. KÖY ENSTİTÜLERİ Üzerine Düşünmek
KÖY
ENSTİTÜLERİ konusuna ve gerçeğine kısaca bir bakacak olursak bugüne yönelik
düşünebilmeliyiz:
Çok
değerli birçok insan bu konuda çok derin ve geniş bilgilere sahipler.
Konunun
uzmanı olan çok değerli bilim adamları vardır.
KÖY ENSTİTÜLERİ içerisinden gelen ve bu konuda çok emek harcayan aile bireyleri
vardır.
Binlerce yurttaşımız da KÖY ENSTİTÜLERİ konusunda çok duyarlı ve saygılıdır.
Her yıl 17 nisan anma gününde fotoğraflar ve kutlama sözleri ile takdir ve
hatırlamalar dile getiriliyor.
Genelde artık yaşlanma döneminde bulunan insanlarımızın geçmişi anmaları,
beğenmeleri, gurur duymaları yeterli midir?
Niye bizim ilerici demokrat, yurtsever insanlarımız güçlerini, birleştirerek
yeniden bir "KÖY ENSTİTÜSÜ" kuramıyor?
Dünya
eğitim tarihinin tek ve en başarılı uygarlık örneği, kalkınma modeli olan
böylesine özenilmesi gereken bir KÖY ENSTİTÜLERİ modelini neden
"yeniden" yaşama geçiremiyoruz.
KÖY
ENSTİTÜLERİ fikri ve modeli, çalışma sistemi, eğitim anlayışı ve de eğitim
programı"" açıkça ve de düzgünce anlatılmalıdır.
Sanki
üzerimizdeki ağır bir örtü "akıl" kullanarak çözüme
gidebilmemize engel olmaktadır.
Günümüzde
ne yazık ki her yerde sahte gündemler ve işlerle uğraşılmaktadır.
En çok önem vermemiz gereken ne olmalıdır?
İnsani
aklı geliştirip, sosyal ve kültürel olgularla işleyerek, sorunlara en akılcı
çözüm yollarını bulabilmeliyiz.
Çağdaş
ve uygar olabilmek için, bilimde ve teknikte ilerleyebilmek için bu bir ön
koşuldur.
Devlet
olarak milli eğitime yeniden sahip çıkmamız gerekmektedir.
Bunun
içerisinde de Köy Enstitüleri yeniden ele alınmalı ve uygulamaya
yönelinmelidir.
Türkiye'nin
yeniden kalınabilmesi için eğitimde ve üretimde güçlenmesi gereklidir.
Özel
bir girişim ve mali güçle, devlet ille de yardım etmeyecekse, KÖY
ENSTİTÜLERİ'nin ana fikri ve modeli temel alınarak bir "kurumlaşma"
gerçekleştirilebilir mi?
İlk
adım olarak belki de bir "vakıf" yolu ile de girişimde bulunulabilir
mi?
Bu
konuyu araştırabilecek, uzman çok sayıda kişinin olabileceğini düşünüyorum.
Yasal
tüm olanaklar vardır.
Eğer
sorun maddi güç ise o da bulunamaz mı?
Tüm
ülkede aranılınca bulunacak birçok arazi vardır. Onların bu yolla da
değerlendirilmesi olasıdır.
Tüm
ülkede şu an "milli maarif" yerine daha çok özel okullar modeli
yayılmakta ve de kabul görmektedir. Paralı, özel okullar ne yazık ki, her yere
yayılmışlardır. Eğitimde birlik ve eşitlik kalmıştır.
KÖY
ENSTİTÜLERİ konusu hiç bir siyasi partiye ve de gruba da bağlanmadan sadece
kendi "fikri ve ameli" özellikleriyle tanıtılmalıdır.
Geliştirilen
ve olgunlaştıran bir girişim olarak ülkenin her kesimine yayılmalıdır,
tanıtılmalıdır diye düşünemez miyiz?
"Yaa,
ben zaten biliyorum" demek hiç de yetmez sanıyorum.
Yeniden
ve en içten incelenmeli ve günümüze uygun sağlam bir "yol" seçilerek
yaşama geçirilebilmelidir.
