- YÜZYILIN FELAKETİ .
TÜRKİYE
pazartesi (6 Şubat) sabaha karşı saat 04.17'de şehirleri yerle bir eden on
binlerce insanın canını alan, milyonlarca insanı etkileyen, evsiz bırakan,
büyük bir felakete uğradı.
Kahramanmaraş
merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki büyük deprem, 6 Şubat'ta Kahramanmaraş,
Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis,
Malatya ve Elazığ illerinde büyük yıkım yarattı.
Deprem
sadece bir bölgeyi yakıp yıkmıyor, o enkaz altında "ruhu yaralı"
koca bir ülke bırakıyor…
Depremde yaşamını yitiren insanlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil
şifalar diliyoruz.
Halkımızın
başı sağ olsun.
Yüzyılın
felaketi olan bu deprem onlarca yıla dayalı ihmallerin,
yozlaşmanın,yolsuzlukların, ahlaki çürümenin ağır bir faturasını ortaya çıkardı
Kahramanmaraş Pazarcık
merkezli deprem bir sürpriz mi?
Dünyanın
en aktif ve en önemli kırık hatları arasında yer alan Kuzey Anadolu fay
bölgesinin uzunluğu yaklaşık 1200 km. genişliği ise 100 m ile 10 km arasında
değişir.
Bu
gerçekler bilinmesine rağmen uygun adımlar atılıyor mu?
Bölgenin bulunduğu
jeolojik koşulları nedeniyle geçmişten günümüze hasar yapıcı
depremler ürettiği bilinen gerçek…
Deprem
önlenemez ama depremle baş edilebilir.
Hepimiz
TÜRKİYE'nin içinde bulunduğu durumun farkındayız.
Yardım
ve kurtarma örgütlemelerinin kolay olmadığını, her tarafa anında yetişmenin
birçok nedenden dolayı zor olduğunu, felaketin çapının çok geniş olduğunu ve
devlet olarak yetersiz kalmanın anlaşılır olduğunu kabul etmek durumunda
kalıyoruz.
Zamanın çok hızlıca değerlenmesi arama, kurtarma
çalışmalarında çok önemli olduğu için bu büyük depremde ortaya çıkan gecikmeler,
eksiklikler çok dikkati çekti ve eleştirildi.
Çok değerli ilk saatlerde yaşanılan eksiklikler ve
gecikmeler ne yazık ki büyük kayıplara neden oldu.
Bu
tür afetler, depremler ortaya çıktığında ne yapmalıyız?
Devlet
olarak, halk olarak nasıl davranmalıyız?
Genel
ve temel eğitimlerde bu konuları ortaya koyabiliyor muyuz?
Bu
duruma ilişkin çok söylenilecek eleştirilecek konular olacaktır ve önümüzdeki
zaman diliminde Türkiye hep bunları konuşacaktır.
Bugün
için önemli olan ilk anda insanların kurtarılmaları, depremzedelerin
gereksinimleri, iyileştirilmeleri ve barınmalarının sağlanması olacaktır.
Afet
ve felaket zamanında o toplumun tüm gerçekleri ortaya çıkmakta…
Acılar,
üzüntüler, yokluklar, yolsuzluklar, yardımlaşmalar, dayanışmalar… kendisini
açıkça gösteriyor.
Toplumun
"hukuka" olan bağlılığı, saygısı ve ahlaksal durumu tüm açıklığı ile
gözüküyor.
Hainlik
yapanları, hırsızları, vurguncuları, çıkarcıları, partizanları, yalancıları..
ise tüm kargaşalara rağmen herkes izleyebilmekte ve görebilmekte..
Halk,
insanlar, kurumlar, devlet, dernekler, esnaf, iş verenler, belediyeler…
kesinlikle birlikte ve dayanışma içinde olmak zorunda olduğunda yaralar
sarılabilmekte…
İnsanlar
emniyet güçlerine, jandarmaya, silahlı kuvvetlere, Türk yargısına olan güvenini
bir kez daha gösterdi.
Tüm
ülkeden ve dünyadan gelen yardımlar ve dayanışmalarla, görevlilerle,
gönüllülerle depremde büyük bir dayanışma gösteren herkese candan teşekkür
ederiz.
Türkiye’de
yaşanan depremlerden sonra uzmanlar yapılan gözlem ve araştırma sonuçlarına
göre depremin hasar nedenlerini üç gruba ayırıyorlar:
•
Projelendirmedeki hataları (yumuşak kat, yetersiz yanal rijitlik, kısa kolon,
güçlü kiriş-zayıf kolon bağlantı türü, düşey ve yatay doğrultuda düzensizlik,
vs.)
•
Donatı işlenmesi ile ilgili hatalar (yetersiz sargılama, düğüm noktalarında
yetersiz veya eksik donatı düzenlemeleri, yetersiz veya yanlış kenetlenme, vs.)
•
Yapımdaki hataları (kötü işçilik, denetim yetersizliği, düşük malzeme dayanımı,
eksik veya yanlış etriye bağlantıları, yanlış düzenlenmiş kolon filizleri, vs.)
Zeminle
ilgili sorunlar da pek çok yapısal hasarın nedeni olabilmektedir.
Genelde
yapılan yanlışlıkları şöyle de sıralamak olası:
-
Gölleri, gölcükleri, bataklıkları kurutup üstüne yerleşme merkezleri açmak,
hava alanı yapmak…
-
Sebze bahçeleri, tarım alanı olarak kullanılan sulu arazileri kentsel alan
olarak imara açmak.
-
Dere yataklarına ve kıyılarına bilimsel kurallara rağmen inşaatlar yapmak.
-
Deprem bölgeleri olarak bilinen, fay hatları üzerindeki bölgeleri tüm bilimsel
uyarılara aykırı olarak yerleşme merkezleri olarak imara açmak, ve uyulması
gereken inşaat önerilerini hiç dikkate almamak.
-
Tüm bilinen bilimsel ve hukuksal verilere rağmen bazı belediyelerin inşaat izni
ve ruhsat vermesi…
-
Zemin ve temel araştırmalarının, planların ve inşaatların denetlemelerinin
uzmanlarca yapılmaması ve bu işlerde dürüstçe davranmayan belediyeler…
-
Bölgesel yerleşme ve imara, yapılaşmalara depremsel gerçeklere, zemin etütlerine
dikkat etmeden izin veren bakanlıklar…
-
Zaman, zaman tüm eksiklere rağmen milyonlarca binaya imar affını verenler…
-
Her yönüyle ve her aşamada bilimsel gerçeklere ve verilere uymayan, hukuk dışı
uygulamalara göz yumanlar…
Bugün
olanlardan, yıkıma neden olan "tüm bu uygunsuzlukları dile
getirmeyen" partiler, STK, DKÖ ve halk da ortak sorumluluk taşımıyorlar
mı?
Çok
yönlü bir "çıkar" ilişkisi içerisinde yapılan mantıksal ve bilimsel
hatalar o gün topluca bir zarar neden olmasa bile büyük bir deprem olduğunda
herkesi, tüm ülkeyi etkilemekte ve zarar vermektedir.
Ülkenin
tüm gelirleri içerisinde, birikimsel olarak da bakıldığında akla, mantığa
sığmayacak denli çok büyük maddi zararlar ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan
doğal veya insan eliyle oluşan felaketlerin ülke ekonomilerine verdikleri zarar
da çok yüksek.
Yetişkin
insan kaybı, on binlerce insanın ölümü, yok olan kentler, iş yerleri, devlet ve
belediye binaları, yerle bir olan bir ülke… bunların tümü tam bir felakettir ve
de hiçbir mazeret kabul edilemez.
TÜRKİYE
gerçeği tümüyle DEPREM gerçeğidir.
Ülke
olarak bu felaketlerin acısını çok yaşadık.
Dünyada
en çok felaketlerin yaşandığı ülkeler arasında Türkiye 4. sırada bulunmaktadır.
Felaketlerin
yılda ortalama sayılarına bakıldığında ABD’nin ilk sırada olduğu görülüyor.
ABD’yi
Meksika, Japonya ve Türkiye takip ediyor.
Deprem
doğanın tüm bilen gerçeklerine rağmen insan tercihleri sonucunda bir felakete
dönüşmektedir.
Deprem
riski nedeniyle ortadaki sorunlu yapıların "kentsel dönüşümünün"
ertelenemez bir gereksinim olduğu konusu çok açıktır.
Ancak,
bu durum rant paylaşımına alet edilmemelidir.
Türkiye’de
yürürlükte bulunan “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki
Yönetmelik”e göre topraklarımızın %66’sı, nüfusumuzun %71’i, toplam
belediyelerin %68’i (1900 adedi) 1. ve 2. derece deprem belgeleri içinde yer almaktadır.
