15 Haziran 2019 Cumartesi

Turistik Alanlarımıza TATİL Geldi

   Turistik Alanlarımıza TATİL Geldi:
§        Kentler arası ulaşım adım, adım...
§        Denize ulaşacağınız yollar tıkanmış durumda.
§        Herkes denize koşuyor, planlı plansız...
§        Yeter ki orada olsunlar, "biz de gittik" denilsin.
§        Yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiği yerlere, deniz kıyılarına bir bakar mısınız lütfen!
§        Aman Allah'ım bu ne kalabalık...
§        Yerlilerden uzaktan yakından gelmiş olanlar, batılılar, doğulular, işciler, memurlar vb...
§        Bir de arada görülen "yabancı" oldukları düşünülen az da olsa gezginlerimiz var.
§        Yollardan yayaların geçmesi o kadar zorlaşmış ki...
§        Birbirlerine sürtüne, sürtüne ilerliyorlar sanki!
§        Allah'dan o yolların büyük bir bölümü araçlara kapanmış ve "yaya yolu" olarak ayrılmış.
§        Ah bir de işgal edilmemiş olsalar da rahatca gezip, dolaşılabilse...
§        Bol miktarda "genç" kesim var. Güneş gözlüğü ve elde telefon hemen hemen tam anlamıyla yerini almış diyebiliriz.
§        Sanki bazıları doğu Anadolu'dan gelmiş gibi, konuşmalarından anlaşılıyor.
§        Birçok insanımızın elinde dondurma benzeri şeyler var.
§        Ara sokaklar da dolu gibi diyebiliriz. Ama çok sayıda kapalı veya bom boş duran "mekan"lar gözlemleniyor.
§        Bir de bol miktarda insanlarımız yeşilliklere oturmuşlar hava alıyor, yiyip, içiyorlar, dinleniyorlar.
§        Bir de kızmayın ama bol miktarda "bira" kutuları ve şişeleri gördüm yeşillikte özgürce dinlenen insanlarımızda...
§        Bazı şişeler ise sahiplerini yitirmişler, orada boynu büküp sessiz sessiz birilerini bekliyorlar.
§        Yiyecek sektörü de oldukca yoğundu... Bazı mekanlar tamamen dolu.
§        Bir de o hoparlörden gelen müzik sesleri ortalığı "zangır zangır" titretmese... (Plajda ve deniz kıyısında bulunan müşterileri sanırım çok sesli müzik dinlemeğe bayılıyorlar.) Sesin hoparlörden çıkışının bir ölçüsü, bir sınırı yok herhalde...
§        "Resmi Görevli"ler var mı, diye mi sordunuz?
§        Belediye zabıta memurları ya da turizm polisi vb. görevliler görülmüyor ortalıkda.
§        Belki de vardırlar da yoldan görülmüyorlardır...
§        Taksiler var bol, bol görebileceğiniz, minübüsler var... Minübüs duraklarında millet kuyrukda...
§        Deniz ve sahil ise "voll".... Boş yer yok gibi... Giriş ücretlerini dışarıdan bir yerlerden okuyamıyorsunuz. Ben de sormadım zaten.
§        İnsanlarımız mutlu. Kuma ve şezlonglara uzanmışlar, tatilin tadını çıkarıyorlar... Ohhh, yaşasın!
§        Yolun kıyısında bulunan ara yerlerde sahile inilecek merdivenler ve küçük teraslar var çok hoş bir görünüm.
§        Bir de o terasa inilecek olan merdivenin tahta basamakları kırık ve çökmüş olmasa, diye düşünmek de mümkün.
§        Ama olsun, bizim "insanlarımız" zaten ufak tefek şeylere bakmaz bile...
§        Önemli olan hedefe ulaşmış olmak!
§        Denize vardınız mı? Vardınız! "Tamam" oldu işte, gerisi boş...
§        Özgürce bir tatilin tadı "ne de güzeldir" kim bilir...
§        Ne güzel...
   Saygılarımla.
   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 05.06.2019, K.
 
 

Olsun

      Olsun...
·        Ne olursa olsun.
·        Bugün de sağlık, huzur ve mutluluk içinde kendime çok yakınım.
·        Şükürler olsun.
·        İşte bu da bir bayram...
·        AĞIZ TADI ne kadar güzel bir deyim.
·        Yeter ki ağız tadımız bozulmasın.
·        Ne yediğimizin hiç bir önemi yok!
·        Çok, çok kalabalıklar da pek gerekli değil!
·        Sağlığın ve huzurlu olsun, bir de bir lokma ekmeğin, içecek suyun...
·        Yanına bir de domates, peynir bulduysan, belki de bir yumurta sahanda...
·        "Ohh be dünya" demek gelir içinden, kendi kendine bağırarak mutlulukla..
·        Evinde isen sen, "sessiz ve sakince" oturabiliyor isen masana, gerisi boş ve de gereksiz gelir sana.
·        Aklına da hiç gelmesin durduk yerde lokantalar falan filan...
·        Zaten nefsine söz geçirdi isen ve gözün yoksa orda burda, daha ne istersin ki...
·        Bir sen, bir de sevdiceğin olsun yeter bu dünyada...
·        Bayram da bu değil mi zaten!
·        Bazıları vardı eskiden hep de "soğanın cücüğünü" çok sever ve beğenirlerdi.
·        Yumruklayarak çıkarırlardı kuru soğanın göbeğini ve de ne yerlerdi, ne yerlerdi büyük bir mutlulukla ve de iştahla...
·        Nerde şimdi eski domatesler, çekirdeği bol salatalıklar...
·        Yumruk gibi domatesi az biraz da "tuzla" ne bıçak, ne çatal gerek diyerek, şapur şupur yiyenler de vardı, sularını akıta akıta...
·        Hem de ne iştahla...
·        Çocukluğumun mahallelerinde evlerde yaparlardı kendi ekmeklerini, kalın kalın kabukları olurdu...
·        Bir de ne kadar güzel kokarlardı...
·        Evlerin bahçelerinde olurdu yer fırınları. Haftalık yaparlardı ev ekmeklerini; biraz da susamlı mı olurdu..
·        Pazar ekmeği pek de beğenilmezdi eskiden.
·        Buğdayın kabuğu alınmış undan yapılan beyaz ekmeğin tadını pek beğenmezlerdi.
·        Yoğurdu da kendileri yaparlardı, komşunun ineğinden aldıkları sütden...
·        O domatesler tarihe karıştı değil mi?
·        Hele bir de o güzelim domateslerden yaptığımız ev salçalarının tadı... ...... Biraz da çok tuzlu mu olurdu? Aklımda öyle kalmış...
·        Kışlık salçanızı, makarnanızı, tarhananızı hazırladı iseniz, bir de patlıcan ve biber de kuruttu iseniz, artık bir ohh çekip, kışı bekleyebilirdiniz.
·        Bazı aileler birleşerek bir de "yufka" açarlardı ve de odun ateşinde bir dolu yufkayı saçda pişirirlerdi...
·        Bir koca kış azıcık, azıcık ucunda alıp, börek yapılırdı. Yufka böreği...
·        Unutanlar olmuş mudur bilemiyorum ama, çocuklarınız bu tadlarla hiç karşılaşmadıkları için hiç bilemezler.
·        Şimdilerde ise ne o tohumları bıraktılar, ne de o toprakları...
·        Ne de o güzelim ev ekonomisi kaldı geriye annelerimizden...
·        Çarşıdan, rafdan alıp bir şeyleri çocuğuna yedirmek için uğraşan ve de "ben görmedim, çocuğum görsün" diyen anneleri, genç anneleri gördüğümde ne denli üzüldüğümü sizlere anlatamam.
·        Özellikle dar gelirli aileler, doğu kökenli genç anneler bugünlerin süper market raflarına ulaşılabilir olmayı bir kentleşme, bir modernite, bir sınıf atlamak olarak görmüyorlar mı...
·        Daha üç yaşındaki çocuğunun erişebildiği raflardan kendi seçip aldığını sepetlerine attığında o annelerin nasıl bir "gurur" duyar gibi olduklarını gördüğümde içimin ne denli acıdığını sizlere bir türlü anlatamam!
·        Ne  kadar zor, hem de çok zor o "çirkin kapitalizm"i anlatabilmek!
·        Yozlaşma nedir, kültürel değerlerin yitirilmesi nedir...
·        Bunları koca, koca okullara gitmiş olanlara bile anlatabilmek ne kadar zordur kim bilir?

      Saygılarımla...
      Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 05.06.2019, K.

Çağdaş Politikacılar

                 Çağdaş Politikacılar:
Çağdaş ülkelerde siyasi partilerin önde gelenleri şu davranışlardan kaçınmaktadır:
- İftira atmak
- Yalan söylemek
- Komplo kurmak
- Tuzaklar kurmak
- Görevleri ve yetkileri suiistimal etmek
- Adam kayırmak
- Yağcılık, yalakalık yapmak
- Hile yapmak
- Yasaların suç olarak tanımladığı davranışlar
- Küfürlü ya da argo sözcüklerle konuşmak
- Astlarına kötü davranmak
- Vergi kaçırmak
- İhale yolsuzluğuna bulaşmak
- Çete kurmak ya da çetelerin hizmetinde çalışmak
- Ülkenin güvenliğini tehlikeye sokacak davranışlar
- Yetkilerini aşan sınır tanımazlıklarda bulunmak
- Ahlaken kötü örnek olmak
- Şahsi çıkar sağlamak
- Yasaların kabul etmediği hediye ve benzeri değerli malları ve parayı kabul etmek
- Doğal yaşama ve çevre sağlığına zarar verici davranış ve kararlarda bulunmak
- Kavga çıkarmaya yönelik davranışlarda bulunmak
- Şiddet eğilimli olmak
- İnsan haklarına aykırı olan davranışlarda bulunmak
- Teröre bulaşmak
- Cinayet
-
        Saygılarımla...
       Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 07.06.2019, K.
 
 

Erişilmesi Gereken En Üst Mevkii

     Erişilmesi Gereken En Üst Mevkii
§       Bir insanın yetişmesi yaşamda yerini alması kolay değil.
§       Ailesi, çevresi, mahallesi, gittiği okullar ve kendi kişisel çabalarıyla elde ettiği gelişimi, mesleksel konumu, okur ve yazar olma durumu... tüm bunlar o insanın oluşumunu gösterir.
§       Bunlara bakarak da diğer insanlar, toplum bu kişiyi değerlendirir ve hak ettiği kadar değer verir.
§       Bu saydığım özelliklerin, durumların yanı sıra ya da bunların sonucu olarak da o kişinin "karakter özellikleri" kendisini gösterir.
§       Bilgi düzeyi, yetenekleri, başarıları... çok çok önemlidir doğal olarak.
§       Toplumdaki elde ettiği yer de bunlara bağlıdır.
§       Kazandığı saygınlık da yine bir ölçü sayılabilir.
§       Ve her bir insan da yaşamında bu özelliklere,  bu konumlara gelmek ister
§       Tüm bunların tek de olsa, tümüyle de olsa en üstünde bir başka özellik daha vardır ki o özellik en değerli olanıdır.
             - Güvenilir olmak, dürüstlük.
§       Ne yazık ki her şeyin var da olsa, en iyi konumlara da erişmiş olsan da eğer "dürüst" değilsen, güvenilir değilsen...
·       Hiç bir anlamı kalmaz!
·       Hiç kimse sana inanmaz!
·       Artık bir değerin kalmamıştır...
§       Demek ki bir insanın erişebileceği en üst nokta "dürüstlük"tür.
§       Yaşamımızın ana yapısı bu olmalıdır.
  
     Saygılarımla...
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 08.06.2019, K.
 
 
 

Dürüst ve Güvenilir Gazetecilere

        Dürüst ve Güvenilir Gazetecilere
Çevresini ve doğayı korumağa çalışan, adalet arayan araştırmacı gazetecilere:
·        Sizler ülkemizin çağdaş bir ülkeler düzeyinde olmasını isteyerek, meslek ahlakı ile kendi olanaklarınızla emek harcayan kişilersiniz.
·        Çağdaş bir Türkiye'nin araştırmacı, dürüst ve güvenilir gazetecilere çok gereksinimi vardır.
·        Bu özelliği taşıyan gazeteciler için bir örnek olan rahmetli basın şehidi Uğur Mumcu'yu saygıyla anmak gerekir her zaman.
·        Bu gazeteciler sadece saygın bir meslek için görev yapmakla kalmıyorlar, ayni zamanda ülkelerinin demokratikleşmesi için çok ciddi mücadele veriyorlar.
·        Ben de kişisel olarak bu tür "gerçek gazetecilere" çok teşekkür ediyorum.
·        Bilgilendirmelerinize ve sorumlu gazetecilik anlayışınıza kentinizin ve de insanlarının gereksinimi var.
·        Yazınız her zaman açıkca araştırmalara dayalı ve kimseleri de haksız olarak suçlamadan yazılmış oluyor.
·        Hakikatleri ve de kamu hakkını dile getirmeğe çalışan bu gazeteciler, "neyin ne olduğunu" aslında en baştan biliyorlarsa da sorumluluk bilinci ile, kendilerince "olumlu bir katkıda" bulunmak istiyorlar.
·        Edep ve insancıl bir yurttaşlık anlayışı ile gösterdiğiniz çabalar ne yazık ki bazı çevreleri rahatsız edecektir.
·        Buna rağmen bir "adalet devleti"ne olan umudunuzu yitirmediğiniz görülmektedir.
·        Bir de şunu bilmenizi isterim:
    - Sizin, belki de hiç tanımadığınız, yüzünü bile görmediğiniz, fikirlerini açıkca dile getiremeyen bir insanlar topluluğu "yazılarınızı" okumaktadır ve de kalpten "destek" vermektedirler.
·         Dünyanın birçok yerinde gazeteci varsa da bunların içinden sadece çok azı tarihde yerini alır ve en saygın ödüllere layık görülürler. (Pulitzer ödülü: Pulitzer kazanmak her haber, gazeteci veya kitabın kalitesi için bir garanti değildir. Ancak, gazeteciliğin, dünyanın her tarafında büyük baskı altında olduğu günümüzde, gazetecilik cesaretini korumak ve bir sonraki gazeteci kuşağına aktarmak için bir psikolojik bariyer oluşturduğu da açık.)
·        Dürüst ve güvenilir gazeteciler okuyucularınızın gücü ve duaları sizinledir.
·        Ülkenizin ve çevrenizin ve belki de diğer ülkelerin, toplumların sizlere gereksinimi vardır.
·        Sizlere sabır ve dayanma gücü diliyorum.
 
    Saygılarımla...
    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 10.06.2019
 

