BUGÜN EN BÜYÜK BAYRAM
YÜZÜNCÜ YILI Nasıl ANLAMALIYIZ?
Yüz yıl önce kurulan Türk devlet, Türkiye
cumhuriyeti 1923 yılında yeni sorunlarla, yeni “karşı devrimci” yapılanmalarla
karşılaşıyor.
Uzun yıllardır çağdaş, demokratik cumhuriyete ve
onun laik bir “hukuk devleti” olma özelliğine karşı çıkışlar ve birleşimlerde
bulunulduğunu açıkça görebiliyoruz.
Devletin en sağlam temelleri, ana kuruluş
ilkeleri, üzerinde yükselip uygar bir yolda ilerlemek istenilmenin engellenmeye
çalışıldığı istem ve girişimler görülmektedir.
29 ekim büyük bir bayramımız olmakta ve herkesin,
bu ülkede yaşayan herkesin son Türk devletinin kuruluşuna en derin sevgi ve
saygılarla yaklaşması gerektiğini düşünmeliyiz.
Türk kurtuluş savaşı neden oldu, kimlere karşı
yapıldı, Türk askerleri ve halkımız en zor koşullarda iken bile ulusal
önderimiz, büyük asker ve kahraman MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde, onun
komutasında ve düşünceleri, taktik ve stratejilerine uygun olarak yurdunu nasıl
korumuş ve kurtarmıştır?
Evet, yüz yıl önceki olayları, oluşumları, o
zamanların gerçeklerini bugün hemen “bilip, aklımıza geldiği gibi
yanıtlayamayız”, diyemeyiz.
Çünkü, o günlerin her bir adımı, her bir an ve
düşünce, görüşmeler ve anlaşmalar, atılan her adım tarihe geçmiştir, yazılı
olarak belgelenmiştir.
Bunların böyle yazılı olabilmesi ve kayda
geçirilmesi ve halka, dünya uluslarına açık olarak yayınlanması da yine
Atatürk’ün ileri görüşü ve yönlendirmesi ile olası olmuştur.
Biz o günlerden bu günlere kadar gelen kuşaklar
gerek okullarda, gerekse de özel yaşamımızda her zaman güven ve onur içinde
yaşar ve geleceğimize de umutla bakarken tarihsel gerçekleri, olayları ve
kazanımları da okuyabilme, öğrenme şansına sahip olmuş olmalıyız.
Türk Kurtuluş Savaşı ile emperyalizme karşı
çıkılmış ve özgür ve bağımsız bir devlet kurulmuş, cumhuriyet yönetimine
geçilmiştir, diye düşündüğümüzde ve buna da inandığımızda aslında derin bir
“yurttaşlık bilincine” de erişme yolunda olduğumuzu anlamalıyız.
Cumhuriyet ile yeni bir devlet kuruldu ve adına
Türkiye Cumhuriyeti denildi.
100 yıl önce 29 ekimde Türkiye Cumhuriyeti
kuruldu.
Cumhuriyet'imizin ilân belgesi şöyle idi:
-"Hâkimiyet, bilâ kayd ü şart milletindir.
İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına
müsteniddir. Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir." 29 Ekim 1923
Cumhuriyet bağımsız bir devletin içinde yaşamak
demekti.
Cumhuriyet başka devletlere boyun eğmemek demekti.
Cumhuriyet halkın kendini yönetmesi demekti
Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olması
demekti.
Bugün işte bu yeni rejim Cumhuriyet tam 100
yaşında ve birçok kazanımları, edinimleri ne yazık ki şu an karşıt hareket ve
uygulamalar ile yitirilmekte...
Acaba egemenlik kayıtsız şartsız elimizde midir,
bağımsız ve özgür bir devlet olabiliyor muyuz?
Sorup, sorgulayıp, üzerinde düşüneceğimiz, yanıt
verip, gereğini yapmak zorunda olduğumuz sorular bunlardır!
O zamanlar ülkenin rotası modern ve batıya bakan
olarak belirlenmiş gibiydi.
Bugün ise ülke doğu kökleri ile Avrupa özlemi
arasında parçalanmış durumda gözüküyor.
Hızla arta n nüfusuna eklenen denetimsiz
sığınmacı, mülteci kitleleri çok büyük endişe yaratmaktadır.
Halkın çok büyük kesimi geçim sıkıntısı, beslenme
ve barınma zorlukları ile karşılaşmaktadır.
Enflasyon hızı dünya düzeyinde en üst
sıralardadır.
Memur, işçi ve emekli kesimi, tarım ve hayvancılık
ile uğraşanlar nüfusumuzun büyük bir oranı aylık ellerine geçen para ile
geçinemez durumdadır.
Faizlerin oranının çok yükselmesi, TC Merkez
bankasının bağımsız ve özgür olamaması, kara paranın istediği gibi girip-çıkması,
çeteleşmenin, rüşvet ve soygunların önlenememesi, hukukun üstünlüğünün
sağlanamamış olması bizim bugün cumhuriyetimizin 100. yılını coşkuyla
kutlamamıza gölge düşürüyor.
Çok karışık duygular içinde bulunuyoruz: Bir yanda
çok sevinçliyiz ve bayram yapmak istiyoruz, öte yandan cumhuriyetin ve tüm
kazanımlarının, devrimlerinin bugün elimizden kayıp gittiğini görerek
üzülmekteyiz.
Evet, bu kargaşık, huzursuz ve mutsuz durumu,
halkın bu ruh halini, güçsüzleşmesini isteyen global güçler ne yazık ki şu an başarılı
olmuşlardır.
Türkiye zamanla nasıl değişti ve nereye gidiyor?
Şu anki iktidar güçleri 20 yıldır devletin başında
ve ülke çok büyük ve çok yönlü sorunlarla uğraşıyor.
Bu iktidarın etkisi ve uygulamaları ile Türkiye
neredeyse hiç olmadığı denli dönüştürüldü.
Yanlış bilgi ve bakış açılarıyla bilinçsiz halka
bir Osmanlı özentisi ve beğenisi getirildi ve çağdaşlaşmaya, aydınlanma
atılımlarına, devrimci girişimlere karşıt kitlelerin ve yapılanmaların
oluşmalarına izin verildi.
Zamanla ne yazık ki, görülmüştür ki, “cumhuriyet
ve devrimleri karşıtları” güçler hiç boş durmadan yurdun her bir yanında, adım,
adım ve de başlangıçta gizlice ve çekinerek yapılanmalara girişmişler ve
güçlenmişlerdir.
Dünyanın var olan güç odakları da yine bu karşı
devrimci güçlere her zaman destek vermiş ve yönlendirmelerde bulunmuştur.
Cumhuriyet rejimi ile büyük bir öz güven kazanıp
her türlü cumhuriyet devrimlerine inanıp, desteklemek ve geleceğe yönelik
endişeler taşımadan yurda sahip çıkmayı, hukuka sahip çıkmayı ve dünyada örnek
bir devlet olmayı hedeflemiştik.
Stratejik olarak, Türkiye’nin coğrafi konumu her
zaman göze batmıştır ve de “yeni” kurulan Türk Devleti ilerleme ve kalkınma,
demokratikleşme yolunda hızla ilerlemekte iken, bunu engelleyecek, durduracak
gerici ve içten içe “ele geçirici” çalışmalar oluşmuştur.
Nedir bunlar, kimlerdir, diye sormak, araştırmak
ve gerçekten tarihsel durumu kavrayabilmek ise her bir yurttaşın kendine düşen
bir hak ve görevdir.
Araştırılıp, incelenmelidir, okumalı ve
öğrenilmelidir.
