20 Şubat 2024 Salı

TÜRKÇE BİR BİLİM DİLİ OLABİLİR

 .  Türkçe Bİr "Bİlİm Dİlİ Olamaz" Yanlışı     .

• Nerede insan varsa orada bir dil vardır!
• İnsan dili yaratmıştır.
• İnsanın bireysel ve toplumsal gelişmesinde dil en önemli yere sahiptir.
Nerede insan varsa orada bir dil vardır!
İnsan dili yaratmıştır.
İnsanın bireysel ve toplumsal gelişmesinde dil en önemli yere sahiptir.
Her dil zaman içinde ortaya çıkmıştır ve gelişmiştir.
Dilin yaşarlılığı ve etkenliliği, edilgenliliği vardır.
Tarih içinde var olan dillerden bazıları ölmüşlerdir.
Bazı diller ise konuşulan dil özelliğini yitirmişlerdir.
Ama ne olursa olsun dili dil yapan insandır, tek tek bireylerdir ve o bireylerin oluşturduğu toplumdur.
Dil düşünme üretmeye doğrudan bağlıdır.
Düşünme üretmek ve çeşitli araştırmalar ve yöntemlerle uğraşılar sonucunda da o düşüncenin ürünlerini görmek yine insanlara özgüdür.
Çağımızda üstün insan, üstün soy... gibi düşüncelere yer verilemeyeceğine göre de bir insana bağlı öğe durumundaki dil için de bir üstün dil varlığından söz edilemez.
Dilin kullanım alanının darlığı ya da bireyin o dili kullanmada kendisini hazır olarak duyamaması çok ayrı bir olaydır.
Bir dilin derlenip, toparlanması, yaşamın her alanına yanıt verebilecek bir donanıma ulaşabilmesi ise o dile sahip olması gereken halk grubunun bir görevidir ve de o halk grubunun genel donanımı ile doğrudan ilişkilidir.
Bilim ise bir dil işi değil, insanın düşüncesinin ve bilgi birikiminin kapsamında bir olaydır.
Bilim denildiğinde ilk akla gelen yöntemler ve dizgeler topluluğu, kendi içinde bir disiplin ve üretkenlik, bir araştırma, değerlendirme ve sonuca varma basamaklılığı... akla gelir.
Tüm bunların birleşmesi gereken tek nokta vardır.
O da insandır.
Bilim insandan yola çıkar ve insanlığa doğru yönelir.
Tüm bu süreç içerisinde etkin olan kişi bilimcidir.
Bilimcinin işi kendi dalındaki bilgilerden yaralanarak, onların kullanım alanlarını genişletmek, yeni alanlar açabilmek ve de tüm bunların sonucun insanlığın tümüne sunabilmektir.
Bu nedenle de bilim genel anlamda evrenseldir.
Bilimi bilim yapan tek ve asıl öğe onun evrenselliğidir.
Kendi içindeki disiplinidir.
Bilimci bir insan olduğuna ve de düşünmesi gerektiğine göre dil onun için, ister konuşan-yazan dil olsun, ister düşünen dil olsun onun en çok gereksindiği varlık olacaktır.
Eğer bir halk kendi bilimcisine kendi anadilini veremez ise, onun anadili donanımını en üst düzeyde tutamamış ise, o bilimci bunun sonucu olarak da bir başka dilin desteğinde kendisini yetiştirmiştir.
Ürünlerini de yine o dilin egemenliğine doğru yönlendirmiştir.
Burada biz hiç bir zaman şunu söyleyemeyiz: "Türkçe yoksul ve sığ bir dildir. Onun gücü bir biliminin düşünmesine ve üretmesine yetmez" diyemeyiz.
Bu tür düşünce ne bilimsel bir yaklaşımdır ne de gerçeklere uymaktadır.
Türkçe tam bir dil yapısına erişmiş, her türlü, duygu ve düşünceyi tanımlamaya, betimlemeye yetecek bir dildir.
Eğer bir bilimcinin en başta gelen görevi üretken olabilmek ise o bilimciden kendi dilinde ürün verebilmesini beklemek de doğal olmalıdır.
Bunun en başta gelen açıklanır nedeni de o bilimcinin disiplinli düşünme sistemine sahip bir birey olması gerektiğinde yatmaktadır.
Bu da yalnızca o bireyin kendisinden beklenmemelidir.
O ülkenin, o halkın kendi eğitim ve öğretim sisteminde daha okul öncesi dönemden başlayarak, yüksek öğrenimin en son basamağına değin kendi anadili en üst düzeyde değerini bulmalıdır.
Onun donanımı ve öğretim yöntemi çağın getirdiği en iyi olanaklarla yerine getirilmelidir.
Bu da her şeyden önce bir eğitim ve öğretim politikası geliştirilmesine bağlıdır.
Ulusal bilincin sağlıklı ve ileriye dönük olarak gelişmiş olması gerekmektedir.
Eğitim ve öğretime yapılan yatırımlar çok uzun süreli olmaktadır.
Güncel kısır politikalardan ve çıkarcılıktan arındırılmış bir ulusal eğitim ve öğretim politikası meyvelerini ileride verecektir.
Kendi anadilinde çok iyi yetişmiş ve yine anadilinde bilim üretmeye yönelebilmiş bir bilimciler kuşağı en verimli çağında çok verimli kuşakların yetişmesine yol açacaktır.
Bu oluşumun sonucunda o ülke ve halkı bilimde ve sanatta çok ileriye gideceği için evrensel uygarlığa da katkıları ayni oranda olacaktır.
Sömürmeye ve sömürülmeye yönelmeyen hem kendi halkına ve de dolayısıyla tüm dünya halklarına ürünlerini sunabilen bilimciden kime bir kötülük gelebilir ki...
