6 Haziran 2019 Perşembe

Çağdaş Hukuk Devletinde Eğitim Kurumları


Çağdaş Hukuk Devletinde Eğitim Kurumları
BİLGİ OLMALIDIR

Bilgi Sahibi Olunmalıdır.

§         Çağdaş, demokrat, sosyal demokrat, yurt sever, milliyetci, solcu... ve benzeri kimlikleri, kültürleri taşıdığını düşünenlerin sadece Türkiye'de değil tüm dünyada en çok göz ardı ettikleri ve kaçındıkları konu, aslında bilindiği gibi, DİN ve dinsel yaşam ve inançlardır.
§         İlk bakışda çok doğru ve de belki de iyi gibi gözüken bu tutumun ise getirdiği en büyük açık şudur:
§         Bir yurttaşın dindar olması, dini konularda bir eğitim alması ve de bir cemaate bağlanması değildir konu olan.
§         Ekonomik, toplumsal ve siyasi konularda tüm dünyada ve yüz yıllardır DİN ve dine bağlı tarikatlar, cemaatlar ve bunların tüm kuruluşları asıl GÖRÜNENİN DIŞINDA bir yayılma ve güç oluşturmuşlardır.
§         Bazı dönemlerde ise bu dinsel gruplar kendilerini saklamışlar ve başka dinlerin örgütlenmeleri içinde saklanmışlardır.
§         Bir ülkede devlet ''çağdaş hukuk devleti'' olmalıdır ve de buna bağlı olarak üzerine düşeni yapmalıdır.
§         Eğitimde ve vicdan özgürlüğünde tabii ki çağdaş kurallar ve ilkeler uygulanmalıdır.
§         Özellikle ’’eğitim’’ konusunda devlet kendisi okullar ve kurumlar açmalıdır. Özel okullar ve paralı eğitim olmamalıdır.
§         Devlet okulları ’’güvenilir, çağdaş ve donanımlı’’ olmalıdır ki millet ÖZEL arayışlar içerisine girmemelidir ve çocuklarını devlet kurumlarına, okullarına göndermelidir.
§         Yoksul kesim de böylelikle çaresiz kalmamalı ve birileri tarafından sömürüye açık olmamalıdır.
§         Temel eğitim bir anayasal hak olarak kabul edilmelidir ve bu hak da devlet tarafından tüm yurttaşlara ücretsiz sağlanmalıdır.
§         Bu temel eğitim ve öğretimin yanı sıra isteyen özel dil ve yetenek kurslarına çocuklarını gönderebilir.
§         Ülkemizde de çift yapılanma oluşturulmuştur.
§         Bir yanda devletin örgütleri ve yapılanması, kurumlaşması var iken; çok büyük bir açık olarak, ’’göz yumma’’ olarak da, bazen de ’’modernlik’’ zannedilerek birçok ÖZEL kurumlaşmalara, yayılmacılıklara izin verilmiştir.
§         Bu kuruluşlar ''vakıf, dernek, şirket'' gibi görünüşlerle okullar, yurtlar, dershaneler açmışlardır.
§         Bunun en yaygın örneği dinsel merkeziyetli olan ve tüm dünyaya yayılma durumuna girmiş olan cemaattir. Türkiye’de 40 kadar cemaatin bu tür yurtlar ve kurslar, dershaneler açtığını gazete ve TV’lerden öğreniyoruz.
§         Laik, seküler, çağdaş, modern, aydınlanmacı... olarak kendi kültürlerinden dünyaya bakan ve ülke yönetiminde de kendilerine yakın ilkelerin uygulanmasını isteyen yurttaşlar ise bu DİN ve DİNSEL tarikatlar, cemaatler vb. konularında çok daha fazla hassas olmalılar ve bu konularda incelemeler, bilgilenmeler yapmalıdırlar.
§         ’’Dindarlık olsun’’ diyerek yüzyıllarca yıldır uygulanan bir gelenek vardır.
§         Birçok rivayet ve adet, uygulama dinin ’’asıl gerçekleri’’nin arasına sokuşturulmuştur.
§         Bu konuda birçok bilim adamı yeteri kadar açıklama yapmakta ve yazmaktadır.
§         Tabii ki isteyen, istediği dinsel yönde yaşamını yaşar.
§         Benim dikkat çekmek istediğim ise ’’kamu alanında ve devlet gözetiminde’’ olması gereken eğitim ve öğretim alanındaki devlet güvencesi ve denetimidir.
§         Batı ve doğu kültürleri, emperyalizm, Vatikan, dinler ve mezhepler, tarikatlar, gizli örgütler... konusunda oldukca bol araştırma ve yayın vardır.
§         VİDEO olarak da youtube’de de birçok kaynak vardır.
§         ''Sorun'', en iyi donanıma sahip olduklarını düşünebileceğimiz büyük bir kesimin DİN konusunda kendilerini sorumlu tutmamaları ve bu alanda ne yazık ki çok az araştırma yapmalarıdır.
§         Bu kesimin kişisel inancı ve dinsel dünyası değildir söz konusu olan.
§         Bilgi olmalıdır ki toplumda, ülkede, siyasetde... yer aldıklarında bu tür ’’çift yapılanmalara izin verilmesin’’ diye etki yapabilmelidirler.
§         Huzurlu ve mutlu insanların barış içerisinde yaşadığı demokratik ve çoğulcul, çağdaş bir toplum hepimiz için ulaşılması gereken bir hedef olmalıdır.
     Saygılarımla...
    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 
     01.12.2016 M. - 07.04.2019, M.

