. ASIL BELİRLEYİCİ OLAN
Türkiye
için çok önemlidir, diye düşünülen seçim sonuçlandı ve eski iktidar kazandı.
Oldukça
heyecanlı bir ortam oluşturan seçim dönemi depremlerin ardından ülke halkını
heyecanlandırdı duygular ve özlemeler… birbirine karıştı.
Akla
gelmeyecek kişiler öne çıktı, birçok oyun, yalan ve manipülasyon uygulandı…
Seçim
ile ilgili analizler, görüşler konuşuldu, yazıldı, anlatıldı…
Herkes
kendi bulunduğu yerden, çoğu da bağlantıları ne ise ona göre yorum yaptı.
Bir
ülke, bir devlet, bir toplum ve hatta bir dünyanın bir bölgesi son gelinen
çağda hiçbir zaman "görünen" kişilere ve kitlelerin yönetimine
bırakılmadı.
Hiçbir
zaman böyle bir durum olmadı.
Şimdiye
değin hep, bize gösterdikleri, alıştırdıkları "açıdan" ve yöntemlerle
görebildik.
Bize
"sahnelenene" bulunduğumuz yerden baktık, sahnede gösterdikleri
kadarını gördük ve anlamaya çalıştık.
. "Düz"
bakış açısı ile her zaman bir rejim, partiler, yöneticiler, seçilmişler oldu.
. Bunun böyle olduğu ve gerçeğin de bu olduğu en
derin zihinlere, medyaya… yerleştirildi.
Evet,
bu tamamen doğrudur, olup, bitenler, bunlardır, kişiler, kitleler, partiler,
çekişmeler, mücadeleler, sorunlar, gösterilen çözüm yolları … tam da
istenildiği gibi çok iyi çalışan senaryoların, programların işidir.
Her
ülkeye farklı, farklı tablolar, oyunlar, oyuncular konulur.
Türkiye
Cumhuriyeti için ATATÜRK devrimlerinin, çağdaş uygarlık yolunda ilerlemek
isteyen bir ülkenin belki de 60 yıldır başka isteklerle girişimlerle,
müdahalelerle uğraştığını ve son 30 yıldır ise devletin ve toplumun din
ağırlıklı eğilimlere girmesi olarak sunuluyor.
"Gözüktüğü
kadarıyla" hep, toplumda, bireylerde dine yaklaşma ve engellemelere karşı
duruş, öte yandan din adı altındaki yapılaşmaların çok hızlı, örgün bir biçimde
her alanı kapsaması.
Çağdaş,
parlamenter, demokratik bir kesimin ise bunlara karşı koruyucu bir tutum ile
mücadele vermek istemesi, adalet arayışları, batılaşma istekleri… gözlemlendi.
Bunları
kısaca düşünüp bir büyük tablo yaptığımızda görülen, anlaşılan ve kabul edilen
budur, diyebiliriz….
. Acaba öyle midir?
. Tüm bu kurgulamalar, gösterilenler, seçimler
v. b. toplumsal, siyasi dalgalanmalar… tümü asıl temel olayın kendisi midir?
Kabul
etmemiz gerekir ki çok başarılılar….
Kimler
bu durumdan, ülkenin ve bölgenin topluca genel durumundan ortaya çıkan bu
tablodan yararlanarak, kendi istediklerini rahatça uygulayabilmektedir?
Hiçbir
engel tanımadan, her türlü kurum ve kuruluşları kendi istekleri doğrultusunda
çalışabilecek bir duruma getirdikten sonra kendilerine ön gördükleri amaç ve
hedefleri çok büyük rahatlıkla uygulayabilirler?
Hem
de nerede ise hiçbir riske girmeden, finansal zarara uğramadan, siyasal,
ideolojik tartışmalar hiç bulaşmadan ve den önemlisi asla açığa çıkmadan….
. Dünyanın hangi çıkar grupları olabilir?
. Hangi güç odakları olabilir?
. Karanlık ya da açık hangi yapılanmalar
olabilir?
Bunları
araştırmadan önce ilk bakmamız gereken belki de şu olmalıdır:
-
Hangi işler çok rahat yapılmaktadır, en yayılımcılar, ele geçirici olanlar
kimlerdir?
- Hangi
odaklar yer, arazi ve haklar elde etmiştir?
-
Görülen, görülmeyen, bilinen bilinmeyen en büyük yatırımlar nerelere
yapılmıştır?
-
Ülkenin nereleri ve ne kadarı anahtar teslimi kimlere verilmiştir?
Bunları
ve benzeri soruları ortaya döküp, incelemeye kalktığımızda iki ana dal ortaya
çıkar:
-
Para, yatırım, rant, kazanç…
-
İdeolojik, inançsal kökenli "bölgesel" ele geçirme…
Bu
iki dalın karşılıklı ve iç içe birlikte ve geçişli çalışacağı, her ikisinin de
dünyayı yöneten en güçlü ailelerin elinde olduğunu görebiliriz.
Nasıl?
