12 Nisan 2021 Pazartesi

Şiddet Af Edilir mi?

   Şiddet Af Edilir mi?

Öğretmenin Öğrencisine Uyguladığı Şiddet Af Edilir mi?

·       Bir tanıdığımızın bir kısa yazısında bir şiire değinilmiş: (Halil Cibran şiiri)

- Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.

- Affetmek, o kişiyi haklı bulmak değil.

·       Ben bu yazının bu yaklaşımla yazılmamış olmasını tercih ederdim.

·       Af etmek üzerine çok şey söylenilebilir.

·       Uzlaşmacı olmak, tarafları barışa çağırmak, anlaşmalar sağlamak, yeniden dostluklar kurulsun istemek... anlaşılabilir.

·       Hukuğun da böyle bir yararı olacağı yerler ve durumlar vardır.

·       Ama, bazı durumlarda ise temelden sarsılmalar olduğunda çok daha derinlemesine düşünmek ve duruş almak gerekebilir.

·       Konu şiddet ise, öğretmenin öğrencisine şiddet uygulaması ise çok daha dikkatli olup daha adil düşünebilmemiz gerekir.

·       Benim ne düşündüğüm birçok kişi için hiç önemli olmayabilir ama bu konuya ilişkin düşüncelerimi belirttiğim diğer yazımı arzu edenler açıp okuyabilirler.

·       Çok değerli arkadaşım toplumların ve de devletin temeli ADALET değil midir?

·       İnsanın ve de insanlığın en önemli varlığı da onun ONURU değil midir?

·       Ben birçok yazımda da belirttiğim gibi çağdaş hukuğa ve adalete olan inancım gereği okulda öğrencisine şiddet uygulayan kişilerin bir özrü ve affı olabileceğine inanmıyorum.

·       Benim bu tür kişileri, hem de "öğretmen" görevi taşıdıkları zamandaki şiddet uygulamalarını hoş görmüyorum.

·       Bu ne bir intikam ne de bir savaş ve kin çığlığıdır...

·       İnsanın onurunun dokunulamaz olduğunu savunmam ile ilgilidir.

·       Yatılı okula geldiğimiz ilk aylarda hiç de dinlemeden sormadan, sorgulamadan bana müdür odasında atılan koca bir tokatı kendim adıma olmasa bile o küçük devlet yatılı okulunun bir çocuğu adına sorguluyorum.

·       O tokatın atıldığı anda o küçük "müdür" odasında bulunan ve de hiç sesini çıkarmayan,  bugüne değin de yine tek bir söz etmeyen diğer "öğretmen" de ayni biçimde o suçun bir ortağı değil midir?

·       "Yaa ne olacak bir tokattan?" denilebilmesini ise kabul etmiyorum.

·       Evet, haklısınız çok daha fazla şiddete uğramış daha birçok öğrenciye kıyasla bakıldığında bir tokatın çok az kaldığının da farkındayım.

·       Şiddet görmüş olan bireyi, insanı savunacak olan kişilerin en başında ise bir avukat, bir hukukçu olmalıdır, değil mi? Ama o çocukları, öğrencileri bugün bile anlamayan, savunmayan kişilerin bulunması ise yine acı vermektedir.

·       Ben bir savunman, bir hukukçu, bir avukat değilim.

·       Sadece bir çağdaş insan olarak, aldığım toplumsal ve insani değerler, uygarlık kültürüne bağlı olarak bunları söylüyorum.

·       Zaten şu an tek, tek kişilerin kim olduğu değildir artık asıl olan...

·       En azından 2021 yılının evrensel değerini geliştirmeliyiz.

·       Türkiye, içinde yaşadığımız toplum sağlıklı, huzur veren bir demokratik hukuk devleti olsun diye düşünenler şiddetin her türlüsüne karşı çıkmalıdır.

·       Özellikle de çocuklara, öğrencilere uygulanan şiddet kimden gelirse gelsin kabul edilmemelidir.