Şu çok açıkça anlaşılmaktadır ki “kemalist,
Atatürkçü, demokrat, çağdaş ve cumhuriyetçi” olması gereken ve “devleti ve
cumhuriyeti” koruması gerekenler ne yazık ki ya kişisel çıkarlar peşine düşmüş,
ya da durumun ciddiyetini kavrayamamış, her türlü iş birlikçilik ve hainlik
ilişkileri içine girmiş olabilirler mi?
“Çağdaş, cumhuriyetçi, Atatürkçü, barışçı ve
uygarlık yolunda, laik, demokratik”... diye adlandırılıp, sınıflandırılabilecek
kuruluşlarda, siyasi partilerde, dernek ve örgütlerde geçmişte de, bugün de ne
kadar çok üyeler bulunmakta idi ve yine bulunmaktadır...
Bunların her birinin gerçekten “cumhuriyet ve
kazanımlarının savunucusu ve koruyucusu” olduğunu ve bu amaçlar, ilkeler
doğrultusunda çalıştıklarını, çabaladıklarını söyleyebilir miyiz?
Yüz yıl sonra bu ülkenin her yanında, her kurum ve
kuruluşunda, her bir okulunda, köy ve mahallesinde Cumhuriyetin 100. yılı
sevinçle ve gururla büyük bir onur ile kutlanması gerekirdi.
Yüz yıl tarih içerisinde önemli bir zaman
dilimidir.
Her devlet kendi yüz yılını gururla, sevinçle, her
bir kesimi ile birlikte kutlamak ister, kutlar da..
Türkiye cumhuriyeti devleti çok daha önceden
başlamak üzere bu yıl tüm zamanlı olarak yaygın ve örgün olarak sevinçle, saygı
ve onurla yüzüncü yılımızı kutlamak zorunda idi.
Zorunda idi, derken olması gereken, olması
beklenilen bu tür çalışmalar ve etkinlikler olmalı idi..
Son anda geçiştirmeli olarak yapılan gösteriler,
toplantılar, yazılar, çizimler... inanın çok çok azdır.
Bizim var oluşumuz, “devleti kurma çabalarımız”,
yoktan nerelere geldiğimiz, kazanımlarımız, ekonomik, endüstriyel, siyasi ve
hukuksal, toplumsal başarılarımız, tarımda, öğretim ve eğitimde... elde
ettiğimiz ilerlemeler hepimiz için birer başarı ve gurur verici büyük adımlar
olmalıdır.
Gerek dinsel, gerekse de etnik görünümlerle
kılıflandırılmış her türlü karşı girişim ve yapılanmalar devletin en önemli
kurumlarında bile kendileri için yer kapmaya çalışmakta olmuşlardır.
Bizim yalnızca boş inançla, kulaktan edinilen
söylencelerle değil okuyup, araştırarak, inceleyerek bu “devletin kuruluşunu ve
kazanımlarını, büyük önder ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal’i, onun düşünce
ve fikirlerini, söylevlerini, tek tek her bir atılımı ve yatırımları,
ilerlemeleri, çağdaşlaşmayı ve aydınlanma hızımızı”... öğrenmek, bilmek ve
gerçek bir “sağ duyulu” bilinçli yurttaş olmamız gerekmektedir.
Her bir sorun ortaya çıktığında, sıkıntıya
düşüldüğünde Atatürk’ün kendi sözleri, verdiği açıklamalar, yanıtlar ve çözüm
yolları, yaptıkları... karşımıza çıkacaktır.
Evet TÜRKİYE CUMHURİYETİ “devleti ve halkı” ile
bir bütün olarak her şeyden önce, her şeyi ile Atatürk’ün düşünce ve
hizmetlerine, görüşlerine ve attığı adımlara dayanan büyük başarılar
toplamıdır.
Bu bayram bizim en büyük bayramımızdır.
YÜZÜNCÜ YIL bizim en büyük onurumuzdur.