Sağ Duyulu ve Barışcıl Olmak


Sağ Duyulu ve Barışcıl Olmak
v    "Ulusuna, vatanına, yurduna, insanına sevgi duymak, onu sevmek, korumak ve onlardan yana olmak" bir insan için en doğal hakkı ve de en doğal görevidir.
v    Kendinden olana sahip çıkıp, sevgi gösterir iken kendinden olmayana ise düşmanlık beslemek, düşmanca girişimlerde bulunmak ve hatta onların malına ve canına zarar verecek davranışlara yönelmek ise çok yanlış ve zararlıdır.
v    Tarihde bunun örnekleri çoktur ve de tarihde birer yüz karası olarak yer alırlar.
v    Bu konular her zaman gündeme gelebilir.
v    Milliyetci, uluscu, yurtsever, vatansever, dindar, dinci vb. duygular için ise asıl olan "bu duyguların oranı, dozudur" demek gerekir.
v    Ne kadar kendimizi bu duygu ve düşüncelere kaptırıyoruz?
v    İçine girdiğimiz durum bir kışkırtma ve yönlendirme olabilir mi?
v    Her zaman gündemde bizi bunların içine çekebilecek olan haberler, toplantılar, siyasilerin konuşmaları, yürüyüşler, filmler... olabilir.
v    Bilinçli bir insan olarak “şovenizm”in, şiddetin bizleri esir almasına izin vermemek gerekir.
v    Şiddete, baskıya, sertliğe, teröre hiç bir zaman taviz vermemek gerekir.
v    Kışkırtmalara, provakasyonlara, tuzaklara... düşmeden, akıllı, uyanık ve barışcıl olmalıyız.
v    Pısırık, ezik, beceriksiz bir insan olmak gerekmiyor.
v    Tam tersine, akıllı, uyanık ve de bilinçli bir insan, iyi bir yurttaş olabilmeliyiz.
v    Bizim insan olarak görevimiz her zaman ve her koşulda sağ duyulu olabilmektir.

    Saygılarımla...
      Gönen Çıbıkcı,
   2017.11.17,


Başkan Seçiyoruz

                       Başkan Seçiyoruz
Bir kentin belediye başkanlığı için birçok kişi bir partiden “aday”lık için istekli olup, başvuruyor.
             Diyelim ki 13-14 aday adayı var.
Sonra...
Yukarıdan "partinin söz sahibi" olan önemli kişileri bir kişiyi seçip "partimizin adayı" (..........) kişidir diye belirliyor.
Sonra bu belirlenen "kişi" o partinin adayı oluyor.
Diğerlerine ise bir şey yok.
Onlar çekilip, gidiyorlar, ister istemez.
Sonra da bu en son kalan kişi başlıyor, tanıtım gezilerine, herkesle görüşmeye, derneklere vb. kuruluşlara ziyaretlere...
Kendini “sevdirmek” ve “beğenilip” de seçilmek istiyor.
Millet de hemen koşuyor, yanında yer alıyor.
Bir kalabalık, bir kalabalık oluyor ortalık...
- “ Başkanım, başkanım seni seçeceğiz.
- “ Biz seni çok seviyoruz! ”Sen bir seçil hele...”
Bir de en çok kullandıkları bir söz var programlarında başkan adaylarnın:
- Bizim sevdamız ....... şehridir.
- Biz bu ........ şehrini çok seviyoruz.
- Bu ........ şehri için biz hep gönlümüzü verdik.
- Biz bu halkı çok seviyoruz.
Bu türlü tümceleri kullanarak, halkın sevgisini, sempatisini kazanmak umudundalar.
Her şey “sevgi” ve “sevda” üzerine dönüyor.
Bir belediye başkanının en büyük tanıtımı onun geçmişdeki kişiliği, donanımı, tutarlığı değil midir?
Ne dersiniz?
§         Çağdaş ve bilinçli, çalışkan bir adayın bu sözlere gereksinimi olur mu?
§         Bu adayımız neyi değiştirecek, neleri getirecek?
§         Ne gibi gerçekleşebilecek projeleri olacak?
§         Kimleri yanına alacak, ekibimde kimler olacak?
§         Toplumun hangi kesiminin “çıkarlarını” gözetecek?
§         Gerçekten de çalışarak, hizmet vererek, toplumdaki haksızlıkları önleyecek mi?
§         Yoksulun, dulun, hastanın, emeklinin, dar gelirlinin de oylarını alarak onları gözetebilecek mi?
§         Temiz ve “yaşanılabilir” bir kentin oluşuna ne getirecek? Bunu sağlayabilecek mi?
§         Yazılı, çizili, basılı "tanıtım bildirileri" var mı?
§         Tek tek alt alta yazmış mı ilkelerini?
§         Elinde somut ve ciddi bir programı var mı?
§         Vaatleri inandırıcı mı?
§         Genel olarak çizdiği tablo, lafı, sözü, davranışları, yazdıkları ile “güvenilir” bir kişilik gösteriyor mu?
§         Gerçekten de bu kentin “Belediye Başkanı” olabilir mi?
§         Yetkileri, sınırları, gücü nereye kadar olacak?
Siyasi partiler, onların yaptıkları, yapamadıkları, umutlar, hayal kırıklıkları...
Ve bu partilerin gösterdiği yerel adaylar...
Yurttaş, yani, bu durumda "seçmen" ne yapacak, nasıl davranacak, ne kadar doğru bir karar verecek?
Zaten seçmenin, elinde neyi var ki ölçüp, biçecek ve adil bir karar verecek ve de hüküm verecek...
 “Partilim, komşum, akrabam, hısımım, köylüm, arkadaşım, bizden biri” vb. kayırmalarla verilecek oylar...
“Daha çok zaman var seçime kadar” lafları...
Birini seçer, geçeriz!
İş biter!
“Sen bak dalgana” havaları...
Açlık, fakirlik, yokluk, işsizlik, falan, filan... bunlar da gelir geçer!
Bir de “sandığa” gidebilseler...
Olsun!
  • Yeter ki demokrasi kurtulsun.
  • Vatan sağ olsun.
                                    Saygılarımla...
                                    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.01.2019, M.

