. - HAKKIMIZ YOK - 2024 .
Sıradan durumlara, olaylara, nesnelere
“baktığımızda” onları anlayabildiğimizi “sanırız”.
Bu “anlamak” kişinin o ana değin edindiği tüm
bilgiler, deneyimler ve bakış açıları ile birlikte edindiklerinin,
donanımlarının sonucu olarak “algılanır” ve yorumlanır, kabul görür.
Bu da her insanda çok farklı olabilir.
Olayları, durumları eleştirel ele alıp,
sorgulayabilen, şüpheleri ile birlikte inceleyen kişiler ise herkesin görüp,
anladığından çok başka yerlere değin inip, arkadaki gerçeklere erişebilir.
Bu da ayrı bir farkındalıktır ve gerçeklere çok
daha yakındır.
Özellikle siyasi, toplumsal oyunlar, tuzaklar,
“manipülasyonlar” için bunları düşünmeliyiz.
“Oraya attıkları ile” koskoca kitleleri, toplumları
etkileyip “sürü psikolojisi” ile onları kendi istedikleri yöne çekerler.
Bunun da zaten çok daha önceden kurgulanmış,
planlanmış bir alt yapısı ve geçmişi de vardır.
Biz bir yerlerde rahat ve mutlu, huzurlu yaşıyoruz,
derken bambaşka yerlerde ise ülke üzerinde çalışan, araştıran ve sistematik
plan ve operasyonlar düşünen “kurumlar” vardır ve biz onları ne görürüz ne de
biliriz.
Dünyayı yöneten güçleri ve onların kuruluşlarını,
örgütlerini yok saymak ise bir hayal dünyasında yaşamaktır.
Yalnızca “gördüklerimizi”, önümüze sunulanları
“gerçek SANIP” algılamaya kalktığımızda ise birilerinin bizim üzerimizde güç ve
yönlendirmelere sahip olmalarına “razı oluyoruz” demektir.
Türkiye "yeri" ve tarihsel "özellikleri"
nedeni ile her zaman “göz önünde” olmuştur.
Birinci savaşta ele geçiremeyip kaçırdıkları bu
ülke MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde ve onun yetenekleri, çabaları…
sayesinde bağımsız ve çağdaş bir özgür ülke yoluna girmek istemiştir.
İşte tam da bu nedenle buna hep karşı çıkan ve
ülkeyi bölüp, parçalamaya çalışan odaklar son yıllarda çok daha hızlı ve çok
yönlü çalışmalar içerisindedirler.
Türk milleti uyanmalı ve gerek etnik, gerekse de
dinsel görünümlü her türlü bölünmeci ve ayrıştırıcı kesimlerin oyunlarına karşı
durabilmelidir.
Bunu yapmayan, yapamayan, uyanamayan ülkeleri
ayrıştırmış ve bölmüşlerdir; örnek olarak SSCB, Yugoslavya, Avrupa, Afrika ve
Arap devletleri incelenmelidir.
Bizim için ise tam da 100. yılda çok dikkatli olup
Atatürkçü temel düşünce ve ilkelere yönelip, ulus devlete, demokratik, çağdaş
hukuk devletine sahip çıkmamızın zamanıdır.
Öte yandan gerçekten de güçlü ve demokratik,
anayasasına bağlı, parlamenter bir "HUKUK devleti"ni kurduğumuzda
“bağımsız ve özgürce” çalışan, donanımlı bir MİT, Türk silahlı kuvvetleri, Türk
polisi gibi devlet kurumlarına çok daha önem vermek gerektiğini göreceğiz.
Her "tatlı gelene" doğru koşmak, "duygularla
davranmak", düşünmeyi ve eleştiriyi, aklı kullanmayı geriye atmak olmaz.
Şu an yüksek teknoloji, dijital çağ içerisinde
olduğumuzu kabul ediyoruz ve internet, cep telefonları, TV ve diğer medya
olanakları ile sarılmış ve onların içine düşmüş bir durumdayız; ne
çıkabiliyoruz, ne kurtulabiliyoruz, ne de uzaklaşabiliyoruz.
Bu durumda çok AKILLI ve UYANIK olup tüm bunları
çok “dikkatlice ve seçerek” kullanacağız; biraz da
ARAŞTIRICI okumalar yapacağız…
Türk milleti olarak boş ve “yapay” gündemlerle,
“kandırma” ve “yönlendirmelerle” ne zamanımızı ne de enerjimizi harcamaya
hakkımız vardır.
Birilerinin ülkeyi yağmalamasına, hukuksuzluğa, boş
vermişliğe, hainliklere… göz yummaya inanın, gerçekten "hakkımız yok".
"Elimizden hiçbir şey gelmiyor" gibi olsa
bile açık bir zihin ile özgür irade ile uyanık olup, olanları doğru analizlerle
anlamaya çalışmalıyız.
Belki de bunu böyle düşünen, duyumsayan milyonlarca
yurttaş vardır.
Buna rağmen ülkenin geldiği bu durumu nasıl
değiştirilebilirler, nasıl karşı koyabilirler, nasıl engelleyebilirler?
Siyasetin durumuna, siyasi partilere ve de
muhalefete bakıldığında ise ne yazık ki hiç de umut verici bir çizgiye
erişemiyoruz.
