. Mustafa Kemal
Atatürk'ün önderliğinde Türk Kurtuluş Savaşı ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti
100 yıl sonra kimlerin, hangi güçlerin saldırısına uğruyor?
. Halk durumun “ciddiyetinin”
farkında olmasın isteniliyor ve halkın çeşitli kesimleri kendilerine göre
uğraşılar buluyor, kendilerini avutuyor.
. Gerçeklerden
uzaklaşan insanlar, kendi yaşam çemberi içerisinde buldukları ile, sosyal medyada
beğeni toplamalarla yaşarken işbirlikçiler, çıkarcılar, bölücüler ve tüm karşı
devrimciler her bir yanı sarmaya devam ediyor.
. Farkına varan oluyor
mu?
. Cumhuriyetin
getirdiği tüm kazanımları tek, tek yok edip yerine neler konulmak isteniliyor?
. Bu gidiş nereye
kadar böyle devam edecektir, nereye gidilmektedir?
- Devlet, toplum, din ve tarikatlar, cemaatler
ve yapılanmaları, ilişkileri ve ortaya çıkardıkları güç ne durumdadır?
. Din ve vicdan
özgürlüğünün anayasal bir hukuk devletindeki "yeri ve sınırları "ve
bunların "uygulamadaki durumu" önemlidir.
. Devlet ve dinsel yapılanmalar arasındaki
ilişki ve bunun "hukuksal" zemini çok açık ve anlaşmalarla
belirlenmelidir.
. Şu an büyük bir serbestlik ve sınır tanımaz
bir özgürlük ile gittikçe artan yayılma gözlenmektedir.
. Ortaya bir "türban" tartışması
atılmıştı ve bunun üzerine odaklanılır iken her yerde, her isteyenin
yapabileceği dinsel yapılanmalar ve onların, ticari, toplumsal, kültürel yan
örgütleri yayılmıştır.
. Hangi yapılanmalar yasalara aykırıdır ve
insan haklarına uymamaktadır, hangileri suç oluşturmaktadır... gibi sorgulamalar
ve eleştirmeler pek yapılmamaktadır.
. Son yüzyılın yarısında gittikçe hızla
ilerleyen bu tür yayılma ve yapılaşmalar artık Türkiye devlet ve toplum
yapısının yeni bir modeli olma yolunda olduğunu göstermektedir.
. Devlet her şeyi ile, tüm sistematiği ve
kullanımları ile bir yasallık, bir hukuksallık gösteren örgütlenme olduğuna
göre "din ve vicdan ile ilgili her türlü durum ve özellikler, örgütlenme,
hak ve özgürlükler, sorumluluklar, yükümlülükler… ÇAĞDAŞ BİR HUKUK DEVLETİNDE açıkça
yer alır; almak zorundadır.
. Bunun bu boyutlarda ve ciddiyette olmaması
durumunda din ve inanç, vicdan konuları her zaman kötü kullanımlara, hak
ihlallerine ve çatışmalara, suç unsuru olmaya, insan haklarına aykırı durumlara
yol açmaya yatkınlık göstermeye… gidebilir; toplumsal, kitlesel çatışmalara,
sömürüye zemin hazırlayabilir.
. Devlet ve kilise (cami) arasındaki ilişkiler
ve anlaşmalar açık olmadığı gibi hukuksal olarak da belirgin değildir. . Batı Avrupa bu tip sorunları yüz yıl öncesinde
görmüş ve hukuksallaştırmıştır. (Almanya FC.)
- Mezhepler içinden yapılan "devletçe yasal
tanınma" sonucunda onlarla ayrı, ayrı anlaşmalar yapılıp, etki ve
sorumluluk alanları… saptanmıştır. (Stattsvertrag)
. Türkiye bu yola girmemiştir ve çok serbestçi
davranmıştır.
. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bu konuda
açıklık ve sınırlamalar getirmiştir:
. 1982
Anayasasının "Din ve Vicdan Hürriyeti" başlıklı 24. maddesi
ise aşağıdaki biçimdedir:
- Herkes, vicdan,
dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14 üncü madde hükümlerine aykırı
olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
- Kimse, ibadete,
dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
- Din ve ahlak
eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve
ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler
arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi
isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
- Kimse, Devletin
sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din
kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama
amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince
kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
. Çok kısa olarak gösterilen bu genel durum
daha çok "iktidara gelenlerin" yaklaşımlarına, anlayış ve
algılamalarına, eğilimlerine göre ülke genelinde biçim almıştır.
. Beğenilmeyen, hoş görülmeyen, yanlış olan
durumları göstermek, yorumlamak, dikkati çekmek ve eleştirmek… hiç de
beklenilen güçte değildir.
. Ülke genelinde ele geçirmişlik, yayılmacılık…
ortada açıkça görülmekte iken diğer tarafta halkın bir rahatlık, bir
umursamazlık, bir kabullenmişlik… içinde olduğu da gözlenmektedir.
. Türkiye içindeki mezhep, tarikat ve cemaatler
gerçeğini, bunların yayılması, devlet içinde odaklanması ve güçleri artık çok açıkça
görülmektedir.
. Devlet, tarikat, siyaset, ticaret, din, iman…
ilişkisi içerisinde nasıl oluyor da toplumun her yerine rahatça yayılabiliyorlar
ve çok büyük ekonomik güç de elde edebiliyorlar.
. Türk toplumu kendi
dinsel inançlarını nasıl oldu da yıllar içerisinde böylesine yeni tür yapılanmalara
“teslim” eder duruma geldi?