·       Çocuklarımıza bırakacağımız güzel anılarımızın içerisinde ruhen sağlıklı kalabilmiş, mutlu ve huzurlu insanların yer almasını istiyor isek zaten bireysel ve kurumsal her türlü yozlaşmaya, çürümüşlüğe ve de şiddete de yer vermemek gerekli değil midir?

·       İşin hukuksal, anayasal yönünü ise bilenler zaten biliyor, merak edenler de inceleyip öğrenebilirler:

·       Şiddet bir suçtur. Anayasanın ilk maddelerinde yer alır.

·       Alman anayasasında da ilk maddedir: "Die Würde des Menschen ist unantastbar. Sie zu achten und zu schützen ist Verpflichtung aller staatlichen Gewalt."

·       "İnsanın onuru dokunulamazdır. Onu korumak, dikkatli olmak devlet gücünün her türlü yükümlülüğü altındadır."

·       Bir toplulukta birliktelik ve uyum sağlamak için ise her şeyden önce yapılan yanlışların görülmesi gerekir.

·       dönemde uygulanan şiddeti bugün için hoş görmek istemek ve de arkadaşlarının arasında daha sağlıklı bir dostluk ortamı olacağına inanmak ise yanlıştır.

·       Esas olan gerçeklerdir ve ilkelerdir.

·       Af edin! diyenler, af etmek üzerinden bir dostluk kurulabileceğine inanan kişiler olabilir.

·       Ama inanın insanın kendi vicdanı ve iç sesi bile bir an gelir isyan eder, "haksız davrandın", der.

·       En iyi olan ise bu durumların konuşulabilmesi, gerçeklerin dile dökülebilmesi ve şiddetin yargılanmasıdır.

·       Çünkü hepimiz insanız, hepimizin bir onuru ve vicdanı vardır.

·       Biz insan onurundan, barıştan, vicdanın sesinden ve adaletten yana olalım.

·       Beni kabul etmeseniz bile düşüncelerimi, ilkelerimi anlamağa, onları tanımağa çalışabilirsiniz.

·       Sanmayın ki ben bir okulunun üyeleri arasında bir tartışma yaratmak istiyorum, yangına benzine döküyorum...

·       Tam tersine, "içi yanmış, şiddete uğramış" olan öğrencilerin onursal ve ruhsal durumunu anlama çalışıyorum.

·       Bu da aslında hepimize düşen bir görev olmalı değil midir...

·       Değerli İmrozlulara en iyi dileklerimi iletiyorum..

·       Bu yazımı okuyan kişilere zahmetlerinden dolayı teşekkür ederim.

     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

     2021.04.12, MŞ.

Bir kaynak olarak bilgi edinmek üzere:::

.   * "Alman Anayasa Mahkemesi kavramı şu şekilde tanımlamaktadır: “İnsan onuru, insanın bizzat kendisinden sorumlu olması, tinsel-ahlâkî bir varlık olup kendini gerçekleştirme özgürlüğüne sahip olması demektir.”

İnsan onuru ilk olarak sosyal bir kavramdır. Bu yönüyle, kişinin hem kendisine duyduğu saygıyı hem de kendisine karşı başkaları tarafından duyulan saygıyı ifade etmektedir. Bu doğrultuda, kavramın birinci yönü, yani insanın kendine karşı duyduğu saygı: özsaygı, izzetinefis, haysiyet kelimeleri ile ikinci yönü, yani başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer ise: şeref ve itibar kelimeleri ile anlamlandırılmaktadır.

İnsan onuru ikinci olarak felsefi bir kavramdır. Kavram, insanın en üstün değer olarak kabul edildiği hümanizm (insancıllık) ilkesinden doğmuş bir kavramdır. Hümanizm düşüncesi, insan varlığı ile insan sevgisini en yüce ideal ve amaç sayan bilim, sanat ve felsefe görüşü ve bu yolda geliştirilen öğretidir. Hümanist felsefe, insanı temel alan bir felsefedir ya da daha kısa bir ifadeyle insan felsefesidir. İşte insan onuru kavramı da bu felsefenin bir gereğidir.