3.
ve 4. derece deprem bölgelerini de dikkate alındığında topraklarımızın yaklaşık
%92’si deprem tehlikesi altında bulunmaktadır.
Bu
bilgilere göre deprem, neden olduğu can ve mal kayıplarının fazlalığı sebebiyle
"acilen" önlem alınması gereken "doğal afetler"
sıralamasının en başında gelmektedir.
Kapsamlı
ve etkin bir "yapı denetim sistemi"nin bir an önce uygulamaya
sokulması gerekmektedir.
Uzmanların
belirttiğine göre yapı denetiminde meslek odalarının sürece "daha
etkin" katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim
sürecini kapsayan bir modele gereksinim
vardır.
Dünyada
bu konuda örnek gösterilen Japonya arazi
kullanım planlamasına odaklandı, yeniden inşa bölgeleri belirledi.
Sadece tüm
binalar sarsıntılara dayanacak şekilde inşa edilmedi, bağımsız ve
uzman "inşaat denetimi" de güçlendirildi.
Japonya
yasalarına göre, insanların yaşayacağı binaların projelendirilmesi ve
depreme dayanıklılık hesaplamalarını sadece “kençikuşi” adı verilen
uzmanlar yapıyor.
İnşaatın
başlamasıyla birlikte bu sorumlu kişiler, hiçbir "müsamaha"
göstermeden yapının "şartname" ve "standartlara" uygun
yapılıp yapılmadığını bir "kutsal görev" olarak denetliyor.
Böyle
olunca; deprem öldürmüyor ve binalar yıkılmıyor!
Ülkemizde
de bilinçli ve aklı başında olan insanlar bu gerçekleri bugün çok daha iyi
anlamakta ve kavramaktadır.
Yeniden,
tüm baştan DEPREM GERÇEĞİNE göre yapılaşma ve kentleşmeye yönelmek gerekir.
Halk
ve devlet, kurumlar, belediyeler… bu gerçeklere göre yeni bakış açısı ve
uygulamalara yönelmelidir.
Türkiye
ne yazık ki kendisine tarihsel olarak "çağdaş uygarlık yolunu" hedef
olarak almış olsa bile bir türlü bu akılcıl ve bilimsel yolu seçememiştir.
21.
yüzyılda sorunları çok daha geniş ve derinlemesine ilerleyen ve çağının
gerisinde kalan TÜRKİYE için yeni bir bakış açısı, yeni bir zihniyet ve
davranış biçimi gerekmektedir.
Halkın
kendisine çok daha iyi sahip çıkabilmesi, ortak değerlere ve kamusal çıkarlara
yönelik daha dürüst ve ahlaksal bir davranış geliştirmesi gerekmektedir.
Bazı
kesimlerdeki umutsuzluk, "bu işler düzelmez", "bizden adam
olmaz" türü düşünceler ise hem gereksiz hem de zararlıdır.
Umudun
asla yitirilmemesi ve mücadele gücünün de aza indirilmemesi gerekmez mi?
TÜRKİYE
hem çok önemli, hem de büyük bir ülkedir.
Türk
devleti her zaman olduğu gibi güçlüdür ve halk olarak da inanmaktayız.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerine ve koşullarına, Gazi Mustafa Kemal'in
önderliğine ve düşüncelerine, başarılarına baktığımızda görülecektir ki
halkımız isterse ve çabalarsa ülkesi için yine en doğru olan yolu seçecektir.
"DEPREM"den
DERS ÇIKARMALIYIZ.
Her
türlü eğitim, öğretim aşamasında deprem ve yıkımlardan korunma, önlemler ve
cezaları işlenmelidir ki bilinçli, akıllı kuşaklar yetişebilsin.
Yurttaşlık
bilgisi, coğrafya, hukuk, fen bilgileri, teknik dersler… ülkenin gerçeklerine
uygun olarak güncel ve işe yarayacak biçimde okullarda yer almalıdır.
Bir
deprem olduğunda TV sohbetlerinde ve haberlerde bir milletin uyandırılması,
bilinçlendirilmesi yeterli olamaz.
Önümüzdeki
dönem için çok büyük sorular, sorumluluklar ve yapılacaklar vardır:
-
Depremde yıkılan her bir yapının enkazlarının "kaldırılmadan"
incelenmesi, raporların tutulması gerekmektedir.