Bu
konuda yapılmış derlenmiş ve yayınlanmış araştırmalar, yazılar, kitaplar… bile
çok büyük kaynaktır ve bence tüm bunlar bile ancak onların izin verdiği
kadardır…
Bunları
bir yana bırakıp yine geriye döner isek, göreceğiz ki çağdaş uygarlığı
yakalayamamış ülkeleri hemen ve her türlü basit konular, gündemler ile
oyalayabilmek, manipüle edebilmek çok kolaydır.
Akla
gelen ve gelemeyecek her alanda ve konuda "birden çok" ve
derinlemesine her boyutuyla gözlemleyebilmek, sorgulayabilmek, incelemek
gerekir ki bu da sıradan insanların işi hiç değildir.
Dünya
bir sahnedir ve izleyiciler yerlerini alır, koltuklarına oturur ve bulundukları
yerden elde ettikleri açılara göre kendilerine sunulan oyunu izler.
Bazı
oyunlar çok acıklı iken, bazıları çok neşeli oyunlar olabilir.
İnsanın
içinde bulunduğu ülke de yine bir sahnedir ve kendilerine sunulan uyunu izleyen
bireyler bazen çok mutlu olur, bazen, hüzünlü, bazen de öfkeli…
Sahnelerin
boyutu ve yapısı çok farklı ve değişik olabilir.
İzleyici
yalnızca bulunduğu yerden sahnede kendilerine sunulanları görüp, algılayabilir,
ama sahnenin arkasını, altını, üstünü, yanlarını hiç göremez, zaten öyle bir
şey aklına bile gelmez.
Sahnedeki oyuncular üstlendikleri karakteri en iyi biçimde oynayarak oyunun başarılı olması için çalışır.
. "Sahnelenen "oyunun yazarı kimdir, rejisörü, sahneye koyanı, kostümcüsü, oyuncu seçicisi, finansörü, ışıkçısı… kimdir?
Biz
izleyiciler bunların hemen, hemen hiç birisini tanımayız, bilemeyiz….
Belki
bazı kişiler incelemeler, araştırmalar yapar, birilerine sorar, yazılı, çizili
olan bilgilere ulaşır ve sahnelenen oyunun ardındaki dünyayı, güçleri ve
kişileri az-çok tanımaya başlar.
. Asıl GERÇEK tam da budur!
Bize
sunulan oyunun görülen kısmı üzerinde konuşmak, tartışmak… çok iyi olsa bile
esas o oyunu gerçekleştiren, yazan, çizen sunan… güçleri, kişileri bilemez
isek, ancak çok sınırlı kavramış, bilmiş oluruz.
Dünyayı,
ülkeyi siyaseti, ekonomiyi, toplumsal olayları, rejimleri, açık ve karanlık tüm
işleri, sanatı, yatırımları, bilim ve tekniği… bile hep bu açıdan bakarak ancak
çok daha iyi kavrayabiliriz…
Bu da
oldukça zordur, çok çalışmak, araştırmak, okumak, incelemek ister…
. Ama, yaşam buna izin verir mi?
Hangi
insan "günlük sohbetleri, beğenileri, eğlenceleri, zevkleri, keyifleri,
dedikoduları, gezip, eğlenmeyi…bırakıp da köşesine çekilip, okur, yazar,
inceler…
Hiç!
İşte
bu durumda tüm toplum ve ülke ve devlet ve siyaset, ekonomi ve diğerleri hep
birilerinin gücüne ve varmak istedikleri hedeflere göre hazırlanır, kurgulanır
ve sahnelenir…
İdealler,
değerler, ülküler, manevi ve duygusal, ruhsal yapılar ile insanların bazıları
kendince uğraşırlar, ille de örgütlenip, devleti ve vatanı kurtarmak isterler.
Birileri
"arttıkça artan" para, mal ve mülkleri ile çok büyük kaygılar içinde
iken öte yandan hem mutlu, hem aç, hem de yarı çıplak milyonlar da olabilir mi,
diye düşünüp bir eşitlik, hak ve adalet isteklerinde bulunmak, buna inanmak da
mı gereklidir?
Bu
kötü bir şey midir?
Hayır,
asla!
Ama
işte dünyanın "tam gerçeklerinden" dolayı yetmeyecektir…
İsteyen
yine de sorabilir: Bu seçimi KİM kazandı?
Yine
de "güzel haber"ler, iyi TV'ler, tatlı sohbetler, diziler, mutluluk
romanları, kahramanlar, örnek kişiler, partiler, parti politikaları, seçenler,
seçilenler, hainler, satılmışlar… ve yine hep İNSAN..
Çağdaş
uygarlık yolunda ilerlemeyi isteyenler bunları bilip, uyanık olup, iyi bir
insan, bir yurttaş olarak ilkeli ve dürüst yaşamaya devam edeceğiz, ne
ideallerden vazgeçeceğiz ne de mutlu olmaktan…
İşte
geldik, gidiyoruz…. biraz da bu…
. Öğretmen Gönen
Çıbıkcı, 31.05.2023, MŞ.