13 Şubat 2025 Perşembe

Sevgililer Günü

 .   Sevgililer Günü     .

Sevgililer gününün tarihçesi ve bugünkü durumu nedir?

Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel bir gündür.

Kimileri için kapitalizmin oyunu, kimileri için aşkını haykıracağı ekstra bir gün. 

Bu “özel” gün 3. yüzyılda Aziz Valentine’nin gizlice kıydığı nikahlara dayanıyor.

M.S. 3. yüzyılda Roma İmparatoru Claudius II, ordusunu güçlendirmek için genç erkeklerin evlenmesini yasaklıyor ve rivayete göre bu yasağa karşı gelen Aziz Valentine, gizli nikahlar düzenleyerek gençleri evlendirmeye devam ediyor. 

 Aziz Valentine bu ihaneti canıyla ödüyor ve M.S. 270 yılında 14 Şubat’ta idam ediliyor.

Bu olay, Sevgililer Günü'nün romantik bir gün olarak kutlanmasına zemin hazırladı.

Bu sebeple bazı toplumlarda "Aziz Valentin Günü" (İngilizce: St. Valentine's Day) olarak bilinir.

Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır.

Bu nedenle 14 Şubat'ta idam edildi.

Günümüzde "Sevgililer Günü", dünya genelinde sevgililerin birbirlerine armağan aldıkları, özel yemekler yedikleri ve romantik etkinlikler düzenledikleri bir gün olarak kutlanmaktadır.

Sevgililer Günü'nü çiftler genellikle baş başa geçirirler.

Baş başa gidilen romantik bir yemek ya da evde hazırlanan romantik bir sofra en yaygın kutlamalardandır.

Sevgililer Günü'nde en çok tercih edilen hediyeler arasında çiçekler, çikolatalar, takılar ve parfüm yer almaktadır.

Ayrıca, romantik bir akşam yemeği veya özel bir seyahat de Sevgililer Günü'nü kutlamak için popüler seçenekler arasındadır.

Böyle olunca pazarlama ve reklam faliyetleri tüm hızıyla devam ederken, markalar bu “anlamlı” günden en yüksek  yararı sağlamanın peşinde.

Sevgililer Günü gibi özel günlerin kendisine dayatma gibi geldiğini söyleyen birçok kişi bulunmaktadır.

Sevgililer Günü'nde yalnız  olanlar ise bir sıkıntı içine düşmüş gibi mi olur?

14 Şubat’ta yalnız olunmaz diye bir kural yok.

Bugün "sevgiliniz" olacak, sevgilinizle bir etkinlik yapacaksanız diye bir koşul da yok.

14 Şubat, gündemin üst sıralarına bir şekilde oturtulup, medyada geniş yer almasıyla insanların kendilerini kötü hissetmesine sebep olabiliyor.

14 Şubat'ta yalnız olmanın başta gelen tehlikelerinden biri kişinin bu günde "geçmişteki ilişkilerini" düşünme eğilimidir.

Belki 'o elinizden kayıp giden sevgiliyi' belki de bir önceki 14 Şubat'ta yaşadığınız o peri masallarından çıkma Sevgililer Günü'nü düşünüyorsunuz.

Geçmişle ilgili anılara gömülmek ve kaybettiğinizi düşünerek romantikleşmek, sizdeki yalnızlık, terk edilmişlik ya da "kayıp" duygusunu derinleştirir.

Bu tutum, sizi depresyona sürükleyebilir.

Bununla birlikte, eski ilişkileriniz hakkında düşünmek ve onlarla ilgili dersler çıkarmak sizin için yararlı olabilir. Ama bunu yapmak için uygun zaman Şubat ayı değildir.

Geçmişte yaşadığınız 14 Şubat'ları yüceltme fikrinden bilinçli olarak uzak durun. 

Bunun yeni bir 14 Şubat olduğunu ve kendinizin de yeni bir siz olduğunu düşünün.