İşte bu bağlamda Türkçe de kendine düşen görevi yerine getirecektir.
Bilimcilere düşünmenin ve düşünce üretmenin her türlü olanağını sunacaktır.
Yeter ki bilimciler bu yolda yetiştirilsinler ve de yine var olan bilimciler bu dilin olanaklarından yararlanmayı kendilerine bir görev edinebilsinler.
Gerçek anlamıyla bir aydın olabilmenin tanımları içinde kendi öz değerlerine sahip çıkarak evrensel değerlere ulaşabilmek de vardır.
Türkçe'nin öğrenim dili olarak kullanılmaya başlaması Deniz Harb Okulu'nun kurulması (Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun) ile başlar.
Bu okul 1773'de Macar asıllı olup Fransız hizmetinde bulunan, bir aralık İstanbul'a gelerek Osmanlı hizmetine giren Baron de Tott ile Cezayirli Hasan Efendi tarafından kurulmuştur.
De Tott Türkçe öğrenmişti.
Derslerini öğrencilerine Türkçe not ettirmekte ve yineletmekte idi.
İngilizce ve İtalyanca bilen Cezayirli Hasan Efendi de gemicilik bilgisini Türkçe öğretmekte idi. Verilen dersler arasında matematik, gemi yapımı ve gemi seyri dersleri de bulunuyordu.
Her iki öğretim üyesinin, batı kaynaklarından yararlanarak hazırladıkları bu dersleri Türkçe vermede terim bulma güçlüğü karşısında, İtalyanca ve Arapça'dan terim aldıkları ve araştırdıkları dikkat çekicidir.
Deniz Harb Okulu, batılı uzmanlardan yararlanmanın ilk örneği olduğu için eğitimde batılaşma ve modernleşme başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Evet, Türkçe bir bilim dalı olursa, hak ettiği yeri alırsa ne olur?
Bundan kimler ve ne ölçüde zarar görürler?
Bizim zarar görmeyeceğimiz ise kesindir.
Bu nedenle de Almanya'da var olan tüm Türkçe dilli bilimcilerin Türkçe üretmeye daha çok ağırlık verebilmelerini istemeliyiz.
Almanca olarak üstlerine düşeni yerine getirmek, Türkçe ile de verimliliğe bir engel değildir.
Tam tersine her iki dilde, ya da İngilizce destekli de olmak üzere üç dilde üretmeye yönelebilmek ancak daha bir güçlülük ve varsıllık sonucunu doğurur.
Örneğin son yıllarda bilgisayar pazarında Türkçe dilli yazılımların çok başarılı olması ve kendisini kanıtlaması bilim dili Türkçe'nin bir ürünüdür.
Bunun yanı sıra uluslararası üne erişmiş birçok bilimcinin ürünlerini Türkçe de yayınlamış olabilmeleri çoğaltılması gereken örnekler arasındadır.
Yine bir örnek bir çalışma olarak "TÜRKÇE TIP TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ" hem bilimcilerin hem de halkın anlayabileceği bir ürün olarak gösterilebilir.
Hukuk konusunda Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun ürünleri ve verdiği uğraşılar saygıyla anılmalıdır.
Hiçbir aşağılık duygusuna kapılmadan, kendine güvenerek Türkçe'de yapılacak her türlü bilimsel çalışma sonuç olarak, yine bir başka dilde yapılanıyla eş değerde sonuç verecektir.
Yoksa yalnızca bir tek İngilizce'nin "tek bilim dili" olma yoluyla dünyaya egemen olması devam edecektir.
Bizim bilimcimize, aydınımıza düşen her iki dilde olduğu gibi kendi anadili Türkçe'de de çok güçlü olarak bilime yararlı çalışmalar yapabilmesidir.
Almanya bundan her hangi bir zarar görmez iken Türkçe dilli halk ve onların geleceği olan çocukları ancak yarar görürler.
Bu uğurda çaba göstermek ve kurumlaşmak, ileriye dönük olarak bizlerin çıkarına olabilecek bir eğitim ve öğretimi istemek gerekecektir.
Bu uzun bir süreçtir.
Bu süreç içinde Türkçe tüm okullarda yerini alabilirse, gelecek kuşaklar içinden Türkçe dilli bilimciler yetişecektir.
Yoksa yalnızca Almanca dilli bir bilimci olabilmesinin Türkçe dilli halka yararı çok olamasa gerektir!
Bu nedenle de şu an her dalda aydınımız ve bilimcimiz, tüm örgütleri de etkileyerek bu konuda iletişimi sağlamalıdırlar ve uğraş vermelidirler.
.   "Ulusumuzun politik ve toplumsal yaşamında, ulusumuzun fikirsel eğitiminde yol gösterenimiz bilim ve fen olacaktır. Türk ulusunun, Türk sanatı ekonomisi, Türk şiir ve yazınının tüm güzelliği ile gelişmesi ancak okul sayesinde,okulun vereceği bilim ve sayesinde olacaktır."........

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 21.12.2017

***********************************************************************

... Bugün 20 şubat 2024 ve yukarıda yazdığım konudaki fikirlerimi çok daha güçlü savunuyorum. "Ulusal bilince yönelik çok büyük algı operasyonlarının var olduğu son dönemde özellikle "dil bilinci ve ulusal dilde güçlü olmak" çok daha büyük önem kazanmıştır.