Bu
konuda emek ve mesai harcamış olan herkese, KÖY ENSTİTÜLERİ içerisinde yaşamış
olan her bir insanımıza saygılarımı sunuyorum.
Vefat edenlere de Allah'tan rahmet diliyorum.
Çözüm yolları ve modelleri olarak uygulamaya alınmış örnekler de vardır tabii
ki...
ASIL
ANA MODEL ise bir Türk Eğitim Modeli olan KÖY ENSTİTÜSÜ modeli olmalıdır.
Bildiğimiz
gibi KÖY ENSTİTÜLERİNİN FİKİR BABASI ATATÜRK´TÜR.
Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkılmış ve yeni bir devlet kurulmuştu
Ama o
zamanlar okur-yazar oranı yüzde 6 belki de 7 kadardı ancak.
Köylülerin durumu çok perişan idi.
1930'lu yıllarda hem okul sayısı çok azdı hem de yeni harflerle çağdaş eğitim
yapacak öğretmen sayısı yok denilecek kadar azdı.
Kırk
bin kadar köy vardı ve bunların otuz bininde öğretmen yoktu.
Çözüm
ne olmalı idi?
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması ile birlikte başlayan atılımlar, devrimler ve
tüm yenilik hareketleri ve milli yatırımlar fikir, destek ve gayret olarak
gücünü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten alır.
TÜRK
AYDINLANMASI da onun fikir ve emekleriyle oluşmuştur.
Onun
ülkenin durumunu gören gerçekçi bakış açısıyla kendinde olan
"vizyon"a aktardığı temel ilkeler ile ortaya çıkmış bir fikir-düşünce
ve eğitim modelidir.
Hem
köyün ve köylünün kalkınmasını ve bu yolla da ülkenin kalkınmasını
hedeflemiştir.
3
Mart 1924’te gerçekleştirilen Öğretim Birliği Yasası ile Eğitimde Birlik İlkesi
ve modeli kabul edilmiştir: **Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu (Kabul Tarihi :
3/3/1340) *Bu kanun şu an da yürürlüktedir.
1
Kasım 1928’de yapılan harf devrimi ile çağdaş ve Türk diline en yatkın ve kolay
olacak olan yeni harfler kabul edilmiş ve Türk milli eğitiminde yerini
almıştır.
Çözümün
ilk adımı, “Köy Eğitmen Kursları” uygulaması olacaktı.
Böylece
TÜRK eğitim devriminin üçüncü atılımı olarak bu yolda bir çalışmaya
girişilecekti.
Nüfusunun
nerede ise tamamı yoksul köylerden ve köylülerden oluşan o zamanların yeni
TÜRKİYE’si için bir sosyal ve ekonomik tabanlı, teknik, kültürel ve sanatla,
zanaatle içselleştirilmiş bir “eğitim modeli” düşünülmüştür.
Bu
yaygın bir eğitim modeli olacak ve ayni anda ülkenin birçok yerinde
uygulanabilecek, bozkırlar yeşertilecek ve on binlerce yoksul köylü çocuğu için
yepyeni “aydınlık” bir gelecek sağlanılacak idi.
Ülkenin
her bir yanında örgün bir ağ sistemi içinde iyi ahlaklı, becerikli, kültür ve
sanatta, dünya edebiyatında, pozitif bilimlerde... yetiştirilmiş kuşaklar
oluşacaktı.
Bu
tanımlama ise yeterli görülmeyecek ayni zamanda tam bir paralellik içerisinde
“kendi sorunlarını kendilerinin çözebileceği” el zanaatları ve planlamacılık
ile birlikte bazı meslekler de öğretilecekti.
Bu
hedeflenen eğitim modeli bir “iş eğitimi” modeli idi.
Yaparak,
yaşayarak, yerinde iş içinde öğrenilirken ayrıca onu tamamlayan teorik bilgiler
de eşin olarak paralelinde verilmekte idi.
Her yönleriyle olgun ve donanımlı fikri hür imanı tam, yetenekli kuşaklar
yetiştirilecekti.