Kendinizi üzgün ya da yalnız hissetmeniz kötü bir şey değil. Ama bu duyguları hissediyor olmanız, çizgiyi aşıp kendi kendinize acımaya başlamanız riskini taşır. 

Kendi kendinize acımaya bir başlarsanız, bir kısır döngünün içine girer ve kendinize zarar vermeye başlarsınız. 

Bu da Sevgililer Günü'nü sizin için daha berbat bir hale getirir. 

Kendiniz için üzülmek bazı aşırı derecede negatif düşüncelerin zihninizde belirmesine de sebep olabilir. 

Örneğin, "Hiçbir zaman bir sevgili bulamayacağım" ya da "Herkesin bir sevgilisi varken benim 14 Şubat'ı yalnız geçirmem hiç adil değil" gibi. 

Böyle düşünürseniz kendinizi problemlerinizin daha büyük olduğuna ve siz hariç herkesin çok mutlu bir hayatı olduğuna daha kolay ikna edersiniz.

Her ne kadar Sevgililer Günü'nde yalnız olmak biraz moral bozucu olsa da dünyanın sonu değil. 

İçinde bulunduğunuz durumdan şikayet etmek ya da daha iyisini hak etme sebepleriniz üzerine yoğunlaşmak yerine, hayatta sahip olduğunuz her şey için şükretmeyi deneyin. 

Kendinize acımaya başladığınız her anda, her ne kadar bir sevgiliniz olmasa dahi, bu yıl sahip olduğunuz her şeyi düşünüp, onlar için tek tek şükretmeyi hatırlayın. 

Sonuçta sevgililer günü ilahi bir güç tarafından belirlenmiş mutlak bir gün değil.

Dostlarınızı, sevdiğiniz insanları, sizi seven insanları, gelecekle ilgili planlarınızı hatırlayın, iyi gelecektir.

Özbekistan, Türkmenistan, Malezya, Endonezya, İran ve Pakistan; Sevgililer gününü kutlamayan ülkelerdir

Sevgililer Günü'nün Eleştirisi:

14 Şubat, 1800 yıllarda Amerikalı Esther Howland'ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay olmuştur.

Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü çok fazla önem kazanmış;

Sevgililer Günü, tüm dünyada ticaretin canlandığı bir dönem hâline gelmiştir.

Bazı kişiler, Sevgililer Günü'nün ticari bir etkinlik haline geldiğini ve aşkın özünü yansıtmaktan uzaklaştığını savunmaktadır.

Bu kişiler, sevginin sadece bir güne sıkıştırılmaması gerektiğini ve yılın her günü sevdiklerimize değer vermemiz gerektiğini ifade etmektedir.

Sevgililer Günü hala birçok insan için özel bir gün olmaya devam etmektedir.

Sonuç olarak, Sevgililer Günü, kökenleri Roma dönemine kadar uzanan ve günümüzde dünya genelinde kutlanan özel bir gündür.

Sosyal medyada, yüksek yoğunlukta sevgililer günü mesajları olacaktır.

Eğlence merkezlerinde, sofra başlarında, güllerle, gülümsemelerle paylaşılan yüzlerce fotoğrafı, videoları takip etmekten uzak durun.

Bu sizde, bütün dünyadaki herkesin bir sevgilisi olduğu ve sizin tek başlınıza kalakaldığınız duygusunu güçlendirip, gününüzü bir drama dönüştürebilir.

Unutmayın ki insanlar kendilerine bir vitrin oluşturuyor ve sosyal medyada gördüğümüz görüntüler, üzüntüye sebep olabilecek yanlış bir algının zihnimize yerleşmesine sebep olabilir.

Bergüzar Korel sevgililer gününün tamamen dünyanın "en saçma günü" olduğunu belirterek, "tüketilen bir gün" diyerek bana sormayın açıklamasında bulundu.