 

Düzeyi Yüksek ve Kaliteli Bir İnsanda

         Düzeyi Yüksek ve Kaliteli Bir İnsanda
             HANGİ Nitelikler Olmalıdır:
·         ÖNCELİKLE bu soruyu kendimize sormalıyız.
·         SONRA da üzerinde düşündüğümüz kişiler için düşünmeliyiz.
·         Duygusallıkla, kulakdan dolma bilgilerle, mahalle kültürü ile, kalplaşmışlıklarla birilerini, bir olayı, bir nesneyi ölçüp biçmeğe kalkarsak ne olur?
·         Çok kere üzülürüz.
·         Ölçme ve değerlerimiz "somut" olmaz.
·         Yanlış sonuçlara varırız.
·         Biz de yanlış davranır ve yanlış kararlar alırız.
·         Kitle psikolojisi de yine bizi yanlış hedeflere götürebilir.
·         Ölçme ve bilimsel düşünme ile çok sağlıklı ve doğru değerlendirmeler elde edebiliriz.
·         Bunun için de elimizde bir "kıstas" bir ölçme aleti (liste) olmalı.
·         Neler ve nasıl olmalıdır? Bu kişide bu özelliklerin hangileri vardır, hangileri yoktur?
·         Eskiden bilgili, kültürlü, onura - kişiliği değer veren insanlar “kendilerini yetiştirip”, “geliştirmek” isterlerdi.
·         Okumak, öğrenmek ve nitelikli kişiliklere erişmek, nefsini terbiye etmek isterlerdi.
·         Bir "insan-ı kamil" olmak isterlerdi.
·         OLGUN insan, yetişmiş insan, erdemli insan olmak isterlerdi.
·         Ayni zamanda da çevrelerindeki insanlardan bu özellikleri ararlardı.
·         Kişilik özellikleri “düşük”, “niteliksiz” insanlardan uzak dururlardı.
- - Sağ duyulu olarak, somut bir ölçme-değerlendirme yapılırsa hata payı çok çok azalır.
- - Ve göreceksiniz o kişi böyle bir inceleme ve ölçe sonucunda sizin için "tam gerçek" puanını alacaktır.
- - Bunun ardından yine siz “karar” verecek ve “buna göre” düşünecek ve davranacaksınız:
       Saygılarımla...
         Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 25.01.2019. M.