Bu
önder gençli tam bir yurtseverlik ruhuyla ülkenin en yoksul ve en kıyıda kalmış
köylerine bile gidecek, özellikle böyle köylere gönderilecek ve köyleri, o
köylüleri aydınlatarak, okulu ile köy halkı ile tarım ve hayvancılığı ile, yeni
köy mimarisi ve küçük meslekleri ile birleştirerek yepyeni ve öz güveni yüksek,
karnı doyabilen, üretken köylüler, yeni kuşaklar oluşturulacaktı.
Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ ten kaynaklanan vizyon ve görüşlerin yaşama geçirilmesi,
gerçekleştirilmesi ne yazık ki onun sağlığında olamayacaktı.
Türk
devriminin gerçekleşmesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hep yanında olan
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un
oluşturduğu projeye inandı ve onlara destek oldu.
17
Nisan 1940’ta bir yasa çıkarıldı ve TÜRKİYE’nin yapısına ve kalkınma modeline
en uygun olacak olan eğitim atılımı uygulamaya geçirildi. (***)
Köy
Enstitülerinin mimarlarından olan o dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel
“köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz.” diye açıklıyordu.
Devrimci
düşüncenin uygulamasındaki kişi bunu "nasıl" başaracaktı?
İsmail
Hakkı Tonguç kısaca şunu ön görüyordu:
-
“Köylüye bir şey öğretebilmek için ondan birçok şey öğrenmek gerekir. Köylüyü
anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek
lazımdır....”
Köy
Enstitülerinden yetişecek öğrencilerin niteliği yeni TÜRKİYE DEVLETİ MODELİ ile
eş değerlilik taşımalıydı:
Öz
güveni yüksek, laik, eleştirel düşünen, akıl yolunu geliştirebilmiş, çözüm
yollarını arayıp bulabilecek yurt sever ve fedakar bir kuşak yetişiyordu.
KÖY ENSTİTÜLERİNİN
öğrencileri köylerden geliyordu, eğitimdeki modelin bir özelliği de karma
eğitim idi.
Köyün
sadece erkek çocukları değil, kız çocukları da eğitim şansına kavuşturulmuştu.
Böylece
köydeki ailelerin hem annesi hem de babası, çocukları ile birlikte
kalkındırılacaktı...
Onlara
her konuda yardımcı olabilecek donanımlarıyla yetiştirilip, hazırlanan
öğrenciler gittikleri köylerde köyü ve köylüyü aydınlatacak, kalkındıracaktı.
Üretim
artırılacak, köy bir refah toplumuna dönüştürülecekti....
Bu
düşüncelerle kurulan KÖY ENSTİTÜLERİ tüm yurda yayıldı.
21
yerde böylesine bir ileri TÜRK modeli olan Köy Enstitüsü kuruldu ve 20 bin
kadar genç yetiştirildi.
Daha
da çok gencimiz gerekli idi ülkenin kalkınmasına yarayacak...
Daha
en az on beş yıl kadar devam etmeli örgün bir yapı kazanılmalı idi.
Ülkenin
daha en az kırk bin kadar böyle iyi yetişmiş gençlere gereksinimi vardı.
Ama
buna izin verilmedi... Türk köylüsünün aydınlanmasından, kalkınmasından
korktular.
Demokratik
bir yola giriyoruz derken bir de bakıldı ki KÖY ENSTİTÜLERİ yasaklandı.
Türk
eğitim modelinin ilerlemesi ve geliştirilmesi yarıda kesildi.
Çeşitli
söylentiler yaratılarak, Türk köyünün ve köylüsünün kalkınmasının önüne
geçildi.
Sonra
da “İlköğretmen Okulları” yaygınlaştırıldı ve bu yol ile öğretmen yetiştirmeye
çalışıldı.
Çok
cılız ve donanımı yeterli olmayan bu okullar KÖY ENSTİTÜLERİ ile
karşılaşılamayacak bir model oldu.
Son
yıllarda ise bizim de mezun olduğumuz “İlköğretmen Okulları” yakın zamanda
değiştirildi ve liseleştirme yoluna gidildi.
