7 Ağustos 2023 Pazartesi

HUKUK ANLAŞILMAZSA

-  HUKUK "ANLAŞILMAZSA..."

·         Devletin kendisinde ve oluşumunda birçok öğe vardır ve de her devlet ayni özelliklere sahip değildir.

·         Bizim devletimizin ne olduğu, nasıl olması gerektiği bağlayıcı bir biçimde anayasada belirtilmiştir.

·         Anayasanın en temel ilkesi ise devletin bir “sosyal devlet” olduğu ve de bir “hukuk devleti” olduğu yönündedir.

·         Ülke içindeki devletin görev alanı altında bulunan toplum ve bireyler hem anayasaya uymak ve de anayasanın kendilerine sağladığı “hak ve özgürlükleri” kullanabilmek durumundadır.

·         En başta “milli ve temel” eğitim ile verilmesi gereken “yurttaşlık bilgileri” ile, kültürel ilişkiler ve değerler ağı ile yurttaşlar bir bilinç kazanır ve bununla da haklarına sahip çıkabilirler.

·         Eğer, her türlü yol ve yöntem, araç kullanılarak toplum içerisinde var olması gereken değerler yozlaştırılırsa ve de temel algılamalar üzerinde oyunlar oynatılırsa birçok alanda sarsıntılar ve bilinçsizlikler, belirsizlikler yaşanacaktır.

·         Temel hak, adalet ve hukuk anlayışı her gün karşılaşılan uygulamalar ve olaylar ile sarsıldıkça toplumsal kabul edilirlik de sarsıntı geçirir ve ilkesizlikler başlar.

·         Her alanda belirli ve belirleyici olan yasalar ucundan, köşesinden artık uygulanmazsa ve de bu durum birçok alanda kendisini gösterir ise ne olur?

- “Hukuka inanış”, “devlete güven” ve “adalet duygusu” büyük sarsıntı geçirir.

·         Bu durumu her an ve her yerde gözlemleyip yaşayan bireyler nasıl bir tepki gösterir?

·         Bireyler bu durum karşısında ne yapabilir, ne yapmalıdır?

·         İşte tam bu noktada ülkenin genel yapısı ve düzeyi ne durumdadır diye bakmak gerekir.

·         Çağdaş ve uygar, gelişmiş bir toplum ise onun bireyleri her türlü olumsuzluklara karşı “yasalara uymak” durumunda olumlu tepki göstererek ve belki de “örgütlenerek” olumsuzlukların giderilmesi yönünde tepkide bulunur.

·         Ama toplumsal değerler “yozlaşmış” ise, devletin gücü ve yapısallığı bozulmuş, ülkedeki sorunlar “çözümlenemez” duruma gelmiş ise, iktidarlar yönetemez ve devletten, toplumdan yana siyasetler üretemez duruma gelmişse, bireyler tamamen olumsuzluğa ve kanıksama dönemine girer ve hiçbir düzeltmenin “olmayacağına” inanmaya başlar.

·         İşte bu olumsuz toplumsal yapılanmalarda, iflas eşiğine gelinme anlarında bireyler hukuka olan inançlarını, hukukun üstünlüğüne güvenmek gerektiğini yitirirler ve ne hak aramaya girişirler ne de hukuk dışı davranışlara karşı gelirler.

·         Toplum artık her yönüyle ve her yandan bireylerde bir “boş vermişlik” duygusu yaratmıştır.

·         Günlük yaşamda kuralların, hak ve hukukun uygulanması gereken yerlerde, hiç kimse üzerine düşeni yapmamakta ve bunu da açıkça savunmakta ise ve buna rağmen bir uyarı bir ceza almıyor ise bu durum yayılır ve genel bir ölçü durumuna gelir.

·         Örneğin en basit ama çok da yaşamsal bir kural: Motosiklet sürücüsü başına koruyucu bir başlık takmak zorundadır; takmadığı durumda ise cezası vardır ve bunu da polis memurları denetler.

·         Ama yollarda çok yoğun bir motosiklet akımı vardır ve düzenli ve doğru bir başlık takan sayısı ise çok azdır ve de ne bir denetim ve yaptırım uygulanmaktadır.

·         Böylelikle bu örnekte olduğu gibi en küçükten büyüğüne değin tüm hukuksal yaptırımlar, uygulamalar var olmalarına rağmen gerçek yaşamda zamanla ciddiye alınmamakta ve hukuk tanımadan yaşamaya devam edilebilmektedir.

·         Ne bir kovuşturmaya, ne de bir cezaya uğramama durumu yaygınlaştıkça da hukuk artık anlaşılmaz ve kabul edilmez bir duruma gelir.

·         Halk duyarsızlaşır ve özensiz, bilinçsiz olur ve sorumluluk taşımadan yaşamaya alışır.

·         Hak araması gereken yerde hakkını aramaz olmaya başlar.

·         Bilinçli ve sorumlu bir yurttaş olarak üzerine gitmesi gereken hukuksuz olaylara ve davranışlara tepki vermez ve daha “yaşanılabilir bir toplum” istemlerinden vaz bile geçmeye başlar.

·         Devlete ve adalet sistemine, hukuka olan güvenini yitirir, karşı koyma, tepki verme girişimlerinden uzaklaşır.

