28 Ağustos 2019 Çarşamba

TOPLUMDA ŞİDDET OLMAMALI


           __ TOPLUMDA ŞİDDET OLMAMALI derken __
·        Nelerin değişmesini istersiniz?
·        Ne gibi uygulamaların olmasını istersiniz?
- - Konuşmadaki tonlama sert ve tehditkar olmamalıdır.
- - Siyasette kullanılan dil ayrıştırımcı, bölücü ve şiddete yönelik olmamalıdır.
- - Aile içindeki sert ve baskıcı tutumların önlenmesi için aydınlatıcı çalışmalar yapılmalıdır.
- - Aşağılayıcı, küçük düşürücü tavırlar ve konuşmalar toplumun her kesiminde önlenebilmelidir.
- - Aile içerisinde özellikle de annelerin erkek çocuklarını ayrıcalıklı tutmalarının ve onları şımartmalarının çok yanlış olduğunu açıklayan aydınlatma çalışmaları yapılmalıdır.
- - Yasalardaki ilgili maddelerin uygulanmalı ve adil yargılanmaları gerçekleştirmek için çalışmalar yapılmalıdır.
- - Okullarda, eğitim içerisinde "şiddet karşıtı" eğitim programları kabul görmeli ve sınıfların düzeyine göre uygulanmalı.
- - Şiddeti özendirmenin cezalandırılması sağlanmalıdır.
- - TV ve sinemada şiddet sahneleri yasaklanmalıdır.
- - Devlet ve kamu kurumları kendi iç uygulamalarında zayıfı, çocuğu ve kadını koruyucu önlemler ve uygulamalar almalıdır.
- - Okullarda şiddet eğilimli olan öğrenci ve öğretmenler dikkatlice belirlenmeli ve en uygun önlemler alınmalıdır.
- - Yazılı basında ve yazılı edebi çalışmalarda şiddeti özendirici, şiddeti artırıcı çalışmalara yer verilmemeli, bunları bilerek yapanların cezalandırılması sağlanmalıdır.
-
-
-
Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 26.08.2019, K.

KADIN ve ERKEK EŞİTTİR


__ İNSAN ve YURTTAŞ olarak __
............  Kabul etmemiz gereken şudur:  .............
__ KADIN ve ERKEK EŞİTTİR __


·        Bu "ilk koşulu" kabul edip, yasaları ve insanların kendi aralarındaki iletişimlerini, davranış biçimlerini düzenleyebilirsek toplumdaki şiddet ve adaletsizliklerin önüne geçilebilir.
·        Kadının erkeğe, erkeğin kadına göre farklı özelliklerinin bulunması bir üstünlük ya da yetersizlik değildir.
·        Bu farklılıklar insanlık için birer zenginliktir.
·        Kadın ve erkek sosyal, ekonomik ve hukuksal yapılarda, töre ve gelenklerde birbirini tamamlayan eşit haklara sahip olan minsanlığın birer parçasıdır.
·        Bu düşünce ve davranışları bunun eğitimini ilk adım olarak aile içerisinde vermek şarttır.
·        Anneler çocuklarını daha bebekliklerinden başlıyarak cinsiyet farklılığı üzerinden yetiştirmemelidir.
·        Hiç bir çocuk bir diğerinden üstün olarak görülmemelidir.
·        Eğitimde bunu her yerde gözetmek gerekir.
·        Kadın ve erkek eşitliğine yer veren anayasa ve yasalar günlük uygulamalarda ivedi ve en doğru bir biçimde uygulanmalıdır.
·        Kadın ve erkek sohbetlerinde cinsiyeti öne çıkarak konuşmalar, konuşmalar yerine insanı ve toplumdaki yerini, üretimini ve böylece onun değerini öne çıkarak konuşmalar olmalıdır.
·        Kadını aşağılayıcı ya da erkeği genelleyici, toptan ön yargılara giden konuşmalardan kaçınmak gerekir.
·        Bu tür düşünenleri uyarmak ise insani bir görevdir.
·        Kamu kurumlarında, iş yerlerinde bu ilkeler yaşamda yerini almalıdır.
·        Sivil toplum kuruluşlarında, vakıf ve derneklerde bu "temel ilke" gözetilmeli ve bunun için çalışmalar yapılmalıdır.

     Saygılarımla
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 27.08 .2019, K.



