Öğretmen Yetiştirme ve İlköğretmen Okulları
II.
Mahmut döneminde, 1838 yılında, çocukların “Rüşt” (erginlik) yaşına kadar
okuyabilmeleri için Ortaokul düzeyinde Rüştiyeler açıldı.
Çocuklar
Rüşt yaşına kadar bu okullarda öğrenim gördüler.
İlk
kez Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek için 16 Mart 1848 tarihinde üç yıl
süreli Darül Muallimini Rüşdi adını taşıyan bir okulun kurulduğunu biliyoruz.
Bu
tarih, öğretmen okullarının ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.
Osmanlı
Devleti’nde 1870 yılında 26 nisanda ilk ve orta öğretim kız okullarına
öğretmen yetiştirmek için Darülmuallimat adıyla kız öğretmen okulu açıldı.
Dârülmuallimât-ı
Sıbyan ve Dârülmuallimât-ı Rüştiye bölümlerinden meydana
geliyordu.
Bu
bölümler de müslim ve gayri müslim olmak üzere ikiye ayrılıyordu.
Sıbyan
muallimliğinin öğretim süresi iki, rüştiye muallimliğinin ise dört yıldı.
Cumhuriyetin
başlangıç yıllarından beri öğretmen yetiştirme konusu hükümetler tarafından
eğitim sistemimizin en "öncelikli" konularından birisi olarak
algılanmıştır.
Eğitim
hizmetlerinin topluma yaygınlaştırılması kapsamında özellikle ilkokullara
öğretmen yetiştirme sorunu hükümetlerin her dönem üzerinde önemle durdukları bir
konu özelliğini korumuştur.
İlköğretmen
okulları cumhuriyetin başlangıcından 1974 yılına kadar ilkokullara
öğretmen yetiştirme işlevini sürdürmüşlerdir.
1974-1975
öğretim yılında köklü bir geçmişe ve deneyime sahip olan ilköğretmen
okullarının bir bölümü öğretmen yetiştirme işlevini yitirerek üç yıllık
öğretmen lisesi haline getirilmiş, diğerleri ise kapatılmıştır.
Bu
okullar, “Anadolu Öğretmen Lisesi” adıyla eğitim öğretim faaliyetlerini
sürdürmekte iken şu an kapatılmışlardır.
Osmanlı
Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti tarihi içerisinde "öğretmen"
yetiştirme ve öğretmen okulları konusunda birçok araştırma, derleme
yapılmıştır.
Türk
öğretmenlik tarihinde 16 mart önemli bir gün olarak kabul görmüş ve
kutlanmıştır.
Türk
kalkınmasında ve eğitim atağında devletin "parasız yatılı" okulları
ve bunların içerisinde özellikle de "parasız yatılı ilköğretmen"
okulları çok önemlidir.
Ne
yazık ki bu tür uygulamalar kaldırılmış ve yerine daha iyileri konulmamıştır.
Devlet
parasız yatılı ilköğretmen okulu mezunu olan on binlerce öğretmen yurdun
çeşitli yerlerinde görev yapmış ve emekli olmuşlardır.
Onlar
her zaman anılarına sahip çıkmışlar bu okul modelini de benimsemişlerdir.
Kalkınmakta
olan ülkelerin kendilerine göre daha devletçi ve halktan yana ulusal
modellerinin olması kaçınılmazdır.
Türkiye
bugün de yine her şeyine rağmen "kalkınmakta olan" ve ne yazık ki
devletçi, ulusalcı politikalarını yitirmiş duruma düşmüş, ekonomik sıkıntılar
altında gittikçe zorlanan bir ülke durumuna gelmiştir.
Eğitimde
birlik yasası uygulanamaz olmuş ve eğitim-öğretim artık bir özel iş alanı
durumuna düşürülmüştür.
Paralı
okullar, özel derslikler ile devletin eğitim ve öğretimdeki birlik ilkesi
bozulmuştur.
Ancak
gelir düzeyi yüksek olan paralı ailelerin çocukları özel okullar, özel
öğretimler yolu ile çok daha iyi şanslara sahip olmaktadırlar.
Eğitimde
eşitlik ilkesi yürürlükte değildir.