Üçüncü olarak insan onuru teolojik bir kavramdır. Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki insan hakları ve insan onuru insanlık tarihinde tek bir din ve tek bir kültürde işlenmemiştir. Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık başta olma üzere birçok dinde bu kavramlar üzerinde değerlendirmeler ve tespitlerde bulunulmuştur.

Son olarak insan onuru hukuki bir kavramdır. Hem hukukidir hem de hukukun her alanında kendisinden yararlanılabilecek bir kavramdır. Bir sosyal düzen kuralı çeşidi olarak hukuk kuralları, insanın olduğu her yerde; insanı insana, insanı topluma ve insanı devlete karşı koruyacaktır. Bu bakımdan hukuk için insan onuru kavramı mutlak kabul görmesi gereken bir kavramdır. Öyle ki hukuki açıdan insan onuru, bizzat insanın kendisine karşı da korunmalıdır. Yani kişinin maddi veya manevi bütünlüğüne veya şahsiyetine karşı insanlık dışı uygulamalara rıza göstermesi de insan onuru kavramı sebebiyle mümkün olmamalıdır.

Nitekim insan onuru kavramı Birleşmiş Milletler Antlaşması; Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi; Ekonomik, Sosyal ve Kültürel İlişkin Uluslararası Sözleşme; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Temel Haklar Şartı gibi önemli uluslararası belgelerin de önemle yer verdikleri bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın20 varlık amaçlarının başında temel insan hakları ile insan kişiliğinin onur ve değerine olan inancın yeniden ilan edilmesi ve adaletin korunması yer almaktadır. Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin21 başlangıç bölümünde ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin22 giriş bölümünde, insanlık ailesinin bütün üyelerinin doğuştan sahip oldukları insanlık onurunu ve insanların eşit ve vazgeçilmez hakları tanımanın, yeryüzündeki özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu vurgulanmakta ve insan haklarının insanlık onurundan türediğinin altı çizilmektedir.

Avrupa Temel Haklar Şartı24 ise doğrudan insan onuru ile başlamakta ve birinci maddesinde, “insan onuruna dokunulamaz, ona saygı gösterilmeli ve korunmalıdır” denilmektedir.

Bu açıdan insan onurunun korunması, devletin dolaylı amaç ve görevlerinden birisidir. Anayasanın 5. maddesinde, kişilerin toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri içerisinde sayılmaktadır. Bu temel amaç ve görevlerin temelde insan onurunu korumayı hedeflediği söylenebilir.

İnsan onuru kavramına ayrıca Anayasa’nın 17. maddesinin 3. fıkrasında da açıkça yer verilmiştir. Buna göre, “kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz” (Anayasa m. 17/3). Anayasa koyucunun burada “kimseye” kavramını kullanması önemlidir. Öyle ki bu ifade kurucu iktidarın eşitlik ilkesini insan onuru kavramının bir unsuru olarak kabul ettiğini göstermektedir. Bu ifade ile renk, din, dil, ırk, sosyal konum ya da her hangi bir ayrım yapılmaksızın tüm insanlara yönelik bir düzenleme yapılması kavramın evrensel niteliği ile de örtüşmektedir.

Modern çağda artık insan onuru, bireyin en yüksek içsel değeri ve kişiliğin odak noktası olarak kabul edilmektedir. Bu bakımdan insan onuru da tıpkı insan hakları gibi insan olmaya hiçbir kısıtlama ya da ayrım olmaksızın bağlı olması gereken ve ancak bu şekilde evrensel geçerliliği güvence altına alınabilecek olan bir kavramdır.""

 ALINTI :

http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2015-120-1511

.