. “Aydınlanma” ne demektİr? .
Aydınlanma, sözcük
anlamı olarak bir “sorunu aydınlatmak”, yani bir konu hakkında yeterli “bilgi
edinmek” ve bilinçlenmek demektir.
Ancak felsefi
bir terim olarak kullanıldığında, çok daha derin ve kapsamlı bir anlama gelir.
Aydınlanma, 17.
ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da başlayan ve “insan aklının” ön plana çıktığı bir düşünce
hareketidir.
Bu dönemde akıl, “insanların özgürleşmesi, bilgiye ulaşması
ve toplumu ilerletmesi” için “en önemli araç” olarak görülmüştür.
Aydınlanmanın Felsefi
Temelleri
1-Aklın Özgürleşmesi: Aydınlanma'nın temelinde,
insanların kendi akıllarını kullanarak geleneksel otoritelerden, dogmalardan ve
ön yargılardan kurtulması fikri yatar.
Ünlü filozof
Immanuel Kant'ın "Aydınlanma, insanın kendi suçuyla düşmüş olduğu ergin
olmama durumundan kurtulmasıdır" sözü, bu düşüncenin en iyi özetidir.
2-Bilim ve İlerleme: Aydınlanma,
bilime ve bilimsel yönteme büyük önem vermiştir.
Deney ve gözlem
yoluyla elde edilen bilgilerin, dünyanın ve insanlığın sorunlarını çözeceğine
inanılmıştır.
Bu dönemdeki
bilimsel gelişmeler, “Sanayi Devrimi”ne giden yolu açmıştır.
3-Bireysel Haklar: Aydınlanma düşünürleri, bireysel
özgürlükleri, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmuşlardır.
İnsanların
doğuştan gelen ve devredilemez haklara sahip olduğu fikri bu dönemde
yaygınlaşmıştır.
4-Hoşgörü ve Laiklik: Özellikle din ve devlet
işlerinin ayrılması (laiklik) ve farklı inançlara karşı hoşgörülü olunması
gerektiği fikri güçlenmiştir.
Bu, kilisenin
ve monarşilerin baskıcı gücüne bir başkaldırı niteliği taşımaktadır.
Aydınlanma Devrimi nedir?
Aydınlanma
Devrimi, genellikle 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da ortaya çıkan ve tüm Batı
dünyasını derinden etkileyen bir düşünce ve kültür hareketidir.
Bu döneme "Aydınlanma
Çağı" ya da "Akıl Çağı" da denir.
“Aydınlanma”nın
temel amacı, insan aklını, geleneksel otorite ve dogmalardan özgürleştirerek,
yeni bilgiye ve eleştirel düşünceye dayalı bir toplumsal düzen kurmaktır.
Bu süreçte “din
ve devlet” işleri birbirinden ayrılmış, “bilimin ve aklın gücüne” olan inanç
artmıştır.
Aydınlanma'nın
Ana Fikirleri
-Akılcılık
(Rasyonalizm): Aydınlanma'nın
en temel ilkesidir.
Akıl, evrenin
ve insanlığın sorunlarını çözmek için en önemli araç olarak görülmüştür.
Gelenekler ve
dini inançlar yerine, mantık ve bilimsel yöntemler ön plana çıkmıştır.
-İnsan
ve İlerleme: Bu dönemde,
insanın doğası gereği iyi olduğu ve aklını kullanarak sürekli olarak
gelişebileceği fikri yayılmıştır.
Toplumsal
ilerlemenin, akıl ve bilim sayesinde mümkün olacağına inanılmıştır.
-Özgürlük, Eşitlik ve
Tolerans: Aydınlanma düşünürleri, bireysel özgürlükleri, düşünce ve
ifade özgürlüğünü savunmuşlardır.
Din ve inançlar
konusunda hoşgörü (tolerans) gösterilmesi gerektiğini vurgulamışlar,
monarşilerin ve kilisenin baskıcı politikalarına karşı çıkmışlardır.
-Doğal Haklar: John Locke gibi filozoflar,
insanların doğuştan gelen ve devredilemez haklara sahip olduğunu savunmuştur.
Yaşam, özgürlük
ve mülkiyet gibi kavramlar bu dönemde büyük önem kazanmıştır.
