28 Eylül 2021 Salı

Türkçe'yi Yozlaştırmanın Yolları

 Türkçe'yi Yozlaştırmanın Yolları

Bir ulusun en önemli ve değerli varlığı onun dilidir, anadilidir.

Ulus ve ulus devlet kendi özgün dili ile var olur ve diğer tüm değerler bileşkelerini de bunun üzerinden geliştirir.

Dilin gelişmesi ve devamlı da kullanılabilir, üretilebilir olması gerekir.

Yozlaştırılan diller, kullanımı, kullanım alanları azalan diller, ise uzun bir zaman diliminden sonra yok olur ve tarihe karışır.

Türkçe çok büyük bir dildir.

Türkçe'nin çeşitli lehçe ve ağızları ile kullanıldığı çok geniş bir halklar topluluğu, bir coğrafyası vardır.

Türkçe özgün ve saygın bir dildir. İnsanın beyni ile üretebileceği her alanda kullanabileceği bir dildir.

Türkçe bir bilim dilidir, kullanılabilirse...

Türkçe Türkiye Cumhuriyeti'nin en değerli temel varlığı ve değeridir.

Türkçe üzerinde olumsuz olarak yapılacak her türlü girişi ve etki dilimize zarar verir.

Verdiği zarar da ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine yöneliktir.

Çok yıllar oldu bir yabancı dil tartışması, yabancı dil öğrenimi konusu gündeme getirildi. İşin asıl bilimsel yönü ve özellikleri bir bilinmemezlik içerisine itilerek, yabancı dilde öğretim ve özel okullar yaygınlaştırıldı.

Artık bir yabancı dili günlük yaşamda görür olmak ve onun üzerinde yarım yamalak da olsa bir temel öğretim verildiğini var saymak yaygınlaştı.

Paralı okullar çok bir önem ve saygınlık kazanır oldu.

Devletin resmi okulları ve anadil ile eğitim öğretim beğenilmez oldu.

Parası olan ve sınıf atlamak isteyen bir kitle bu özel okullar ve yabancı dil merakına itildi.

Bu durum devletin "maarif" politikasındaki seçeneğini göstermektedir açıkça...

Bunun dışında daha üst düzeydeki uygulamalar, kentlerdeki uygulamalar ve günlük yaşam ise hepimizin içinde olduğu bir durum olarak ortada...

İyi bir inceleme ve bilimsel araştırmalar yapmağa gerek kalmadan çok açıkça görülen gerçekler her yeri sarmış bir durumda.

SON YILLARDA diğer değerlerin üzerinde yapılan oyunlarda olduğu gibi Türkçe üzerinde de bilinçli algı yönetimleri yapılmaktadır.

Türkçe'ye yerleştirilen yabancı sözcükler ve bunların kullanımı başlı başına bir sorun oluşturmakta iken, bir de Türkçe dil kullanımının kalıp ve biçimlerini ters-yüz etmektedirler.

Sözlü kullanımda dile yerleştirilen ve kullanımda öne geçirilen sözcükler ve sözcük takımları bulunmaktadır.

Bu tür "yeni kuşak" dil oluşması her dilde olabilmektedir ve de geçici olarak kabul görür.

Böyle yeni bir "jargon" oluşturulabilir.

Yeni bir "dil kullanımı" oluşturularak dilimizin aslında geçerli olan kullanımını yozlaştırmaktadırlar.

Özellikle gençlere sunulan bu "belli" sözcükleri kullanım alışkanlığı zamanla da diğer kesimlerin diline de yerleşmektedir.

- Yani...

- Aynen...

Ve bu yol ile yozlaştırılmak istenilen dil sanki "modern" gibi kabul gördürülmek istenmektedir.

Şu an kamu ve belediyeler de dahil olmak üzere birçok "ad"lar başka dil kalıplarına göre uyarlanmakta...

Yazılı olarak her yere asılan ve yazılı metinlerde ve kalıplarda, uygulamalarda artık "asıl ad" olarak kullanılıyor.

Örnek ararsanız çookk...

İzmir büyük kent belediyesi bir orman yaratmak istiyor, adı "İzmir ormanı" ya da "İzmir kent ormanı" olması gerekir iken kullandıkları kalıp, Türkçe'de olmayan bir sözcük kalıbıdır: "Ormanizmir"!

Yine birçok diğer girişim ve yerleşkelerde bitişik yazılan ama bileşik ad olmayan adlandırımlar gözükmektedir:

Denizpark, denizkent kafe, kent resto kafe... örnek olarak görülebilir.

Her bir işletme ise artık Türkçe dışında bir ad almak zorunda imiş gibi, kendine uyduruk, sözde "yabancı" dil adlar almakta işletmesine, dükkanına...

Bunların en eskisi "kafe, market..." gibi sözcükler.

Örneklerini siz değerli okurlar bol bol görebileceksiniz zaten bir baktığınızda...

Sokaklardaki tabelalar ise içinde bulunduğumuz kültürel çöküşün, yozlaşmasının gözle görülen birer kanıtı durumunda...

Evet, en büyük özenti yıllardır bir İngilizce dili üzerinde yapılmaktadır.

Azıcık da olsa İngilizce dil yansıtması, ona benzerlilik taşıma işi "sanki" çok daha bir değer kazanmış gibi değer taşısın istenmektedir.

Bir ülkenin, bir ulusun tüm okullarında eğitim ve öğretim dili, bilim ve araştırma dili ancak kendi öz anadili ile olmalıdır.

İnsan beyni hangi dil üzerinden işlem görür ve çalıştırılırsa o "dilin" egemenliğine girer.

Bilim o dil üzerinden üretilebilir.

Önce kendi anadilini, Türkçe'yi çok iyi ve derinlemesine, yaygınca öğrenen insan "bir diğer yabancı dili" de o oranda kolayca ve hızlıca öğrenir.

Bugün için ülkemizin bilimsel çizgisini dünya üzerinde yapılan araştırma ve istatistiklerden üzülerek izliyoruz.

Demek ki Türkiye'nin bir geri kalmış, yozlaşmış ve kendini savunamaz bir ülke olmasını isteyen güçler yıllardır bilinçli ve sistematik olarak yaptıkları "zihin yönetimleri" ile çok başarılı olabilmişlerdir.

Sokaktaki yurttaş her şeyi artık göre, göre kanıksamış ve alışmıştır.

Etken ve eleştirel bakabilecek bir gücü de kalmamıştır.

Sorunları ve gerçekleri görüp, dile getirip, çözüm yollarını geliştirecek ve de kendini savunacak durumu da kalmamıştır.

Asıl "görev ve sorumluluk" alanı içinde olabilecek kurumlar ise ne yazık ki bu tür işlerle uğraşmadıkları gibi bu son dönemde oluşan akımların içerisinde yer alabilmektedirler.

İşte belediyelerin durumu ortada...

Her yerde bir tabela yozlaşması var iken, onu bile çözemez iken bir de kendi kurumu içinde kullandığı "dil"in yozlaşmasına bile "dur" diyememekteler....

Kamu ve belediyeler "acil" bir biçimde durumun bilince erişerek çözüm yollarını geliştirmelidirler.

Yurttaşlara gelince...

Onlar kendilerine sunulan yeni, yeni konuların, kullanım modellerinin içinde hapsolmuş durumdadırlar.

Aydınlar ve bilim insanları mı?

Aydınlar ve bilim insanları entelektüeller... pek ortada yoklar!

  Saygılarımla...

     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 12.01.2020, MŞ.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: