1 Temmuz 2025 Salı

KABOTAJ VE DENİZCİLİK

 KABOTAJ VE DENİZCİLİK BAYRAMI

Kabotaj ve Denizcilik Bayramı, Türkiye'nin denizlerdeki "tam bağımsızlığını ve egemenliğini" simgeleyen önemli bir ulusal bayramdır.

Her yıl 1 Temmuz'da kutlanan bu özel gün, 1926 yılında yürürlüğe giren Kabotaj Kanunu'nun yıldönümüdür.

Kabotaj ve Denizcilik Bayramı'nın Amacı ve Hedefleri

Kabotaj Bayramı'nın temel amacı ve hedefleri şunlardır:

-Ulusal Egemenliğin Tescili:

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yabancı devletlere verilen kapitülasyonlar nedeniyle denizlerimizdeki taşımacılık ve ticaret hakkı büyük ölçüde kaybedilmişti.

Kabotaj Kanunu ile birlikte Türkiye, kendi karasularında deniz taşımacılığı, balıkçılık, dalgıçlık gibi tüm denizcilik faaliyetlerini sadece Türk vatandaşları ve Türk bayraklı gemilerin yapma hakkını elde etmiştir.

Bu bayram, bu “egemenlik hakkının” kazanılmasını ve “korunmasını” hatırlatır.

-Ekonomik Bağımsızlığın Desteklenmesi:

Kanun, yerli denizcilik sektörünü destekleyerek ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamayı hedeflemiştir. Yabancı gemilerin kıyı ticareti yapmasının önüne geçilmesiyle, Türk denizcileri için daha fazla iş imkânı doğmuş, denizcilik eğitimi ve sektörü gelişmiştir.

-Denizcilik Bilincinin Artırılması:

Kabotaj Bayramı, denizciliğin ve deniz ticaretinin ülke ekonomisi ve güvenliği açısından taşıdığı öneme dikkat çekmek, toplumda denizcilik bilincini ve kültürünü yaygınlaştırmak amacını taşır.

-Milli Birlik ve Gururun Pekiştirilmesi:

Denizcilik alanında kazanılan bu bağımsızlık, milli birlik ve gurur kaynağıdır. Bayram kutlamalarıyla bu milli ruh canlı tutulur.

ÖNEMİ

Kabotaj ve Denizcilik Bayramı'nın Türkiye için önemi büyüktür:

-Stratejik Bağımsızlık:

Türkiye'nin üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesi olması nedeniyle denizlerdeki egemenlik, hem savunma hem de ticaret açısından hayati öneme sahiptir.

Kabotaj hakkı, Türkiye'nin “denizlerdeki stratejik bağımsızlığının” güvencesidir.

-Ekonomik Kalkınma:

Kabotaj Kanunu, Türk deniz ticaret filosunun gelişmesine ve liman işletmeciliğinin millileşmesine zemin hazırlamıştır.

Bu durum, ülkenin ekonomik kalkınmasında önemli bir rol oynamıştır.

-Denizcilik Sektörünün Gelişimi:

Kanun sayesinde denizcilik mesleği prestij kazanmış, denizcilik okulları ve eğitimleri gelişmiş, nitelikli denizcilik personeli yetiştirilmesi hızlanmıştır.

-Tarihi Miras:

Kabotaj Bayramı, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin “ulusal egemenliğinin” denizcilik alanındaki yansımasıdır ve denizcilik tarihimizde önemli bir dönüm noktasıdır.

TÜRKİYENİN DENİZLERİ NE DURUMDADIR?

Bu özel gün, Türkiye'nin denizlere olan bağlılığını, denizcilik sektörünün gelişimini ve denizlerde kazanılan bağımsızlığı bir kez daha anma ve kutlama vesilesidir.

Kabotaj Kanunu ile kazanılan denizlerdeki egemenlik hakkı, Türkiye için bugün de büyük önem taşıyor.

Türkiye'nin denizleri ve denizcilik sektörü, hem stratejik hem de ekonomik açıdan ülkenin önemli varlıkları arasında yer alıyor.

Ancak, elbette bazı zorluklar ve gelişmeler de mevcut.

-Deniz Ticareti ve Filo Gücü

Türkiye'nin deniz ticaret filosu, son yıllarda önemli bir gelişme kaydetti. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı'nın açıklamalarına göre, Türk sahipli deniz ticaret filosu bugün dünyada 11. sırada yer alıyor.

Ülke genelinde 2.150'den fazla gemi ve yaklaşık 51.9 milyon detveyt tonluk (dwt) bir kapasiteye sahip.

Bu, ilk 10 hedefi doğrultusunda önemli bir ilerleme.

Türk Boğazları, yılda 40 binden fazla gemiye ev sahipliği yapıyor ve uluslararası deniz taşımacılığında kritik bir geçiş noktası olmayı sürdürüyor.

Türkiye'nin 85 faal tersanesi, 94 bin kişiye istihdam sağlıyor ve gemi inşa sektörünün gelişimine katkıda bulunuyor.

-Çevresel Durum ve Kirlilik

Türkiye denizleri, özellikle Marmara Denizi olmak üzere, çeşitli kirlilik baskıları altında.

Deniz yosunu “Müsilaj” gibi sorunlar dönem dönem kendini gösterse de, bu konuda çeşitli önlemler alınıyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, denizi kirlettiği belirlenen gemilere ve işletmelere ciddi cezalar uyguluyor.

Örneğin, denizi kirleten gemilere milyonlarca liralık cezalar kesiliyor.

Elektronik Gemi Denetleme Sistemi (EGDS) gibi sistemlerle denizler 24 saat izlenerek kirlilikle mücadele ediliyor.

Ancak, kara kökenli atıklar, endüstriyel ve tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan kirlilikler hala önemli bir sorun teşkil ediyor.

Arıtılmamış atık suların denize deşarj edilmesi bazı kıyı bölgelerinde devam ediyor ve bu durum ekosistem üzerinde baskı oluşturuyor.

Özellikle plastik atıklar, deniz canlıları için büyük bir tehdit olmaya devam ediyor.

-Deniz Biyolojik Çeşitliliği

Türkiye'nin Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz gibi dört farklı denizi, zengin ve kendine özgü bir biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yapıyor.

Akdeniz, yüksek tuzluluk ve sıcaklık oranlarıyla öne çıkarken,

Karadeniz daha düşük tuzluluk ve azalan tür çeşitliliği gösteriyor.

Ege Denizi zengin ekosistemler sunarken, Marmara Denizi hem Akdeniz hem de Karadeniz türlerini barındıran bir koridor görevi görüyor.

Ancak, iklim değişikliği ve insan kaynaklı baskılar nedeniyle deniz ekosistemlerinde değişimler gözleniyor.

Özellikle Akdeniz kıyılarında tropikleşme süreci kuvvetli bir şekilde hissediliyor, yani sıcak deniz türleri bu bölgelerde yayılım gösteriyor.

Denizlerimizdeki balık tür çeşitliliği de aşırı avlanma ve yabancı türlerin girişi gibi faktörlerden etkileniyor.

Bu değişimlerin sürekli takip edilmesi ve biyolojik çeşitliliğin korunması için çalışmalar yapılıyor. Türkiye ayrıca açık denizlerdeki biyolojik çeşitliliğin korunması için Birleşmiş Milletler (BM) anlaşmasına da taraf olmuştur.

-Denizcilik Eğitiminde ve Sektörde Sorunlar

Türk denizcilik sektörü, nitelikli personel yetiştirme, eğitim müfredatı ve staj imkanları gibi bazı sorunlarla karşı karşıya.

