2 Temmuz 2025 Çarşamba

İKLİM KANUNU

 .     İKLİM KANUNU    .

.  Türkiye'nin ilk İklim Kanunu Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı.

.     Bu yasanın şu an getirdiği “ilk bakış nedir” diye bir araştırma yaptım:

Bu yasa, Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirme ve 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşma yolunda önemli bir adım olarak görülüyor.

İKLİM KANUNU İLE NELER YAPMAK İSTENİLİYOR?

İklim Kanunu'nun temel amacı, sera gazı emisyonlarının azaltılması, iklim değişikliğine uyum sağlanması ve bu konudaki planlama ve uygulama araçlarının yasal bir zemine kavuşturulmasıdır.

A) GENEL OLARAK HEDEFLENENLER ŞUNLARDIR:

1-Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması:

Kanun, başta sanayi olmak üzere çeşitli sektörlerde sera gazı emisyonlarının belirlenen hedefler doğrultusunda azaltılmasını öngörüyor.

Bu kapsamda, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulması planlanıyor.

ETS ile işletmelerin emisyon izni alması ve belirlenen tahsisatlara uyması zorunlu hale gelecek. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen işletmelere idari para cezaları uygulanacak.

2-İklim Değişikliğine Uyum:

İklim değişikliğinin yol açtığı riskler ve kayıp-zararların tespiti, giderilmesi veya en aza indirilmesi hedefleniyor.

Su kaynaklarının etkin yönetimi, ekosistem ve biyolojik çeşitliliğin korunması, tarım sektöründe dirençli ürün desenleri gibi konulara odaklanılacak.

3-Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM):

İthal edilen malların gömülü sera gazı emisyonlarını ele almak için SKDM kurulabilecek.

Bu, özellikle Avrupa Birliği'nin benzer bir mekanizma kurmasıyla birlikte Türkiye'nin ihracatını sürdürebilmesi için kritik bir uyum adımı.

4-Finansal Araçlar ve Teşvikler:

İklim finansmanı ve iklim değişikliğiyle mücadele teşviki kaynaklarının geliştirilmesi, yeşil ve sürdürülebilir sermaye piyasası araçlarının teşvik edilmesi amaçlanıyor.

“Türkiye Yeşil Taksonomisi” kurulması da bu kapsamda değerlendiriliyor.

5-Kurumsal Yapı ve Yetkiler:

İklim Değişikliği Başkanlığı'nın ulusal, sektörel ve tematik raporlar hazırlaması, iklim değişikliği teşvik mekanizmaları geliştirmesi gibi görev ve yetkileri bulunacak.

6-Döngüsel Ekonomi ve Sıfır Atık:

Ürünlerin yeniden kullanımı, atıkların alternatif hammadde olarak kullanılması ve geri dönüşüm oranlarının belirlenmesi gibi döngüsel ekonomi hedefleri ve sıfır atık uygulamaları teşvik edilecek.

B) OLUMSUZ YANLARI VE ELEŞTİRİLER

İklim Kanunu teklifi, genel olarak iklim değişikliğiyle mücadele için gerekli bir adım olarak görülse de, çeşitli kesimlerden büyük eleştiriler almıştır:

1-Bağlayıcı Hedef Eksikliği:

Kanunda fosil yakıtlardan çıkışa dair net bir plan veya takvim bulunmaması ve bağlayıcı emisyon azaltım hedeflerinin yeterince açık olmaması en büyük eleştirilerden biridir.

Türkiye'nin “Paris Anlaşması” kapsamında 2038 yılında sera gazı emisyonlarını artıştan %41 azaltma ve 2053 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşma taahhüdü bulunsa da, yasanın bu hedeflere ulaşmak için “somut adımları” yeterince “içermediği” belirtiliyor.

2-Karbon Piyasası Odaklı Olması:

Yasanın daha çok Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gibi “karbon fiyatlandırma” araçlarına odaklandığı, ancak “fosil yakıtlardan çıkış” gibi temel dönüşümleri ele almadığı eleştiriliyor.

Bu durum, "kirletme hakkı satın alma" düzenlemesi olarak yorumlanabiliyor.

3-Tarıma Etkileri:

Özellikle küçük ve orta ölçekli çiftçiler için raporlama, denetim, belge alma ve yatırım yapma gibi yeni yükümlülüklerin büyük maliyetler getirebileceği ve bu durumun bazı çiftçilerin üretimi bırakmasına neden olabileceği endişesi dile getiriliyor.