Sosyal medyanın sanal bir gerçeklik olduğunu aklımızda tutup, özellikle böylesi günlerde pas geçelim.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.02.07, MŞ.

.       (Araştırma, değerlendirme ve yazım)

Atatürkçülük Nedir

 .  - Kemalizm - Atatürkçülük Nedir?    

.  Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi olup, Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce ve ilkelerinin, hedeflerinin bütünüdür.

.  1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin modernleşme, batılılaşma ve çağdaşlaşma sürecinde temel bir rol oynamıştır.

A - Kemalizmin Temel İlkeleri

.  Kemalizm, altı "temel ilke" üzerine kurulmuştur:

1.     Cumhuriyetçilik: Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu, halkın seçtiği temsilciler aracılığıyla yönetilen bir devlet sistemi.

2.    Milliyetçilik: Türk milletinin bağımsızlığı, birliği ve bütünlüğüne bağlılık.

3.    Halkçılık: Tüm bireylerin eşit haklara sahip olduğu, sosyal adaletin sağlandığı bir toplum.

4.   Devletçilik: Devletin, ekonomik kalkınma ve toplumun refahı için gerekli gördüğü alanlarda aktif rol oynaması.

5.    Laiklik: Devletin din işlerinden ayrı olması, vicdan hürriyetinin korunması.

6.    Devrimcilik: Toplumsal ve siyasal alanda sürekli gelişme ve yenilenme anlayışı.

B - Kemalizmin Hedefleri

1.     Modernleşme: Batılı anlamda modern bir devlet ve toplum oluşturmak.

2.     Bağımsızlık: İç ve dış güçlere karşı bağımsız bir Türkiye yaratmak.

3.     Kalkınma: Ekonomik ve sosyal alanda kalkınmayı sağlamak.

4.    Laiklik: Din ve devlet işlerini ayırmak, vicdan hürriyetini güvence altına almak.

5.     Batılılaşma: Batı medeniyetinin olumlu yönlerini benimseyerek Türkiye'yi çağdaşlaştırarak Batı uygarlığı seviyesine yükseltmek.

C - Kemalizm'in Tarihi ve Etkileri

.  Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren siyasi, sosyal ve kültürel hayatı şekillendirmiştir.

.  Türkiye'nin "Batılılaşma-Çağdaşlaşma" sürecinde önemli bir rol oynamış, eğitim sisteminden hukuk sistemine, ekonomiden kültüre kadar birçok alanda köklü değişimler yaratmıştır.

.  Siyasi ideolojilerin farklılaşmasıyla birlikte Kemalizm'in bazı ilkeleri üzerinde farklı görüşler ortaya çıkmıştır.

Ç - Atatürkçülüğün Önemi

.  Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'nin kimliğini ve karakterini belirleyen önemli bir ideolojidir.

.  Modern Türkiye'nin temellerini atan bu ideoloji, bugün bile Türk siyaseti ve toplumunda tartışılan, değerlendirilen bir konudur.

.  Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşıdır.

.  Bu ideoloji, Türk milletinin birlik ve beraberliğini sağlamıştır, ülkenin çağdaşlaşmasına ve ilerlemesine önemli katkılar sağlamıştır.

.  Atatürkçülük, aynı zamanda Türkiye'nin "parlamenter, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olmasını sağlayan temel ilkelere dayanmaktadır.

D - Atatürkçülüğün Günümüzdeki Yeri

.  Atatürkçülük, günümüz Türkiye'sinde hala önemli bir yere sahiptir.

.  Ancak, son yıllarda karşı devrimci düşünceler ve akımlar ile zayıflatılmak istenmektedir.

.  Atatürkçülüğün doğru anlaşılması ve yaşatılması, Türkiye'nin geleceği için büyük önem taşımaktadır.

- Bu açıklama genel bir bilgi sunmaktadır.

Kemalizm hakkında daha derinlemesine bilgi almak için akademik çalışmaları inceleyebilirsiniz.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2024.10.24-

.       (Araştırma, değerlendirme ve yazım)

 

ALMANYA'da SEÇİM 2025

 ALMANYA'da SEÇİM 2025         .

