11 Haziran 2025 Çarşamba

ETNİK KÖKENLER

TÜRKİYE'DE ETNİK KÖKENLER
. Türkiye'de bulunan etnik kökenler ve azınlık grupları hangileridir diye düşünebilir, araştırmalar yapabiliriz.
.  O denli çok etnik grup vardır ki bunların tam olarak tek, tek bulunup, açıklıkla söylenmesi oldukça zordur. Gerekli de değildir.
.  Hiç bir zaman bir ırkçılık anlamına gelen “temiz, ari ırk” düşüncesine düşmemeliyiz.
Yüzlerce yıl içerisinde göçler ve farklı dalgalanmalar nedeni ile halklar yer değiştirmiş, iç içe geçmiş ve kaynaşmış da olabilir.
Evlilikler yolu ile çeşitli halkların yeni kuşaklar olarak ortaya çıkması da buna eklenir.
Bunların nüfusları ne kadardır?
Türkiye, etnik ve kültürel açıdan zengin bir demografik yapıya sahiptir. Bunların huzur ve barış içerisinde, mutlulukla yaşaması esastır.
“Demokratik anayasal bir hukuk devleti” olarak anlayışımız yasalar önünde herkesin eşit olduğudur.
Hiç kimseye, hiç bir etnik kökene yada toplumsal gruba, aileye ayrıcalık tanınamaz.
Etnik grupların ve azınlıkların nüfus oranları konusunda farklı kaynaklarda değişik tahminler bulunmaktadır.
Türkiye'de resmi olarak etnik kökenlere göre nüfus sayımı yapılmaz.
Genel olarak kabul gören bilgilere ve çeşitli araştırmalara göre Türkiye'deki başlıca etnik kökenler ve azınlık grupları ile tahmini nüfus oranları şöyledir:
A) BAŞLICA ETNİK GRUPLAR VE TAHMİNİ NÜFUS ORANLARI:
a-Türkler:
Nüfusun büyük çoğunluğunu oluştururlar. Tahminler genellikle %70-75 ile %86 arasında değişmektedir.
b-Kürtler:
Türkiye'nin en büyük etnik azınlık grubudur. Tahminler %12.7 ile %19 arasında değişmekle birlikte, bazı kaynaklar 15-20 milyon civarında bir nüfusa işaret etmektedir.
c-Araplar:
Genellikle Hatay, Mardin ve Siirt gibi güneydoğu illerinde yoğunlaşmışlardır. Tahmini oranları %1.1 ile %1.63 arasında değişmektedir.
ç-Zazalar:
Kürtlerden ayrı bir etnik grup olarak da kabul edilebilirler. Tahmini oranları %0.53 ile %4 arasında değişmektedir.
d-Çerkesler (Adigeler):
Kafkas kökenli olup, farklı bölgelerde yaşarlar. Tahmini oranları %0.33 ile %3.3 arasında değişmektedir. Bazı kaynaklar 3 milyondan fazla nüfusa sahip olabileceğini belirtir.
e-Lazlar:
Karadeniz'in doğu kıyılarında yaşarlar. Tahmini oranları %0.02 ile %0.27 arasında olup, bazı kaynaklar 500 bin ile 1 milyon arasında bir nüfusa sahip olabileceğini belirtir.
f-Boşnaklar:
Balkanlardan göç eden bir topluluktur. Tahmini oranları %2.6 civarında olabilir.
g-Arnavutlar:
Balkanlardan göç eden bir diğer topluluktur. Tahmini oranları %1.2 civarındadır.
h-Gürcüler:
Genellikle Kuzeydoğu Anadolu'da yaşarlar. Tahmini oranları %1.3 civarındadır.
ı-Pomaklar:
Balkan kökenli olup, tahmini oranları %0.8 civarındadır.
i-Romanlar:
Türkiye genelinde dağınık olarak yaşarlar. Tahmini nüfusları 500.000'in üzerinde olabilir.
B) LOZAN ANTLAŞMASI İLE TANINAN AZINLIK GRUPLARI:
Türkiye'de uluslararası antlaşmalarla "azınlık" statüsü tanınan gruplar şunlardır:
a-Rumlar:
Tahmini nüfusları 2.000-3.000 civarındadır.
b-Ermeniler:
Tahmini nüfusları 60.000 civarındadır.
c-Yahudiler:
Tahmini nüfusları 20.000 civarındadır.