Ayrıca su yönetimi, gübre ve ilaç kullanımında getirilebilecek sıkı kuralların kısa vadede verim düşüşüne ve gıda fiyatlarında artışa yol açabileceği belirtiliyor.

4-Şeffaflık ve Katılım Eksikliği:

Kanun teklifinin hazırlanma sürecinde sivil toplum kuruluşlarının ve bilim insanlarının yeterince dahil edilmediği, şeffaflığı sağlayacak bağımsız bir denetim mekanizmasının bulunmadığı yönünde eleştiriler var.

5-Yeterli Destek ve Teşvik Mekanizması Olmaması:

Özellikle kırsal kesimdeki üreticiler için yeşil dönüşüm sürecinde teşvik ve eğitimlerin yetersiz kalmasının, kırsal çöküş ve gıda güvenliği riski doğurabileceği ifade ediliyor.

**************************************************************

§       Genel olarak, İklim Kanunu Türkiye'nin uluslararası iklim hedeflerine uyum sağlaması açısından önemli bir “yasal çerçeve” sunsa da, içeriğindeki bazı eksiklikler ve potansiyel olumsuz etkileri nedeniyle “tartışmalara yol açmaya” devam ediyor.

§       Birçok yurttaş ve STK bu yasanın kötüye kullanılacağını tarla ve zeytinliklerin, bağların ellerinden alınacağını düşünüyor ve karşı çıkıyor.

§       Yurttaşların ve sivil toplum kuruluşlarının (STK) İklim Kanunu ile ilgili duyduğu bu endişeler oldukça anlaşılabilir.

§       Yasanın belirli maddelerinin, özellikle tarım arazileri, zeytinlikler ve bağlar üzerinde olumsuz etkileri olabileceği yönündeki yorumlar, kamuoyunda ciddi bir tartışma yaratmış durumda.

§       Bu itirazlar genellikle şu noktalarda yoğunlaşıyor:

C) NEDEN ENDİŞE DUYULUYOR?

Halk tam olarak neler olduğunu pek bilmese bile endişeler gittikçe artış göstermektedir.

1-Tarım Arazilerinin ve Zeytinliklerin Statüsü:

Mevcut yasalar kapsamında tarım arazileri ve zeytinlikler özel koruma altındadır.

Ancak, İklim Kanunu'nun bazı maddelerinin, yenilenebilir enerji yatırımları (örneğin, güneş enerjisi santralleri) veya karbon tutma projeleri gibi iklimle ilgili gerekçelerle bu arazilerin kullanım amacını değiştirmeye olanak sağlayabileceği düşünülüyor.

Yani, "iklim değişikliğiyle mücadele" adı altında bu alanların “imara veya başka projelere” açılması riski dile getiriliyor.

2-"Kamu Yararı" Kavramının Genişlemesi:

Kanunla birlikte "kamu yararı" kavramının iklim projelerini de kapsayacak şekilde genişletilebileceği endişesi var.

Bu durum, özellikle kamulaştırma süreçlerinde yurttaşların “haklarını korumasını zorlaştırabilir” ve tarım “arazilerinin ellerinden alınmasına yol açabilir.

3-Küçük Üreticilerin Yükü:

Yasanın getireceği raporlama, denetim, yeni üretim standartları gibi yükümlülüklerin, özellikle küçük ve orta ölçekli çiftçiler için “ağır maliyetler” doğurabileceği belirtiliyor.

Bu maliyetler, bazı çiftçilerin “üretimden çekilmesine” veya “arazilerini satmak” zorunda kalmasına neden olabilir.

Bu durum, gıda güvenliği ve “kırsal nüfusun refahı” açısından da riskler barındırıyor.

4-Süreçteki Şeffaflık Eksikliği:

Kanun teklifinin hazırlanma sürecinde yeterli “sivil toplum katılımının olmaması” ve yasanın bazı maddelerinin “yoruma açık” olması, “kötüye kullanım” endişelerini artırıyor.

Yasanın nasıl uygulanacağına dair detayların belirsizliği, yurttaşlarda “güvensizlik” yaratıyor.

Ç) BU ENDİŞELER NEREDEN KAYNAKLANIYOR?

Bu tür endişeler genellikle, daha önce benzer yasal düzenlemelerle tarım arazilerinin veya doğal alanların başka amaçlarla kullanılmasına yönelik “yaşanan deneyimlerden” kaynaklanıyor.