İnsanların "yurttaşlık bilinci" ve bunu
geliştirebilmesi konusundaki atılımları yok gibi.
Belki de önemli bir sorun ise insanların her şeyden
önce kendi "bireysel çıkarlarını" hep öne çıkarmasıdır.
Bir yerlere yaranmak, birilerinden bir şeyler elde
etmek, idealler ve ideolojiler yerine "günlük güç" elde etme, "çıkar
sağlama" peşinde koşmak… siyasete de bulaşmış olabilir mi?
Ülkeyi tümüyle bir varlık ve yüce bir değer olarak
görmek ve onun uğruna dik durmak, "ulus devlete" sahip çıkmak yerine
bölgeselcilik, gruplaşmalar ve de kişilerin çekim gücüne kapılmak… gittikçe
artan bir durum olmaktadır.
Çağdaşlık, evrensel değerler, demokratik kültür,
uygarlık ve değerleri… gibi erişilmek istenilmesi gereken hedefler yerine
ülkenin genel toplumsal yapısı hızla gerilemekte ve çağın da gerisine
düşmektedir.
İyi niyetli, dürüst ve güzel ahlaklı, bilinçli
yurttaşlar tüm bu genel durum içerisinde gittikçe daha da bir umutsuzluğa mı
düşmektedir, geriye mi çekilmektedirler?
Yine bir diğer azınlık olan "aydınlar" ve
"entelektüeller" ise son seçimlerden ve de bugünlerin düzeysiz
siyaset gösterilerinden sonra çok daha heyecanla ulusal davaya sarılıp, bir
mücadele ve direnişe girebilecekleri yerde, ne yazık ki, "görünmez"
olmaktadırlar.
Düşünen insan, fikir üreten insan, eleştirel, sorgulayıcı ve araştırıcı
insan, okuryazar kesimi gün geçtikçe daha mı bir karamsar oluyor.
2024 geldi ve de önümüzdeki dönemde beklenilen işler, takvimler ortaya
çıkmaya başladı.
En önemli görülen "YEREL seçimler" olsa gerek…
Ülkenin geleceğini, halkın yaşamını, yaşam kalitesini… belirleyebilecek
olan bu seçimler üzerine görüşler, konuşmalar, tartışmalar ve
"gündemler" ortaya çıkacak.
Belediye seçimleri yaklaşır iken genel olarak belediyecilik,
muhalefetin yönetiminde olan belediyeler de dahil olmak üzere halka da bir
güven ve umut verememektedir.
Belediyelerdeki kadrolaşmalar, belediye yatırımları
ve işletmeleri, konserler, şenlikler, alt yapı sorunları, yolsuzluk
dedikoduları, çöp sorunu, mahalle ve sokaklar arasındaki adaletsizlikler, sahil
yağmalanması, denetimsizlikler… benzeri konular pek gündeme gelmiyor,
gelemiyor.
Belki de belediyelerin yasal hak ve sorumlulukları
ve uygulamalar en baştan ve çok dikkatlice incelenmeli ve sorgulanmalıdır.
"Aday adayları" ortaya çıkmaya başladı.
Her yerde tanım ve duyuru yapmak istiyorlar ve
seçilmeyi bekliyorlar:
Kimdir ve "siyasi olarak üstlendiği ilkeler ve
görüşler nedir" konusuna pek değinilmediğini görüyorum.
Genelde olduğu gibi "yerelde" de en
önemli bakış şu olmalıdır:
Temiz bir toplum, adil ve eşitlikçi, özgürlükçü bir
yönetim için doğru kişileri seçebilecek misiniz? Kara para aklamaya, ranta ve
bunlara dayanan baskılara karşı durabilecek, hukuk devletinden yana
çıkabilecek… olanları bulup, seçebilecek misiniz?
"Üzerimize düşenleri yapmak" yerine
yalnızca boş şeylerle uğraştığımızda ise "güzel günler gelecek" diye
beklemeye de "hakkımız yok"…
Türkiye devleti ve toplumuyla temel sorunlarını ele
alıp, sorgulayamadığı ve bir hukuk devleti olarak çözüm yolları aramaya
giremediği sürece, ne yazık ki çok daha bir karamsarlığa mı düşeceğiz?
Olumlu ve umut dolu olmak, yaşama daha iyi
sarılabilmek, mutlu olabilmek istemez miyiz?
Çağdaş bir hukuk devletinde, tüm demokratik hak ve
özgürlükler içerisinde refah düzeyi yüksek "kalkınan" bir toplum ve
hakça bir yaşam, kaliteli bir yaşam istenilmez mi?
Bambaşka yapay konular ile, ortaya atılan
kandırmacalarla uğraşmak ve onlara kanmak yerine "isteriz" diyebilmek
ne güzel olurdu….
Tüm olumlu gelişmelerin olabilmesi için ise "aklını"
kullanabilen, bilinçli ve uyanık yurttaşların olması ve sözünü geçirebilmeleri
gerekmektedir.
Zor bir yıla girdiğimizin ayırtında olup, çok daha
dikkatli olabilmeyi düşünebiliriz.
Hiçbir şeyin kendiliğinden değişmeyeceği gerçeğini
de görüyorum; yine de umut etmek, iyi dileklerde bulunmak istiyorum…
. Hoşça
kalın…
. Öğretmen
GÖNEN ÇIBIKCI, 07.01.2024