Şiddet Af Edilir mi?
Öğretmenin Öğrencisine Uyguladığı Şiddet Af Edilir mi?
· Bir
tanıdığımızın bir kısa yazısında bir şiire değinilmiş: (Halil Cibran şiiri)
- Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak
değil.
- Affetmek, o kişiyi haklı bulmak
değil.
· Ben bu
yazının bu yaklaşımla yazılmamış olmasını tercih ederdim.
· Af etmek
üzerine çok şey söylenilebilir.
· Uzlaşmacı
olmak, tarafları barışa çağırmak, anlaşmalar sağlamak, yeniden dostluklar
kurulsun istemek... anlaşılabilir.
· Hukuğun da
böyle bir yararı olacağı yerler ve durumlar vardır.
· Ama, bazı
durumlarda ise temelden sarsılmalar olduğunda çok daha derinlemesine düşünmek
ve duruş almak gerekebilir.
· Konu
şiddet ise, öğretmenin öğrencisine şiddet uygulaması ise çok daha dikkatli olup
daha adil düşünebilmemiz gerekir.
· Benim ne
düşündüğüm birçok kişi için hiç önemli olmayabilir ama bu konuya ilişkin
düşüncelerimi belirttiğim diğer yazımı arzu edenler açıp okuyabilirler.
· Çok değerli
arkadaşım toplumların ve de devletin temeli ADALET değil midir?
· İnsanın ve de
insanlığın en önemli varlığı da onun ONURU değil midir?
· Ben birçok
yazımda da belirttiğim gibi çağdaş hukuğa ve adalete olan inancım gereği okulda
öğrencisine şiddet uygulayan kişilerin bir özrü ve affı olabileceğine
inanmıyorum.
· Benim bu tür
kişileri, hem de "öğretmen" görevi taşıdıkları zamandaki şiddet
uygulamalarını hoş görmüyorum.
· Bu ne bir
intikam ne de bir savaş ve kin çığlığıdır...
· İnsanın
onurunun dokunulamaz olduğunu savunmam ile ilgilidir.
· Yatılı okula
geldiğimiz ilk aylarda hiç de dinlemeden sormadan, sorgulamadan bana müdür
odasında atılan koca bir tokatı kendim adıma olmasa bile o küçük devlet yatılı
okulunun bir çocuğu adına sorguluyorum.
· O tokatın atıldığı
anda o küçük "müdür" odasında bulunan ve de hiç sesini çıkarmayan, bugüne değin de yine tek bir söz etmeyen diğer
"öğretmen" de ayni biçimde o suçun bir ortağı değil midir?
· "Yaa ne
olacak bir tokattan?" denilebilmesini ise kabul etmiyorum.
· Evet,
haklısınız çok daha fazla şiddete uğramış daha birçok öğrenciye kıyasla
bakıldığında bir tokatın çok az kaldığının da farkındayım.
· Şiddet görmüş
olan bireyi, insanı savunacak olan kişilerin en başında ise bir avukat, bir
hukukçu olmalıdır, değil mi? Ama o çocukları, öğrencileri bugün bile anlamayan,
savunmayan kişilerin bulunması ise yine acı vermektedir.
· Ben bir
savunman, bir hukukçu, bir avukat değilim.
· Sadece bir
çağdaş insan olarak, aldığım toplumsal ve insani değerler, uygarlık kültürüne
bağlı olarak bunları söylüyorum.
· Zaten şu an tek,
tek kişilerin kim olduğu değildir artık asıl olan...
· En azından
2021 yılının evrensel değerini geliştirmeliyiz.
· Türkiye,
içinde yaşadığımız toplum sağlıklı, huzur veren bir demokratik hukuk devleti
olsun diye düşünenler şiddetin her türlüsüne karşı çıkmalıdır.
· Özellikle de
çocuklara, öğrencilere uygulanan şiddet kimden gelirse gelsin kabul
edilmemelidir.
