlik öykülenmelerle (taklitlerle) yetinecektir ya da demokrasiyi özümseyip
içselleştirecektir.” (SS)
“Birincisi,
kimliksizliğin, kişiliksizliğin, yalnızlığın yoludur. Bu yolu elbette
reddediyoruz.
İkincisi,
insan odaklı bir bakıştır; onurun, özgürlüğün, eşitliğin insanlığın yoludur.
Kuşkusuz bu yolu seçiyoruz. İsteğimiz masum, ama amacımız büyüktür: Optimal
demokrasi.” (SS)
Hukuk, toplum yaşamını
hemen her alanda düzenleyen, toplumsal ilişkilerde uygulanması gereken, bu
amaçla yöntemler ve araçlar geliştiren bir disiplindir.
“Hukuk
düzeni, bir yandan uygarca yaşamanın dayanağı, diğer yandan toplum içinde ve
birlikte yaşamanın ortak güvencesidir. Sağlıklı bir iktisadi kalkınma, bunun
için gerekli olan iktisadi yatırımlar güvenilir bir hukuk sisteminin varlığını
gerektirir. Hukuk düzeninde ortaya çıkacak bir aksama, toplum düzenini olumsuz
yönde etkiler, bireyin haklarını, güvenliğini ve özgürlüğünü tehlikeye sokar.
Zira hukuk düzeni, toplumda barışı, güveni, eşitliği ve özgürlüğü sağlamanın en
etkili ve yegane aracıdır. (HÜAD)
“Devleti
halkın oyuyla seçilen kişiler, yani siyasetçiler yönetmelidir.” Peki, devlet
nasıl yönetilmelidir? Bu sorunun da tek bir cevabı vardır ve o cevap da
birincisi kadar nettir; "devlet, kurallarla, yani hukukla, yani adaletle
yönetilmelidir.” (HÜAD)
Hukuk devleti, hukukun
üstünlüğü, hukukun egemenliği kavramlarının ve kurumlarının amacı gerek
bireylerin ve yurttaşların, gerekse devlet gücü kullanan kişilerin veya
kuruluşların tabi olacağı ve uyacağı ve bunların herkese eşit olarak
uygulanacağı bir yapı inşa etmektir.
Bu anlamda hukuk
devleti, hukukun egemenliği, hukukun üstünlüğü ile birlikte kurumlaşması ve her
yerde, herkes için geçerli olmasıdır.
Aslında demokrasi,
insanların ve toplumların yaşadığı sorunların tamamının çözümlenebileceği,
insanların ve toplumların bütün hayallerinin ve özlemlerinin tatmin
edilebileceği bir sistem değildir.
Bu anlamda demokrasi,
yönetenlerin başarısız olduklarında değiştirilebilmelerine olanak sağlayan ve
kurumsallaşması için devamlılığı öngören bir süreçtir.
Ülkedeki sorunların
tümüyle çözümünü gerçekleştirmek zor ve hatta kimi zaman ve koşullarda
olanaksızdır. Ama başarısız olan iktidarı, yöneticileri değiştirmek nispeten
daha kolaydır.
Esasen demokratik
işleyişin özü de budur ve hukuk devletinin uygulanabilir olması bunu sağlar.
Sistem içi işleyiş ve
arayışlara bağlı olarak demokrasi de kurumsallaşacaktır.
Demokrasi, kimin
yöneteceğinden daha çok, NASIL yöneteceği ile ilgili olan ve zorba
yönetimlerden kaçınmayı olası kılan, şiddeti, her ne nedenle olursa olsun
şiddet kullanmayı reddeden bir yönetim şeklidir.
Hukuk devletini,
hukukun üstünlüğünü, anayasal devleti, sınırlı devleti, insan haklarını,
kuvvetler ayrılığını, siyasal özgürlükleri kendisine referans olarak alan görüş
demokrasinin bir aracıdır.
Devletlerin,
hükümetlerin, kurumların, kuruluşların yanı sıra, ekonomi de, kültür de,
teknoloji de, enformasyon da demokratikleşmiş olmalıdır.
Hukukun üstünlüğünü,
kuvvetler (güçler) ayrılığını, yani sınırlı devleti, başta yaşam hakkı olmak
üzere, ifade özgürlüğünü, din ve vicdan özgürlüğünü, girişim özgürlüğünü, basın
özgürlüğünü, haberleşme özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü, mülkiyet hakkını,
diğer temel hak ve özgürlüklerin korunmasını ve güvence altına alınmasını temel
alan ve o nedenle “anayasal demokrasi” olarak isimlendirilen demokrasi algısı
ve anlayışı çağcıl demokrasi olarak ortaya çıkmıştır
Asıl olan bir yandan
devlet iktidarının kullanılmasını sınırlandıran, diğer yandan bireysel
özgürlükleri koruyan bir dizi hukuki ve kurumsal sınırlama çerçevesinde işleyen
“anayasal devlet”tir.
Anayasal
Demokrasi/Anayasal Devlet” anlayışına göre devlet, kutsal bir varlık olarak değil,
insani ve hukuki bir kurum, yani bir hizmet organizasyonu olarak örgütlenir ve
her türlü işlemi ve gücü hukuk devleti olarak gerçekleştirir.
Modern anayasalar,
devletin temel örgütlenmesinden daha çok, bireylerin temel hak ve
özgürlüklerini güvence altına alma ilkesi üzerine yoğunlaşmışlardır
Günümüzde egemen olan
anayasal demokrasilerde, başta yasama, yürütme ve yargı olmak üzere, anayasal
ve kamusal yetki kullanan her organ, kendisine verilmiş olan yetkiyi, başta
anayasa olmak üzere yasalara, hukukun üstün ve evrensel kurallarına bağlı
olarak kullanabilir.
Anayasal
demokrasilerde, sistemin sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağlayan mekanizma,
kuvvetlerin birbirlerini denetlemesi ve dengelemesi esası üzerine kurulu olan
kuvvetler ayrılığı ilkesidir.
Bu ilke gereğince,
yürütme iktidarı, anayasanın ve yasaların çizdiği sınırlarla, yani hukukla,
evrensel hukukla bağlıdır.
Anayasal demokrasi,
siyasi iktidarın birey hak ve özgürlükleri lehine sınırlandırılması demek olan
anayasacılığı ve buna hizmet eden KUVVETLER AYRILIĞI İLKESİNİ, yani anayasal
devleti, yani sınırlı devleti öngörür.
Birey hak ve
özgürlüklerini güvence altına alacak, yasama ve yürütme organlarını DENETLEYİP
dengeleyecek olan güç YARGI gücüdür.
O nedenle, devletin
kurallarla, yani hukukla yönetilmesi, hukuk güvenliğinin sağlanması, temel hak
ve özgürlüklerin korunması konusunda merkezi öneme sahip olan organ, BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BİR YARGI organın var
olmasıdır.
“Bağımsızlık” yargı
için bir ayrıcalık değil, yargının tarafsızlığını sağlamanın en az koşuludur.
Yargının kendi
sınırları içinde kalmasını sağlayacak bir sistemin kurulmasıdır.
Yargı bağımsızlığının
önemli dört koşulu vardır:
-Bunlardan
ilki, yargının yasama organına karşı bağımsız olmasıdır.
-İkincisi, yargının
yürütme organına karşı bağımsız olmasıdır.
-Üçüncüsü,
yargının devlete karşı bağımsız olmasıdır.
Yani yargının kendisini
devletin hamisi, vasisi olarak görmemesi, kendisini devletin çıkarlarını
korumakla görevli saymaması, her kişiye ve kuruluşa karşı aynı mesafede olması
ve eşit ve adil davranmasıdır.
-Dördüncüsü, yargıcın kendi vicdanındaki, kendi
karakterindeki bağımsızlıktır.
Bu aynı zamanda yargıç
tarafsızlığı anlamında yargının veya yargıcın ideolojik yönden bağımsız olması
demektir.
Bu koşullardan herhangi
birisinin eksik olması veya işlememesi durumunda, yargı bağımsızlığından söz
etmek mümkün değildir.
Yargı bağımsızlığı
ilkesi yargıçlara tanınmış bir ayrıcalık değildir.
Aksine yargıçların
tarafsızlığını ve güven içinde görev yapmasını sağlamanın teminatıdır.
Kişisel bir davranış ve
hatta dürüstlük ilkesi olan tarafsızlık ise, verilen kararların siyasi
sempatiye ve ideolojik eğilimlere dayanmaması gerektiği anlamına gelir.
“Güçler ayrılığı”nın
uygulamasından ibaret bir anayasal ilke olan YARGI BAĞIMSIZLIĞI, devletin üç temel
organı olan yasama, yürütme ve yargı arasında kesin bir AYRIMI gerektirir.
“DEVLET”
hukuku egemen kılmalı, adaleti sağlamalıdır.
Devlet iç ve dış
güvenliği korumalı, anayasa ve yasalarla kendisine eğitim, sağlık, sosyal
güvenlik, çevrenin korunması, çalışma hakkının insanca düzenlenmesi ve
çalışanların haklarının güvence altına alınması konularında verilmiş olan
pozitif yükümlülükleri ve görevleri yerine getirmeli, bu bağlamda devlet SOSYAL
BİR DEVLET olmalıdır.
“Yasama, yürütme ve
yargı” erkinin, birbirinden BAĞIMSIZ birer organ olarak örgütlenmesinin,
iktidarın anayasa çerçevesinde kullanılmasının ve paylaşılmasının aracı olup,
bu organların “birbirlerine üstünlüğünün” bir ifadesi DEĞİLDİR.
İktidarı
sınırlandırmanın ve güç temerküzünü önlemenin aracıdır.
Esasen bu ilkenin “vazedilmiş”
olmasının AMACI VE NEDENİ de budur.