.     Bu üç grup, Lozan Antlaşması'na göre “hukuki” olarak “azınlık” kabul edilmekte ve bu statünün getirdiği bazı haklara (eğitimde kendi dillerini kullanma, kendi okullarını ve vakıflarını kurma gibi) sahiptirler.
C) DİĞER DİNİ VE ETNİK GRUPLAR:
.   Lozan Antlaşması ile azınlık olarak tanınmayan ancak Türkiye'de varlığını sürdüren başka dini ve etnik gruplar da bulunmaktadır:
a-Aleviler:
Geniş bir dini topluluk olup, nüfusları 12-15 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Etnik köken olarak Türk, Kürt, Arap veya diğer etnik kökenlere mensup olabilirler.
b-Süryaniler:
Çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, özellikle Mardin bölgesinde yoğunlaşmışlardır. Tahmini nüfusları 15.000-20.000 civarındadır.
c-Yezidiler:
Nüfusları 5.000-7.000 civarındadır.
ç-Diğerleri:
Türkiye'de daha küçük etnik gruplar da yaşamaktadır:
Kırım Tatarları, Abhazlar, Çeçenler, Hemşin Ermenileri, Dom, Lom, Goralılar, Arnavutlar, Bosnalılar gibi
. ÖZETLE:           .
.   Resmi nüfus sayımları etnik köken ayrımı yapmadığı için bu veriler araştırmalara, anketlere ve dil kullanımı gibi göstergelere dayanmaktadır.
.  Farklı kaynaklardan elde edilen tahminlerdir ve kesinlik taşımamaktadır.
.  Birçok insan kendisini birden fazla kimlikle tanımlayabilir (örneğin hem Kürt hem de Alevi).
.  Bazı gruplar için "etnik kimlik" ile "ana dil" arasında farklılıklar olabilir.
.  Örneğin, ana dili Çerkesçe olan bir kişi kendini Türk olarak tanımlayabilir.
.  Türkiye'nin etnik yapısı oldukça çeşitlidir ve bu çeşitlilik, ülkenin kültürel zenginliğini oluşturmaktadır.
.   TÜRKİYE CUMHURİYETİ UNİTER YAPIDA ULUS DEVLETTİR.
.  Temel prensiplerinden biri de demokratik, laik bir hukuk devleti olmasıdır.
Bu anlayışın en önemli yansıması ise, Anayasa'da da açıkça ifade edildiği gibi, yasalar önünde herkesin eşit olmasıdır.
.   Bu ilke, kimsenin etnik kökeni, toplumsal grubu, dini inancı veya ailesi nedeniyle ayrıcalık görmeyeceği veya ayrımcılığa uğramayacağı anlamına gelir.
.  Hukukun üstünlüğü ve eşitlik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel direklerindendir.
Demokratik anayasal bir hukuk devleti olarak anlayışımız yasalar önünde herkesin eşit olduğudur.
Hiç kimseye, hiç bir etnik kökene ya da toplumsal gruba, aileye ayrıcalık tanınamaz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa'da belirtilen temel ilke ve kuralları, devletin varoluşsal niteliklerini ve işleyişini belirleyen bağlayıcı normlardır.
Bu ilkeler, Anayasa'nın değiştirilemez maddeleriyle (özellikle ilk üç madde) güçlendirilmiş olup, devletin üniter yapısını, laikliğini, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti niteliğini güvence altına alır.
Bu bağlamda, Anayasa'da ifade edilen “temel ilke ve kurallara” karşı “çıkılamamasının” temel nedenleri şunlardır:
I-  Hukuki Üstünlük:
Anayasa, bir ülkedeki en üstün hukuk normudur.
Diğer tüm yasalar, yönetmelikler ve düzenlemeler Anayasa'ya uygun olmak zorundadır.
Anayasa'ya aykırı bir düzenleme veya eylem, hukuken geçersiz sayılır.
Emperyalist güçlerin ülkedeki etnik grupları kışkırtması ile bölücü, ayrımcı fikirler yaymak isteyenler, terör örgütü kuranlar vardır.
Bu durum son derece tehlikelidir.