Önemli
Filozoflar ve Etkileri
Aydınlanma
Devrimi'ne öncülük eden ve modern dünyanın temellerini atan pek çok düşünür ve
bilim insanı olmuştur:
-Immanuel Kant:
"Aydınlanma nedir?" sorusuna "Kendi aklını kullanma cesareti
göster!" cevabını vermiştir.
-John Locke:
Doğal haklar ve liberalizmin babası olarak kabul edilir.
-Montesquieu:
Devlet yönetiminde güçler ayrılığı (yasama, yürütme, yargı) ilkesini ortaya
atmıştır.
. Bu ilke, günümüz modern
demokratik devletlerinin temelini oluşturur.
-Voltaire:
Düşünce ve ifade özgürlüğü ile din ve inanç hoşgörüsünün en önemli
savunucularındandır.
-Jean-Jacques
Rousseau: Halk egemenliği ve toplumsal sözleşme gibi fikirleriyle Fransız
Devrimi'ne ilham vermiştir.
. Aydınlanma Devrimi, sadece felsefi bir
hareket olmakla kalmamış, aynı zamanda Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi
büyük toplumsal ve siyasal dönüşümlere zemin hazırlamıştır.
Günümüzde
savunduğumuz pek çok demokratik değer, insan hakları ve bilimsel düşünce,
köklerini bu “devrimci çağdan” almaktadır.
Türkiye
Aydınlanma Devrimi Geçirmiş Midir?
Türkiye'nin
Batı'daki Aydınlanma Devrimi'ne benzer bir süreç geçirip geçirmediği konusu,
tarihçiler, sosyologlar ve düşünürler arasında sıkça tartışılan karmaşık bir
meseledir.
Bu konuyu
anlayabilmek için öncelikle Avrupa'daki Aydınlanma'nın temel özelliklerini ve
Türkiye'deki tarihsel gelişmeleri karşılaştırmak gerekir.
Avrupa'daki
Aydınlanma'dan Farklılıklar
Batı dünyasında
Aydınlanma, 17. ve 18. yüzyıllarda ortaya çıkmış, “kilisenin ve monarşilerin”
mutlak otoritesine karşı bir “isyan niteliği” taşımıştır.
Bu hareket,
akıl, bilim, bireysel özgürlükler ve laiklik gibi kavramları ön plana
çıkarmıştır.
Bu dönüşüm
süreci, toplumun içinden organik olarak gelişmiştir.
Türkiye'de ise
durum farklıdır.
Batı'daki gibi,
toplumun “alt katmanlarından” başlayarak yaygınlaşan, “dini ve siyasi
otoriteleri” kökten sarsan bir “Aydınlanma hareketi” yaşanmamıştır.
Türkiye'deki
Batılılaşma ve modernleşme çabaları, Osmanlı İmparatorluğu'nun son
dönemlerinden itibaren, devletin ve aydın kesimin öncülüğünde, daha çok
"yukarıdan aşağıya" bir şekilde gerçekleşmiştir.
Türkiye'deki
Aydınlanma Hareketi ve Cumhuriyet Devrimleri
Türkiye'deki
modernleşme süreci, doğrudan bir "Aydınlanma Devrimi" olarak
adlandırılmasa da, Aydınlanma'nın temel ilkelerini benimsemiş ve uygulamaya
çalışmıştır.
Bu süreçteki en
önemli dönüm noktası, Mustafa Kemal Atatürk'ün
önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Cumhuriyet
Dönemi'nde yapılan devrimler, “Aydınlanma”nın ruhuyla örtüşen pek çok özellik
taşır:
- Laiklik: Din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılması, eğitimde “laik bir sisteme” geçilmesi.
- Akıl ve Bilim: Bilimsel düşüncenin teşvik edilmesi ve
eğitimin yaygınlaştırılması.
-
Siyasal ve Hukuksal Reformlar: Batı'dan
esinlenerek hazırlanan yasalarla, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınmaya çalışılması.
-
Toplumsal Dönüşüm: Şapka
Devrimi, harf devrimi ve kadınlara seçme-seçilme hakkı gibi köklü değişimlerle
toplumsal yapının modernleştirilmesi.
. Bu devrimler, Türkiye'nin modern bir ulus
devlet olma yolundaki en önemli adımlarıdır ve bu yönüyle Batı'daki “Aydınlanma”
hareketinin bir yansıması olarak görülebilir.
Ancak, Batı'dan
farklı olarak, bu dönüşümün “halkın tamamına” yayılması ve “içselleştirilmesi”
süreci “halen devam” etmektedir.
