- “ZAMLAR VE RUHSAL ETKİLERİ”
·
Son
yıllarda Türk parasının durmaksızın değer yitirmesi ile ülkenin genel
sıkıntıları çok daha arttı.
·
İktidar
üretimi artıracak yolları bulamadı, enflasyon gittikçe arttı.
·
Devletin
kasası hep açık veriyor. Şu an dışarıdan borç para bulma çalışmaları sürüyor.
·
Gelebilecek
olan borç paraların ekonomiye ve devletin yürüyüşüne pek bir katkısı da
olmayacak.
·
Alınan
borç paraların faizleri de yine ayrı bir yük getirecek.
·
Yurttaşlar
son derece huzursuz.
·
Her
yeni bir gün yeni ve yüksek zamlarla karşılaşan halkın ruhsal dengeleri
sarsılmakta ve bunun yan etkisi olarak fiziksel rahatsızlıklar da kendisini
gösterecek.
·
Türk
milletinin kendine olan öz güveni yitirildi.
·
Dünya
genelinde ülkemizin içine düştüğü durum halkın genel güvenini sarstı.
·
İnsanlarda
oluşan yetersizlik duygusu tüm davranışlarına ve huzur arayışına olumsuz
etkiliyor.
·
İnsanlar
nereye baksa olumsuzlukları görüyor.
·
Güne
başlarken yine nereye, ne kadar zam geldi endişesi içinde perişan oluyor.
·
Dövizdeki
artışın durdurulmaması zaten paramızın artık hiçbir satın alma değerinin
olmadığını gösteriyor.
·
Aylıklara,
emekli maaşlarına, ücretlere adil bir zam beklentisi ise yapılmamıştır.
·
Aylıkla,
emekli aylığı ile yaşamak zorunda kalanlar, ücretliler geçim sıkıntısı
çekmektedir ve içinde bulunulan bu durum çok büyük ruhsal çöküntüleri
getirmiştir.
·
Sorunların
kendisi değil de çözümsüzlük, çaresizlik duygusunu yaşamak ve gittikçe de
batıyor olma duygusu ile baş edebilmek çok zordur.
·
Ruhsal
gerilimler ve gerginlikler içinde geçen günler artık ufukta hiçbir ışık
göstermemektedir.
·
Seçimler
ve seçimlerden beklenilenler hiç de olumlu sonuçlar vermedi; aksine seçimlerden
sonraki dönemde her şeye yeni zamlar durmadan gelmeye başladı.
·
Yaşamın
sürdürülebilirliği çok zorlaşmıştır.
·
Özellikle
gençler yaşamlarından beklediklerini, umutlarını yitirmişlerdir.
·
Tüm
umutsuzluklar ve çaresizlikler insanın üzerinde çok büyük ruhsal sorunlar,
dayanılmazlıklar getirmiştir.
·
İnsanlar
durmadan birbirlerine içinde bulundukları sıkıntıları, pahalılıkları, zamları,
geçinemediklerini anlatıyorlar…
·
Elektriğe,
doğalgaza ve akaryakıta gelen yüksek zamlar, kira artışları, iyiden iyiye
kabaran faturalar ile artan gıda fiyatları insanları çok olumsuz etkilemiştir.
·
Kime
dert yansınlar, kimden yardım istesinler?
·
Çarşı,
pazarda karşımıza çıkan fiyatlar da hayat pahalılığını gözler önüne seriyor.
·
İnsanlar
artık dayanacak güçlerinin kalmadığını söylüyor.
·
“Artık
ne yapacağımızı bilmiyoruz” diyorlar.
·
Zamlar
halkın tümünü çok ciddi anlamda olumsuz etkiliyor.
·
Henüz
çarşı pazarda yoklu, kıtlık yok ama satın alma gücü gittikçe ve hızla düşüyor.
·
Türkiye’nin
yanı sıra Avrupa ülkelerinde de pahalılığının arttığını gözlemliyoruz.
·
Üretimin
gittikçe yetersizleştiği, dış alımın ise gittikçe arttığı Türkiye’nin “kasası
boş, borçları ve faizleri gittikçe artan ve dışarıdan borç para arayan” bir
ülke durumunda olduğunu gören, bilen ve her gün bunları haberlerde duyan
yurttaşlar nasıl huzurlu ve sağlıklı olabilsin?
·
İnsanlar
umutların yitirdi, emekli maaşı ile geçinemez oldu.
·
Bu
olumsuz yapı ekonomik kriz, insanlarda kaygı bozukluğu ve depresyon
şikayetlerini artırdı.
·
Satılan
antidepresan kutu sayısı 60 milyonu çoktan aşmış.
