Türkçe'yi Yozlaştırmanın Yolları
Bir
ulusun en önemli ve değerli varlığı onun dilidir, anadilidir.
Ulus ve ulus devlet kendi özgün dili ile var olur ve diğer tüm
değerler bileşkelerini de bunun üzerinden geliştirir.
Dilin
gelişmesi ve devamlı da kullanılabilir, üretilebilir olması gerekir.
Yozlaştırılan
diller, kullanımı, kullanım alanları azalan diller, ise uzun bir zaman
diliminden sonra yok olur ve tarihe karışır.
Türkçe çok büyük bir dildir.
Türkçe'nin
çeşitli lehçe ve ağızları ile kullanıldığı çok geniş bir halklar topluluğu, bir
coğrafyası vardır.
Türkçe
özgün ve saygın bir dildir. İnsanın beyni ile üretebileceği her alanda
kullanabileceği bir dildir.
Türkçe
bir bilim dilidir, kullanılabilirse...
Türkçe Türkiye Cumhuriyeti'nin en değerli temel varlığı ve
değeridir.
Türkçe
üzerinde olumsuz olarak yapılacak her türlü girişi ve etki dilimize zarar
verir.
Verdiği
zarar da ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine yöneliktir.
Çok
yıllar oldu bir yabancı dil tartışması, yabancı dil öğrenimi konusu gündeme
getirildi. İşin asıl bilimsel yönü ve özellikleri bir bilinmemezlik içerisine
itilerek, yabancı dilde öğretim ve özel okullar yaygınlaştırıldı.
Artık
bir yabancı dili günlük yaşamda görür olmak ve onun üzerinde yarım yamalak da
olsa bir temel öğretim verildiğini var saymak yaygınlaştı.
Paralı
okullar çok bir önem ve saygınlık kazanır oldu.
Devletin
resmi okulları ve anadil ile eğitim öğretim beğenilmez oldu.
Parası
olan ve sınıf atlamak isteyen bir kitle bu özel okullar ve yabancı dil merakına
itildi.
Bu
durum devletin "maarif" politikasındaki seçeneğini göstermektedir
açıkça...
Bunun
dışında daha üst düzeydeki uygulamalar, kentlerdeki uygulamalar ve günlük yaşam
ise hepimizin içinde olduğu bir durum olarak ortada...
İyi
bir inceleme ve bilimsel araştırmalar yapmağa gerek kalmadan çok açıkça görülen
gerçekler her yeri sarmış bir durumda.
SON
YILLARDA diğer değerlerin üzerinde yapılan oyunlarda olduğu gibi Türkçe
üzerinde de bilinçli algı yönetimleri yapılmaktadır.
Türkçe'ye
yerleştirilen yabancı sözcükler ve bunların kullanımı başlı başına bir sorun
oluşturmakta iken, bir de Türkçe dil kullanımının kalıp ve biçimlerini ters-yüz
etmektedirler.
Sözlü
kullanımda dile yerleştirilen ve kullanımda öne geçirilen sözcükler ve sözcük
takımları bulunmaktadır.
Bu
tür "yeni kuşak" dil oluşması her dilde olabilmektedir ve de geçici olarak
kabul görür.
Böyle
yeni bir "jargon" oluşturulabilir.
Yeni
bir "dil kullanımı" oluşturularak dilimizin aslında geçerli olan
kullanımını yozlaştırmaktadırlar.
Özellikle
gençlere sunulan bu "belli" sözcükleri kullanım alışkanlığı zamanla
da diğer kesimlerin diline de yerleşmektedir.
-
Yani...
-
Aynen...
Ve bu yol ile yozlaştırılmak istenilen dil sanki
"modern" gibi kabul gördürülmek istenmektedir.
Şu an
kamu ve belediyeler de dahil olmak üzere birçok "ad"lar başka dil
kalıplarına göre uyarlanmakta...
Yazılı
olarak her yere asılan ve yazılı metinlerde ve kalıplarda, uygulamalarda artık
"asıl ad" olarak kullanılıyor.
Örnek
ararsanız çookk...
İzmir
büyük kent belediyesi bir orman yaratmak istiyor, adı "İzmir ormanı"
ya da "İzmir kent ormanı" olması gerekir iken kullandıkları kalıp,
Türkçe'de olmayan bir sözcük kalıbıdır: "Ormanizmir"!
Yine
birçok diğer girişim ve yerleşkelerde bitişik yazılan ama bileşik ad olmayan
adlandırımlar gözükmektedir:
Denizpark,
denizkent kafe, kent resto kafe... örnek olarak görülebilir.
Her bir işletme ise artık Türkçe dışında bir ad almak zorunda
imiş gibi, kendine uyduruk, sözde "yabancı" dil adlar almakta
işletmesine, dükkanına...
Bunların
en eskisi "kafe, market..." gibi sözcükler.
Örneklerini
siz değerli okurlar bol bol görebileceksiniz zaten bir baktığınızda...
Sokaklardaki
tabelalar ise içinde bulunduğumuz kültürel çöküşün, yozlaşmasının gözle görülen
birer kanıtı durumunda...
Evet,
en büyük özenti yıllardır bir İngilizce dili üzerinde yapılmaktadır.
Azıcık da olsa İngilizce dil yansıtması, ona benzerlilik taşıma
işi "sanki" çok daha bir değer kazanmış gibi değer taşısın
istenmektedir.
Bir
ülkenin, bir ulusun tüm okullarında eğitim ve öğretim dili, bilim ve araştırma
dili ancak kendi öz anadili ile olmalıdır.
İnsan beyni hangi dil üzerinden işlem görür ve çalıştırılırsa o
"dilin" egemenliğine girer.
Bilim
o dil üzerinden üretilebilir.
Önce kendi anadilini, Türkçe'yi çok iyi ve derinlemesine,
yaygınca öğrenen insan "bir diğer yabancı dili" de o oranda kolayca
ve hızlıca öğrenir.
Bugün
için ülkemizin bilimsel çizgisini dünya üzerinde yapılan araştırma ve
istatistiklerden üzülerek izliyoruz.
Demek
ki Türkiye'nin bir geri kalmış, yozlaşmış ve kendini savunamaz bir ülke
olmasını isteyen güçler yıllardır bilinçli ve sistematik olarak yaptıkları
"zihin yönetimleri" ile çok başarılı olabilmişlerdir.
Sokaktaki
yurttaş her şeyi artık göre, göre kanıksamış ve alışmıştır.
Etken
ve eleştirel bakabilecek bir gücü de kalmamıştır.
Sorunları
ve gerçekleri görüp, dile getirip, çözüm yollarını geliştirecek ve de kendini
savunacak durumu da kalmamıştır.
Asıl "görev ve
sorumluluk" alanı içinde olabilecek kurumlar ise ne yazık ki bu tür
işlerle uğraşmadıkları gibi bu son dönemde oluşan akımların içerisinde yer
alabilmektedirler.
İşte
belediyelerin durumu ortada...
Her yerde bir tabela yozlaşması var iken, onu bile çözemez iken
bir de kendi kurumu içinde kullandığı "dil"in yozlaşmasına bile
"dur" diyememekteler....
Kamu
ve belediyeler "acil" bir biçimde durumun bilince erişerek çözüm
yollarını geliştirmelidirler.
Yurttaşlara
gelince...
Onlar
kendilerine sunulan yeni, yeni konuların, kullanım modellerinin içinde
hapsolmuş durumdadırlar.
Aydınlar
ve bilim insanları mı?
Aydınlar
ve bilim insanları entelektüeller... pek ortada yoklar!
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 12.01.2020, MŞ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: