- DEVLET VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ
- Dinsel Simgeler ve
Görünümler
- Din adı altındaki
İstismarlar
Dinsel
görünümler, örgütlenmeler, etkilemeler, siyasete yön vermeler, çıkar
beklentilerine girmek... gibi sorular her zaman günlük yaşamda yer almaktadır.
İnanç
ve ibadet, vicdan.. özgürlükler, ibadetler, uygulamalar, ibadet mekanları...
hep birçok soruya, zaman, zaman da tartışmalara neden olmuştur.
Devlet
ve dinler arasındaki ilişkiler, bağlantılar, haklar, sorumluluklar NASIL
olmalıdır?
İnanç
ve vicdan özgürlüğü hangi alanları ve kimleri kapsar?
Her
inanç grubu ve örgütlenme anayasal olarak bakıldığında eşit durumda mıdır?
Devlet
bu konuda nerede ve nasıl durmalıdır?
Devlet
her türlü inanç ve ibadet alanındaki mali yükümlülükleri üstlenmeli midir?
Dinsel
inançtan dolayı var olan kurumlar ve örgütlenmeler, her biri ayni konumda ve
haklarla donanmış, ayni yükümlülükleri ve sorumlulukları olan birlikler midir?
"Biz
bir inanç grubuyuz", diyen her türlü kurum ve örgütlenme, cemaat serbestçe
istediği gibi davranabilme haklarına sahip midir?
DİNİ
işaretleri kamudaki görevlilerin kullanması ne derece doğrudur?
İlk
görünümlerle verilmek istenilen "imaj" NEDİR?
Bu
tür davranışlar anayasal hukuk devleti ile ne ölçüde bağdaşır?
Topluma
bunun çok "doğal bir uygulama" olduğunu kabul ettirmek istiyorlar.
İleride
tarikatlar, cemaatler, dinsel elementleri kullanan gruplar (İslami veya
diğerleri) çıkar kavgasına, kendi aralarında pay
elde etme yarışına girdiklerinde göreceksiniz ki bugün "inanç
özgürlüğü" adına "normal" kabul ettiğiniz görünüşler topluma çok
zarar verecektir.
Batı
toplumları, örneğin Almanya bu konuda çok büyük bir hassasiyet taşımaktadır.
Bu
tarikat veya dinsel cemaatler anayasa ve hukuk devleti kurallarıyla ne kadar
bir uyum içerisindedirler?
Belirli
mesleklerde görevli olanların "tarafsızlık" ilkesi, "herkese
eşit ve adil davranma yükümlülüğü" nasıl bir garanti altına alınacaktır.
"İdeolojik
tartışmalar" bu görevlilerin rahatça ve tarafsızca çalışmasına ne kadar
izin verecektir?
-
Hangi işaret hangi tarikatın belirtisidir?
-
Hangi giyim biçimi hangi cemaate aidiyeti gösterir?
-
Kendi tarafında olanlara ne kadar yakınlık göstereceklerdir?
-
Kendi görüşünden olmayanlara ne kadar bir uzaklıkta karar ve uygulamada
bulunacaklardır?
Bu
hassasiyet özellikle orduda, eğitim kurumlarında, devlet dairelerinde,
mahkemelerde çok önem taşımaktadır.
Bugünlerdeki
söylevlerde yeni bir akım olarak "baş örtüsü" sorunu artık
"yoktur" diye bir yaklaşım gösterenler var.
Tabii
ki buna karşın yine "baş örtüsü" yasaklarını hep dile getiren ve
suçlamalar da bulunanlar var.
Asıl
olan temelde şu olmalıdır:
-
DİN ticarete ve siyasete, çıkar ilişkilerine bulaştırılmamalıdır.
-
DİN ve dinsel eğitim ailenin yetki ve sorumluluğunda olmalıdır.
-
Devlet ve devlet kurumları, kamu DİN konusunda tarafsız ve adil olmalıdır.
-
Eğer ille de tarikatlar ve cemaatler ortaya sürülmek ve toplumda kabul
ettirilmek isteniyorsa, bunun yasal çerçevesi, inanç ve örgütlenme hukuku,
görev ve yetki alanları en baştan ve "yeniden" belirlenmelidir?
-
Kim hangi cemaate üyedir?
-
Ne gibi yükümlülükleri vardır?
-
Görevleri ve hedefleri nelerdir?
Bunların
kaydı ve yasallığı açık ve net olmalıdır.