Denizcilik eğitiminde pratik uygulamaların yetersizliği, İngilizce dilinde mesleki derslerin ve sınavların zorluğu, denizci eğitmen sayısının azlığı gibi konular sektörün geleceği için “önem” taşıyor.

Ayrıca, küresel ekonomik yavaşlamaların deniz ticaretine etkileri ve “gemi inşa” sanayisinin desteklenmesi gibi ekonomik zorluklar da zaman zaman gündeme geliyor.

SONUÇ OLARAK,

Türkiye Kabotaj Kanunu'nun getirdiği haklarla denizlerinde “güçlü” bir konumda olmaya devam ediyor ve deniz ticaret filosu büyüyor.

Ancak, deniz kirliliği ve ekosistemdeki değişimler gibi çevresel zorluklarla mücadele etmek, aynı zamanda denizcilik sektörünün eğitim ve personel kalitesini artırmak, ülkenin denizlerdeki sürdürülebilir gelişimini sağlamak için devam eden önemli çabalar gerektiriyor.

. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.01, Mff.

. (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)

GELİŞMEMİŞ TOPLUMLAR

 . “GELİŞMEMİŞ” TOPLUMLARIN GENEL DURUMU

Kendisini çağa uyduramamış, gelişmemiş, kültürel ve teknik düzeyde geri kalmış, feodal ve kabileci, yobaz etkiler altındaki bir toplumun durumunu nasıl değerlendirebiliriz?

Böyle bir toplum genellikle “kapsamlı bir geri kalmışlık” döngüsü içindedir.

Bu durum, sadece teknik veya ekonomik alanlarda değil, aynı zamanda sosyal, siyasal ve insani kalkınma alanlarında da kendini gösterir.

A) TOPLUMSAL VE KÜLTÜREL YÖNLER

-Feodal ve Kabileci Yapı:

Toplumsal ilişkilerde ve yönetimde, kan bağına dayalı veya toprak ağalığı gibi eski sistemler baskındır.

Bu durum, liyakat yerine sadakati ve statükoyu ön plana çıkarır.

Bireysel haklar ve özgürlükler genellikle kabilenin veya feodal beyin ya da bazı güç odaklarının  çıkarlarının gerisinde kalır.

-Gelenekselcilik ve Yeniliğe Direnç:

Köklü gelenekler ve dogmatik inanışlar, değişime ve yeniliğe karşı güçlü bir direnç oluşturur.

Bu, bilimsel gelişmeyi, sanatsal ifadeyi ve eleştirel düşünmeyi engeller.

Eğitim, genellikle dini veya geleneksel bilgilerle sınırlıdır ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirmekten uzaktır.

-Yobaz Etkiler ve İdeolojik Baskı:

Toplum, genellikle belirli bir ideolojinin veya dini yorumun sıkı kontrolü altındadır.

Bu durum, farklı düşüncelerin bastırılmasına, bilgi akışının kısıtlanmasına ve bireylerin özgürce sorgulama yeteneklerinin körelmesine yol açar.

Bilim ve sanat, bu ideolojinin süzgecinden geçmek zorunda kalır.

-Düşük İnsan Sermayesi:

Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği, bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmelerini engeller. Okuryazarlık oranları düşüktür ve nitelikli iş gücü eksikliği yaşanır.

Kadınların toplumdaki rolü genellikle sınırlıdır ve toplumsal gelişime katılımları engellenir.

B) EKONOMİK VE TEKNİK YÖNLER

-Teknolojik Geri Kalmışlık:

Endüstri devrimlerinden ve modern teknolojinin sunduğu olanaklardan uzak kalınır.

Üretim yöntemleri ilkeldir ve verimlilik düşüktür.

Bu durum, ekonomik büyümenin önündeki en büyük engellerden biridir.

-Kapalı Ekonomi ve Dışa Bağımlılık:

Genellikle dış ticaretin kısıtlı olduğu, kendine yetmeye çalışan veya belirli ürünlerin ihracatına bağımlı bir ekonomik yapı gözlemlenir.