. Tarikatların dünya
genelinde nasıl etki ve güç odakları olduğunu araştırdığımızda gerçekleri görürüz.
(Opus dei, Moon… benzeri yapılanmalar ve özellikleri, kime, neye hizmet
ettikleri yapacağınız kısa bir araştırmada bile anlaşılır.)
. İslam dini kendi “Kuransal”
özelliklerine ve verilerine göre anlaşılabilir olmalıdır.
. Herkes anayasanın
tanıdığı hak ve özgürlükler çerçevesinde ibadetini de yapabilir, dindar
olabilir, bunda bir sorun yok.
. İslam dinini yaymak
ve güçlendirmek, (haşa) Allah için aracılık yapma iddiasında bulunan şeyhler,
şıhlar… müritleriyle devamlı yeni yapılanmalar örgütleyerek yayılmıştır, ticari
işletmeler kurmuşlar, okullar açmışlardır ve açıkça ticarette, siyasette her
yerdedirler.
. Menzil tarikatının
şeyhinin ölümü dolayısı ile ortaya dökülen haberler, videolar, yorumlar tüm
ülkede çok açık görüldü, izlendi…
. Milyonlarca insanı
kendine bağlayabilen bu tür tarikat-yapılanmaları yıllardır genişlemektedir ve
müritleri devletin içindedir, her yaptıkları açıktır.
. Tarikat, cemaat yapılanmaları, örgütleri
artık günümüzde kendi başına çalışan, kendileri için bağımsız köyler, semtler
ele geçirmeye başlayan ve yine kendilerine göre din ve ibadet uygulamalarında
bulunan ve de iktidarla iç içe olabilen güç odağı olmuştur.
. Şu an açıkça görülmemekle birlikte tarikatlar
arası çıkar çatışmaları, güç çatışmaları, etki-yetki çekişmeleri ortaya
çıkacaktır.
. Çok uzun yıllardır çeşitli yönleriyle ortaya
çıkan, yayılan ve gittikçe de çoğalan cemaat ve tarikatlar Türkiye için büyük
bir sorunsal olmuştur ve bu alanda yazılıp, açıklanabilecekler ise çok kapsamlı
ve geniştir.
. Ne anlıyoruz bu görüntülerden, Türkiye’nin geldiği
son gerçeklerden neler anlamalıyız?
. Ne yazık ki "uygarlık yolunda ilerleyen,
çağdaş bir hukuk devleti" olmanın gereğini ve isteğini gösteren kesimler,
muhalefet, aydınlar, hukukçular, demokrat ve okuryazar kitleler… durumun ne
olduğunun pek de ayırtında değiller ya da çok da bir önem vermemektedirler.
. Anayasaya ve demokratik laik devlet
anlayışına bağlı yasalara aykırı birçok uygulama, söylem ve tartışmalarla
aslında her şey açıkça görülmektedir.
. Böylelikle de Türkiye yine "kendine özgü
ve gittikçe de çok daha sorunsallı" bir çizgiye doğru götürülmektedir.
. Ortaya gelen sorunlar, olumsuzluklar, anti
demokratik yapılanmalar ve davranışlar yalnızca aslında birer ARAÇ olarak görülmelidir.
. Bunları en önemli ve büyük sorun haline
getirip toplumsal HUZURU VE DENGELERİ bozmak ve ülkeyi sonuçta bir kaosa-KARGAŞAYA
sürüklemek ve BİRLİK-BÜTÜNSELLİK duvarlarını yıkmaktır.
. "Temel bakış açısı"nın batı tipi,
aydınlıkçı ve bilimsellikten yana, akıl ve mantık ölçütlerine uygun ama yine de
ÇAĞDAŞ ve uygar olmasının NASIL olacağı üzerine pek de eleştirel
düşünemediğimiz ve yalnızca "YAPAY" gündemlerle uğraşanlar kitlesi olunduğu
çok açık.
. Kim ne derse desin, kim ne isterse istesin,
beğenin, beğenmeyin, TÜRKİYE çok önemli bir ülkedir ve tüm dünyanın gözü bu
ülke üzerindedir.
. Biz, Türk milleti bu ülkeye, topluma ve onun
devletine sahip çıkmayı doğru dürüst beceremez isek, birileri (çok sayıda ve
çok yönden, birileri…) gelip, ucundan, orasından burasından, haklı-haksız
birçok parçaları koparıp, haklar edinip, gerekirse de kendilerine göre bölüp,
parçalamaya çalışacaktır.
. Tüm bu açıkça görülen durumlara,
olumsuzluklara karşı çıkacak olan ve demokratik, laik devlete sahip çıkması gereken
kesimler, muhalefet, siyasi partiler… üzerlerine düşeni, kendilerinden
beklenenleri yapamamışlardır.
. Bu durumda yapılacak en önemli tutum, “partiler
üstü” duruşa ve bakışa sahip olmak ve siyasi parti ve kişiler üzerinden yapılan
gereksiz ve boş tartışmalara girmemektir.
. Bilinçli, uyanık ve yurtsever yurttaşların
ülkesini ve devletin bütünlüğünü korumayı bilmesi ve istemesi kesinlikle
şarttır!
. Ülkesine, devletine Atatürk’e, cumhuriyet
kazanımlarına sahip çıkan, çağdaş ve demokratik yurtsever insanlar tüm bu
olumsuz duruma nasıl bakar, neler düşünür, nasıl tepki verir, derseniz, görünüş
hiç de umut verici değil.
. Bu konuda kime, kimlere iş düşmekte, görev ve
sorumluluk düşmektedir, diye sorarsanız…
. Herkese, hepimize…
. Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 15.07.2023, GF.