Anayasalar sadece bir
“haklar listesi” hazırlayarak yapılamaz.
Yanı sıra, iktidarların
bu hakları çiğneyemeyeceği bir sistem inşa ederek yapılabilir.
Bu yapılmadığında,
insanlar, anayasaları, önemli bir farklılık ve güvence YARATMAYACAK yazılı
kağıt parçaları olarak görmeye başlarlar.
Demokratik
bir siyasi yaşam SİYASİ PARTİLER olmaksızın düşünülemez.
Siyasi partiler bir
ülkenin siyasi rejimi ile o ülkede demokrasinin işleyişi, varlığı veya yokluğu
hakkında bize fikir veren en önemli kuruluşlardır.
Fransız kamu hukukçusu
Georges Vedel
-“Demokrasi
siyasi partiler olmaksızın yaşayamaz, ancak siyasi partiler yüzünden son
bulabilir.” demiştir.
Hitler'in Nasyonal
Sosyalist Parti’si, Mussolini'nin İtalyan Faşist Parti’si, Lenin’den Stalin’e
miras kalan Komünist Parti, Talat ve Enver Paşaların İttihat ve Terakki
Parti’si ve bu partilerin ülkelerinin felaketine neden olmaları ne yazık ki
Vedel'in bu tespitini doğrulamaktadır.
. Bugün “TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ” bir
hukuk devleti midir, diye sormak yerine “neden bir gerçek anayasal hukuk
devleti olunamadığı” üzerinde düşünmek, incelemek yararlı olur.
. TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ elbette HUKUK
DEVLETİDİR ve bu durumu değiştirmeye de hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti
Devleti bu durumuna ulaşabilmek için birçok savaştan binlerce şehidimizin
kanıyla, alnının akıyla çıkmıştır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen üç yasa, hukuk devletinin
temeli ve Cumhuriyet’in yol haritası niteliğindedir.
Bu üç yasa ile ikili
hukuk ve ikili eğitim sisteminin yanı sıra hilafet de kaldırılarak demokratik,
laik hukuk devleti yolunda en büyük adım atılmıştır.
Kabul edilen ilk
kanunla, dinin ve ordunun siyaset aracı olarak kullanılmasının önlenmesi
amaçlanmıştır.
Şeriye ve Evkaf
Bakanlığı kaldırılmış; şeyhülislamlık, şeri mahkemeler ve fetva usulü tarihe
karışmıştır.
İkinci olarak kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası)
ile kız çocuklarına erkek çocuklarıyla eşit eğitim imkanı sağlanmış ve bilimsel
düşüncenin önü açılmıştır.
Üçüncü kanun ile de
hilafet kaldırılarak, laiklik ilkesinin temeli atılmıştır.
Cumhuriyet’in eşsiz
hukuk devriminin saç ayağını oluşturan ve Türkiye’nin çağdaş dünyanın onurlu
bir üyesi olmasının önünü açan Devrim Yasaları hukuk devletinin temellerinden
birisidir.
Atatürk milliyetçileri
olarak Atatürk ilke ve devrimlerine, hukuk devletinin temel ilkelerine ve
kurumlarına sahip çıkıyoruz.
Türkiye’nin geleceğinin
karartılmasına, çağdaş uygarlık yolundan döndürülmesine, KAYITSIZ ŞARTSIZ
ulusa ait olan ulusal egemenliğimizin her kim olursa
olsun birilerine tek yetkili olarak bırakılmasına razı olamayız.
. Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 19.11.2023, Mff.
......... “(Gösterdiğiniz ilgi ve sabra gönül borcumu öderken,
2000 yılında demokrasinin utkusuyla taçlanmış, baskı ve terörden arınmış,
barışa kavuşmuş bir Türkiye'de ve dünyada buluşmak umuduyla saygılar sunarım...
)” Doç. Dr. Sami SELÇUK Yargıtay Birinci Başkanı
*******************************************************************************************************************
Yararlandığım kaynaklardan başlıcaları:
(SS): Doç. Dr.
Sami SELÇUK Yargıtay Birinci Başkanı
(HÜAD) HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE
ANAYASAL DEMOKRASİ
ADLİ YILI AÇIŞ KONUŞMASI -1999
- 2000 Doç. Dr. Sami SELÇUK
Yargıtay Birinci Başkanı
https://www.yargitay.gov.tr/documents/acilisKonusma/1999-2000.pdf
ADLİ YIL AÇIŞ KONUŞMASI
(2000-2001) Doç.Dr.Sami SELÇUK Yargıtay Birinci Başkanı 6 Eylül 2000
https://www.yargitay.gov.tr/documents/acilisKonusma/2000-2001.pdf
Çağdaş Toplum ve Demokrasi
https://tasam.org/tr-TR/Icerik/165/cagdas_toplum_ve_demokrasi
https://turkegitimsen.org.tr/turkiye-cumhuriyeti-devleti-bir-hukuk-devleti-midir/