Güzelçamlı Yat Limanı

            Güzelçamlı Yat Limanı
- Kuşadası Aktüel Ada Gazetesi sahibi Gazeteci Zeynep İnak yazmış: (11.04.2014) -
              “”“””Arka bahçesi doğal kültür mirasları ile çevrili Milli Park olan Kuşadası'nın Güzelçamlı mahallesine Yat Limanı yapılması projesi yeniden gündemde.
Aydın Büyükşehir Belediyesi'nin projesi kapsamında, yat limanının kara kesimine idari ve sosyal binalar inşa edilecek.
Ana dalgakıran üzerinde, 1000 grostonluk feribotlarla, 60 metre ve 90 metre, 3000 grostonluk feribotların yanaşabileceği 125 metre olmak üzere toplam 3 feribot yanaşma yerlerinin inşa edilmesi planlanıyor.
Proje için 75 milyon TL ayrıldığı bildiriliyor.
Yat Limanının bir yılda bitirileceği öngörülüyor.””” “””
.........................................................................................................................................
- Doğal olarak da böyle bir haber çıktığında akla birçok soru geliyor:
- Ekonomik yönü, doğa ile olacak olan etkileşimi, sosyal değişime ve “rant” beklentilerine getirecekleri... olumlu ve olumsuz birçok düşünce ortaya çıkacak....
- Diyelim ki böyle bir proje var. Birileri iyi niyet ile düşünmüşler. Peki bu projenin gerçekleşmesi için gereken mali kaynak, para, devletin kendi öz bütcesinden mi sağlanacak? Yoksa yine dışarılardan birilerinden borç olarak mı alınacak. Ve de daha sonra “bitti, tamamlandı” diyerek ortaya çıkarılacak olan bu yat limanının öz sahibi Türkiye Cumhyuriyeti mi olacak, yoksa başka bir devletin bir teşekkülüne mi satılacak?
- Örneğin bu ara ÇİN birçok yerde böylesine yatırımları satın alıyormuş. (Yunanistan'da örneğin.)
- Örneğin Aliağa çevresindeki yapılan deniz kıyısındaki yatırımların şu anki sahipleri Azerbeycan şirketleri diye duyuluyor.
- Böyle bir düşüncenin projelendirilmesi gerek önce tabii ki...
- Bu projenin da duyurulması sunulması ve görüşlerin alınması gerekecek.
- Hemen öyle "gizli" "saklı" bir durum ortaya çıkarılmağa çalışılmaz umarım.
- Bazı kesimler belki de zaten şimdiden hazırlıklarına başlamışlardır bile...
- Ulusal çıkarlarımızın her şeyden önce gözetilmesini umalım ve dileyelim.
 
  Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 11.04.2018, M.
 

