İnsan Beyin ve Dil
. İnsanın
en değerli ve gelişmiş varlığı beyindir.
Beyin
ve işlevleri, özellikleri ile ilgili bilgiler, incelemeler hiç durmadan devam
etmektedir.
Bilimsel
araştırmalar ve bulguları ortaya çıktıkça da insanlık teknoloji ve tüm bilim
dalları bunlardan yararlanmaktadır.
Bir
insan için "var olan ne varsa" tümü beyin üzerinden yönetilir ve de
her bir olay durum, duygu, bilgi, devinim... anında beyindeki ilgili alanlara
yerleştirilir, depolanır ve de yine anında beyinde işleme tabii tutulur.
İnsan
böylelikle kendisine ne gerekli ise ilk olarak yine kendi beyinsel
kayıtlarından alarak tüm diğer yenileri değerlendirir.
Simgeler,
görsel, işitsel, duygusal, biçimsel, dilsel, ekinsel... başta olmak üzere
yaşamın tüm alanlarındaki iletişimler, algılar ve yorumlamalar, tepkiler,
değerler... hem kendi alanlarında, hem de diğer tüm alanlarla karşılıklı olmak
üzere hiç durmadan çok boyutlu işleme tabii tutulur.
İnsanın
yaşamı, donanımları, ekinsel durumu, sanatsal yaklaşımları, becerileri... akla
gelebilecek her türlü özelliği bir anlamda kalıtımsal olarak kendisine gelmişse
de ilk yaşamsal belirtileri vermesi ile birlikte, doğumu ile yaşama atılmasıyla
yaşamının sona ermesine değin geçen evreler içerisinde en değerli organımız
beyin sayesinde gerçekleşir.
Beyin
hem alır, kaydeder, işler, hem de yönetir, yönlendirir, bilgilendirir,
etkilendirir.
Temel
duyu organlarımız, devinimlerimiz, toplumsal ve insanlar arası ilişkiler, bilgi
edinme, edinilen bilgilerin, duyguların işlenmesi, değerlendirilmesi... yaşamın
her bir var olan kullanım alanları... temelde hep düşünsel güçle ve analitik,
birleştirici düşünsel, beyinsel işlevlerle gerçekleşir.
İnsan
olarak tüm bu nedenlerden dolayı kendimizi en baştan başlayarak hep,
durmaksızın geliştirmek, yenilemek, güçlendirmek ve çok daha nitelikli bir
duruma getirmek istemeliyiz.
Düşünebilen
bir insan demek ayni zamanda kendini yönetebilen, özgür iradesi olan, öz
denetimi ve öz disiplini olan bir insan olarak anlaşılmalıdır.
Bize
en çok gereken nedir diye sorsalar, nasıl bir yanıt verebiliriz?
İlk
başta beyin.
Sonra
göz, sonra dil, sonra kulak...
Göz
ve kulak ile elde ettiğimiz veriler beyne gittiği gibi, beyinden gelen verilen
ve dışa yansıması gerekenler de yine bu organlar yolu ile sağlanır.
Tüm
bedenin her bir bölümünün de kendisine özgü işlevi görevi de vardır.
Dil
ve ağız ile solumalar ile iletişim sağlayan insan artık DİL sahibidir ayni
zamanda .
Sözel
dil ile konuşuruz, işittiklerimizi anlar ve algılar ve yorumlarız.
Türkçe
"ağız boşluğunda bulunan ve tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya
yarayan, etli, uzun, devinimli et parçası, tat alma organı olan DİL" ile iletişim
aracı olan "DİL"i (Lisan, Sprache, Language, Langue lehçe, ağız,
diyalaekt,) bir tek sözcük ile karşılamaktadır.
Nerede
insan varsa orada bir DİL (Lisan, Sprache...) vardır.
İnsanlar
arasında anlaşmayı sağlayan en önemli ve doğal bir araç olan DİL kendine özgü
kurallara sahiptir.
Her
bir dil ancak kendi kuralları içerisinde gelişen canlı bir varlık gibidir.
Her
dilin kendine özgü bir geçmişi tarihsel dönemleri vardır.