Bu, ekonomik şoklara karşı kırılganlığı artırır.

-Yoksulluk ve Gelir Eşitsizliği:

Kaynakların ve fırsatların adil dağıtılmaması nedeniyle geniş çaplı yoksulluk ve derin gelir eşitsizlikleri yaygındır.

Toplumun büyük bir kesimi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanır.

-Altyapı Eksikliği:

Ulaşım, enerji, iletişim gibi temel altyapı hizmetleri yetersizdir.

Bu durum, ekonomik faaliyetleri kısıtlar ve yaşam kalitesini düşürür.

C) SİYASİ VE YÖNETİMSEL YÖNLER

-Otoriter Yönetimler:

Genellikle demokratik süreçlerin işlemediği, gücün tek elde toplandığı veya sınırlı bir elit grubun kontrolünde olduğu yönetim biçimleri yaygındır.

Hukukun üstünlüğü ilkesi zayıftır ve keyfi uygulamalar görülebilir.

-Kurumsal Zayıflık:

Devlet kurumları genellikle yozlaşmıştır, şeffaflıktan uzaktır ve hesap verebilirlikten yoksundur.

Bu durum, toplumun güvenini sarsar ve istikrarsızlığa yol açar.

-Dış İlişkiler ve İzolasyon:

Uluslararası toplumdan izole olabilirler veya uluslararası hukuka ve normlara uymakta zorlanabilirler.

Bu durum, ekonomik ve siyasi ilişkilerini olumsuz etkiler.

ÖZETLE

Böyle bir toplumun durumu, genel olarak durağanlık, tutarsızlık ve insani potansiyelin boşa harcanması ile de açıklanabilir.

Gelişme için gerekli olan dinamizm ve yenilikçilik eksikliği, toplumu kısır bir döngüde tutar.

Bu durumdan çıkış, genellikle eğitimde, yönetimde ve düşünsel yapıda köklü değişimleri gerektirir. Ancak bu tür değişimler, yerleşik güçlerin ve düşünce kalıplarının direnci nedeniyle oldukça zorlu ve uzun soluklu süreçlerdir.

Ç) TÜRKİYE BÖYLE BİR ÜLKE MİDİR?

Bu değerlendirme, hangi açılardan bakıldığına ve hangi kriterlerin kullanıldığına göre değişebilir.

Türkiye, modernleşme ve batılılaşma hedefiyle kurulmuş, köklü bir cumhuriyet mirasına sahip bir ülkedir.

Büyük kentlerde ve özellikle genç nüfus arasında, küresel trendleri takip eden, teknolojiye açık ve modern yaşam tarzlarını benimsemiş kesimler oldukça yaygındır.

Türkiye, küresel ekonomiye entegre olmuş, önemli bir sanayi ve hizmet sektörüne sahip, teknolojik gelişmeleri takip eden ve hatta bazı alanlarda (savunma sanayii, yazılım gibi) önemli atılımlar yapan bir ülkedir.

İnternet erişimi yaygındır, sosyal medya kullanımı yoğundur ve genç nesiller küresel akımlarla iç içedir.

Farklı Görünümler

Ancak, Türkiye'nin farklı bölgeleri ve toplumsal kesimleri arasında önemli farklılıklar ve eşitsizlikler bulunmaktadır.

Ülkenin bazı kırsal bölgelerinde veya daha geleneksel yapıların güçlü olduğu yerlerde, bahsettiğiniz bazı özelliklere rastlamak mümkündür:

Feodal ve Kabileci Etkiler:

Özellikle Güneydoğu Anadolu gibi bazı bölgelerde, aşiret yapısı ve feodal ilişkilerin toplumsal düzen üzerinde hala belirli bir etkisi olduğu gözlemlenebilir.

Bu durum, siyasi tercihlerden günlük yaşama kadar birçok alana yansıyabilir.