Almanya'da federal seçimler yaklaşıyor.

Seçimlerde kimler oy kullanabilir?

Siyasi partilerin seçim programlarında göç konusuna ilişkin neler yer alıyor?

Almanya’da göçmen kökenli yetişkin Alman yaşıyor. 

Göçmen kökenli kaç seçmen var ve genellikle kimleri seçiyorlar? 

21. Alman Federal Meclisi seçimi beklendiği gibi 23 Şubat 2025'te gerçekleşirse en az 59,2 Milyon seçmen…

Bunlardan 30,6 milyonu kadın, 28,6 milyonu ise erkek. 

Oy kullanma hakkına sahip olanlar arasında ilk kez oy kullanacak yaklaşık 2,3 milyon seçmen bulunuyor ve bu da tüm seçmenlerin %3,9'una denk geliyor.

Bu sayı, son federal seçimden bu yana reşit olan tüm genç Almanları kapsıyor.

Oy kullanıyoruz” (Wir wählen auch) kampanyası, 2017 federal seçimlerinden bu yana sembolik seçimler ve etkinlikler gerçekleştirerek "göç geçmişine sahip" olan kişilere siyasi katılım ve eşit oy hakkı verilmesi için faaliyet gösteriyor.

"Göç geçmişine sahip" olan kişiler seçimlerde oy kullanmalıdır

Alman vatandaşları ile göç geçmişi olan kişiler arasında eşitliği savunan Federal Göçmenlik ve Entegrasyon Konseyi (Bundeszuwanderungs- und Integrationsrat) isimli inisiyatif, Almanya’da beş yıllık bir ikamet süresinden sonra her düzeyde oy kullanma hakkı talep ediyor.

Seçim programlarında göç ile ilgili neler yer almaktadır?

Tüm siyasi partilerde göç meseleleri özellikle “iltica ve sığınma” alanlarıyla ilgili olsa da, Kiel IFW araştırmacıları “iltica ve sığınma” alanının Almanya’ya yıllık göçün aslında yalnızca küçük bir bölümünü oluşturduğunu tespit etmiştir.  

Almanya’ya gerçekleşen göçün en büyük bölümünü oluşturan işgücü veya eğitim göçü ise, nispeten nadiren ele alınan bir konu.

Alman Entegrasyon ve Göç Araştırmaları Merkezi (DeZIM) tarafından gerçekleştirilen “İhmal Edilen Seçmen Potansiyeli?

Göçmen Kökenli İnsanların Siyasal Sorun Algıları, Günlük Kaygıları ve Parti Tercihleri Üzerine” başlıklı araştırma göç geçmişi olan Alman seçmenlerin siyasi sorunları nasıl algıladığı, hangi günlük kaygıların oy tercihlerine etki ettiği, bu seçmen kesiminin hangi siyasi partilere destek verdiği ve hangi partilerde sorunları çözme becerisi gördüğü gibi soruları inceliyor.

Almanya’da Göçmen Kökenli Seçmen Grupları

2022 verilerine göre Almanya’da yaşayan göçmen kökenliler, Almanya’daki toplam nüfusun yüzde 28,7’sini oluşturuyor ve bu geniş kesimin yalnızca yaklaşık üçte biri seçme hakkına sahip: 7 milyon 100 bin göçmen kökenli insan arasında, seçme hakkına sahip olanların payı yüzde 13. Seçmen statüsünde olanların da yalnızca 3’te 2’sinin sandığa gittiği biliniyor.

Bu seçmen grubu içinde en büyük kesim yüzde 42,3 ile kökenleri diğer Avrupa Birliği ülkelerde olan kişilerden oluşuyor.

Yüzde 25,8 ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkerine (MENA – Orta Doğu ve Kuzey Afrika) ek olarak Türkiye’le birlikte derlenen grup ise, ikinci büyük grup konumunda.