Her
dilin ses kullanımları, seslerden anlamlar çıkarmaları farklıdır.
Birbirine
yakın diller, dil aileleri de vardır.
DİL
bu anlamda bir toplumsal kurumdur ve de iletişim için en önemli bir varlıktır.
Sözel
olarak kullanılan dil için ayrıca işaretler (simgeler) de bulundurularak,
kullanılarak bir YAZI DİLİ ortaya çıkarılmıştır.
DİL simgeler
yolu ile yazıya dönüşmeye başladığında bir tür kesin kabul edilmiş ses simgeleri
gerekecektir.
Bunların
birleşimi de bir ALFABE oluşturur.
Yazıda
kullanılan harfler ve rakamlar o alfabenin simgeleridir ve o sözel dili yazıya
bunları kullanarak aktarırız.
Evet
söz gider, yazı kalır...
İnsanlığın
var oluşuyla birlikte kazanılan en önemli buluşlardan birisi YAZInın
bulunmasıdır.
Yani,
insan söz ile ses ile anlattıklarını bir de simgelerle, çizgilerle tutturup
saklamak istemiştir.
Çeşitli
dönemlerde ve çok çeşitli yerlerde bulunan eski kalıtlar bize o dönemlerin
insanlarını kullandığı diller ve yazıların örneklerini sunar.
Bilim
insanları da bunları araştırıp, inceleyip, bugüne, bizlere aktarır.
Tüm
bunlar zaten hepimizin bildiği konulardır.
Bugüne,
günümüz insanına döner isek çok ilerlemiş bir yüksek teknoloji dönemine
girildiğini görürüz.
Bilgi
akışları, akımları, sunumları, depolamaları, çağırımları, bilgi akış hızı...
her bir an çok çok daha gelişmektedir.
İnternet
kullanımı ile birlikte insan aklına gelen her alanda dijital olanakları
kullanarak, değerlendirerek çok daha yeni ve gelişmiş hizmetler sunmaktadır, o
hizmetlere erişebilmektedir.
Biz
geriye "DİL konusuna" dönmek isteyelim:
İnternet,
bilgisayar, web... ne denli güçlü ve hacimli ve sonsuz gibi gözüken boyutlara
ulaşmış olsalar bile, insan tek olarak yine kendi donanımı, kendi yetenekleri
ve kendi özellikleri, deneyimleri ve birikmişlikleri ile "OLASI
BİLGİLER"den yararlanabilir, seçebilir, alabilir..
- Ve
yine kendi kapasitesine göre algılayabilir, çözümleyebilir, kavrayabilir,
anlayabilir.
- Ve
yine kendi kapasitesine göre anlatabilir, açıklayabilir, biçimleyebilir,
başkalarına sunabilir.
Tam
da bu noktada, yani birçok akışın, akımın kesiştiği o yerde O İNSANIN
okuduğundan, gördüğünden, duyduğundan neyi ne denli, hangi boyutlarda anladığı,
algıladığı SORUSU ortaya çıkıyor.
Herkes
"O GÖRÜLENLERİ" ayni düzeyde ve derinlikte mi anlıyor, algılıyor,
kavrıyor?
Kesinlikle
HAYIR!
Her
bir insan "kendi genetik özelliklerine, kalıtımsal olarak üstlendiklerine
bağlı olarak yaşamı boyunca KENDİSİNİ nasıl yetiştirdi ise, gelişimi ve
donanımı ne düzeyde ise.... o paralellikte o verileri anlar, algılar, kavrar ve
yaşamına aktarabilir.
Bunun
diğer yönü de vardır doğal olarak:
O
insan "kendi genetik özelliklerine, kalıtımsal olarak üstlendiklerine
bağlı olarak yaşamı boyunca KENDİSİNİ nasıl yetiştirdi ise, gelişimi ve
donanımı ne düzeyde ise" üretir, yazar, çizer, biçimlendirir, simgeler ve
de bunları diğer insanlara, topluma, evrene... sunar, gönderebilir.
İşte
bu çok boyutlu ve küresel bir görünümdeki ilişkiler ağını düşündüğümüzde yine O
İNSANIN kullandığı, bildiği, anladığı DİL ve an başta kendi ANADİLİ gelir.