Emperyalist güçlerin ve dış mihrakların bir ülkenin iç dinamiklerini kullanarak, özellikle de “etnik” veya “kültüre”l farklılıkları istismar ederek, bölücü ve ayrımcı fikirleri yaymaya çalışması tarihi boyunca sıkça karşılaşılan ve son derece “tehlikeli” bir durumdur.
Bu tür girişimler, bir ulus devleti için “ciddi tehditler” oluşturur ve çeşitli “olumsuz” sonuçlara yol açabilir.
II-  Emperyalist Amaçlar ve Sonuçları
Bu tür kışkırtmaların temel amacı “ülke bütünlüğünü ve birliğini bozmak”tır.
Etnik ve toplumsal fay hatlarını derinleştirerek, “iç çatışmalar” çıkarmak ve devleti zayıflatmak hedeflenir.
III- Coğrafi ve jeopolitik çıkarlar:
Bölgedeki enerji kaynakları, ticaret yolları veya stratejik konumlar üzerinde kontrol sağlamak veya nüfuz alanlarını genişletmek için kaos ve istikrarsızlık yaratılabilir.
IV-Kaynak sömürüsü:
Zayıflayan ve bölünmüş bir ülkenin doğal kaynaklarına daha kolay erişim sağlamak.
V-Bölgesel güç dengesini değiştirmek:
Kendi lehlerine olan bir güç dengesi oluşturmak için mevcut yapıları bozmak.
Bu tür dış müdahaleler ve kışkırtmalar, terör örgütlerinin ortaya çıkmasına veya mevcut örgütlerin güçlenmesine zemin hazırlayabilir.
Terör örgütleri, bu ayrımcı ve bölücü fikirleri kullanarak insanları kendi saflarına çekmeye çalışır, şiddet ve korku yoluyla amaçlarına ulaşmayı hedeflerler.
VI-  Tehlikeli Sonuçları
Bu durumun sonuçları şunlardır:
a) Toplumsal ayrışma ve kutuplaşma:
Farklı etnik gruplar arasında güvensizlik ve düşmanlık tohumları ekilmesi.
b) Şiddet ve terör olayları:
Terör örgütlerinin eylemleriyle can kayıpları, maddi hasar ve genel bir güvenlik tehdidi.
c) Ekonomik istikrarsızlık:
Yatırımların azalması, turizmin etkilenmesi ve kalkınma çabalarının sekteye uğraması.
ç) Uluslararası itibar kaybı:
Ülkenin uluslararası alanda istikrarsız ve riskli olarak algılanması.
d) İnsan hakları ihlalleri:
Çatışma ortamında temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması veya ihlal edilmesi.
VII- Savunma ve Mücadele
.  Türkiye bu tür tehditlere karşı koyabilmek için “güçlü” bir ulusal “birlik ve beraberlik” ruhuna sahip olmalı, “demokratik kurumlarını” ve “hukuk sistemini” güçlendirmeli, “eğitim ve bilinçlendirme” çalışmalarıyla toplumu her türrlü “manipülasyonlara” karşı “dirençli” hale getirmelidir.
.  Uluslar arası işbirliği ve “istihbarat” paylaşımı da bu tür dış kaynaklı tehditlerle “mücadelede” kritik öneme sahiptir.
.   Türkiye gibi stratejik konuma sahip ülkeler, bu tür “risklere” karşı son derece dikkatli olmak zorundadır.
.  Ülkenin Anayasal ilkelerine bağlılık, hukuk devleti anlayışı ve vatandaşların eşitliği gibi temel prensiplerine sıkı sıkıya sarılmak, bu tür bölücü ve ayrımcı faaliyetlere karşı en güçlü kalkandır.
.  Kalkınan, çağcıl, demokratik, anayasal, parlamenter bir sosyal hukuk devleti olmak zorunda olan Türkiye Cumhuriyeti Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ve onun hedefleri doğrultusunda ilerlemelidir.
.  Son dönemde görülen sıkıntılar ve çöküşler göstermiştir ki Türk milleti bir bütün olarak derlenip kendine gelmeki ve ülkesinin büyümlüğüne, savunulmasına sahip çıkmalıdır.
.  Siyasi partiler çok farklı ve değişen çizgilerde siyasetler gösterse bile Türk milleti her şeyden önce “kendisi” uyanık olup, “öncü ve kurtarıcı” tutumları göstermelidir.
.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 2025.06.11, Mff.
.    ( Araştırma ve değerlendirme yazım.)