Daha
verimli ve kalkınmaya yönelik olmak üzere, çağdaş ölçütlerde ve donanımda ilköğretmen
okulları, yüksek öğretmen okulları, açılmalıdır.
Bu
yeniden bir eğitim atağı olmalı ve ülkenin her yerine yayılabilen devlet
parasız yatılı ilköğretmen okulları diğer liselere paralel olarak kurulmalıdır.
Sınav
yöntemi ile seçilebilen öğrenciler için dört yıl olabilen bu okullarda her
türlü çağdaş yöntemleri uygulayabilecek öğretmenler ve gerekli donanımlar hazır
edilmelidir.
Bu
okulların gerek parasız yatılı özellikleri ve gerekse eğitim-öğretim
nitelikleri özgürlükçü, eşitlikçi ve çağdaş olan yöntemlerle karşılanmalıdır.
Türkiye
halkı, okuryazarı, aydını ve bilim insanları, siyasetçileri kendilerini bu
konuda hazırlamalı ve fikir geliştirmelidir.
Tüm
bu istemler ve hedefler için ana ilke partiler üstü bakış açısı ile ulusal kalkınma
ve çağdaşlaşmak olmalıdır.
İlköğretmen
okulları yeniden "parasız yatılı" olarak açılmalıdır.
Eskisi gibi,
ayni temel ilkeler ve bakış açısıyla açılmalıdır okullarımız.
"Bizim
okulumuz" diye sahip çıktığımız "devlet yatılı okulları, ilköğretmen
okulları" yeniden açılmalıdır.
Türkiye için
temel kalkınmanın köyden ve ilkokuldan başlaması gerektiğine inanıyoruz.
Geleceği
güvenli, çağdaş ve uygar bir refah toplumu olmasını istediğimiz Türkiye için
düşünmek ve istemlerde bulunmak istiyoruz.
Bu inancımız
sözde kalan bir duygu değildir.
Çünkü
Türkiye'nin geçmişinde çok önemli olan bu devlet parasız yatılı okul modeli ile
sayısız öğrenci yetişmiştir, yaşama atılış ve ülkesinin kalkınmasında hizmet
etmişlerdir.
İlköğretmen
okulları döneminde öğretmenlik bir "misyon", bir yurt kalkınmasında "kutsal
bir görev olarak kabul görmüştür.
Ne yazık ki bu "ruh
yitirilmiş" ve öğretmenliğe sıradan bir iş gözüyle bakılır olmuştur.
Eğitimde şans
eşitliği bir çağdaşlık ve uygarlık ölçüsüdür.
Bu ölçüyü biz
okullarımızın varlığı ile yaşadık.
Türkiye köylerine
ulaşan, ışık olan, umut olan, yol gösteren, kalkınmayı hedef gösteren
öğretmenler de bu okullardan bu sistemden yetişmiştir.
"Daha yolu
yok, ışığı yok, dilleri bile anlaşılmaz" denilen köylere ilk giden gönüllü
ve cesur insanlardı onlar.
Onlar her zaman devletlerine,
vatanlarına güvendiler.
Her bir köy, her
bir okul onlar için yeni bir umut, yeni bir deneyim ve yeni bir başarı oldu.
Ne yıldılar, ne
de pişmanlığın çukuruna düştüler.
Köyü
kalkındırmadan olabilecek bir kentleşmeye de pek inanmadılar.
Kimi daha önce
hiç toprak deneyimine sahip bile olmasa gittikleri köylerin toprağına, tarımına
sahip çıktı, yol gösterdi.
Aslında
ellerindeki en büyük güç bilgiye ve Atatürk düşüncesine inanmalarıydı.
Çağdaşlaşmaya,
aydınlanmaya, eğitime ve ulusal kalkınmaya inandılar, gönül verdiler.
Okullarına
sıralarda yaptılar buldukları tahta parçalarından.
Köye su getireni
de oldu, bağ, bahçe açtıranı da..
Köye "ilk
yolu" açtıran oldu benim örneğimdeki gibi.
Okumaksa okumak,
çalışmaksa çalışmak, halkına ve yurduna sahip çıkmaksa da yine bizde dediler
hep tüm yaşamlarında.
Ne şöhret ne
şan, ne de zenginlik idi onların hayalleri.