·         Bu durum iktidarın çok işine gelir ve karşı koymayan, hak aramayan hukuk bilincini yitirmiş kitleleri çok iyi yönetebileceğini bildiği için bu yönde planlamalar yapar, sanki meydanı boş bırakır…

·         Herkes bu durumu görmektedir ve kanıksamıştır artık…

·         İnsanların hukuka inancı kalmamıştır.

·         Birey artık mücadeleci olmanın bir şeyleri değiştirmeyeceğine inanmıştır, ne karşı durur, ne de mücadeleci olur.

·         "Sosyal hukuk devleti kavramı, anlamı nedir, koşulları ilkeleri nelerdir", diye düşünemeyen, bunları bilmeyen, anlayamayan bir toplum oluşturulmuştur.

·         Bu ise aslında tam da “egemen ve yönetici” güçlerin istediği, planladığı durumdur.

·         Böylelikle de her şeyi tam da “kendi istedikleri” gibi yapıp, yönetip, uygulayabiliyorlar.

·         Bilinçsiz, öz güvenini yitirmiş, enerjisi tükenmiş, yorulmuş, dertlerine çare bulunacağından ümidini kesmiş bir toplum “yaratmak” için yıllardır uygulanan toplum mühendislikleri, algı operasyonları çok büyük başarılar elde etmiş demektir.

·         İstediklerini verip, istediklerini alabilen, istedikleri gibi yönetebilen, söz sahibi olacakları, yönetici olabilecekleri kendilerinin seçip, yerleştirdiği, gündemi belirleyebilen, basın-yayınına yön verebilen, ekonominin ve ulusal değerlerin kendi ellerinde tutulduğu “egemen güçler” artık çok başarılı olduklarını rahatça görebilir.

·         Halk ne olacak, halkın durumu ne zaman düzelecek, nasıl düzelecek… türünden sorular ise artık çok geç kalmıştır.

·         Özgür iradesine sahip çıkamamış, eleştiremeyen, sorgulayamayan, beşeri aklını geliştirememiş, çözüm odaklı düşünemeyen, donanımsız, bilgisiz ve mücadele ruhunu yitirmiş bireyler, kitleler olduğu sürece de ülke üzerindeki planlanmış ve uygulanmakta olan operasyonel programlara karşı çıkabilmek çok güçtür.

·         Günlük olaylar ise hep devam edecektir:

·         Partiler arası yakınlaşmalar, uzaklaşmalar, ittifaklar bir olacak, bir bitecektir.

·         Siyasi parti içindeki tartışmalar, örgütsel ve kişisel çekişmeler yeni gündemlerle, yeni gerçeklerle ortaya çıkacaktır.

·         İç çekişmeler, çıkar ilişki kavgaları, ilkesizlikler ve de kişiler üzerinde yoğunlaşan konuşmalar, tartışmalar ortalığa yayılacaktır.

·         İlkelerine ve kuruluş temelindeki “vizyonuna” sahip çıkamayan, içten “ele geçirilmeye” çalışılan ve de artık “yeni liberal” ideolojilerin sözü geçmeye başlayan, düne değin “umut taşıyan” parti kendi özüne dönemeyecek ve belki de üç yeni parti olarak “dizayn” edilecektir.

·         Asıl “ana sorun”, temeldeki sorun, çatlaklar ise hiç konu edilmeden öylece orada duracaktır.

·         Devlete, ulusa sahip çıkabilecek ne bir önder, ne de “kurtuluş ruhuna” sahip olup, “mücadele” verebilecek, derleyip, toparlayabilecek bir siyasi kuruluş görülmemektedir.

·         Ülkenin ve halkın bu tür değerleri ve gücü geçen zaman içerisinde tüketilmiştir.

·         Evet, umut gereklidir, ümidimizi yitirmemeliyiz; diyebiliriz, ama bu son gelinen noktaya çok da gerçekçi bakmalıyız.

- Artık bir Mustafa Kemal Atatürk gelmeyecektir.

·         Onun yetiştirdiği kişiler kalmamıştır, temelini attığı kuruluşlara son verilmiştir, gösterdiği hedeflere ve temel ilkelere karşı oluşan “karşı devrimcilik” her yanı sarmıştır.

·         Millet ülkesini ve değerlerini, bütünlüğü savunabilecek duyarlılığı ve bilinci yitirmiş duruma gelmiştir.

·         İçine düşülmüş olan tehlikenin ve yok olma, iflas etme durumuna ne denli yaklaşıldığının hiç ayırdında değilmiş gibi yaşamaktadır.

·         İlk yüzyıl sonunda gelinen bu duruma son verebilmekten yana olan “sağ duyulu” yurttaşlar, devletine ve ulusuna sahip çıkmak isteyen bireyler var ise onlar hiç “zaman yitirmeden” Atatürk’ü tanımalı, incelemeli, okumalı ve de üzerinde gerçekten anlayabilmek için, öğrenip, kavrayabilmek için düşünebilmelidir ki böylelikle yeni ve tepkisel davranışlara girebilsinler.

·         Karamsar olmamak, ümidi yitirmemek, boş verip, gülüp geçmemek için hepimize gelişmiş bir akıl, sağ duyu ve sağlık diliyorum…

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 13.08.2023