Helikopter Ebeveynler

            Helikopter Ebeveynler
§         Bazı anne ve babaları tanıdığımızda onları çok beğeniriz.
§         Çok övünerek söyleriz "çocuğuna her zaman kol kanat gerer" diye.
§         Çocuğuna pervane olan anneler ve babalar ne kadar çokturlar...
§         Onlar için “Çocuklarını ne de çok iyi eğitiyorlar!” diye düşünürüz.
§         Bir Amerikali psikoterapist bu durumdaki aileleri “Helikopter Ebeveyn” olarak adlandırmış ve dünyaya da bu deyim yayılmış.
§         Aşırı derecede endişeler, heyecanlanmalar, gereksiz müdahaleler ile mükemmel bir durum ortaya çıkarmak isteyen bu tür anne ve babalar çocuklarının her türlü yükünü ve sorumluluğunu üstlenmeyi iyi bir şey sanmışlardır.
§         Anne ve babaların bu tür belirli davranış biçimlerine uygun olarak yorumlar getirilmiş.
§         Sonuçda “Kaş yapayım derken, göz çıkarmak” gibi bir durum ortaya çıkmış.
§         Ne olursa olsun, çocuğuna söz söyletmez, onu hep korur.
§         Ona her zaman hak vererek kendilerine bağımlı bir duruma sokarlar.
§         Çocuğuna bir soru yöneltseniz bile, hemen atılır “kendisi yanıtlar”, sorulana gerekçeler bulur, soruyu tam anlamadan bile hemen haklı olduğu konular üzerinden açıklamalarda bulunur.
§         Çocuğunun üzerinden her işi alır ve o işi kendisi yapmağa çalışır.
§         Çocuğunu çok ama çok sever, onun yorulmasını ve üzülmesini hiç istemez.
§         Çocuğunu çok sevdiği gibi ona çok da güvenir. "Ben çocuğuma çok güvenirim" diye de çok övünür.
§         Çocuğu için her türlü masrafdan kaçınmaz. Bunu da her fırsatda dile getirir.
§         Çocuk ise böylece büyük bir rahatlık içine itilmiş olur.
§         Sorumluluk taşıyarak kendine düşen işleri yapması gerekirken, yapamaz bir duruma düşmüş olur.
§         Çocuk kendi asıl sorunlarını tanıyamaz, bunları analiz edemez ve de çözüm yolları arayamaz duruma düşer.
§         Bu genel durum ise doğal olarak “tüm ailenin” bir sorunu olmuştur aslında...
§         Bu aileler bir ya da iki çocuklu ailelerdir genelde...
§         Çocuklarını hep dillerine dolarlar ve her yerde onları övmek ve anlatmak isterler.
§         Zaman hızlı geçiyor, “çocuğum geç kalacak, geride kalacak” “aman bir şeyler kaçırmayıp, onu en iyi biçimde yetiştireyim” diye düşünürler.
§         Her zaman çocuğu için en iyisini yaptığına inanır.
§         Çocuğu çeşitli kurslara gönderirler. En iyi kurslara yazdırmıştır.
§         En iyi okulları seçmiştir, en iyi öğretmenleri bulmuştur ona.
§         Okulda çok başarılı olmasını isterler.
§         Okulun yaşamında yer almak ve her şeye de karışmak isterler.
§         Çocukların ev ödevlerine karışırlar ve hep yardımcıdırlar.
§         Çocuğun ev ödevlerinin yapımında genelde hemen kendisi çözer, yapar hazırlar ve çocuğuna verir.
§         Çocuğun özelliklerini, hastalıklarını falan da sanki kendisininmiş gibi dillendirirler.
§         O anne, o baba ne olursa olsun, ne çocuğuna, ne de kendisine laf söyletmez.
           ....... Peki, çocuk “ne durumlara düşürülmüş” olur dersiniz?
§         Öz güveni çok azdır.
§         Özgür ve güçlü bir kişilik kazanmakda zorlanırlar.
§         En ufak bir sorun ortaya çıktığında korkar ve büyük kaygı taşır.
§         Bedensel rahatsızlıklar hisseder, midesi bulanır, karnı ağrır, başı ağrır... Bunlar aslında psikosomatik temelli belirtilerdir.
§         Arkadaşları arasında sorunlu bir ilişki yaşar.
§         Düzgün, devamlı ve içten arkadaşlık ilişkileri kuramazlar, gittikce de kendi dünyasına kapanırlar.
§         Bir sorun ortaya çıktığında onu kendi başına çözümlemede zorluk çeker. Sorunlarını söylemez ve de çözemediğini kendine bile itiraf edemez.
§         Yaşamları boyunca düzeltemeyecekleri “kişilik sorunları”yla boğuşurlar.
§         Sosyal alanlarda girişken olamazlar. Yaşamın içinde kendi başına kalmaktan ve yaşamın kendisinden korkarlar.
§         Hiç umulmayan bir durumda ve ortamda birden bir öfkelenme krizine girebilirler.
§         İnsan bu duruma ne denli üzülse de çoğunlukla yardım da edemez. Konuşmaya hazır olmadıkları için de kendilerine bir söz söyletmezler. Yaşları ilerledikce de çok çabuk “öfkelenebilir” ve “ailesine karşı” çıkabilirler.
§         “Temel nedenlere” dokunmadan, onları “irdeleyemeden” klişe kalıplarla anne ve babasına çeşitli konularda suçlamalar getirirler, kendi durumuna onların sebep olduklarını dile getirirler.
§         “Benim ile az zaman geçirdiniz”, “hep kararları siz verdiniz” gibi kalıplarla kendisini mağdur durumuna sokar, ama üzerine düşen günlük ana sorunlara bile eğilmeden gününü geçiştirmeğe çalışabilir.
....... Siz, siz olun çocuğunuzu öz güvenli ve sorumluluk taşıyabilecek, sorunlarına çözüm yolları bulacak güçde yetiştirmeğe çalışın. Yaşamın içine çok küçük yaşlarda girebilsin, insan ilişkilerini, hak ve sorumlulukları kendisi gözlemleyebilsin.
    ....... Mutlu ve sağlıklı ailelerimiz olsun, diye düşünüyorum...
   
     Saygılarımla...
    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 31.08.2018, K. 21.04.2019, M
 
 

Benim "Okulum" bizim "Okulumuz"

