5 Eylül 2020 Cumartesi

Devlet ve İnanç Özgürlüğü

-  DEVLET VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

- Dinsel Simgeler ve Görünümler

- Din adı altındaki İstismarlar

Dinsel görünümler, örgütlenmeler, etkilemeler, siyasete yön vermeler, çıkar beklentilerine girmek... gibi sorular her zaman günlük yaşamda yer almaktadır.

İnanç ve ibadet, vicdan.. özgürlükler, ibadetler, uygulamalar, ibadet mekanları... hep birçok soruya, zaman, zaman da tartışmalara neden olmuştur.

Devlet ve dinler arasındaki ilişkiler, bağlantılar, haklar, sorumluluklar NASIL olmalıdır?

İnanç ve vicdan özgürlüğü hangi alanları ve kimleri kapsar?

Her inanç grubu ve örgütlenme anayasal olarak bakıldığında eşit durumda mıdır?

Devlet bu konuda nerede ve nasıl durmalıdır?

Devlet her türlü inanç ve ibadet alanındaki mali yükümlülükleri üstlenmeli midir?

Dinsel inançtan dolayı var olan kurumlar ve örgütlenmeler, her biri ayni konumda ve haklarla donanmış, ayni yükümlülükleri ve sorumlulukları olan birlikler midir?

"Biz bir inanç grubuyuz", diyen her türlü kurum ve örgütlenme, cemaat serbestçe istediği gibi davranabilme haklarına sahip midir?

DİNİ işaretleri kamudaki görevlilerin kullanması ne derece doğrudur?

İlk görünümlerle verilmek istenilen "imaj" NEDİR?

Bu tür davranışlar anayasal hukuk devleti ile ne ölçüde bağdaşır?

Topluma bunun çok "doğal bir uygulama" olduğunu kabul ettirmek istiyorlar.

İleride tarikatlar, cemaatler, dinsel elementleri kullanan gruplar (İslami veya diğerleri) çıkar kavgasına, kendi aralarında pay elde etme yarışına girdiklerinde göreceksiniz ki bugün "inanç özgürlüğü" adına "normal" kabul ettiğiniz görünüşler topluma çok zarar verecektir.

Batı toplumları, örneğin Almanya bu konuda çok büyük bir hassasiyet taşımaktadır.

Bu tarikat veya dinsel cemaatler anayasa ve hukuk devleti kurallarıyla ne kadar bir uyum içerisindedirler?

Belirli mesleklerde görevli olanların "tarafsızlık" ilkesi, "herkese eşit ve adil davranma yükümlülüğü" nasıl bir garanti altına alınacaktır.

"İdeolojik tartışmalar" bu görevlilerin rahatça ve tarafsızca çalışmasına ne kadar izin verecektir?

- Hangi işaret hangi tarikatın belirtisidir?

- Hangi giyim biçimi hangi cemaate aidiyeti gösterir?

- Kendi tarafında olanlara ne kadar yakınlık göstereceklerdir?

- Kendi görüşünden olmayanlara ne kadar bir uzaklıkta karar ve uygulamada bulunacaklardır?

Bu hassasiyet özellikle orduda, eğitim kurumlarında, devlet dairelerinde, mahkemelerde çok önem taşımaktadır.

Bugünlerdeki söylevlerde yeni bir akım olarak "baş örtüsü" sorunu artık "yoktur" diye bir yaklaşım gösterenler var.

Tabii ki buna karşın yine "baş örtüsü" yasaklarını hep dile getiren ve suçlamalar da bulunanlar var.

Asıl olan temelde şu olmalıdır:

- DİN ticarete ve siyasete, çıkar ilişkilerine bulaştırılmamalıdır.

- DİN ve dinsel eğitim ailenin yetki ve sorumluluğunda olmalıdır.

- Devlet ve devlet kurumları, kamu DİN konusunda tarafsız ve adil olmalıdır.

- Eğer ille de tarikatlar ve cemaatler ortaya sürülmek ve toplumda kabul ettirilmek isteniyorsa, bunun yasal çerçevesi, inanç ve örgütlenme hukuku, görev ve yetki alanları en baştan ve "yeniden" belirlenmelidir?

- Kim hangi cemaate üyedir?

- Ne gibi yükümlülükleri vardır?

- Görevleri ve hedefleri nelerdir?

Bunların kaydı ve yasallığı açık ve net olmalıdır.