Günümüzde
her bir Türk yurttaşının KÖY ENSTİTÜLERİ gerçeğini tanıması ve iyi öğrenerek
onu değerlendirmesi gerekir.
İnanıyorum
ki “yeniden” bir TÜRK kalkınmasına gereksinim duyulan bu zor günlerde bu
bizlere çok “iyi bir ışık” olacaktır.
Üreten
Türkiye, kalkınan Türkiye, dışarıya bağımlılığı olmayan, tarımda ve
hayvancılıkta kendine yeten bir Türkiye, doğal kaynaklarına, yer altı ve yer
üstü kaynaklarına kendi sahip çıkan bir TÜRKİYE için en önemli varlık ise
“insan kaynağı”mız olacaktır.
Kalkınan
köylüler ile köyden kentlere göç önlenilecektir. Üreten, kalkınan, çağdaş
köyler yaşama geçirilecektir. Kentlerin sorunları azaltılacaktır.
Köylü
akılcı olacak, “çağdaş ve uygarlaşma yolunda” ilerleyerek “ulusal tarımı ve
hayvancılığı” yaratacaktır.
Türk
köyleri “yaşanılabilecek yerler” olacak ve dünya gelişmiş ülkeler
çizgisinde yerini alacaktır.
Köyde
tarım, hayvancılık, arıcılık… başta olmak üzere yapılacak üretimler ile Türk
halkının kalkınmasına katkıda bulunulacak ve bu tür ürünlerin yurt dışından
alınması engellenecektir.
Türkiye özellikle şu son yılların, günümüzün ağır ekonomik ve toplumsal
sorunlarının altında ezilip gittikçe yoksullaşırken yurdunu seven ve
kalkınmasını isteyen herkesin iyi ve doğru değerlere inanması, kendi özgün
modellerimizi yaratabileceğimize güvenmesi gerekmektedir..
Günlük
kuru sohbetlerin, çekişme ve boş tartışmaların dışına çıkıp, araştıran, çağdaş
ve uygar yurttaşlar olma yolunu seçebilmeliyiz.
Yeniden
seçmemiz ve üzerinde çalışmamız gereken doğru ve kurtarıcı yol Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'ün gösterdiği çağdaş uygarlık yoludur.
Ulusal
bağımsızlığımızı korurken, yurtta ve dünyada barış ilkesine yeniden ve de
özellikle bu son günlerin sıkıntılarına karşı bilinçle sarılmalıyız.
Kalkınmanın
ve çağdaş, demokratik bir hukuk devleti olmanın istenmesi yanı sıra bir refah
tolumu olmayı da istemeliyiz.
Türkiye
neden aydınlık ve kalkınan, gelişmiş bir ülke olmasın?
Toprağı
ile yer altı ve yer üstü doğal kaynakları ile, coğrafi ve stratejik konumu ile
Türkiye çok önemlidir.
İnsan
kaynaklarını da en iyi bir eğitimden, ulusal eğitimden, eğitimde birlik
ilkesinden, çağdaş yöntemlerle geliştirilen eğitim ile en üst düzeye
çıkarabiliriz.
Bu
bağlamda yeniden bir Türk kalkınması modeli olan Köy Enstitüleri üzerinde, onun
temel ilkeleri ve yöntemleri üzerinde durulmalıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerine ve kalkınma modeline temelden yeniden
dönebilmek gerekmektedir.
Eğitimde
Birlik Yasası acilen uygulanmalıdır.
Üreten
Türkiye, kalkınan Türkiye, çağdaş ve uygar Türkiye, eşitlikçi ve adil bir Türkiye
istenildiğinde her şeyden önce yine üretimde ve eğitimde eleştirel düşünmeye ve
çabalamaya hazır olmalıyız.
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür, bilinçli ve öz güvenli bir yurttaş olabilmek
için…
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 17.04.2022
**
https://tr.wikipedia.org/wiki/Tevh%C3%AEd-i_Tedr%C3%AEs%C3%A2t_Kanunu
***17 Nisan 1940 Çarşamba ile
17 Nisan 2022 Pazar arası: 29.950 gün. Tam 82 yıl olmuş!