Ardından
da kendi anadilini kullanma, kavrama, anlama ve değerlendirme yeteneklerine,
düzeyine eş olarak elde edebileceği, öğrenebileceği, kazanabileceği DİĞER DİL
gelir.
Bu
diğer dil bir "öğrenim dili, bir okul dili, bir devlet dili, ikinci bir
dil, bir yabancı dil, branş dili"... olabilir.
O
insanın, öğrencinin, kişinin "aldığı eğitim, öğretim, gittiği okullar,
bulunduğu toplumsal çevre, özel ilgi alanları, kişisel gelişim
öncelikleri"... ve de ekonomik olanakları ile, düşüncelerini ve
duygularını yönlendirmelerine de bağlı olarak, dünyaya bakış açısının durumuna
da bağlı olarak bir başka DİL kazanımı oluşur.
Bunların
tek, tek etkileri ve çekicilikleri var ise de o insanı bir diğer dili
öğrenmekte bulunduğu durum da çok önemlidir:
- O
diğer dili öğrenmeye bir gereksinimi var mıdır, ondan bir çıkarı olacak mıdır,
ne gibi kazançları olacaktır, kişiliğine ve de yaşamına nasıl etkilerde
bulunacaktır, toplumdaki yerine nasıl bir etkide bulunacaktır....
Tüm
bunları topluca tek, tek kavrayıp bir bütünselliğe gittiğimizde görülecektir ki
DİL, ANADİLİ, dil kazanımı ve dil üzerindeki yoğunlaşmalar, dile yönelik
kazanımlar, dil dağarcığı, dili kullanım işlevselliği, dilin akışkanlığı, dile
verilen değer, dil için harcanılan zaman, dil konusunda verilen çabalar ve
emekler.. ile insan kendisini çok daha iyi tanımlayacaktır, yaşamı, toplumu ve
olayları çok daha iyi ve derinlemesine tanıtabilecek, kavratabilecektir.
Görüldüğü
gibi böylesine büyük ve güçlü bir sarmal için, başarılı ve kazanımlı, donanımlı
olabilmek için, dünyayı daha iyi anlamak ve anlatabilmek için... bize düşen
şunlar olmaktadır:
-
Zamanı çok iyi kullanmak
-
Araştırmak, incelemek, eleştirel bakmak
-
Çalışmak, emek harcamak, üretebilmek
- Boş
ve anlamsız, gereksiz işlerle hiç uğraşmamak
-
Öğrenme merakına sahip olmak
- Öğrenmekten
ve çalışmaktan zevk almak
-
Okumak, kayıtlara geçirmek, arşivler düzenlemek
-
Yazmak, küçük büyük ayrımı yapmadan önemli ve değerli bulduğun her konuyu
yazmak.
-
Öğrenmekten ve kendini geliştirmekten kaçınmamak, üşenmemek.
-
Hukuk anlayışını geliştirmiş olmak
-
Bilimsel bakış açısını kazanmak istemek
-
Entelektüel bir donanımın yaşamın çeşitli disiplinlerinde çok yararı olduğunu
kavramak
-
Gösterişten, gereksiz öne çıkmalardan, şirin gözükmelerden kaçınmak
-
Kendine ve işine çok zaman ayırmak
-
Ortaya çıkardığın ürünleri, yazıları, yapıtları diğer insanların kullanımına
açabilmek
-
Yaşamı sevebilmek
-
Kendin ile barışık olmak,
-
Mutlu ve huzurlu olmak.
-
Akıl sağlığına önem vermek, sağ duyuyu asla yitirmemek
-
Sezilerine ve duygularına önem vermek
- Öz
güveni geliştirmek
-
Disiplinli ve ilkeli yaşamak, çalışabilmek
- İyi
ve gelişmiş güzel bir ahlak sahibi olmak
. Birçok insan bunların belki de birçoğuna
sahiptir.
. Bence tüm bunları yine de çok daha gelişmiş
bir düşünce sistemi ile irdeleyip, geliştirmek iyi olur, diye düşünüyorum.
. En
iyi dileklerimle...
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 03.03.2022, Perşembe, MŞ.