     Benim "Okulum" bizim "Okulumuz"
      1965 yılında resmi olarak kuruldu.
·         Hem de bir adada, bir mahrumiyet bölgesinde..
·         Bir küçük ilkokul binasında iki yatakhane ve bir derslik ile eğitim tarihimize girdi.
·         51 yatılı ve 9 da gündüzlü öğrencisi oldu.
·         Gündüzlü arkadaşlarımızın üçü erkek idi. Altı da kız kardeşimiz vardı.
·         Okulun taşıdığı "ad" ise İMROZ ATATÜRK İLKÖĞRETMEN OKULU idi.
·         İkinci yıl yeni sınıflar açıldı, yeni öğrenciler geldi. Bir başka binaya geçildi.
·         Ancak üçüncü yılda kendisi için yapılan binaya taşınıldı.
·         Bizler o yılların mahrumiyeti ile yetindik, yetiştik.
·         Gururlu ve yurt sever öğrencileri o okulun daha sonra ayni bilinç ve imanla okullarının adını taşıyarak yurdun çeşitli yerlerinde çalıştılar.
·         2019 yılında ise o okulun adını anmak ve anımsatmak istedim.
·         Biliyor musunuz bizler devletin yatılı okulunda okumuş çocuklarız.
·         Müteşekkir ve tok gözlü, sevgi ve saygıyı bilen çocuklardık.
·         Kimse bizi özel okullarda "baba parasıyla okutulan" çocuklarla karıştırmasınlar.
·         Varlığın da yokluğun da değerini bilen çocuklardık.
·         Şımarmayı, burnu büyüklüğü, hor görmeyi ve bir de vatan hainliğine bir türlü öğrenemedik. Olsun!
·         Bizi de seven bulunur bir bakarsınız...
·         Zaten "bizi sevin, beğenin" diye de bir çabamız hiç olmadı.
·         Daha çok hep yurdumuza, insanlarına hizmet etmek, iyi insanlar olmak istedik.
·         Bizden olanlar daha gencecik yaşında ailesinden ayrılarak "devlete olan güven ile" devlet yatılı okuluna geldiler.
·         Okula ve öğretmenlerine güven vardı....
·         Anne ve babalar çocuklarına inanıyor ve güveniyorlardı.
·         Girdiğimiz sınavlarda başarılı bulunduk, seçildik ve okullarımıza geldik, yaşamın içine ilk adımlarımızı attık.
·         Öz güvenimiz ile geldik, diğer kader arkadaşlarımızla yaşamı birlikte paylaştık.
·         zamanların üç yıllık ilköğretmen okulları ne kadar değerli ve yeterli imiş.
·         Verdikleri performans ne denli güçlü imiş...
·         Ben o ışık ve güç ile tüm yaşamımda üstlendiğim her türlü görev ve sorumluluklarımı yerine getirdim.
·         Çok çalıştım, araştırdım, okudum ve yazdım, ürettim.
·         Çok sevinçliyim, çok mutluyum ve tüm bunlardan da gurur duyuyorum. Allah'a şükürler olsun.
·         Burada dile getirdiğim düşünce ve duygularımı benim ile paylaşanlar da olabileceği düşüncesi ile yazdım.
·         Yıllarca Almanya'da yaşayıp, devlet okullarını da tanıyabildim. Sistemlerini araştırdım.
·         İnanın Türkiye Cumhuriyetinin kalkınmasında uyguladığı kednine özgü eğitim modelleri çok üstün ve kalkınmaya odaklı olmuştur.
·         Bir düşünün, inceleyin:
·         Köy Enstitüleri ne kadar büyük bir kalkınma modeli getirmiştir.
·         Daha da bir önemli model "devlet yatılı okulları".
·         Tüm bu eğitim modelleri ile yoksul, dar gelirli, kırsalda kalmış, kıyıda sıkışmış, kimsesi olmayan ailelerin çocukları bir çok önemli "eğitim ve kalkınma, gelişme şansına" kavuşturulmuştur.
·         İnsanın yaşama ve kendini geliştirme hakkını ve şansını kabul eden ve sağlayan "yatılı devlet okulları" modeli bir Türkiye kalkınma modelidir.
·         Sadece öğretmen okulları değil, diğer dallarda da bu uygulama örgün olarak tüm ülkede yayılmış ve uygulanmıştı. sağlık okulları, maliye okulları, sanat enstitüleri...
·         Avrupa'nın bugünkü ülkelerinde bu devlet modeli yoktur.
·         Yatılı okullar tabii ki orada da vardır ve paralıdır ya da kiliselerin, vakıflarının okullarıdır.
·         Benim yolumu ve çizgimi daha yakından tanımak isteyenler için kısaca bir derleme yapmağa çalışayım:
·         Okulumuzdan öğretmen olarak çıktıktan sonra ilk görev yerim Çanakkale ilçesi Aşağı Karaaşık köyü oldu.
·         Orada iki ay görev yaptım.
·         Sonra Çanakkale Milli Eğitim Müdürlüğü beni oradan alıp İmroz ilçesi Kaleköy ilkokuluna görevlendirdi.
·         Kaleköy'de üç yıl görev yaptım.
·         Orası ayni zamanda İlköğretmen Okulu'nun staj okulu olarak kullanıldı.
·         Değişik dönemlerde "İmroz Atatürk İlköğretmen Okulu" öğrencileri okuluma gelerek staj yaptılar.
·         Dördüncü yılımda Çanakkale 116. Jandarma Alayı'na bağlı "Okuma Yazma Okulu"nda yine öğretmen olarak görev yaptım.