Gelenekselcilik ve Muhafazakarlık:

Toplumun geniş bir kesiminde güçlü bir gelenekselcilik ve muhafazakarlık eğilimi vardır.

Bu, bazı durumlarda bilimsel düşüncenin veya yeniliklerin sorgulanmasına neden olabilir.

Ancak, bu durumun doğrudan "yobazlık" olarak etiketlenmesi doğru değildir; daha çok kültürel ve dini değerlere bağlılık olarak açıklanabilir.

Eğitim ve Kalkınma Farklılıkları:

Türkiye genelinde eğitim seviyesi yükselse de, bölgeler ve gelir grupları arasında hala önemli farklılıklar mevcuttur.

Kırsal kesimlerde ve dezavantajlı bölgelerde eğitim kalitesi ve erişimi düşebilir, bu da insani kalkınmada geriliklere yol açabilir.

Demokratik ve Kurumsal İşleyiş:

Türkiye'de demokratik kurumların işleyişi ve hukukun üstünlüğü konularında zaman zaman tartışmalar yaşanmaktadır.

Şeffaflık, hesap verebilirlik ve liyakat gibi kavramların uygulanmasında aksaklıklar olduğu yönünde eleştiriler mevcuttur.

Ç) ATATÜRKÜN GÖSTERDİĞİ YOLDAN UZAKLAŞAN BİR TÜRKİYENİN DURUMU NEDİR?

Atatürk'ün gösterdiği yoldan ve hedeflerden, onun fikirlerinden ve devrimlerinden uzaklaşan bir Türkiye'nin durumu, onun kurduğu modern, çağdaş ve ilerici cumhuriyet vizyonundan sapma anlamına gelir.

Bu durum, Türkiye'nin farklı alanlarında çeşitli çok olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Atatürk, özellikle eğitim, hukuk, toplumsal yaşam ve kadın hakları gibi alanlarda yaptığı devrimlerle Türkiye'yi ileriye taşımayı amaçlamıştır.

Örneğin, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi, Türk Medeni Kanunu ile kadın erkek eşitliğinin sağlanması, eğitim birliğinin (Tevhid-i Tedrisat) sağlanması ve Latin alfabesine geçiş (Harf Devrimi) gibi adımlar, toplumu “çağdaşlaştırma” yolunda atılan önemli adımlardır.

Atatürk'ün gösterdiği yoldan uzaklaşan bir Türkiye, modernleşme ve çağdaşlaşma hedeflerinden saparak içe kapanma, toplumsal gerilimlerle ve uluslararası alanda yalnızlaşma riskleriyle karşı karşıya kalır.

Bu durum, ülkenin demokratik, ekonomik ve sosyal kalkınmasını olumsuz etkileyebilir ve gelecekte daha büyük sorunlara yol açabilir.

Atatürk'ün ilkeleri, sadece bir ideoloji olmanın ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini ve çağdaş bir ulus devlet olmanın gerekliliklerini temsil etmektedir ve çağdaşlaşma için, kalkınmış bir refah toplumu olabilmek için gereklidir.

Türkiye'yi tek bir kalıba sokmak yerine, çok katmanlı ve çelişkiler barındıran bir yapıya sahip olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.

Bir yandan modern, dinamik ve küresel entegrasyonu yüksek şehir merkezleri bulunurken, diğer yandan geleneksel yapıların ve bazı geri kalmışlık belirtilerinin gözlemlenebildiği bölgeler de mevcuttur.

Dolayısıyla, Türkiye'nin "geri kalmış" bir ülke olduğunu iddia etmek, ülkenin genel gelişimini ve modernleşme çabalarını göz ardı etmek olur.

Ancak, bazı olumsuz özelliklerin belirli bölgelerde veya toplumsal kesimlerde hala varlığını sürdürdüğünü kabul etmek de gereklidir.