· Çocuklarımıza
bırakacağımız güzel anılarımızın içerisinde ruhen sağlıklı kalabilmiş, mutlu ve
huzurlu insanların yer almasını istiyor isek zaten bireysel ve kurumsal her
türlü yozlaşmaya, çürümüşlüğe ve de şiddete de yer vermemek gerekli değil
midir?
· İşin
hukuksal, anayasal yönünü ise bilenler zaten biliyor, merak edenler de
inceleyip öğrenebilirler:
· Şiddet bir
suçtur. Anayasanın ilk maddelerinde yer alır.
· Alman
anayasasında da ilk maddedir: "Die Würde des
Menschen ist unantastbar. Sie zu achten und zu schützen ist Verpflichtung aller
staatlichen Gewalt."
·
"İnsanın onuru
dokunulamazdır. Onu korumak, dikkatli olmak devlet gücünün her türlü
yükümlülüğü altındadır."
· Bir
toplulukta birliktelik ve uyum sağlamak için ise her şeyden önce yapılan
yanlışların görülmesi gerekir.
· dönemde
uygulanan şiddeti bugün için hoş görmek istemek ve de arkadaşlarının arasında
daha sağlıklı bir dostluk ortamı olacağına inanmak ise yanlıştır.
· Esas olan
gerçeklerdir ve ilkelerdir.
· Af edin!
diyenler, af etmek üzerinden bir dostluk kurulabileceğine inanan kişiler
olabilir.
· Ama inanın
insanın kendi vicdanı ve iç sesi bile bir an gelir isyan eder, "haksız
davrandın", der.
· En iyi olan
ise bu durumların konuşulabilmesi, gerçeklerin dile dökülebilmesi ve şiddetin
yargılanmasıdır.
· Çünkü hepimiz
insanız, hepimizin bir onuru ve vicdanı vardır.
· Biz insan
onurundan, barıştan, vicdanın sesinden ve adaletten yana olalım.
· Beni kabul
etmeseniz bile düşüncelerimi, ilkelerimi anlamağa, onları tanımağa çalışabilirsiniz.
· Sanmayın ki
ben bir okulunun üyeleri arasında bir tartışma yaratmak istiyorum, yangına
benzine döküyorum...
· Tam tersine, "içi
yanmış, şiddete uğramış" olan öğrencilerin onursal ve ruhsal durumunu
anlama çalışıyorum.
· Bu da aslında
hepimize düşen bir görev olmalı değil midir...
· Değerli
İmrozlulara en iyi dileklerimi iletiyorum..
· Bu yazımı
okuyan kişilere zahmetlerinden dolayı teşekkür ederim.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
2021.04.12, MŞ.
Bir kaynak olarak bilgi edinmek üzere:::
. * "Alman Anayasa Mahkemesi kavramı şu
şekilde tanımlamaktadır: “İnsan onuru, insanın bizzat kendisinden sorumlu
olması, tinsel-ahlâkî bir varlık olup kendini gerçekleştirme özgürlüğüne sahip
olması demektir.”
İnsan onuru ilk
olarak sosyal bir kavramdır. Bu yönüyle, kişinin hem kendisine duyduğu saygıyı
hem de kendisine karşı başkaları tarafından duyulan saygıyı ifade etmektedir.
Bu doğrultuda, kavramın birinci yönü, yani insanın kendine karşı duyduğu saygı:
özsaygı, izzetinefis, haysiyet kelimeleri ile ikinci yönü, yani başkalarının
gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer ise: şeref ve itibar kelimeleri ile
anlamlandırılmaktadır.
İnsan onuru
ikinci olarak felsefi bir kavramdır. Kavram, insanın en üstün değer olarak
kabul edildiği hümanizm (insancıllık) ilkesinden doğmuş bir kavramdır. Hümanizm
düşüncesi, insan varlığı ile insan sevgisini en yüce ideal ve amaç sayan bilim,
sanat ve felsefe görüşü ve bu yolda geliştirilen öğretidir. Hümanist felsefe,
insanı temel alan bir felsefedir ya da daha kısa bir ifadeyle insan
felsefesidir. İşte insan onuru kavramı da bu felsefenin bir gereğidir.