TÜRKİYE ve Sığınmacılar Sorunu

       TÜRKİYE ve Sığınmacılar Sorunu
§        2008 yılı sonunda dünya çapında 42 milyon kişi zorla yerlerinden edilmiştir.
§        Bu sayı; 15.2 milyon mülteci, 827.000 sığınmacı ve 26 milyon yerinden edilmiş kişiyi içermektedir.
§        Uluslararası göçün bir sorun alanı olup olmadığı önemli bir tartışma alanıdır ve sorun olarak tanımlamak kendi içerisinde bir takım alt tartışmalara karşılık gelmektedir.
§        Türkiye, coğrafi konumunu ve çevre ülkelere göre gelişmişliği nedeniyle uluslar arası göç ve yasa dışı göç olaylarında hem hedef ülke hem de transit ülke olarak ön plana çıkmaktadır.
§        Suriye’deki savaş nedeniyle hala ülkemize sığınmaya devam eden ki­şiler sığınmacı olarak kabul edilmiştir.
§        Türkiye’ye göç eden kişiler sığınmacı ya da mülteci kimliği altında yerleşim yerlerinde veya kamplarda yaşamaktadırlar.
§        Bölgemizde süre gelmekte olan çatışmalar ve savaşlar izlerini uzun yıllardır sürdürmektedir. Yaşamlarını yitirenler ve yaşama koşullarının zoruyla bulundukları bölgelerden kaçanların sayısı ürkütücüdür.
§        Birbiriyle ortak paydası olan göçmen, mülteci ve sığınmacı kavramları, aralarında keskin bir ayrım olmadığından sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılan kavramlardır.
§        Bu kavramlar arasında daha çok sosyolojik açıdan bir benzeşme bulunmakta, hukuksal açıdan birbirinden farklı tanımlarla ifade edilmektedir.
§        İltica, kendisine mültecilik statüsü verilmesi istemiyle bir ülkeye başvuru yapan kişinin başvurusunun kabul edilme­sini sağlayan bir haktır.
§        Mültecilik durumu iltica hakkının tanınmasıyla oluşan hukuki bir statü olduğu için mültecilik ve iltica hakkı iç içe geçmektedir. İngilizcedeki karşılığı “asylum”dur.
§        İngilizce "asylum" kelimesinin sözlük anlamı “özellikle politik sebeplerden ötürü ülkesini terk eden kişiye bir devlet tarafından verilen koruma” şek­linde belirtilmektedir.
§        Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 1’inci maddesinin (A) bendinde mülteci, “Irkı, dini, tabiiyeti, belli bir gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı se­beplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen şahıs(lar)”olarak tanımlanmıştır.
§        Bu tanım çerçevesinde sığınmacı, henüz mülteci statüsü almaya yönelik başvurusu karara bağlanmamış kişiler için kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, aynı zamanda he­nüz başvuru yapmamış veya başvurusu hakkında cevap bekleyen kişiler de, sığınmacı olarak tanımlanmaktadırlar.
§        Mülteci kavramı, genel olarak yaşadığı yeri terk etmeye zorlanan insanları tanımlamak için kullanılmaktadır. İngilizcede “refugee” kelimesiyle kullanılan mülteci, özel­likle politik nedenlerden dolayı ülkesini terk eden kişiye bir devlet tarafından verilen koruma” anlamındadır
§        Sığınmacı ve mülteci arasındaki ayrım sığınmacılık durumunun “geçici” statü olmasıyla ilişkilidir.
§        Somut olarak ifade etmek gerekirse, ülkesi dışında başka bir ülke yetkililerine ya da Birleş­miş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne iltica başvurusunda bulunan bir kişinin sığınmacılık durumu ve statüsü başvurusu sonuçlanana kadar yani mülteci kriterlerini taşıyıp taşımadığına kadar verilene dek sürmektedir.
§        Statü belirleme birimlerince yapılan incelemeler sonucunda o ilticacı mülteciliğine gerekçe oluşturacak kriterlere sahip ise sığınmacı statüsünden mültecilik statüsüne geçmektedir.
§        AB (Avrupa Birliği) kurumu Frontex kadar sıkı sınır tedbirlerine henüz sahip olmaması sonucu özellikle düzensiz göç ile ilgili veri kaydında ve verilere ulaşmada sıkıntılar yaşanmaktadır.
§        Avrupa Birliğine uyum sürecinde, sorumluluklarını uluslararası metinlerden alan Türkiye, yabancılara yönelik politikalarını uluslararası gelişmelere göre yeniden düzenlemek durumunda kalmış, 2013 yılında "yabancılar ve uluslararası koruma kanunu" çıkartarak hukuki altyapısı güçlendirmiştir.
§        Ülkelerinden can güvenliği nedeni ile kaçıp gelen insanlara yardım etmek doğru bir davranışdır.
§        Bu yörelerden gelen gelip Türkiye'ye sığınanların sayısı da gittikce artmaktadır.
§        Sığınmacı sayısının ve sığınma süresinin ön görüleri fazlasıyla aşması ve sürecin büyük bir belirsizlik içine girmesi sorunun eğitim boyutuna daha fazla önem vermeyi zorunlu kılmaktadır.
§        Sığınmacıların sayılarındaki aşırı artışın ve büyük kısmının kampların dışına dağılmasının, diğer konularda olduğu gibi eğitim konusunda da çözülmesi güç problemlere neden olduğu anlaşılmaktadır.
§        Türkiye Devleti ise her türlü yardımı yaparak kucak açmaktadır.
§        Sığınmacıların çoğu ruh sağlıklarını olumsuz olarak etkileyen göç öncesi, göç sırası ve göç sonrası çoklu travmalara maruz kalmaktadır.
§        Sığınmacıların birçoğunda ruhsal bozukluklar olarak bunaltı, depresyon, psikosomatik belirtiler, uyku düzensizliği, dikkat eksikliği, intihar, agorafobi ve travma sonrası stres bozukluğu görüldüğü belirtilmiştir.
§        Yaşanılan ruh sağlığı problemleri, risk etmenleri ve problemlerle baş etme açısından kadınlar, erkekler, çocuklar ve ergenler arasındaki farklılıklar dikkat çekmektedir.
§        Türkiye’de sığınmacı ve mülteci olma, yaşanılan ruhsal bozukluklar, kadın sığınmacılar, erkek sığınmacılar, çocuk ve ergen sığınmacılar ayrı ayrı sorunlar oluşturmaktadır ve bunların çözüm yolları araştırılmaktadır. Hasta-doktor iletişimi ve kültürlerarası anlayış gereklidir.
§        Travma mağdurları kliniklere gönderilmeli ve fiziksel sağlığı dahil bütüncül bir tedavi yapılmalıdır.
§        Sosyal desteğin önemi atlanmamalı ve sosyal destek çeşitli kaynaklarla sağlanmalıdır.
§        Kesin ve sonuçlandırılmış bir yasal soruşturma geçirmemiş olan ve dünyaca kabul edilen "sığınmacı" koşullarına uymayanların TÜRKİYE'nin yapısına çok zarar vereceği açıkca bellidir.
§        Bu tür "kabullenmelere" razı olmamak ve bir tür de karşı çıkış "ırkcılık" değildir.
§        Yapılmak istenilen üzerinde çok ciddi bir biçimde düşünmek ve büyük endişeler taşımak ise ülkenin yurttaşlarının en doğal hakkı ve görevidir.
§        Geldiği yörede yaşama koşulları düzelsin diye yapılan devletimizin katkıları da takdir görmelidir.
§        Sığınmacıların kendi ülkelerine geri dönebilmeleri için geliştirilen ve uygulanan çabalar ve programlar sığınmacıların ülkelerine döndüklerinde kendi gelenek ve kültürleri ile yaşamalarını sağlayacaktır.
§        Sığınmacıların TÜRKİYE' toplumunun gelenek, görenek ve toplumsal yapısına uyamadıkları gibi kültürel çatışmalarla yaşayacakları sorunlar onların dejenerasyon ile karşılamasını getirecektir.
§        Toplumsal çatışmalar ile baş edemeyen kuşaklar ise bireysel sorunlar ile karşılaşacaklar ve suça itilme olasılıkları artacaktır.
§        Bu konu kendi önemi ve genişliği nedeni ile aslında çeşitli uzmanlıkları, disiplinleri gerektirmektedir.
§        Akademik araştırmalar yapılmakta ve çözüm önerileri de sunulmaktadır. Yurttaşları büyük bir bölümü için bu tür araştırmalar ve incelemeler günlük yaşamlarından çok uzaktadır.
§        Tüm bu uğraş ve çabalara, araştırmalara rağmen Türk toplumu bu sorun ile yaşamada zorluklarla karşılaşmaktadır.
§        Göç kabul eden ülkenin yerleşik bireyleri ise her kesimiyle huzursuzluk göstermektedir.
            Saygılarımla...
             Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 12.06.2019, K.

Hiç Kimseye Hak Ettiğinden Fazla Değer Verilmemelidir

         Hiç Kimseye Hak Ettiğinden Fazla 
              Değer Verilmemelidir
§        İnsanlara değer vermek, onları değerli hissettirmek tartışmasız çok önemlidir.
§        Ancak bu değerin "ölçüsü" çok daha da önemlidir.
§        Yaşadıkca görülmektedir ki "fazla" değer vermek bizi üzer ve gün gelir o insanın da kendini "kaybetmesine" neden olabilir.
§        Hiç kimseye hak ettiğinden fazla bir değer verilmemelidir.
§        Yoksa, kendini öyle yerlere koyar ki artık hiç tanıyamazsınız onu... 
§        O kişinin yaptığı yanlışlar bile doğru gibi gelmiştir sana.
§        Birilerine aşırı yakın davranmak, ona aşırı değer vermek ve de yüceltmek aslında onun ahlakını bozmaktır bir anlamda...
§        Dürüst ve kişiliği gelişmiş kişiler ise hiç kimseyi şımartmadan, ona gerçek değerini verir.
§        Gözünde çok yükselttiğin bir kişi bir gün gerçekten yukardan bakmaya başlar sana.
§        Senin yücelttiğin o kişi seni beğenmemeğe başlar.
§        Senin başarılarına, yeteneklerine, ürettiklerine tepeden bakmağa başlar.
§        Aranızdaki gerçek uzaklığı anlamazsın.
§        Yaşama değer bir yaşam, sevmeye değer bir aşk, dostluğa değer bir arkadaşlıktan asla vazgeçmemek gerekir. Ne eksik ne de fazlasını aramak  gerekir.
§        Seni üzen biri varsa da çok iyi düşünüp, taşınıp, adilce değerlendirmek gerekir.
§        Sonuçda vereceğin "adil" karara da inan ve bir daha asla uğraşma!
§        Kimseyi kırmamak için verdiğin emekler bir sonuç vermiyorsa "hâlâ" vefasızlık ve nankörlük görüyorsan; aslında belki de sen "yanlış insanlara" değer veriyorsun demektir.
§        Unutma!
     _______ Fazla değer başını yere eğer! _____ 
§        Karşındaki kişinin senin değerini de anlaması gerekir.
§        Sana gerçek değerini vermelidir.
§        Başkalarından da sana öyle ya da böyle değerler vermesini de öyle çok bekleme...
§        Sen, yeter ki "kendinle" mutlu ol!
§        Bu yeter aslında, mutlu olman için...
§        Birisi de şöyle sormuş:
     - Ederinden fazla değer soytarıyı kral mı eder?
§        Belki de öyledir, kim bilir....
§        Arkadaşları sevmek yetmez. Onlara saygı duyabilmek de gerek.
§        Arkadaşlara değer vermek, onları önemsemek gerekir. Sevmek ise özveri  ister.
§        Hepsi değilse de bazı insanlara verebilecek en büyük değer adlarının baş harfini "büyük" yazmak olmalıdır. Gerisi ise artık hiç önemli değildir. Emek harcamağa bile değmezler!
§        Ama şöyle düşünmek de çok doğru olmayabilir:
       "- Hiçbir zaman gerçek bir dostum olmayacak.
        - Beni kendisinden çok düşünen, yanlışlarımı söyleyen ama haklı olduğumda sonuna kadar beni savunan; bir dostum hiç olmayacak!....."
§        Belki de, seni üzecek ise, hiç olmaması daha mı iyidir?
             Saygılarımla...
             Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 16.06.2019, K.