·         Diğer arkadaşlarım ile birlikte okuma-yazma bilmeyen erlere okuma yazma öğrettik.
·         Daha sonra çıkan dağıtım ile Antalya ili Manavgat ilçesi Hocalar Köyü Belen Mahallesi ilkokuluna tayin oldum.
·         Belen Mahallesinde iki yıl görev yaptım.
·         Köyün sosyal ve ekonomik yapısına yönelik çabalar olsun diye projeler geliştirdik.
·         Köyün ana yola bağlantısı için yepyeni bir yol kazandırdık. Bu yol köye çok katkı getirmiştir.
·         Böylece 1974 yılına gelmiş olduk.
·         1974 yılı sonbaharında Almanya'ya geldim ve Bavyera eyaletinde öğretmenlik başvurusunda bulundum.
·         Türkçe anadili için öğretmene gereksinim vardı ve Türkiye o zamana kadar "kendisi" öğretmen gönderememiş idi. Okullar ise açılmıştı...
·         Beni kabul ettiler ve kasım 1974'de Alman Bavyera eyalati Unterfranken iline bağlı bir devlet öğretmeni olarak göreve başladım.
·         İlk iki yıl üç köydeki Alman okullarına devam eden Türk çocuklarına "Türkçe Anadili Dersleri" verdim.
·         Daha sonra Aschaffenburg kent merkezinde bulunan Grünewald Grundschule'de "Bavyera Modeli Anadili Sınıfı"nda sınıf öğretmeni olarak göreve başladım.
·         Bu çok yeni ve umut veren bir model idi.
·         Almanca ve el işi dersi dışındaki tüm dersleri kendi Türk öğrencilerime Türkçe olarak veriyordum.
·         Yıllarca bu sınıflarda çalıştım.
·         Bunun yanı sıra da haftanın 3 gününde öğleden sonraları Berufsschule'de (Meslek okulu) Türk kız öğrencileri için açılmış olan Hauswirtschaftsklasse (Ev yönetimi sınıfı) öğretmeni olarak dersler verdim.
·         Bu da üç yıl sürdü.
·         Grünewald Grundschule okulundan sonra Kolping Grundschule'ye aktarıldı Bavyera Modeli Anadili Sınıfı. Orada da yıllarca kendi sınıfımda Türk öğrencilerime öğretmenlik yaptım.
·         Birden "politik" bir karar verildi ve başarılı olmasına rağmen "Bavyera Modeli Anadili Sınıfı" uygulaması kaldırıldı.
·         Artık, Alman sınıflarına devam eden Türk öğrencilerine kendi okullarında, genelde öğleden sonra "Türkçe Anadili Tamamlama Dersleri" vermeğe başladım.
·         Bunun yanı sırada da yine Türk çocukları için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri verdim.
·         Çok sonraları da bu Türkçe dilli din derslerini de kaldırdılar ve Alman dilinde "İslam Din Bilgileri" (Religiöse Unterweisung) dersi verme görevini verdiler.
·         Değişik okullarda haftanın değişik saatlerinde Alman sınıfına devam eden müslüman Türk çocuklarına bu dersleri sınıflarına uygun seviyede ve Bavyera Eğitim Bakanlığının hazırladığı müfredata bağlı olarak dersler verdim.
·         Tüm ders malzemelerimi de bu programa uygun olarak kendim hazırladım.
·         Bir dönem sonra zaten tüm "Türkçe Anadili Dersleri" kaldırıldı eyaletimizde.
·         Türkiye "kendisi" öğretmen gönderecek ve "başkonsolosluk" tarafından dersler verilecek, diye bir anlaşma söz konusu oldu.
·         Artık Bavyera eyaletinin resmi devlet okullarında Türkçe Anadili verilmesi uygulamasına son verilmiş olundu.
·         Ben ise Almanca "İslam Dersi" (İslamunterricht) vermeğe devam ettim.
·         Bu da yine bir Bavyera modeli olarak ortaya konulmuş ve Almanya'da tek ve ilk model olmuştur.
·         Bir öncü model olarak DİN DERSİ konusunda gelişme göstermiştir.
·         Tüm eyaletin Alman okullarında bulunan müslüman öğrencilerin isteğe bağlı olarak seçebileceği bir "İslam Dersi" için gerekli olan müfredat "Eğitim Bakanlığı"nın kendisince, detaylı olarak ve her bir sınıfa özgü olarak hazırlanmıştır.
·         Bu dersleri verecek olan öğretmenler de yine kendi kadrosundaki hazırda bulunan resmi öğretmenler olmuştur.
·         Ben de yeniden tam da baştan, yeniden, bu programa göre, "sınıfların konularına" göre tek, tek ders hazırlıkları yaptım, foto kopiler hazırladım ve derslerimde uyguladım.
·         Haftanın değişik saatlerinde bir okuldan bir sınıfdan bir diğerine dolaşarak müslüman çocuklarına İslam Dersi verdim.
·         Çok yorucu, çok araştırma ve hazırlık yapmam gereken, çok emek isteyen "yoğun bir dönem" geçirdim.
·         Bence çok başarılı oldu hazırladığım tüm çalışmalarım. Resimlerle, grafiklerle donattım sınıf seviyelerine uygun olarak...
·         Severek ve zevkle hazırladım hepsini. Bir "sanatcı" gibi de zevk aldığımı biliyorum.