Çok da değildi
aslında "mefkure"leri....
Halkına,
köylüsüne kentlisine çağdaş ve uygar bir ülke istediler.
Çocukların bu
memleketin güzel ve temiz okullarda okumasını istediler.
Yoksulluk denilen
şey olmasın, yoksulluk, yoksunluk bir kader olmasın, dediler.
En yoksulu da
okul yüzü görsün, eline bir meslek alsın istediler.
Onların işi
partilerle, siyasetle, başkalarının çıkarları ile de değildi.
Sadece sağlıklı
bir halk ile temiz ve düzenli köyler olsun, makineleriyle çift sürsün
isterlerdi hayal olarak...
Bir de ellerinde
hep bir kitap olurdu bulup da okudukları...
Dünyayı tanımak ve
iyi örnekleri kendi ülkelerinde de uygulama hayallerine dalarlardı.
Köy öğretmeni
falan olduklarında bundan da kendilerine bir onur, gurur çıkarırlardı,
sanırsınız ki pek de büyük bir yere gelmişler gibi.
Ama öyle burnu
havada olmak değildi bu onur, sadece çok severlerdi işlerini ve ülkülerini...
İşte bu
çocuklar, böylesine düşünceleri olan çocuklar ülkeleri için çalıştılar, emekli
oldular ve hep ileriye bakar oldu gözleri.
Yıllar sonra her
nedense okullarının kapatıldığını duydular bir yerlerden.
İnanmadılar
tabii ki...
Böylesine
verimli ve masraf da çıkarmayan, ülkenin kalkınmasına en büyük katkısı olan bu
okullar kapatılamazdı!
Ama, doğruydu.
Okullar
kapatıldı, bazılarının binaları bile yıkıldı yok edildi...
Bir Türk
kalkınmasında eğitim modeli olan Köy Enstitüleri de çok başarılı olmasına
rağmen kapatıldı.
Köy Enstitüleri
konusu çok daha geniş bir alanda ele alınmalı ve yazılmalıdır.
NEDEN bu
okullar, bu kurumlar kapatıldı?
Bunu şu an bile anlayabilmek
çok zor.
Yine de bu
okullara inananların içlerindeki ışığı hiç kimse söndüremedi.
Ve de o okul
modelleri her geçen gün çok daha da bir hızla yükselmekte ve de inandırıcı
olmaktadır.
Parasız, yatılı
devlet okulları açılmalıdır.
Öğretmen okulları yeniden "parasız
yatılı" olarak açılmalıdır.
Dar gelirli
ailelerin çocuklarına devlet "parasız, yatılı, çağdaş koşullarda ve çağdaş
yöntem ve ilkelerle" eğitim ve öğretim sunmalıdır.
Yurdun her
yerinde yeşillikler içerisinde, taşıyla toprağıyla, sanatıyla, edebiyatıyla,
bilinçle bütünleştirilmiş okullar açılmalıdır.
Devletin kendi
okullarında en iyi eğitim ve öğretimi verebildiği kanıtlanırken dar gelirli
ailelerin çocuklarının da en iyi eğitim alabilecekleri gösterilebilmelidir.
Parti
politikalarından, politik ideolojilerden arındırılmış bir yaşam alanı, çağdaş eğitim-öğretim
kurumu oluşturulacaktır.
Bu okullardan
bedenen ve ruhen sağlık dolu, ülkesini ve milletini seven, dünyayı tanıyan
öğretmenler yetiştirilmelidir.
Bu genç
öğretmenler "öğretmen" olduklarının bilinciyle matematikte,
felsefede, anadilinde, yurttaşlık ve tarih bilgisinde, akıl sağlığıyla, spor ve
sanatla donatılmış çocuklar yetiştireceklerdir.
TÜRKİYE çağdaş
ve huzur dolu, yaşanılabilir bir ülke olmak istiyorsa ilk olarak eğitimde örnek
kurumlaşmalara gidecektir.
Bunun da en iyi
örneği "parasız yatılı öğretmen okulları" olacaktır.
İlköğretmen
okulları yeniden "parasız yatılı" olarak açılmalıdır.
Saygılarımla...
. Öğretmen Gönen
ÇIBIKCI, 2022.03.16, MŞ.