-
Hasarlı olup, oturulmayacak durumdaki yapılar ne olacaktır, onların molozları nasıl
temizlenecektir, çevre sağlığına dikkat edilecek midir?
İnşaat
ve imar konularında bilimin, tekniğin ve mühendisliğin, hukukun gereklerini
uygulamamız kesinlikle gerekiyor.
Devlet,
kamu olarak sorumlulukla ve büyük bir ciddiyetle, tarafsızlıkla, çağdaş yasalar
çıkararak gerçekçi ve uygulanabilir önlemler almalıdır.
Kaçak
ve eksik yapılar, sorumluları, göz yumanlar... kesin cezalar almalıdır.
Var
olan kentleşmelerin yeniden ve çok acil olarak incelenmesi, değerlendirilmesi
ve kaynaklarını sağlayarak tehlike oluşturanların bir an önce ortadan
kaldırılması gerekmektedir.
Yeni
yerleşimler için çok sıkı incelemeler ve denetlemeler yapılmalıdır.
DEPREM
gerçeğini tüm yurttaşların büyük bir ciddiyetle ve bilinçle takip etmesi ve
çağdaş önlemler istemesi gerekir.
İLETİŞİM
savaşta, afette, felakette, salgın hastalıklarda, zor günlerde insanların,
kurumların… birbirine yardımcı olması için en önemli araçtır.
Her
bir insana yardım etmek, yaşamda tutmak için en iyi iletişimin sağlanıyor
olması çok büyük yararlılık sağlar.
Özellikle
de yüksek teknolojinin gittikçe ilerlediği zamanımızda bu tür yeni ve hızlı
olanakları kullanmak gerekir.
Koordinasyon
/ eş güdüm ve lojistik sağlanmasında da devletin ve kurumların bu olanakları çok
iyi kullanabilmesi büyük kolaylıklar sağlar.
İnternet
üzerinden tüm ülke için "arama, sorma, sorgulama, yardım, sunum,
haberleşme, bilgilendirme" yapabilecek çağdaş "portallar"
olmalıdır ki hem devlet, hem de kurumlar, dernekler… buraya girip çalışmaları
koordinasyonları zamanında ve kolaylıkla yapabilsinler.
Acil
yardım kuruluşları, arama, tarama ve kurtarma çalışmaları yapan her türlü sivil
ve resmi kuruluş ortak bir çalışma ve dayanışma içinde olabilsin.
Ülkenin
her yerinde yaygın ve örgün olarak bir "afet planlaması" ve "düzenli
hazırlıkları" olabilmelidir ki yıllar içerisinde her an bir felakete karşı
"hazır durumda" olan uzman kadrolar, ekipler ve ekipmanlar olabilsin.
Son
yıllarda Türkiye tarım ve endüstriden kendini çekip, inşaata dayalı bir
ekonomiye yönelmiştir.
Ülkenin
her yerinde yoğun ve hızlı bir inşaatlaşma gözlenmiştir, betonlaşma ile
yaygınlaşan yeni tür kentleşmelerin önü alınabilmelidir.
Kentlerin
şu anki durumu, depreme dayanıksızlıklar yeniden incelenmeli ve olabildiğince
hızla yeni ve deprem gerçeğine uygun yörelere yönelmeler planlanmalıdır.
RANT
ekonomisinin bir an önce durması ve sağlıklı, kalıcı ve ileriye dönük ekonomik
modellere geçilmelidir.
Çağdaş
bir hukuk sisteminin geçerli olduğu uygar bir "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"
istemini de gündemde tutmalıyız.
Yurttaşların
tüm bu bakış açısına erişebilmesi ve haklı istemlerde bulunabilmesi için de
sağlıklı ve yeterli beslenmeye, düzgün bir ulusal eğitime, sağlıklı ve
inandırıcı sosyal güvencelere kavuşması gereklidir.
Bundan
sonra daha büyük bir "ortak" akılla, "bilimden" yana, "hukuktan"
yana davranarak, yanlışlıklardan ders alarak "yeniden" bir TÜRKİYE
kuracağız.
TÜRKİYE'm
sen her güzelliklere ve iyiliklere layıksın...
Sağlıklı,
bilinçli, özgür düşünebilen, iyi eğitimli yurttaşların olduğu bir ülke özlemi
ile en iyi dileklerimi iletiyorum.
Sağlıcakla
kalın...
. Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 12.02.2023 .