·         2012 yılında geçirdiğim önemli ameliyat sonrası gerekli tedaviler uygulandı.
·         2013 yılında yaza doğru da emekli oldum.
·         Tüm bunların yanı sıra Almanya'daki yaşamımda sosyal alanda çalışmalar yaptım.
·         Alman Eğitim Bilim Sendikasında görev yaptım. (GEW)
·         Eğitim, öğretim, okul ve öğretmen.. konularında araştırmalar ve incelemeler yaptım.
·         Almanya Türk Veli Dernekleri modelinin oluşmasında ve federal alanda dernekleşmede çalıştım.
·         Kendi kentimde Veliler için bir dernek kurdum.
·         TÜRKEL adını taşıyan bu dernek ile Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu FÖTED'in kuruluşunda etken oldum. Beş yıl ikinci başkanlığına seçildim.
·         Bu dernek modelleri ile de Alman eğitim politikalarında Türk halkının, öğrencilerinin haklarını istemek ve savunma yolunda politikalar oluşturduk.
·         Alman okullarında "Anadili" ile ilgili uygulamalar olsun, resmi dersler verilsin "istem"lerinde yoğun çalışmalar uyguladık. Toplantılar, seminerler düzenledik.
·         TÜRKEL olarak kendi bayramlarımızı geniş salonlarda kutladık, sergiler, seminerler, kurslar açtık.
·         Bir dönem kendi yöremizdeki SPD partisi üyeliği yaptım, köydeki yönetiminde yer aldım.
·         Çok kısaca yazmağa çalıştığım bu görev alanlarım ve çabalarım için şunu söyleyebilirim:
·         Türkiye eğitim çalışmalarını ve modellerini, çabalarını izleyip, uzak kalmamağa çalıştım.
·         Asıl olan ise şu oldu: Alman eğitim sistemi ve eğitim modelleri için hep incelemelerde ve araştırmalarda bulundum.
·         Yıllar öncesinden bu güne değin devam eden "internet" adresim ile kendi portalımı kurdum ve iki dil üzerinden çeşitli konularda bulgularımı sundum. Her bir konuda ayrı Homepage oluşturdum.
·         (www.turkischweb.com) olan adını daha sonra (www.gonencibikci.de) olarak değiştirdim.
·         Şu an bu portal internette sunulmaktadır ve isteyen herkes yararlanabilir.
·         Ben bu uzun uzun tanıtımlarla "neden" kendimi anlattım?
·         İki nedeni var:
1 . neden:
·         Beni belli bir dönem tanımış olan öğrencilerim ya da tanımış olan, ya da hiç tanımamış olan  birçok kişi zaman zaman yönelttikleri sorular ile bir bilgi eksikliğini dile getirdiler.
2 . neden:
·         Tüm dönemlerimde yazdığım yazılar ve değerlendirmelerim, düşüncelerim arka planda bir deneyime, yaşanmışlığa, araştırma, incelemeye ve bilgiye dayanmaktadır.
·         Yaptığım öneriler, analizler bu birikimlere dayanmaktadır.
·         Tabii ki "temel varlığım"daki ana etken her zaman "iyi ahlaklı" ve "insanlara yararlı" olabilecek "gerçek bir öğretmen", "iyi bir eğitimci" olmak olmuştur.
·         Burada, daha çok "kişisel yetişmem" bir model olarak kendisini göstermiştir. (Autodidaktisches Lernen und persönliche Entwicklung)
·         Batının gelişmiş endüstriyel toplumunun eğitim ve öğretimdeki gelişimini ve de sorunlarını, çözüm yollarını "hep bir arada" düşünüp, irdeleyip bir yenileştirici ve iyileştirici model aramalarına gittim. Öğrenmeye olan merağım beni hep yönlendirdi.
·         Tabii ki bir akademisyen, bir bilim insanı değilim.
·         Sadece bir "öğretmen" olmak için gereken "entellektüel bakış açısı"nı ve de "analitik düşünmeyi" geliştirmek istedim kendimce. Bunlar için emek harcadım.
·         Her zaman "öğrencilerime" ve onların "anne ve babaları"na "iyi", "doğru" ve "gerçek" bilgileri, kişisel gelişimlerine "katkıları" vermek istedim.
·         Bir karşılık beklemeden, ayrıca bir ödül de hiç düşünmeden emek harcadım ve öyle davrandım.
·         Zaten, bir diğer hedef de aslında "iyi bir yurttaş", "iyi bir insan" olmak değil midir?
·         Ben huzurluyum.
·         İçim de çok rahat.
·         Bugün de yine bilgi, deneyim ve görüşlerimi "ulaşabilmek isteyen" herkese sunuyorum.
·         İnternetde bulunan Facebook sayfamda ve de BLOG adreslerimde bunlara ulaşabilirsiniz.
·         Bu yazdıklarım asla bir kendimi "övme", "beğendirme" yazısı değildir. Bu konuda Allah'a sığınırım.
·         En çok ve en iyi bildiğim şey ise şudur: "Hiç bir şey bilmedim".
·         Bu yazımı böylece toparlayarak, beni tanımak isteyen kişilere sunmak istiyorum.
          Saygılarımla...
         Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 30.04.2019, K. ve 01.05.2019, K.