- ARKADAŞLIK, DOSTLUK
·
Dost olabilmek,
arkadaş olabilmek kolay mı, zor mu?
·
Dost olmak nasıl
oluyor?
·
Dost olabilmenin
koşulları ve alt yapısı nedir?
·
Uzun yıllar hep
yakında olmak, birlikte zaman geçirmek insanların birbirine dost olması için
yeterli midir, ya da bu insanlar birbirlerinin dostu mudur?
·
Dost denilince
ilk akla gelen onun “düşman olmadığını” kabul etmek ise diğer anlamı da “kendine
yakın” hissetmek midir?
·
Ya da çok
düşünmeden, fazla irdelemeden, çevrendeki insanlar dostun mu olmuştur?
·
Arkadaş ise belki
de kabul edip, yan yana durmak, birlikte yol almak mıdır?
·
İş arkadaşı,
asker arkadaşı, okul arkadaşı, mahalle arkadaşı gibi zamana ve duruma göre arkadaşlıklar
vardır ve bunları orada kalabildiği gibi bir ömür sürenler de olabilir.
·
Arkadaşlık söz
konusu olduğunda bunların tümünü ele alıp, inceleyebiliriz.
·
Arkadaşlık için temel
koşul ya da temel gereksinim için çok daha başka şeylerin olduğunu da
düşünmeliyiz.
·
İki insan bir
karşılaşma sonucu, hiç planlanmadan ve ön hazırlık olmaksızın karşılıklı sohbet
ediyor ise ve de bu sohbet gittikçe derinleşip, sarmallaşıyor ise, karşılıklı
“evet, öyle”ler artıyor ise, fikir birlikteliği, düşünceler arasında temel
yakınlıklar ve benimsemeler ortaya çıkıyor ise, daldan dala gibi görünse bile,
konular arası bağlantılar artıyor ve yine temeldeki benzerlikler kabul görüyor
ise, bir dostluk-arkadaşlık oluşmuş demektir.
·
Bu yeni oluşum
devam eder mi, bilinmez, bunu zaman ve koşullar gösterecektir.
·
Tüm bu
söylediklerimin içinden bir alt yapı ve de donanım, kişilik özellikleri,
kültürel birikim, eğitim ve genel öğretim… asla göz ardı edilmemelidir.
·
Kişilerin genel
yaklaşımı ve dünyaya bakış açısı da önemli olabilir.
·
Özel seçimler,
okuma alışkanlıkları, seçilen yazarlar ve yapıtları, müzik ve müzik beğenileri,
tanınmışlıklar, ülke ve dünya sorunları, bilim ve dünyanın sırları…
konuşmaların içine girdikçe ve karşılıklı anlatımlar, dinlemeler ve de
ortaklıklar ortaya çıktıkça da dostluk-arkadaşlık çok daha bir pekişme
içerisine girer.
·
Kişilik yapısı,
hoş görü ölçütleri, doğallık, huzur duyabilirlik, doygunluk, öz güven, insana
değer verebilmek, yurduna, ülkesine ve insanlığa bakış, kültürel donanım,
denemeler ile oluşan kişilikler karşılaştığında ayni çizgiye ulaştıklarında hem
hoş hem de doyurucu sohbetler yapabilirler.
·
Karşısındakine ne
demek istediğini rahatça anlatabilir ve de kendisine anlatılanı çok çabukça
anlayıp kavrayabilir.
·
Bu durumda da iki
kişilik sohbet birbirini tamamlayan, destekleyen, genişleten ve özetleyebilen,
ayrımlarını ve sonuçlarını ortaya koyabilen bir duruma gelir.
·
Çok kişinin bir
araya gelip ortak sohbetler yapabilmesi, anlaşabilmeleri, dostluklarını
göstermeleri… ne büyük bir varsıllıktır….
·
İşte, bunları
yaşayabilmek, karşılaşabilmek belki de bir insan için en büyük mutluluk ve
varsıllık olacaktır.
·
Ön koşullar da
zaten artık bellidir, “kıskanmak, tepeden bakmak, küçümsemek, aşağılamak,
olumsuz ön yargılar...” hiç olmamıştır ve bu tür kişilik özellikleri yoktur.
·
Bir de “güvenmek
ve inanmak” tüm bunları kapsayan geniş bir ruh düzenidir.
·
Arkadaşına, onun
doğru olduğuna, kişiliğine inanmak ve güvenmek istersin.
·
Güvenemediğin,
inanamadığın birisi ile arkadaşlık sürdürmek pek doğru olmadığı gibi, bir de
yüktür.
·
Arkadaş, dost
olabilmek için karşılıklı bir “tamamlama ve teslimiyet” de olmalıdır.
·
Dostluk-
arkadaşlık ayni zamanda bir “uyumluluk” da gerektirir.
·
“Çok arkadaşım
var, çok dostum var” diye sevinen ve bununla da mutlu olabilen ne kadar çok
insan var…
·
Çok arkadaşı,
dostu olan vardır; bunların çok olması ve devamlılığı, niteliği ise o yaşanılan
yere ve koşullara bağlıdır.
·
Arkadaş olup,
birbirlerini her an görüp, birlikte zaman geçirenler olduğu gibi, yıllarca hiç
görüşmeden ayrı yerlerde bulunanlar da vardır.