Bu bayram her yerde her şeyden önce coşkuyla,
sevinçle ve de cumhuriyetin kazanımlarını kavrayıp, sahiplenerek,
marşlarımızla, tarihsel anlatımlarla, halk dansları ile, toplantı ve kaliteli
konserler ile ciddiyetini ve güzelliğini asla yitirmeden kutlanmalıdır.
Türk milleti yaşadığı topraklarda “sömürgeci
emperyalist güçler” tarafından tutsak duruma düşmesin, yurdumuz parçalanmasın
diye Cumhuriyet’e sahip çıkmalıyız.
Bunu herkes anlamalı ve kavramalıdır; anlamayanlara
ise anlatabilmek, kavratabilmek de yine önder ve aydın kitlelere, bilinçli yurt
severlere düşen bir görevdir diye de düşünebiliriz.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde
kurulan cumhuriyetimizin önemli kazanımlarını en kısa olarak şöyle sıralayabiliriz:
1. Yaşama hakkı
2. Sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı
3. Düşünce, toplantı ve gösteri özgürlüğü
4. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı
5. Herkesin eşit şartlarda eğitim hakkı
6. Din ve vicdan özgürlüğü
7. Özel yaşamın gizliliği
8. Konut dokunulmazlığı
9. Dilekçe hakkı
10. Basın özgürlüğü
11. Eğitim ve öğretimde yenilikler ve
kurumlaşmalar.
12. Bayındırlık alanında yapılan planlamalar ve
yatırımlar.
Bugün 21. yüzyılın ortalarına geliyoruz ve artık
“insan hakları” ve diğer “evrensel haklar” tüm devletlerce kabul görmekte ve
önemsenmekte, uygulanmaktadır.
Türkiye geçen yüz yıl içerisinde devlet yapısında
uyguladığı gelişmeler ve ilkesel doğrular ile bir cumhuriyet olarak kendisini
kanıtlamıştır.
Son dönemlerdeki çok yönlü sorunlar ve yaşanılan
sıkıntıların temel nedeni devletin kuruluşundaki temel ilkelerden ve ana
hedeflerden uzaklaşılmasıdır.
Bunun en önemli yanı “çağdaş demokratik bir
parlamenter hukuk devleti” olması konusunda yaşanılan değişikliklerdir.
“Güçler ayrımına” dayanan çoğulcu parlamenter
yönetim biçimi kesinlikle çok önemlidir.
Hukukun herkes için tam ve eşit uygulanabilir
olması ile “farklı uygulamalar, rüşvet, yolsuzluk, yasa dışılık, kayırmacılık,
kara para aklama ve benzeri durumlar” önlenebilir, ortadan kaldırılabilir.
Bugün yüzüncü yıla gelindiğinde büyük bir ciddiyet
ve istek ile “Atatürk devrimlerini, cumhuriyetin devlet ve millet olarak
sağladığı kazançlar, edinimler, aydınlanma, çağdaşlaşma, yurttaşlık hakları”...
gibi konular üzerinde durmalı ve düşünmeliyiz.
Eğer, uygun olmayan durumlar, bir gerileme, bir
güvensizlik, eksiklik ve yolunda gitmeyenler... görülüyorsa bunların nedenini
açıkça araştırmalı ve ortaya koymalıyız.
Evet, kişiler, siyasetçiler, partiler, kuruluşlar,
kurumlar... çok önemlidir ve hizmet de vermektedirler; bunu kabul ettiğimiz
kadar bunların tümünün de inceleniyor, eleştiriliyor olabilmesi gerekir.
Öte yandan artık herkes biliyor ki tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de çok büyük algı-zihin operasyonları uygulanmaktadır.
Son derece güçlü olan bir “tüketim toplumu”
baskısı ve etkisi vardır.
İnsanların en küçük yaştan başlamak üzere tüm ilgi
ve çekim alanının tüketime ve tüketim araçlarına odaklanması ve zihinsel
anlamda ulusal kültürel değerlerin ve onların gücünün zayıflaması, yok edilmesi
ve yerine kendilerince istenilen yeni bakış açılarının konmasıdır.