TURİZM BELDELERİ


___ TURİZM BELDELERİ ___
·        Çeşme, Bodrum, Alaçatı... gibi turizm beldelerinin bugün içinde bulundukları durum, piyasaları, çarşı-pazardaki fiyatları ve de ziyaretcilerin görgüsüzlükleri, şımarıkları hep söylenir, durur.
·        Bir de çok ünlü gazeteciler bu durumu, bu işleri yazarlar, anlatırlar, azıcık da alay ederek, kınayıp görüş bildirirler.
·        Hem de yıllardır gazeteciler bu konuda hep bir şeyler yazmışlardır.
·        Ne yazık ki o eski yıllar hep akıp geçmiştir ve o beldeler artık birer belde değil kentleşip, şişmiş, çarşı-pazar, turist, para, rant kentleri olmuştur.
·        Dağ, tepe, ova, deniz kıyıları hep bina ile, siteler ile dolmuştur.
·        Hem de yeni bir olgu değildir bu yapılanmalar.
·        İlk "Bodrum" üzerinden yazılıp, çizilmeğe başlanılmıştı bu tür çarpık gelişmeler.
·        Aşırı para, alış-veriş ilişkileri, çok para istemeler, kazanmalar, çok paralı insanları hemen bir para ödeyivermeleri, açılıp, kapanan dükkanlar, durmadan üst üste, dip dibe yığılan beton binalar, durmadan yitirilen tarım alanları ve de nüfusun denetimsiz olarak şişmesi, iç göç alımları...
·        Tüm bu tablolar yeni değildir.
·        Yıllardır bilinen, görülen bir memleket gerçeğidir ve de çözümlenememiş bir yapılaşmadır.
·        Ben kişisel olarak yetmişli yıllardan bu yana görüp, izleyip, bu konuda okuyorum.
·        Birileri, bir takım oluşumlar kendileri için uygun buldukları yapılaşmaları sağlayıp, kazançlar sağlayabiliyorlar.
·        Devlet ve belediye karşıdan bakıyor....
·        Devletin kurumları, maliye örneğin çok daha iyi iş çıkarabilirlerdi, denetimler yapılabilirdi.
·        RANT ekonomisi dedikleri ama aslında "hukuk" devletinde olmaması gereken bir tür adam kandırma.
·        Nüfus çokluğu nedeni ile "görev"i tam yapamıyorlarmış!
·        Yeni zengin tiplemeleri ise yeni bir durum değil ama bunların ortalıkda çok görülmesi yeni bir durum.
·        "Sade vatandaş" ise ortalığı bulandıran zihin yönetimi etkisi ile ille de oralara gitmek, oralarda olmak yani kendisini göstermek, tatmin olmak istiyor.
·        Bu tür adı "turizm" beldesi olan yerlerde yaşayan yerli halk ise çok, çok azaldığı için ses bile çıkaramıyor.
·        Entelektüel, akıllı yurttaş ise bir şeyler söylemek istese bile onları duyan olmuyor.
·        Bazı orta Avrupa ülkelerinde turistlerin sık sık geldiği küçük kentlerde, kasabalarda yerli halk turistleri istememeğe başladı.
·        Yunanistan'da çok yıllar önce bir "turist istememe" hareketi vardı...
·        "Turistler bizim ahlakımızı, terbiyemizi bozuyor" diye karşı çıkıyorlardı.
·        Başı da o zamanların ortodoks papazları çekiyordu.
·        Evet, durum bu plansız kentleşme, çarpık yapılaşma ve görgüsüz bir rant turizmi için yolları serbest bırakırsanız, hem şaşırıp bakarsınız hem de olması gereken iyi ahlakınız yara alır.
·        Ben Kuşadası için pek bir şey diyemem, Bodrum ve Çeşme bu konuda oldukca ileri bir sıçrama yaptı.
·        Eski küçük sakin kasabalar gitti, yerlerine doyumuz ve huzur vermeyen yüz binlik çarpık ve köksüz kentler geldi.
·        Sorunlar büyüdükce büyüdü, huzur veren o beldeler yok oldu.
·        Genetiği bile olmayan plansız ve denetimsiz bu oluşumlara ülkenin çok zenginleri, büyük kentlerden kaçan azıcık da okur -yazar takımları neden olmadı mı ilk adımda...
·        Kentleşme başladıkca, inşaatlar arttıkca bunun sonucu olarak da paralelinde iç göç başladı.
·        Özellikle doğu Anadolu kökenli birçok insan önce kendileri sonra da aileleri ile gelip bu kent inşaatlarında çalıştılar ve de zamanla buralara yerleştiler.
·        Ve bu insanlar sosyo-kültürel-ekonomik durumları nedeni ile de kent yönetiminde hiç yer alamadılar.
·        Eskiden var olan "beldenin asıl halkı" ise zamanla sanki yok oldu gitti.
·        Gelenekleri, ana kültürleri, etkileri artık yeni kentde kendisini hiç gösteremez oldu.
·        Bir ülkenin "yönetiminde" hangi alanda olursa olsun "planlı" ve "programlı" bir çalışma yapılmazsa, devlet uzun planlı "makro çalışmalar"a önem vermezse ve de her şeyden önemlisi "adil bir denetleme" sistemi kuramazsa her zaman ve her yerde bir "yağmacılık" ekonomisi oluşur.
·        Kim, kimi suçlamak isterse ya da kimleri küçük görüp, alay etmek isterse istesin, asıl yükümlü ve görevli olan devlet, devlet ve kamu kurumlarıdır.
·        Bu temel görüşe ve gerçeğe uyarak da şunu söylemek zorundayız:
       - Ünlü, ünsüz yazarların, gazetecilerin ya da siyasetcilerin günlük söylevleri, yazıları hiç bir anlam taşımaz ve de analitik olarak değeri de yoktur.
·        Halkın sıcak duyguları ve eğilimlerini okşayarak, onları mutlu eder, bir işe de yaramazlar.
·        Asıl olan ortada bir sorun görülüyorsa, o sorunun analizini iyi ve doğru yapmaktır.
·        Ancak ondan sonra da doğru ve işe yarayacak çözüm yollarına gidilebilir.
·        Tüm bu olguların içinde ise hiç bir zaman var olan ülkenin siyasi partilerini de unutmamalıyız.
·        Çünkü ülke yönetiminde söz sahibi olmak, devleti yönetmek amacını taşıyan asıl kuruluşlar "siyasi partilerdir".
·        siyasi partileri kentlerdeki üyeleri belediye meclislerinde görev alırlar ve yönetimi, kentin geleceğini belirlerler.
·        Siyasi partilerin geçmiş yıllar içerisinde de olmak üzere hem kendilerinin kurumsal olarak hem de bireysel birer üye olarak siyasetcilerin tüm ülke sorunlarında ilk akla gelen adres olması gerekir.
·        Tüm bunları görmeden, düşünmeden, algılamadan günlük "hava" ile bir şeyler yazıp, çizmek pek de doğru değildir.

     Saygılarımla...
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.08.2019, K.