·
Aranılan,
görüşmek istenilen arkadaşlar olduğu gibi, hiç akla bile gelmeyenler de
olabilir.
·
“Dostum” diye
düşündüğün ama seni ne arayan, ne soran da vardır.
·
Gözen ırak olan,
gönülden de ırak olur, diyen atalarımızın haklı olduğunu da kabul edebiliriz.
·
Uzaktan
izlediğiniz o arkadaşın başka kişilere ne denli yakın olduğunu görmek, onlarla
ne denli sık görüştüğünü birlikte olduğunu görmek ise insanı inciltebilir.
·
İş ilişkileri,
çalışma alanında beraberlik, komşuluk… gibi toplumsal etkenler ile oluşan
arkadaşlık-dostluk çok uzun sürebilir ya da o ilişkiler bittiğinde yok olur,
yiter, gider.
·
Toplumsal
değerlere, mevki ve makama, ünlü olmaya dayana kişilerin çok “arkadaşı”
tanıdığı olur; her aranırlar, ilgi odağı olurlar.
·
Toplumda makam
sahibi olmayanlar ise kendi öz değerleri, kişilik “özelliklerine göre” sevgi ve
saygı kazanır, gerçek dostluklar edinirler.
·
Ortak değerler,
ortak kültür ve ortak birikimler ile geçmiş yaşamlar sonucu karşılaşan insanlar
çok çabuk dost olup, sıcak sohbetler yapabilirler.
·
Her kişinin
toplumdan edindiği algılar, üstlendikleri, beklentileri ve öz kişiliği ile de
doğrudan bağlantılıdır “arkadaş edinmek”.
·
Genel eğilim
olarak insanların çoğu “çok arkadaşı olsun”, “çok tanınan, sevilen, beğenilen
birisi olsun” diye bir yaklaşım içerisindedir.
·
Bazı insanlar ise
çok daha seçici ve daha dingin olup, dengeli ve az bir dostluk-ilişki çemberi
oluşturur.
·
Kendini geri
çeken, yalnızlığı seçen, toplumdan uzaklaşan insanın ise arkadaşı, dost zamanla
çok aza iner, var olanlarla olan bağı da kopar gider.
·
Bu durumu seçmek
de o kişiye özgü olabildiği gibi, yaşamın getirdiği bir konumsal olgu da
olabilir.
·
İnsanın “kendi iç
dünyası”, ruhsal durumu, mutluluğu, sevinebilmek, huzur arayışı ve doygunluğu…
gibi özellikler ile baktığımızda ise “arkadaşlık arayışı”, bir “dosta olan
gereksinim” de çok önemlidir.
·
Çok önem ve değer
verdiğin, birlikte çok uyumlu ve doyurucu sohbetler yapabildiğin, fikirler
oluşturabildiğin gerçekten de “dostum diyebildiğin” kişinin uzaklaşması,
arayıp, sormaması, önemsemez oluşu, belki de unutur gibi yaklaşımı ise insanı
inciltir, kırar ruhunu…
·
Hiç ummadığın bir
an, bir yerlerden gelir bir yakınının, bir arkadaşının, bir dostunun ÖLÜM
haberi…
·
Onu ne denli çok
ve sık gördüğün, ne denli arkadaşlık yaptığından çok “o an”, haberi aldığın an
“ruhsal olarak” neler algıladığın çok önemlidir.
·
Onun ölüm haberi
ile ne denli sarsıldın, neler geldi aklına, ne zor geldi göz yaşını tutabilmen…
·
Birden ortaya
çıkan “duygusal ve mantıksal”, ruhsal hesaplaşma, onu ve kendini,
ilişkilerinizi birden aklınızdan geçirmeniz o arkadaşınızla vedalaşmanız asıl
gerçeği ortaya koymuş olur.
·
Ona ne denli önem
verdiğiniz, değer verdiğiniz… daha bir açıklık kazanır.
·
Gidenler bir daha
gelemeyecektir; ölüm en zor ve çaresiz olanıdır.
·
Bu nedenle
insanın aklından geçen, aklına gelen eski dostlarını aramalı mıdır?
·
Eski dostlar hep
aynı mı kalmıştır, senin aramana nasıl bir tepki gösterir, bilemeyiz; bu endişe
ise bu durumu, yeniden geriye iter ve engeller yeniden görüşebilmeyi.
·
Zamanın
ilerlemesi ve değişen koşullar hem insanı hem de ilişkileri değiştirmektedir.
·
Belki bu konuyu
açmam, irdelemem, anlattıklarım, derinlemesine açıp, yayıp, yorumlamak istemem
çoğu kişinin yapmadığıdır.
·
Evet, pek de
düşünmemek, “sık eleyip, dokumamak gerekir”, de diyebilirsiniz…
·
Aslında,
istediğim gerçek ve doyurucu bir “insan iletişimi”nin, “arkadaşlık-dostluğun”
nasıl olabileceğini irdelemek ve geniş bir analiz yapmaktı…
·
Bundan sonra yine
“güzel arkadaşlıklar, dostluklar olsun”, “güzel insanlar hep olsun”
dileklerimle…
·
Buna “rastlantı”
diyebiliriz, ya da “kader”, ya da “ruh ikizleri” ya da “çekim yasası” çalışıyor
da diyebiliriz…
·
Olursa ne güzel!
·
Yaşam bunları bize
gösterecektir.
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2023.09.09, G.