Bunu sistematik olarak uygulayan güçler ile medya,
sosyal medya yüksek teknoloji, dijital çağ ile birlikte her yeri kapsamı altına
alabilmektedir.
Gerçekten artık insanın erişebileceği verileri
boyutu ve gücü, hızı son derece yüksek olmaktadır.
Bunu kişilere benimseten ve yaşam biçimi olarak
yerleştiren “yeni sistem”in varlığı öyle etki yapmaktadır ki “ulusal düşünce,
yurttaşlık, ulus devlet, ulusal tarih, evrensel kültürel ve ulusal değerler,
alışkanlıklar, töre ve gelenekler” yerine özellikle “film-tv ve sosyal medya,
basın, yayın aracılığı ile moda, müzik, giyim, dış görünüş, alış-veriş,
gösteriş, beğenilme.. üzerine kurulmuş bir algı yeni bir dünya yaratmaya
çalışılmaktadır.
Ana hedef yalnızca tüketime yöneltme olmadığı çok
açıktır.
Buna rağmen bu görünenler ile birlikte ana
amaçları “kendine, halkına, ulusuna, devletine, evrensel değerlere” sahip
çıkabilecek, özgür irade sahibi bireyleri ele geçirebilmektir.
Gelecek yıllar için ana çatışma alanı bunlar olacaktır.
Öte yandan bölgesel olarak TÜRKİYE ve konumu her
zaman o güçlerin “hedefi” olmuştur.
Bölgesel çatışmalara karışmadan ve ülkemize
bulamasına izin vermeden barış ilkesine sahip çıkmalıyız.
Yüz yıl önce edindiğimiz, kazandığımız tüm
varlıklarımıza tüm bu nedenlerden dolayı koruyup, sahip çıkmak zorundayız.
Bugün cumhuriyetin Yüzüncü Yılını bu duygu ve
bakış açıları içinde anlamalı ve en ciddi, en içten yönleri ile kutlamalıyız.
Cumhuriyet bir “en büyük” kazanımdır ve bize
“çağdaş demokrasiyi” sağlamaktadır.
Tüm bu nedenlerden dolayıdır ki her türlü güncel
sorunlara çözüm bulmak için de yine temel kuruluş ilkelerimizi, kuruluştaki
gücümüzü, duruşumuzu kavramalı ve yine uygulamaya koymalıyız.
Herkes kendince Türkiye Cumhuriyeti devletine,
birliğine ve ulusal gücüne sahip çıkarak cumhuriyetimizin 100. yılını
kutlamalıdır.
28 ekim 2023 günü tüm Türkiye kadın, erkek, çocuk,
yaşlı, genç ellerinde Türk bayrakları ile ve de büyük bir coşku, sevinç ve onur
ile sokaklara dağıldı, okullarda, kurumlarda, şirketlerde “En Büyük Bayram Bu
Bayram” kutlamaları yaptılar.
Çok sayıda büyük şirket Cumhuriyeti anmak için
film ve videolar hazırlayıp yayınladılar.
Televizyonlar bayram ve cumhuriyet konusunda
konuşmalara, kutlamalar ve haberlere yer verdi
Birçok gazete bayram için özel yayınlar hazırladı,
ekler verdi.
Bu 28 ekim cumartesi bizlere, gelecek yıllara ve
geleceğin 29 ekimlerine ışık olacaktır.
Türkiye ülkesi ile, halkı ve devleti ile hak
ettiği yönetimlere kavuşacak ve dünya tarihinde güvenilen ve saygın yerine
erişecektir.
Cumhuriyetimiz hepimize kutlu olsun!
Cumhuriyet bayramımız hepimize kutlu olsun.
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI HEPİMİZE KUTLU OLSUN.
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29 EKİM 2023, Pazar.