Geçmişte, "kamu yararı" veya "stratejik yatırım" gibi gerekçelerle tarım arazileri ve doğal alanların “imara açılması” ya da “madencilik faaliyetlerine” tahsis edilmesi gibi durumlar yaşanmıştı.

Bu tür tecrübeler, yeni çıkan yasalara karşı doğal bir kuşku ve güvensizlik oluşmasına yol açıyor.

STK'lar ve Yurttaşlar, İklim Kanunu'nun sözde iklim dostu projelerle, aslında arazi spekülasyonu veya büyük sermayenin çıkarları doğrultusunda kullanılabileceği ihtimali üzerinde duruyorlar.

Özellikle zeytinlikler, tarımsal açıdan değerli olmalarının yanı sıra çevresel ve kültürel olarak da büyük önem taşıdığı için bu konudaki hassasiyet daha da yüksek.

Bu endişelerin giderilmesi için yasanın uygulama süreçlerinde şeffaflığın artırılması, yurttaş katılımının sağlanması ve kamulaştırma gibi konularda hakkaniyetli mekanizmaların oluşturulması büyük önem taşıyor.

Aksi takdirde, yasanın temel amacı olan “iklim değişikliğiyle mücadele” hedefleri bile bu “toplumsal muhalefet” nedeniyle sekteye uğrayabilir.

. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.02, Mff.

.  (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)

ZARAR VERİCİ

 .   ZARAR VERİCİ İNSAN TİPİ            .

Duyarsız, bilinçsiz, sorumsuz, vicdansız, acımasız, çıkarcı...

Bu insanlardan ne iyi birer yurttaş olur, ne de güvenilebilecek bir dost ya da iş arkadaşı...

İnsan ilişkilerinde karşılaşılan bu tür olumsuz özellikler, ne yazık ki bazı bireylerde bir araya gelebiliyor.

Belirttiğim gibi duyarsızlık, bilinçsizlik, sorumsuzluk, vicdansızlık, acımasızlık ve çıkarcılık... gibi nitelikler, hem sosyal yaşamda hem de bireysel ilişkilerde ciddi sorunlara yol açar.

A) DUYARSIZ VE ÇIKARCI BİREYLER

Verdiğim bu özellikler, toplum için gerçekten en zarar verici insan tipini tanımlıyor:

“Duyarsız, bilinçsiz, sorumsuz, vicdansız, acımasız ve çıkarcı bireyler...”

Bu tür insanlar, hem sosyal ilişkilerde hem de toplumsal hayatta ciddi sorunlara yol açar.

Bu kişilerden ne iyi birer yurttaş olur ne de güvenilebilecek bir dost ya da iş arkadaşı.

Çünkü:

a-Güvenilmezlik:

Çıkarcı yaklaşımları, her zaman kendi menfaatlerini ön planda tutmaları anlamına gelir.

Bu da onları güvenilmez kılar; çünkü bir ilişkinin veya durumun kendilerine bir yararı kalmadığında kolayca sırt çevirebilirler.

İş arkadaşlığı ve dostluk gibi ilişkilerde güven çok önemli olduğundan, bu kişilerle sağlam bağlar kurmak olanaksızdır.

b-Sorumsuzluk:

Bilinçsiz ve sorumsuz tutumları, hem kendi yaşamlarında hem de başkalarının hayatlarında olumsuz sonuçlar doğurur.

Verdikleri sözleri ve anlaşmaları yerine getirmez, yükümlülüklerinden kaçınır ve hatalarının sorumluluğunu üstlenmezler.

c-Empatiden Yoksunluk:

Duyarsız ve vicdansız olmaları, başkalarının acılarına, gereksinimlerine ve duygularına karşı tamamen kayıtsız kalmalarına neden olur.

Bu da sağlıklı insan ilişkilerinin temelini zayıflatır.

ç-Toplumsal Uyumsuzluk:

Bu özelliklere sahip bireyler, toplumsal kurallara ve normlara saygı göstermekte zorlanırlar.

Kendi çıkarları için “etik” olmayan yollara sapabilir, başkalarına zarar verebilir ve bu da “toplumda” huzursuzluğa ve çatışmalara yol açar.

İyi bir yurttaş olmanın temelinde topluma karşı sorumluluk bilinci yatar, ancak bu tip insanlar bu bilinci taşımazlar.