Üçüncü olarak
insan onuru teolojik bir kavramdır. Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki
insan hakları ve insan onuru insanlık tarihinde tek bir din ve tek bir kültürde
işlenmemiştir. Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık başta olma üzere birçok
dinde bu kavramlar üzerinde değerlendirmeler ve tespitlerde bulunulmuştur.
Son olarak
insan onuru hukuki bir kavramdır. Hem hukukidir hem de hukukun her alanında
kendisinden yararlanılabilecek bir kavramdır. Bir sosyal düzen kuralı çeşidi
olarak hukuk kuralları, insanın olduğu her yerde; insanı insana, insanı topluma
ve insanı devlete karşı koruyacaktır. Bu bakımdan hukuk için insan onuru
kavramı mutlak kabul görmesi gereken bir kavramdır. Öyle ki hukuki açıdan insan
onuru, bizzat insanın kendisine karşı da korunmalıdır. Yani kişinin maddi veya
manevi bütünlüğüne veya şahsiyetine karşı insanlık dışı uygulamalara rıza
göstermesi de insan onuru kavramı sebebiyle mümkün olmamalıdır.
Nitekim insan
onuru kavramı Birleşmiş Milletler Antlaşması; Kişisel ve Siyasal Haklar
Uluslararası Sözleşmesi; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel İlişkin Uluslararası
Sözleşme; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Temel Haklar Şartı gibi
önemli uluslararası belgelerin de önemle yer verdikleri bir kavram olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Birleşmiş Milletler
Antlaşması’nın20 varlık amaçlarının başında temel insan hakları ile insan
kişiliğinin onur ve değerine olan inancın yeniden ilan edilmesi ve adaletin
korunması yer almaktadır. Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesi’nin21 başlangıç bölümünde ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara
İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin22 giriş bölümünde, insanlık ailesinin bütün
üyelerinin doğuştan sahip oldukları insanlık onurunu ve insanların eşit ve
vazgeçilmez hakları tanımanın, yeryüzündeki özgürlük, adalet ve barışın temeli
olduğu vurgulanmakta ve insan haklarının insanlık onurundan türediğinin altı
çizilmektedir.
Avrupa Temel
Haklar Şartı24 ise doğrudan insan onuru ile başlamakta ve birinci maddesinde,
“insan onuruna dokunulamaz, ona saygı gösterilmeli ve korunmalıdır”
denilmektedir.
Bu açıdan insan onurunun
korunması, devletin dolaylı amaç ve görevlerinden birisidir. Anayasanın 5.
maddesinde, kişilerin toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri içerisinde
sayılmaktadır. Bu temel amaç ve görevlerin temelde insan onurunu korumayı
hedeflediği söylenebilir.
İnsan onuru
kavramına ayrıca Anayasa’nın 17. maddesinin 3. fıkrasında da açıkça yer
verilmiştir. Buna göre, “kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz” (Anayasa m.
17/3). Anayasa koyucunun burada “kimseye” kavramını kullanması önemlidir. Öyle
ki bu ifade kurucu iktidarın eşitlik ilkesini insan onuru kavramının bir unsuru
olarak kabul ettiğini göstermektedir. Bu ifade ile renk, din, dil, ırk, sosyal
konum ya da her hangi bir ayrım yapılmaksızın tüm insanlara yönelik bir
düzenleme yapılması kavramın evrensel niteliği ile de örtüşmektedir.
Modern çağda artık insan
onuru, bireyin en yüksek içsel değeri ve kişiliğin odak noktası olarak kabul
edilmektedir. Bu bakımdan insan onuru da tıpkı insan hakları gibi insan olmaya
hiçbir kısıtlama ya da ayrım olmaksızın bağlı olması gereken ve ancak bu
şekilde evrensel geçerliliği güvence altına alınabilecek olan bir kavramdır.""
http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-120-1511
.