7 Ağustos 2025 Perşembe

SAHTEKARLIK HAKKINDA

 .  Sahtekarlık hakkında “Kuran” neler söyler?

Kuran-ı Kerim, sahtekarlık, hile ve aldatma gibi davranışları kesin bir dille reddeder ve müminleri dürüst, adil ve güvenilir olmaya teşvik eder.

Bu konuda birçok ayet ve hadis bulunur.

İşte Kuran'ın bu konudaki temel yaklaşımları:

Ölçü ve Tartıda Hile Yapanlar

Kuran, özellikle ticari hayattaki sahtekarlığa karşı çok sert uyarılarda bulunur.

Mutaffifîn Suresi bu konunun en net örneklerinden biridir.

Bu surede, ölçü ve tartıda hile yapanların, yani kendileri bir şey alırken tam ölçüp tartıp, başkalarına verirken eksik yapanların büyük bir azaba uğrayacakları belirtilir:

"Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline!

Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler.

Kendileri onlara ölçüp tarttıklarında ise eksik verirler." (Mutaffifîn Suresi, 83:1-3)

Bu ayetler, yalnızca ticarette değil, aynı zamanda her türlü ilişkide “adil ve dürüst” olmanın önemini vurgular.

Hile ve sahtekarlık, kul hakkına girdiği için İslam'da “büyük günahlardan” biri olarak kabul edilir.

Aldatan Bizden Değildir

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de ticari hayattaki sahtekarlığa karşı net bir tutum sergilemiştir.

Bir hadisinde, pazarda satılan bir buğdayın ıslak kısmını fark ettiğinde satıcıya

-"Bizi aldatan bizden değildir!" buyurarak, aldatmanın bir mümin ahlakıyla bağdaşmadığını açıkça ifade etmiştir.

Bu hadis, İslam ahlakında “dürüstlüğün” ne kadar merkezi bir konumda olduğunu gösterir.

Dürüstlük ve Güvenilirlik

Kuran, insanları dürüstlüğe, “emanete sahip çıkmaya” ve sözlerinde durmaya çağırır.

Müslümanlar, yalan söylemekten, hile yapmaktan, başkasının “malına haksız yere” el uzatmaktan kaçınmalıdır.

Bu, sadece bir ahlak kuralı değil, aynı zamanda “sağlam bir toplum” inşa etmenin de temelidir.

Özetle, Kuran ve İslam, sahtekarlığı ve hileyi kesinlikle yasaklar.

Ticari hayattan günlük ilişkilere kadar yaşamın her alanında “dürüstlüğü ve adaleti” emreder.

Çünkü bir toplumda “güven duygusu” sarsıldığında, “sosyal bağlar zayıflar” ve toplumsal düzen bozulur, çöküş başlar.

 “dinci” geçinenler neden sahtekarlık yapar?

İnsanların dini inançlarını kendi çıkarları için kullanması veya dinin değerleriyle çelişen davranışlar sergilemesi karmaşık bir konudur ve tek bir nedene bağlanamaz.

Bu tür davranışların arkasında genellikle hem bireysel hem de toplumsal birçok faktör bulunur.

1. Güç ve Maddi Çıkar

Din, geniş kitleleri etkileme potansiyeline sahip bir güç aracıdır.

Bu gücü elde etmek isteyen bazı kişiler, dini söylemleri kullanarak kendilerine bir takipçi kitlesi oluşturur.

Bu takipçi kitlesi, genellikle maddi çıkar (bağışlar, yardımlar, ticari ilişkiler) veya sosyal statü (itibar, nüfuz) gibi hedeflere ulaşmak için bir araç olarak görülür.

Bu kişiler, dini bir maskenin arkasına sığınarak yasal olmayan yollarla zenginleşebilir veya nüfuz kazanabilir.

2. İdeolojik ve Siyasi Manipülasyon

Din, aynı zamanda “siyasi ve ideolojik” hedeflere ulaşmak için de kullanılabilir.

Bazı gruplar, kendi siyasi gündemlerini meşrulaştırmak ve geniş kitleleri etkilemek amacıyla dini söylemleri kullanır.