Siyasi yaşama ve devlet yönetimine de zararlı olurlar.

B) TOPLUMSAL ÇÖKÜŞÜN TETİKLEYİCİSİ:

a-Duyarsızlık ve Çıkarcılığın Yükselişi

Bu duyarsız, bilinçsiz, sorumsuz, vicdansız, acımasız ve çıkarcı insan tipinin sayısı toplumda arttıkça, bu durum kaçınılmaz olarak “ülkenin sorunlarını” katlayarak artırır ve uzun vadede ülkeyi “çöküşe doğru sürükler.

Bu durumun temel nedenleri şunlardır:

b-Güven Ortamının Bozulması:

Toplum, bireyler arası karşılıklı güven üzerine inşa edilir.

Bu tip insanların çoğalması, sosyal dokuyu zayıflatır ve insanlar arasında güvensizlik yaratır. Güvensizlik, iş birliğini engeller ve toplumsal dayanışmayı bitirir.

c-Adalet ve Hukukun Erozyonu:

Vicdansız ve çıkarcı bireyler, kendi menfaatleri için yasal ve etik kuralları çiğnemekten çekinmezler. Bu durum, “adalet” sistemine, hukuka olan inancı sarsar, yolsuzlukları artırır ve hukukun üstünlüğünü zedeler.

Adaletin olmadığı bir yerde toplumsal düzenin sürdürülmesi olanaksızdır.

ç-Toplumsal Çözülme ve Kutuplaşma:

Empatiden yoksunluk, farklılıklar karşısında hoşgörüsüzlüğü artırır.

Kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan bireyler, toplumu ortak değerler yerine bireysel hırslar etrafında kutuplaştırır.

Bu da toplumsal çözülmeyi hızlandırır.

d-Ekonomik Sorunların Derinleşmesi:

Sorumsuzluk ve çıkarcılık, ekonomik alanda da büyük zararlar verir.

Kısa vadeli kişisel kazançlar uğruna uzun vadeli toplumsal yararlar “feda” edilir.

“Kayıt dışı ekonomi” büyür, liyakatsizlik yaygınlaşır ve ekonomik kaynaklar verimsiz kullanılır.

Bu da ülkenin kalkınmasını engeller ve ekonomik “krizlere” zemin hazırlar.

e-Devlet Mekanizmasının Zayıflaması:

Liyakatsiz ve çıkarcı kişilerin devlet “kademelerinde” etkin olması, kamu hizmetlerinin kalitesini düşürür, bürokrasiyi yavaşlatır ve verimsizliği artırır.

Devletin kötü yönetilmesine neden olurlar.

Bu durum, devletin temel fonksiyonlarını yerine getirmesini zorlaştırır ve yurttaşın devlete olan güvenini azaltır.

ÖZETLE:

Bu tür kişilik özelliklerini taşıyan bireylerden uzak durmak, hem kişisel sağlığımız hem de toplumsal huzur için büyük önem taşır.

Çevremizdeki insanları “seçerken ve ilişkiler” kurarken bu belirtilere dikkat etmek, “potansiyel zararlardan” korunmamıza yardımcı olabilir.

Bu tür özelliklere sahip kişilerle “sağlıklı ilişkiler” kurmak oldukça zordur.

Güvenin temelini oluşturan empati, sorumluluk ve vicdan gibi değerlerden yoksun olmaları, onları ne iyi birer yurttaş ne de güvenilir bir dost veya iş arkadaşı yapmaz.

Bu tür insanlarla etkileşimde bulunurken dikkatli olmak ve kendi sınırlarınızı korumak önemlidir.

Bunların sayıcı arttıkça da ülkenin sorunları çok daha artar ve ülke “çöküşe” yönelir...

Bu nedenle, bir ülkenin geleceği için sadece ekonomik büyüme veya askeri güç değil, aynı zamanda toplumsal ahlak, empati ve sorumluluk bilinci gibi insani değerlerin korunması ve yaygınlaştırılması da yaşamsal öneme sahiptir.

Bu değerler erozyona uğradığında, bir ülkenin ayakta kalması oldukça güçleşir.

Bu tür bir çöküşü engellemek veya geri çevirmek için bireylere ve topluma düşen en önemli görevler nelerdir, diye her birimiz soırgulamalı ve eleştirel düşünmeliyiz.

. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.06.30, Mff.

. (Araştırma ve incelemeye dayanan değerlendirme yazım.)