Şeffaf
bir şekilde ve "devletin denetimine" açık olmalıdır.
Devlet
tüm dini cemaatlere "eşit" mesafede durmalıdır.
İşte
o zaman da köklü bir toplumsal ve yasal değişiklikler gerekmektedir.
Hangi
tarikat, hangi cemaat kabul edilecektir?
Bunların
devlet ile yapacakları bir çağdaş ve hukuksal "protokol" olmalıdır.
Yayılması
ve örgütlenmesi, okullara girmesi yasak olan cemaatler ve gruplar da olacaktır.
Bunlara
izin verilmeyecektir.
Yakın
çağın örneklerinde ABD böylesine "sapkın cemaatlerle" gündeme
gelmişti.
Tarikatlar
ve bunların alt birimleri olan cemaatler kendi örgütlenmelerinin yüklerini,
modellerini, "bütçelerini de kendileri" karşılayacaklardır.
Buna
benzer bir uygulama şu an Almanya'daki camilerde ve kiliselerde vardır.
İnanç
ve ibadet özgürlüğü ve hakkı herkes için eşit olarak yasal bir biçimde kabul
edilecek ve uygulanacaktır.
En
önemli ilke tüm bu hak ve özgürlüklerin bir başkalarına zarar vermemesi ve
baskı unsuru olarak kullanılmamasıdır.
Devlet
bu yükümlülüğü taşıyacaktır.
Gerçek
bir "çağdaş hukuk devleti", "modern bir demokrasi"
isteniliyorsa durum bu biçimde olmak zorundadır.
Hiç
bir şekilde bir kuralsızlık ve "bırakın yapsınlar", "isteyen
istediği gibi hareket edebilir" düşüncelerine yer verilmemelidir.
Asıl
temel ilke dine ve inanç özgürlüğüne karşı çıkmak değildir.
Tam
tersine bu "inanç ve ibadet özgürlüğü"nün demokratik ve
çağdaş bir formata oturtulması ve uygulamaların hassasiyetle yerine
getirilmesidir.
Parlamenter
demokrasinin temel ilkeleri çerçevesinde anayasal hak ve sorumluluklara dayanan
"din ve vicdan özgürlüğü" çok daha iyi ve belirli bir biçimde
düzenlenmelidir.
Bu
din ve vicdan özgürlüğünün yaşamdaki uygulanmasında karşılaşılacak sorular ve
modeller de yine yasalarla belirlenmelidir.
Hiç
bir yurttaşın belli bir dinsel inanca ya da kuruluşa üye olması, bağlanması
konusunda zorlama olmamalıdır.
Ayrıca
da temel bir hak ve özgürlük olarak hiç bir yurttaş dinsel bir inanç kaydı
yaptırmak zorunda bırakılmamalıdır.
Özellikle
de şeffaf ve kayıtlı ve devletin denetimi altındaki bir dinsel örgütlenme ile
insan hakları daha iyi korunacaktır ve de dinsel sömürünün önüne geçilecektir.
Türkiye
Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana gittikçe artan bir cemaatler ve tarikatlar
sorunu ile karşı karşıya gelmiştir.
Dinsel
duyguların ve inançların kötüye kullanıldığına, çıkar çevrelerinin maddi ve
siyasi çıkarlar için inanç duygularını kullandıklarına hep şahit olunmuştur.
İnsanın
ne olursa olsun sömürülmesine ve haksız kazançlar elde edilmesine, dinin
siyasete ve ticarete alet edilmesine asla izin verilmemelidir.
Karanlıkta
kalan ve kayıt dışı gözüken her türlü örgütlenmeler ve alış-verişler v. b.
çağdaş bir hukuk devletinde olmamalıdır.
İnanç
ve ibadet özgürlüğü anayasal hakların çerçevesinde açıkça ve çağdaş
demokrasinin olanakları çerçevesinde uygulanabilmelidir.
Bu
konuda çok daha geniş araştırmalar yapılabilir, yazılar hazırlanılabilir.
Önemli
olan toplumun sorunlarına en iyi ve en çağdaş çözümleri ön görmektir.
Bu
düşüncelerin günümüz Türkiye'si için pek de gündemde olmadığını ve hayallerde
bile yer almadığı biliyorum.
Saygılarımla...
2018,
06.10, A.
2020.09.04,
MŞ.
=============================Bakılabilir:
=========================
TÜRKİYE’DE
DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ:
Sorunlar,
Tespitler ve Çözüm Önerileri
http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/546.pdf