·
İnsanlar
yorgun, gergin ve sinirli, tükenmiş ve son derece kaygılı bir ruhsal durum
içerisinde umutsuzlukla kıvranır duruma düşmüş.
·
Yoksunluk
ve yoksulluk duygusu, bu insanların psikolojisini son derece olumsuz etkiliyor.
·
Türkiye'de
enflasyon son yıllarda durmadan artış gösterdi. TÜİK'in rakamlarına göre 2018
yılında 20,30 olan yıllık enflasyon, 2022 yılında yüzde 64,27 olarak
açıklandı ise de TÜİK'in verileri oldukça tartışmalı.
·
Zira
Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) 2022 yılı için enflasyon rakamını, yüzde 137,5
olarak ölçtüğünü belirtti. Bu enflasyon artışı, gerek ülke ekonomisinde gerekse
de gündelik yaşamda tüm dengeleri olumsuz olarak değiştirdi.
·
Dar
gelirli insanların ruhsal dengelerinin tüm bunlardan etkilenmemesi elbette
düşünülemezdi.
·
Sağlık
Bakanlığı verilerine göre 2009-2020 arasında “antidepresan” kullanımının yüzde
70 arttığı ifade ediliyor.
·
Belirsizlik
ortamı kaygıyı artırıyor.
·
Türkiye’nin
146 ülke arasında mutsuzluk sıralamasında 2022 yılında sekiz basamak
gerileyerek 112. sıraya yerleştiğini okuyoruz.
·
Krizle
birlikte yoksulluk ve yoksunluk duygusu kadar belirsizlik duygusu da oluşuyor.
·
Hem
antidepresan kullanımında, hem mutsuzluk oranında, hem de psikiyatri polikliniklerine
başvuruda artış var.
·
“Kaygıyla
baş etme yöntemi” olarak alkol ve uyuşturucu madde kullanımında da artış
olabileceğine işaret ediliyor.
·
Temel
ihtiyaçlara ulaşımın zorlaşması, artan ev kiraları nedeniyle barınmanın ciddi
bir soruna dönüşmesinin yanı sıra okula gönderdiği çocuğunun beslenme çantasına
yeterli gıdayı koyamamanın o insanın psikolojisinde ne kadar derin ve ciddi
etkileri olduğunu çok iyi anlıyoruz.
·
Tüm
bu durum diğer ikincil sorunları da tetikliyor.
·
Mesleki
işlevselliğinde, kişilerin işlevselliğinde bozulma da yaratabiliyor.
·
Aile
ilişkilerinde var olan ebeveyn sorumluluklarında ayrıca yeni sorunlar
yaratıyor.
·
Bireysel
olarak etkilenen durumlar belli bir orana ulaştığında, toplumun da etkilendiği
bir duruma dönüşüyor.
·
En
küçük kavgalar şiddete dönüşüyor.
·
Çaresizlik,
çözümsüzlüğü beraberinde getiriyor ve şiddet en basit çözümmüş gibi görülüp,
uygulanıyor.
·
Toplumsal
ve ekonomik sorunlar çözülmediği sürece kişilerin sorunlarının çözüşebilmesi de
olanaksız.
·
Pandemiyle
başlayan ruhsal sorunlar ekonomik krizle çok daha derinleşti.
·
Tüm
travmatik etkiler bireyin sınıfsal yapısı, kültürel özellikleri, sosyo-ekonomik
durumu, bireysel özellikleri ve ruhsal altyapısı çerçevesinde etkilerini
gösterdi.
·
Çalışanları
yok sayan ve sermayeyi gözeten siyasi tercihlerin yapılması ruhsal pek çok
sıkıntının oluşmasına neden oldu.
·
Derin
yoksulluk, tükenmişlik, çöküş, çaresizlik ile sarmallanmış ruhsal yapı ile
milyonlarca insan nasıl ayakta kalabilecek.
·
Öfkelerini
bile açığa vuramaz duruma düştüler.
·
Krizlerin
gerçek etkilerini saptayabilmek için kapsamlı bilimsel araştırmalara gerek
olduğunu unutmamalıyız.
·
Çözüm
aslında belli: Yoksulluğu ortadan kaldırmak…
·
Bir
de şunu görüyoruz: Yoksulluk ve yoksunluğun kalıcılaşması ile duyarsızlaşma ve
yabancılaşma ortaya çıkar ve beraberinde “edilgenliği” getirebilir.
·
Bu
da boyun eğicilik ile sonlama riskini taşır.
·
Ama,
herkes duyarsızlaşmıyor ve kanıksamıyor.
·
Aksine
karşı çıkan, isyan eden, öfke duyan, bireyler var.
·
Öfkelerini
sağlıklı ya da sağlıksız biçimde sergileyenler de var.
·
Gittikçe
artan öfke ise dolaylı olarak “suç davranışını” artırma riski taşıyor.
·
İşte
bu öfke, “örgütlü bir dayanışma” içinde olursa “tarihi” bile değiştirebilir.
·
Bireyin
karşı çıkışı sonuç alamaz, tüm yolları tıkanırsa, demokratik olarak sahip
olduğu temel haklar engellenirse, işte bu durum umutsuzluğa yol açabilir.
·
Ama
umutsuzluk bir kader olmamalıdır.
·
Umut
asla yitirilmemelidir ve çözüm yollarına gidilebilmelidir.
·
Eşitliğin,
temel evrensel değerlerin önde ve üstte olduğu bir demokratik ülke olmak
birinci koşuldur.
·
Krizler
olmasın, yoksulluk, ayrımcılık, ötekileştirme olmasın, sömürü engellensin…
istenildiğinde bireyin bunları tek başına gerçekleştirmesi olamayacağına göre
bir dayanışma ve birlikte hareket gerekecektir.
·
Türkiye’de
vergi kültürü ve vergi denetimi çok adil bir duruma getirilmelidir.
·
Devlet
bütçesi güçlü bir duruma kavuşmadığı için enflasyon ve maaşlara yapılan
zamlarla içinden çıkılamayacak bir sarmala doğru gidilmektedir.
·
“Enflasyonun
yarattığı tahribatı kurtarmak için sürekli yüksek oranlı zamlar yapılıyor.
·
Yüksek
oranda zam yapılmasıyla birlikte dar gelirli, orta gelirli insanların satın
alma gücü çok daha düşüyor, dayanılmaz bir durum oluşuyor.
·
Dolaylı
vergiler, ürünlerin satış bedeline yansıtılan vergidir ve o ürünü alırken birlikte
ödersiniz.
·
Dolaysız
vergiler ise insanların gelir veya kazançları üzerinden alınan vergidir ve
bizdeki sisteme göre ise pek adil değildir.
·
Türkiye’de
vergi adaletsizliğinin tartışılır bir konu olmasının en büyük nedeni ise vergi
gelirleri içinde “dolaylı vergilerin” büyük bir yer kaplaması olmuştur.
·
Dolaylı
vergilerin oranı, vergi gelirleri içinde yüzde 65’e yaklaşmış durumda
·
Seçim
kazanmak için bir fatura çıkarıldı, o fatura da dönüp halka ödetiliyor.
·
Türkiye
ekonomisinin düzeltilmesi ve enflasyonla baş edilebilir olmanın nasıl olacağına
dair çok çeşitli ve kalıcı önlemler yok mudur?
·
Üzerinde
konuşulacak, tartışılacak ve de birbirine bağlı birçok konu vardır.
·
Asıl
olan ise temeldeki ana soruna bakmaktır:
·
Türkiye
Cumhuriyeti anayasal, parlamenter, demokratik bir hukuk devleti olarak işlevlerini
yerine getirmekte midir?
·
TBMM
ve hükümet nasıl çalışmaktadır?
·
Güçler
ayrılığı ilkesine neden uyulmamaktadır?
·
Hukukun
üstünlüğü ve eşitlik ilkesini neden yerine getirilmemektedir?
·
Devletin
en yukarıdan aşağıya doğru tüm kurumlarında neden denetlenemeyen ve sınırları
belirsiz, yetkileri aşan harcamalar yapılmaktadır?
·
Ülkenin
her gün gittikçe artan ekonomik çöküşü ve buna bağlı olarak da tüm yaşam
alanlarında görülen sıkıntılar ve sağlıksız, mutsuz bir toplum olmamızın temel
nedenleri nelerdir?
·
İşsizliğin
ve dengesizliğin, adaletsizliğin gittikçe arması ile ülkeyi terk etmek
isteyenlerin içine düştüğü ruhsal sıkıntılar ve bunalımlar nelerdir?
·
Sonuç
olarak, “özetlemek” istesek nasıl bir çözüm önerisinde bulunursunuz?
·
Türkiye’yi
içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve toplumsal sıkıntılardan, çöküşten,
iflastan “nasıl” bir model kurtarabilir?
·
Yurttaşların,
partilerin, toplum kesimlerinin, bilim insanlarının asıl “bakış açıları” nasıl
olmalıdır; neler yapılabilir?
·
Akıl
sağlığı yerinde, sağ duyulu düşünebilen, huzurlu ve mutlu yurttaş nasıl
olabiliriz?
·
Sağlıklı,
huzurlu ve mutlu ve de adil bir toplum olabilir miyiz?
·
Bize
düşenler nelerdir?
. Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 21.07.2023, G.
**********************************************************************