Şeffaf bir şekilde ve "devletin denetimine" açık olmalıdır.

Devlet tüm dini cemaatlere "eşit" mesafede durmalıdır.

İşte o zaman da köklü bir toplumsal ve yasal değişiklikler gerekmektedir.

Hangi tarikat, hangi cemaat kabul edilecektir?

Bunların devlet ile yapacakları bir çağdaş ve hukuksal "protokol" olmalıdır.

Yayılması ve örgütlenmesi, okullara girmesi yasak olan cemaatler ve gruplar da olacaktır.

Bunlara izin verilmeyecektir.

Yakın çağın örneklerinde ABD böylesine "sapkın cemaatlerle" gündeme gelmişti.

Tarikatlar ve bunların alt birimleri olan cemaatler kendi örgütlenmelerinin yüklerini, modellerini, "bütçelerini de kendileri" karşılayacaklardır. 

Buna benzer bir uygulama şu an Almanya'daki camilerde ve kiliselerde vardır.

İnanç ve ibadet özgürlüğü ve hakkı herkes için eşit olarak yasal bir biçimde kabul edilecek ve uygulanacaktır.

En önemli ilke tüm bu hak ve özgürlüklerin bir başkalarına zarar vermemesi ve baskı unsuru olarak kullanılmamasıdır.

Devlet bu yükümlülüğü taşıyacaktır.

Gerçek bir "çağdaş hukuk devleti", "modern bir demokrasi" isteniliyorsa durum bu biçimde olmak zorundadır.

Hiç bir şekilde bir kuralsızlık ve "bırakın yapsınlar", "isteyen istediği gibi hareket edebilir" düşüncelerine yer verilmemelidir.

Asıl temel ilke dine ve inanç özgürlüğüne karşı çıkmak değildir.

Tam tersine bu "inanç ve ibadet özgürlüğü"nün demokratik ve çağdaş bir formata oturtulması ve uygulamaların hassasiyetle yerine getirilmesidir.

Parlamenter demokrasinin temel ilkeleri çerçevesinde anayasal hak ve sorumluluklara dayanan "din ve vicdan özgürlüğü" çok daha iyi ve belirli bir biçimde düzenlenmelidir.

Bu din ve vicdan özgürlüğünün yaşamdaki uygulanmasında karşılaşılacak sorular ve modeller de yine yasalarla belirlenmelidir.

Hiç bir yurttaşın belli bir dinsel inanca ya da kuruluşa üye olması, bağlanması konusunda zorlama olmamalıdır.

Ayrıca da temel bir hak ve özgürlük olarak hiç bir yurttaş dinsel bir inanç kaydı yaptırmak zorunda bırakılmamalıdır.

Özellikle de şeffaf ve kayıtlı ve devletin denetimi altındaki bir dinsel örgütlenme ile insan hakları daha iyi korunacaktır ve de dinsel sömürünün önüne geçilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana gittikçe artan bir cemaatler ve tarikatlar sorunu ile karşı karşıya gelmiştir.

Dinsel duyguların ve inançların kötüye kullanıldığına, çıkar çevrelerinin maddi ve siyasi çıkarlar için inanç duygularını kullandıklarına hep şahit olunmuştur.

İnsanın ne olursa olsun sömürülmesine ve haksız kazançlar elde edilmesine, dinin siyasete ve ticarete alet edilmesine asla izin verilmemelidir.

Karanlıkta kalan ve kayıt dışı gözüken her türlü örgütlenmeler ve alış-verişler v. b. çağdaş bir hukuk devletinde olmamalıdır.

İnanç ve ibadet özgürlüğü anayasal hakların çerçevesinde açıkça ve çağdaş demokrasinin olanakları çerçevesinde uygulanabilmelidir.

Bu konuda çok daha geniş araştırmalar yapılabilir, yazılar hazırlanılabilir.

Önemli olan toplumun sorunlarına en iyi ve en çağdaş çözümleri ön görmektir.

Bu düşüncelerin günümüz Türkiye'si için pek de gündemde olmadığını ve hayallerde bile yer almadığı biliyorum.

Saygılarımla...

 Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

2018, 06.10, A.

2020.09.04, MŞ.

 

=============================Bakılabilir: =========================

TÜRKİYE’DE DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ:

Sorunlar, Tespitler ve Çözüm Önerileri

 

http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/546.pdf