Bugünkü
sıkıntılar ve çöküş bir aydınlanma devrimi geçirmediğimizdendir.
Bu, Türkiye'nin
modernleşme serüveni ve günümüzdeki sorunları üzerine sıkça dile getirilen ve
tartışılan önemli bir görüştür.
"Aydınlanma
Devrimi geçiremedik" tezi, bugünkü sıkıntıların temelinde Batı'daki gibi
organik, halktan tabana yayılan bir düşünsel dönüşümün eksikliğinin yattığını
savunur.
Bu görüşün
temel argümanlarına daha yakından bakalım:
Yukarıdan
Aşağıya Bir Değişim
Türkiye'deki
modernleşme çabaları, özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren,
Batı'nın ilerlemesi karşısında ayakta kalabilmek için devletin ve aydınların
öncülüğünde gerçekleşmiştir.
Bu süreç,
Aydınlanma'nın ruhu olan bireysel aklın, eleştirel düşüncenin ve özgürlüğün
toplumda geniş kitlelerce benimsenmesinden çok, “devletin modernleşme”
hedefleri doğrultusunda “radikal reformları” uygulaması şeklinde olmuştur.
-Eğitim: Okullar modernleşse de, bilimsel düşünce
ve eleştirel akıl yürütme metotları tam olarak yerleşememiştir.
Ezberci eğitim
anlayışı, bireylerin “kendi aklını kullanma” cesaretini geliştirmekte yetersiz
kalmıştır.
-Siyaset:
Parlamenter sistem ve çok
partili hayata geçişler olsa da, siyasal kültürde bireyin özgürlüğü ve doğal
hakları yerine, otoriteye ve liderliğe bağlılık öne çıkmıştır.
-Toplum:
Değerler ve inançlar,
rasyonel sorgulamadan çok, geleneksel dogmalar ve otorite figürlerinin
yorumları üzerinden şekillenmeye devam etmiştir.
Aydınlanma
Eksikliğinin Sonuçları
Bu tez,
Aydınlanma'nın tam olarak içselleştirilememesinin, bugün karşılaşılan pek çok
sorunun kaynağı olduğunu iddia eder:
-Hukuk
ve Adalet Sorunları: Hukukun
üstünlüğü yerine, gücün ve siyasi iradenin üstünlüğü zaman zaman ön plana
çıkmıştır.
-Bilime
Güvensizlik: Bilimsel
yöntem ve uzmanlık yerine, komplo teorileri ve hurafelere olan eğilim
artmıştır.
-Kutuplaşma: Farklı düşüncelere ve yaşam tarzlarına
hoşgörüyle yaklaşma kültürü tam olarak yerleşmediği için, toplum keskin
gruplara ayrılmıştır.
Bu durum, ortak
bir akıl zemininde buluşmayı zorlaştırmaktadır.
-Demokratik Kurumların
Zayıflığı: Sivil toplum,
üniversiteler ve medya gibi demokratik kurumlar, bağımsız ve eleştirel bir güç
olmaktan uzaklaşarak zayıflamıştır.
Sonuç
olarak,
. Özetle Aydınlanma, yalnızca bir dönemi
değil, aynı zamanda aklın, bilimin ve özgür düşüncenin toplumsal dönüşümü
tetiklediği ve modern dünyanın temellerini attığı bir “zihniyet değişimini”
ifade eder.
. Türkiye'nin bugünkü sıkıntılarının ana
nedeni, toplumsal ve siyasal yapının bir aydınlanma sürecinden geçerek sağlam
bir rasyonel ve bilimsel temele oturamamasıdır.
Bu nedenle,
aydınlanmanın “felsefi ve kültürel” temellerini güçlendirmeden, sadece “yasal
ve kurumsal reformlarla” kalıcı bir çözüme ulaşılamayacağı düşünülmektedir.
Türkiye,
Avrupa'daki gibi “kökleri toplumun derinliklerinden” gelen bir Aydınlanma
Devrimi yaşamamıştır.
Bunun yerine, “devletin
öncülüğünde” gerçekleştirilen ve Aydınlanma'nın temel ilkelerini benimseyen “radikal
modernleşme” ve “çağdaşlaşma hareketleri” geçirmiştir.
Bu süreç,
Türkiye'nin bugün geldiği noktanın temellerini oluşturmuştur.