Bu durum, seçmenleri “manipüle” etmekten, toplumsal gruplar arasında “ayrımcılık” yaratmaya kadar çeşitli şekillerde kendini gösterebilir.

Bu tür bir yaklaşım, dinin özündeki “barış, adalet ve dürüstlük” gibi değerlerle çelişir.

3. Psikolojik ve Bireysel Faktörler

Bazı insanlar, kendi kişisel zaaflarını veya kötü niyetlerini gizlemek için dini bir kimliğin arkasına sığınabilir.

Bu, bir tür savunma mekanizması veya kendini “haklı çıkarma” çabası olabilir.

Bu kişiler, dini kuralları kendi “işlerine geldiği” gibi yorumlayabilir, kendi “hatalarını örtbas” etmek için dini söylemleri kullanabilirler.

Bu durum, psikolojik olarak karmaşık bir sorunu işaret eder ve dini inancın “samimiyetinden uzaklaşmış” bir davranış biçimidir.

4. Bilgi ve Eğitim Eksikliği

Toplumun bazı kesimlerinde, dini bilgiye ve eleştirel düşünceye erişim sınırlı olabilir.

Bu durum, sahtekarların “dini kavramları yanlış” yorumlamasını ve takipçilerini kolayca “manipüle” etmesini sağlar.

Kitleler, sorgulamadan ve araştırmadan, “dini otorite” olarak gördükleri kişilerin söylediklerini kabul edebilirler.

Bu durum, “istismara” açık bir zemin oluşturur.

Sonuç olarak

Dinci geçinen kişilerin sahtekarlık yapmasının nedeni dinin kendisi değil, dinin kişisel çıkar, güç, siyasi manipülasyon ve diğer dünyevi hedefler için bir araç olarak kullanılmasıdır.

Gerçek “dini inanç ve ahlak”, dürüstlüğü, adaleti ve başkalarına saygıyı emreder.

Bu nedenle, bir kişinin dini inançlarını “kendi çıkarları” için kullanması, aslında o inancın “temel ilkelerine” aykırıdır.

Gerçek bir hukuk devletinde ise her türlü yasa dışı uygulama, istismar ve sahtecilik zamanında saptanır ve adil mahkemelerde yargılanır ve suçlular cezalandırılır.
.  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.07, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

Sahtekarlık ve HUKUK DEVLETİ

.   Sahtekarlık ve HUKUK DEVLETİ   .

Hukuk devletinin kurallarının işlememesi nedeni ile toplumda sahtekarlık yaygınlaşır.

Hukuk devletinin zayıflamasıyla sahtekarlığın yaygınlaşması arasında güçlü bir ilişki vardır.

Hukuk devleti, toplumun düzenini ve güvenliğini sağlayan temel bir yapıdır.

Eğer bu yapı düzgün işlemezse, bir dizi olumsuz sonuç ortaya çıkar ve sahtekarlık gibi etik dışı davranışlar için uygun bir zemin oluşur.

Sahtekarlığın yaygınlaşmasının hukukun üstünlüğünün işlememesiyle doğrudan ilişkili olduğu bir gerçektir.

Hukuk devleti ilkeleri sağlam bir şekilde işlemediğinde, bireyler yasaların kendilerini koruyacağına veya suçluların cezalandırılacağına olan inançlarını kaybedebilirler.

Bu durum, toplumda bir güvensizlik ortamı yaratır ve maalesef, sahtekarlık gibi etik dışı davranışların artmasına zemin hazırlar.

Hukuk Devletinin Fonksiyonları ve Sahtekarlık

Hukuk devleti, toplumda sahtekarlığı ve benzeri suçları önlemede kritik roller üstlenir:

1-Caydırıcılık:

Hukuk kurallarının etkin bir şekilde uygulanmaması, suç işleyenlerin cezasız kalacağı algısını güçlendirir.

Cezalandırılma korkusu ortadan kalktığında, bazı kişiler daha kolay sahtekarlık yapmaya yönelebilir.

Etkili bir hukuk sistemi, suç işleyenlerin yakalanacağını, adil bir şekilde yargılanacağını ve cezalandırılacağını garanti eder.

