___ TURİZM BELDELERİ ___
·
Çeşme,
Bodrum, Alaçatı... gibi turizm beldelerinin bugün içinde bulundukları durum,
piyasaları, çarşı-pazardaki fiyatları ve de ziyaretcilerin görgüsüzlükleri,
şımarıkları hep söylenir, durur.
·
Bir
de çok ünlü gazeteciler bu durumu, bu işleri yazarlar, anlatırlar, azıcık da
alay ederek, kınayıp görüş bildirirler.
·
Hem
de yıllardır gazeteciler bu konuda hep bir şeyler yazmışlardır.
·
Ne
yazık ki o eski yıllar hep akıp geçmiştir ve o beldeler artık birer belde değil
kentleşip, şişmiş, çarşı-pazar, turist, para, rant kentleri olmuştur.
·
Dağ,
tepe, ova, deniz kıyıları hep bina ile, siteler ile dolmuştur.
·
Hem
de yeni bir olgu değildir bu yapılanmalar.
·
İlk
"Bodrum" üzerinden yazılıp, çizilmeğe başlanılmıştı bu tür çarpık
gelişmeler.
·
Aşırı
para, alış-veriş ilişkileri, çok para istemeler, kazanmalar, çok paralı
insanları hemen bir para ödeyivermeleri, açılıp, kapanan dükkanlar, durmadan
üst üste, dip dibe yığılan beton binalar, durmadan yitirilen tarım alanları ve
de nüfusun denetimsiz olarak şişmesi, iç göç alımları...
·
Tüm
bu tablolar yeni değildir.
·
Yıllardır
bilinen, görülen bir memleket gerçeğidir ve de çözümlenememiş bir yapılaşmadır.
·
Ben
kişisel olarak yetmişli yıllardan bu yana görüp, izleyip, bu konuda okuyorum.
·
Birileri,
bir takım oluşumlar kendileri için uygun buldukları yapılaşmaları sağlayıp,
kazançlar sağlayabiliyorlar.
·
Devlet
ve belediye karşıdan bakıyor....
·
Devletin
kurumları, maliye örneğin çok daha iyi iş çıkarabilirlerdi, denetimler
yapılabilirdi.
·
RANT
ekonomisi dedikleri ama aslında "hukuk" devletinde olmaması gereken
bir tür adam kandırma.
·
Nüfus
çokluğu nedeni ile "görev"i tam yapamıyorlarmış!
·
Yeni
zengin tiplemeleri ise yeni bir durum değil ama bunların ortalıkda çok
görülmesi yeni bir durum.
·
"Sade
vatandaş" ise ortalığı bulandıran zihin yönetimi etkisi ile ille de
oralara gitmek, oralarda olmak yani kendisini göstermek, tatmin olmak istiyor.
·
Bu
tür adı "turizm" beldesi olan yerlerde yaşayan yerli halk ise çok,
çok azaldığı için ses bile çıkaramıyor.
·
Entelektüel,
akıllı yurttaş ise bir şeyler söylemek istese bile onları duyan olmuyor.
·
Bazı
orta Avrupa ülkelerinde turistlerin sık sık geldiği küçük kentlerde,
kasabalarda yerli halk turistleri istememeğe başladı.
·
Yunanistan'da
çok yıllar önce bir "turist istememe" hareketi vardı...
·
"Turistler
bizim ahlakımızı, terbiyemizi bozuyor" diye karşı çıkıyorlardı.
·
Başı
da o zamanların ortodoks papazları çekiyordu.
·
Evet,
durum bu plansız kentleşme, çarpık yapılaşma ve görgüsüz bir rant turizmi için
yolları serbest bırakırsanız, hem şaşırıp bakarsınız hem de olması gereken iyi
ahlakınız yara alır.
·
Ben
Kuşadası için pek bir şey diyemem, Bodrum ve Çeşme bu konuda oldukca ileri bir
sıçrama yaptı.
·
Eski
küçük sakin kasabalar gitti, yerlerine doyumuz ve huzur vermeyen yüz binlik
çarpık ve köksüz kentler geldi.
·
Sorunlar
büyüdükce büyüdü, huzur veren o beldeler yok oldu.
·
Genetiği
bile olmayan plansız ve denetimsiz bu oluşumlara ülkenin çok zenginleri, büyük
kentlerden kaçan azıcık da okur -yazar takımları neden olmadı mı ilk adımda...
·
Kentleşme
başladıkca, inşaatlar arttıkca bunun sonucu olarak da paralelinde iç göç
başladı.
·
Özellikle
doğu Anadolu kökenli birçok insan önce kendileri sonra da aileleri ile gelip bu
kent inşaatlarında çalıştılar ve de zamanla buralara yerleştiler.
·
Ve
bu insanlar sosyo-kültürel-ekonomik durumları nedeni ile de kent yönetiminde
hiç yer alamadılar.
·
Eskiden
var olan "beldenin asıl halkı" ise zamanla sanki yok oldu gitti.
·
Gelenekleri,
ana kültürleri, etkileri artık yeni kentde kendisini hiç gösteremez oldu.
·
Bir
ülkenin "yönetiminde" hangi alanda olursa olsun "planlı" ve
"programlı" bir çalışma yapılmazsa, devlet uzun planlı "makro
çalışmalar"a önem vermezse ve de her şeyden önemlisi "adil bir
denetleme" sistemi kuramazsa her zaman ve her yerde bir
"yağmacılık" ekonomisi oluşur.
·
Kim,
kimi suçlamak isterse ya da kimleri küçük görüp, alay etmek isterse istesin,
asıl yükümlü ve görevli olan devlet, devlet ve kamu kurumlarıdır.
·
Bu
temel görüşe ve gerçeğe uyarak da şunu söylemek zorundayız:
- Ünlü, ünsüz yazarların, gazetecilerin ya da
siyasetcilerin günlük söylevleri, yazıları hiç bir anlam taşımaz ve de analitik
olarak değeri de yoktur.
·
Halkın
sıcak duyguları ve eğilimlerini okşayarak, onları mutlu eder, bir işe de
yaramazlar.
·
Asıl
olan ortada bir sorun görülüyorsa, o sorunun analizini iyi ve doğru yapmaktır.
·
Ancak
ondan sonra da doğru ve işe yarayacak çözüm yollarına gidilebilir.
·
Tüm
bu olguların içinde ise hiç bir zaman var olan ülkenin siyasi partilerini de
unutmamalıyız.
·
Çünkü
ülke yönetiminde söz sahibi olmak, devleti yönetmek amacını taşıyan asıl kuruluşlar
"siyasi partilerdir".
·
siyasi
partileri kentlerdeki üyeleri belediye meclislerinde görev alırlar ve yönetimi,
kentin geleceğini belirlerler.
·
Siyasi
partilerin geçmiş yıllar içerisinde de olmak üzere hem kendilerinin kurumsal
olarak hem de bireysel birer üye olarak siyasetcilerin tüm ülke sorunlarında
ilk akla gelen adres olması gerekir.
·
Tüm
bunları görmeden, düşünmeden, algılamadan günlük "hava" ile bir
şeyler yazıp, çizmek pek de doğru değildir.
Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.08.2019, K.