Bu durum, Türkiye'nin ilerlemesi ve daha kapsayıcı bir kalkınma sağlaması için üzerinde çalışılması gereken alanları işaret etmektedir.

. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.01, Mff.

. (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)

 

ATATÜRK'ten UZAKLAŞAN TÜRKİYE

  .  ATATÜRKÜN GÖSTERDİĞİ YOLDAN UZAKLAŞAN TÜRKİYE

.  Atatürk'ün gösterdiği yoldan ve hedeflerden, onun fikirlerinden ve devrimlerinden uzaklaşan bir Türkiye'nin durumu, onun kurduğu modern, çağdaş ve “ilerici cumhuriyet” vizyonundan sapma anlamına gelir.
.  Bu durum, Türkiye'nin farklı alanlarında çeşitli çok olumsuz sonuçlar doğurur.
.  Emperyalizme karşı kendisini savunamaz, koruyamaz, mücadele edemez duruma düşürür.
A) ATATÜRK'ÜN VİZYONU VE TEMEL İLKELERİ
Atatürk'ün devrimlerinin ve ilkelerinin temel amacı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yaşanan geri kalmışlığı aşarak Türkiye'yi "kalkınan uygarlıklar” düzeyine seviyesinin üzerine çıkarmaktı.

Bu vizyon, şu ana hatlarıyla özetlenebilir:
1-Laiklik:
Din ve devlet işlerinin ayrılması, akıl ve bilimin rehber edinilmesi. Bu, hurafelerden ve dogmatik düşünceden arınmış, özgür düşünebilen bir toplum yaratmayı hedeflerdi.
2-Cumhuriyetçilik:
Milli egemenliğe dayalı, halkın kendi kendini yönettiği demokratik bir sistem.
3-Milliyetçilik:
Akılcı, çağdaş, barışçıl ve ırkçılıktan uzak bir ulus bilinci.
Türk milletinin birliğini ve bütünlüğünü vurgularken, diğer milletlere saygılı olmayı esas alır.
4-Halkçılık:
Toplumda sınıf ayrımı gözetmeksizin, eşitlik ve adaleti sağlamak.
Tüm yurttaşların yasalar önünde eşit olduğu ve devlet hizmetlerinden eşit faydalandığı bir yapı hedeflenir.
5-Devletçilik:
Özellikle erken cumhuriyet döneminde ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak amacıyla, özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda devletin öncülük etmesi.
Ancak bu, özel girişime engel olmak anlamına gelmez.
6-Devrimcilik:
Çağın gereklerine uygun olarak sürekli yenilenme, ilerleme ve durağanlıktan kaçınma, azim, gayret ve çabalama..
B) ATATÜRK'ÜN YOLUNDAN UZAKLAŞMANIN OLASI SONUÇLARI
Atatürk'ün bu ilkelerinden ve hedeflerinden uzaklaşan bir Türkiye'de görülebilecek durumlar şunlar olabilir:
1-Laiklikten Uzaklaşma ve Toplumsal Kutuplaşma:
-Bilimsel Düşünceden Uzaklaşma:
Dini referansların bilimsel bilginin önüne geçmesi, eğitimde dogmatik yaklaşımların güçlenmesi. Bu, eleştirel düşünme becerilerini zayıflatır ve toplumsal gelişmeyi yavaşlatır.
-Hukuk Sisteminde Sorunlar:
Hukukun laik temellerden sapması, din veya geleneklerin hukuk kurallarının üzerinde görülmesi, adalet anlayışını zedeler.
Hukukun üstünlüğü her şeyden önce gelmelidir.
-Toplumsal Kutuplaşma:
Laik ve seküler kesimler ile daha dindar ve muhafazakar kesimler arasındaki ayrımın derinleşmesi, toplumsal huzursuzluklara yol açabilir.
2-Demokratik Değerlerde Gerileme:
-Milli Egemenliğin Zayıflaması:
Halkın iradesinin tam olarak tecelli edemediği, gücün tek elde toplandığı veya belirli grupların tekelinde olduğu bir yönetim anlayışının güçlenmesi.
-Kişisel Hak ve Özgürlüklerin Kısıtlanması:
Düşünce, ifade ve basın özgürlükleri başta olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin daralması.
-Yargı Bağımsızlığının Zedelenmesi:
Yargının siyasi etkilerden arınmış olmaması, hukuk devleti ilkesini sarsar.
3-Eğitim Sisteminde Gerileme ve Nitelikli İnsan Kaynağı Kaybı:
-Bilimsel Eğitimin Zayıflaması:
Modern bilimsel standartlardan uzaklaşan, ezberci ve ideolojik ağırlıklı bir eğitim sistemi, nitelikli insan gücünün yetişmesini engeller.
-Beyin Göçü:
Ülkedeki bilimsel, akademik ve ekonomik ortamın yetersizliği, yetenekli gençlerin yurt dışına gitmesine neden olur.
4-Kadın Haklarında Gerileme:
-Toplumsal Rollerin Sınırlandırılması:
Kadınların eğitim, iş hayatı ve toplumsal yaşamdaki aktif rollerinin kısıtlanması, geleneksel veya cinsiyetçi rollere hapsedilmesi eğiliminin artması.
-Şiddet ve Ayrımcılık:
Kadınlara yönelik şiddetin ve ayrımcılığın artması, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gerileme yaşanması.
5-Ekonomik ve Sosyal Geri Kalmışlık:
-Liyakatten Uzaklaşma:
Yönetimde ve iş yaşamında liyakat yerine başka kriterlerin (torpil, sadakat vb.) ön plana çıkması, verimliliği düşürür.
-Yabancı Sermaye Güven Kaybı:
Hukuk devleti ilkesinin zayıflaması ve öngörülebilirliğin azalması, yabancı yatırımcıların çekingen davranmasına neden olur.
-Kültürel Yozlaşma:
Çağdaş sanattan ve evrensel değerlerden uzaklaşma, popüler kültürün yüzeysel ve sığlaşması.
C) ÖZETLE:
.  Atatürk, özellikle eğitim, hukuk, toplumsal yaşam ve kadın hakları gibi alanlarda yaptığı devrimlerle Türkiye'yi ileriye taşımayı amaçlamıştır.
. Örneğin, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi, Türk Medeni Kanunu ile kadın erkek eşitliğinin sağlanması, eğitim birliğinin (Tevhid-i Tedrisat) sağlanması ve Latin alfabesine geçiş (Harf Devrimi) gibi adımlar, toplumu “çağdaşlaştırma” yolunda atılan önemli adımlardır.
.  Atatürk'ün gösterdiği yoldan uzaklaşan bir Türkiye, modernleşme ve çağdaşlaşma hedeflerinden saparak içe kapanma, toplumsal gerilimlerle ve uluslar arası alanda “yalnızlaşma” riskleriyle karşı karşıya kalır.
.  Bu durum, ülkenin demokratik, ekonomik ve sosyal kalkınmasını olumsuz etkileyebilir ve gelecekte daha büyük sorunlara yol açar.
.  Demokratik bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşan Türkiye sert ve ve hesap vermeyen bir iktidar güçlerinin eline doğru kayar.
.  Atatürk'ün ilkeleri, sadece bir ideoloji olmanın ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini ve çağdaş bir ulus devlet olmanın gerekliliklerini temsil etmektedir ve çağdaşlaşma için, kalkınmış bir refah toplumu olabilmek için gereklidir.
.  Bugün çok yönlü ve karmaşık sorunların yaşandığı Türkiye bir demokratik, çağdaş, parlamenter, sosyal bir hukuk devleti olmayı her şeyden önce gerçekleştirdiğinde yeniden kendisini toparlar ve gelişen bir uygar ülke olma yoluna girer.
.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.01, Mff.

. (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)