Eski Sovyetler Birliği ülkelerinden gelen seçmenler ise yüzde 12,4 ile üçüncü sırada yer aldı.

Ülkelere göre dağılıma bakılacak olursa; en büyük üç göçmen kökenli seçmen grubu Türkiye (yüzde 15,3), Polonya (yüzde 12,9) ve Rusya (yüzde 8,33) kökenli kişilerden oluşmakta.

Araştırma ekibine göre 2024’te yürürlüğe giren yeni Vatandaşlık Yasası ve göçmen kökenlilerin ülke nüfusundaki oranının daha da artacak olması, gelecekte daha fazla göçmen kökenli kişinin seçme hakkına sahip olacağını gösteriyor:

Bu değişim, aynı zamanda, ülke genelindeki seçmen yapısını dönüştürme potansiyeline sahip.

-    Göçmen Kökenli Seçmenler Hangi Siyasi Partilere Oy Veriyor?

DeZIM araştırması, göç geçmişine sahip seçmenlerin hangi partilere yöneldiğini ve bu eğilimlerin menşe ülkelerine göre nasıl farklılık gösterdiğini analiz ediyor.

Bulgular, göçmen kökenli seçmenlerin tek bir blok olarak değerlendirilemeyeceğini ve parti tercihinde belirgin bölgesel farklılıklar olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırmaya göre, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) bu seçmen kesimi arasında en fazla destek bulan parti olmaya devam ederken, AfD en düşük oy potansiyeline sahip parti konumunda.

Bununla birlikte; Yeşiller, Sol Parti ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) arasında dikkate değer farklar gözlemleniyor.

Yeşiller göçmen kökenli seçmenler arasında sınırlı destek bulurken, BSW ve Sol Parti belirli gruplarda daha güçlü bir potansiyele sahip.

Hür Demokrat Parti (FDP) ise, bu kesim arasında -seçmenin genelindeki yüzde 11’e kıyasla- düşük destek bulurken, Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) genel seçmen kitlesinde olduğu gibi göçmen kökenliler arasında da ikinci tercih konumunda.

Araştırma, kökeni eski Sovyet ülkeleri olan seçmenlerin daha çok sağ eğilimli partilere yöneldiğini, Türkiye ve Arap ülkeleri kökenlilerin (MENA) ise ağırlıklı olarak "sol partileri" desteklediğini gösteriyor. Bununla birlikte, BSW hem Türkiye/MENA kökenliler hem de Sovyet kökenliler göç geçmişi olmayan seçmenlere kıyasla daha fazla destek bulan parti konumunda.

-   Konuya ilişkin partilerin seçim programları arasında ise bariz farklar bulunuyor.

SPD, CDU ve diğerleri göçün fırsatlarını vurgularken, AfD her şeyden önce göçün risklerini görmekte. 

-  Partilerin göçe ilişkin seçim programları ise şöyle:

.   Sosyal Demokrat Partisi (SPD)

SPD partisi de mülteci politikasını Avrupa’nın bir görevi olarak görmekte ve AB sığınma sistemi için reform çağrısında bulunmaktadır.

Buradaki odak noktası ise mültecilerin kabulü için “Avrupa belediyeleri ve şehirleri” entegre edilmesi ve daha fazla yasal göç yolu oluşturulmasıdır.

Ek olarak SPD de iltica nedenleriyle mücadele etmek istemektedir.

SPD, CDU/CSU’nun aksine geçici olarak korunan kişiler için geçerli olan aile birleşimine yönelik kısıtlamaların kaldırılması gerektiğini savunmaktadır.

Partiye göre, tehlikeli ülkelere yapılan sınır dışı edilme durumları sonlandırılmalı ve çalışma yasakları ve “zincirleme müsamahalar” kaldırılmalıdır.

.  ARAŞTIRMA:     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 08.02.2025, MŞ.

****************************************************************************