Bu caydırıcılık mekanizması, potansiyel suçluların sahtekarlık yapmaktan vazgeçmesine neden olur. Ancak, hukukun işlemediği bir ortamda bu mekanizma zayıflar.

Yaptırımsız kalan suçlar, başkalarını da benzer yollara teşvik edebilir.

2-Güven ve İstikrar:

Hukuk devleti, bireyler ve kurumlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar koyar.

Bu kurallar, ticaretten kişisel ilişkilere kadar her alanda güvenin oluşmasını sağlar.

Hukuk kurallarının işlemediği bir toplumda, sözleşmelerin garantisi olmaz, mülkiyet hakları güvence altında değildir ve insanlar haklarını arama konusunda kendilerini çaresiz hissederler.

Bir toplumda hukuka güven sarsıldığında, insanlar birbirlerine ve devlet kurumlarına şüpheyle yaklaşmaya başlar.

Bu güvensizlik, ticari ilişkilerden günlük etkileşimlere kadar her alanda sahtekarlık girişimlerini daha olası hale getirebilir.

Bu güvensizlik ortamı, dolandırıcılık ve sahtekarlık için ideal bir ortam yaratır.

3-Adalet Duygusu:

Hukukun herkese eşit uygulanmadığına dair yaygın bir kanaat oluştuğunda, "neden ben dürüst olayım ki?" düşüncesi ortaya çıkabilir.

Bu durum, toplumun ahlaki ve etik değerlerinde bir aşınmaya yol açar.

Adaletin tecelli etmediği, haklının hakkını alamadığı bir toplumda, bireylerde bir adaletsizlik duygusu oluşur.

Bu duygu, "herkes zaten kural dışına çıkıyorsa ben neden dürüst olayım?" gibi bir düşünceye yol açabilir.

Dürüstlük ve ahlaki değerler, adaletin eksikliğinde zayıflar ve yerini fırsatçılığa bırakabilir.

Sahtekarlığın Toplumsal Maliyeti

Hukukun işlemediği bir ortamda yaygınlaşan sahtekarlığın “topluma maliyeti” oldukça ağırdır:

1-Ekonomik Çöküş:

Güvenin olmadığı bir ekonomide yatırımcılar çekinir, ticaret yavaşlar ve kayıt dışı ekonomi büyür. Sözleşme ihlalleri, yolsuzluk ve dolandırıcılık, ekonomik büyümenin önündeki en büyük engellerden biridir.

2-Sosyal Ayrışma:

Sahtekarlığın yaygınlaşması, toplumda dayanışma ve birlik duygusunu zedeler.

İnsanlar birbirine şüpheyle yaklaşır, güvenilir ilişkiler kurmak zorlaşır ve toplum giderek daha parçalı bir hale gelir.

3-Kurumlara Güvensizlik:

Hukuk sistemine, polise, yargıya ve diğer kamu kurumlarına olan güvensizlik artar.

Bu durum, devletin meşruiyetini sorgulamaya kadar gidebilir ve toplumsal düzenin tamamen bozulmasına yol açabilir.

Sonuç olarak, hukukun üstünlüğü ve işleyişi, sahtekarlığın yaygınlaşmasını önlemede bir kalkandır. Hukuk devletinin zayıflaması, bu kalkanı ortadan kaldırarak etik dışı davranışların ve dolandırıcılığın toplumun her katmanına yayılmasına neden olur.

Sonuç:

Hukukun üstünlüğünün zayıflaması, sahtekarlığın toplumda bir salgın gibi yayılmasına neden olabilen ciddi bir toplumsal sorundur.

Güçlü ve adil işleyen bir hukuk sistemi, sadece suçluları cezalandırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumda güveni, düzeni ve dürüstlüğü de tesis eder.

Devlet ve toplum büyük çöküşler yaşar.

Sahtekarlıkların, yolsuzlukların düzelmesi için devletin yönetim biçiminin değişmesi, demokratik, parlamenter, güçler ayrımına dayalı bir sosyal, laik hukuk devleti olması gerekir.
  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.07, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ: