- "OKULLARDA
İMAM GÖREVLENDİRİLDİ"
-
Bugün TV haberlerinde verildi:
-
Çok yüksek sayıda imam devlet okullarında görev alsın diye tayin olmuş.
- Yasal bir çerçevesi ve Milli Eğitim Bakanlığının okulları belirleyen
eğitim-öğretim modelinde böyle bir imam kadrosu hiç olmamasına rağmen
"PROTOKOL" adlı sözleşme ile imamlar okullarda görevlendirildi....
= İZMİR ve diğer illerde...
- Evet sorularınız nelerdir, kimlere neler sorulmalıdır?
- Üzerine görev olan, sorumluluklar taşıması gereken Bilim insanları,
Üniversiteler, Siyasi PARTİLER, Sendikalar, STK, Dernekler, anneler, babalar,
veliler... gayet de rahat....
- İMAM Okulda NEDEN Görevlendirilmez?
- Görevlendirilmeden önce MEB'nın neleri değiştirmesi gerekir?
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti her şeyden önce bu konuda bir girişim yapmak
istiyor ise, neleri yapmak zorundadır?
Hangi
yol izlenmelidir, nasıl bir seçenek ve ANLAŞMA yapmak zorundadır?
Bunların
hiç birini yapmadan her hangi bir dinsel yapılanmanın görevlendirdiği-eğittiği
bir kişiyi sınıflara, öğrencilere nasıl yönlendirebilirsiniz...
Bu
konuda ne yazık ki ne toplum, ne de bilim insanları ve ilgili kuruluşlar ne bir
düşünce-fikir oluşturmuştur, ne de günümüzde bunun yapılabilmesi olası
değildir.
- DEVLET her şeyden önce HANGİ dinsel yapılanmayı, hangi tarikatı, hangi
cemaatı RESMEN kendisine kabul edip, ANTLAŞMA yapmıştır?
Bu
yol hıristiyan toplumlarında yüzlerce yıl önce denenmiştir ve kiliseler içinden
yalnızca 3 tanesi devletin iş birliği yapabileceği olarak kabul edilmiş ve
resmi anlaşma yapılmıştır.
Bunun
dışında hiç bir kilise, tarikat ve cemaat okullara giremez ve din dersi
üstlenemez....
Bunun
ayrıntılarını merak edenler araştırmalar yapabilirler...
- TÜRKİYE için bu tür sessiz ve kıyıdan yapılan girişimler çok büyük
tartışmalar, çekişmeler ve kapışmalar.. yaratacaktır.
Tarikat
ve cemaatler arası büyük bir çekişme dönemini açıkça başlatacaktır.
. KONU çok ciddidir ve önemle incelenmesi gerekir.
.
Bugüne göre bakarak ve geçiştirerek, üzerinde espriler yapılacak bir konu asla
değildir.
.
Çok temel nedenlerden dolayı bu tür bir uygulama yapılamaz ve denemesi durumunda
çok büyük sakıncalar ve kargaşalar yaratır.
Eğitim-
öğretim bir devletin kendi ilke ve temel değerleri ile anayasa ve buna bağlı
yasaları ile doğrudan bağlantılıdır.
Türkiye
Cumhuriyeti anayasası açıktır ve belirleyicidir.
Din
ve vicdan özgürlüğü, din eğitimi ve öğretimi, okul sistemleri belirli yasalarla
düzenlenmiştir.
Okullar
kamunun güvenlik alanıdır ve temel öğretim devletin denetimi ve gözetimi
altındadır.
bize
göre çok kolay, hemen yapılabilinecek diye düşünülen konular ve uygulamalar
hemen dünya genelindeki eş değerli olan modellerle karşılaştırılır.
Dünyada
birçok inanç ve din vardır ve bunların tek tanrılı olarak kabul edileni
musevilik, hıristiyanlık ve İslam dinidir.
Hıristiyanlık
yüzlerce yıl çeşitli kargaşalıklar, huzursuzluklar ve hatta din savaşları
yaşamıştır ve de en sonunda kabul edilmiş bir papalık sistemine bağlanmıştır.
Buna
göre de resmen kabul edilen mezhepler vardır.
Batı
dünyası, Avrupa, Almanya özellikle bu sistematik tarihsel yol sonucunda
okullarda kimler DİN DERSİ verebilir kimler AHLAK DERSİ verebilir, diye düşünüp
konuyu açıklığa kavuşturmuştur. Almanya yalnızca büyük ve kabul edilmiş üç
kiliseyi devlet olarak kendisine muhatap almıştır. Onlar ile tek tek anlaşma
yapıp kesin kurallar koymuştur.
Ortaya
çıkabilecek her türlü sorunun karşılığı bir hukuk devleti olarak incelenmiş ve
de kurallar bağlanmıştır.
Bu
anlaşmalar çok eski yıllara dayanır, yeri tarihi ve içeriği bellidir, isteyen
kişiler, kurumlar araştırıp, bulabilir. (Staatskirchenvertrag )
Bunu
bulup inceleyebilirsiniz.
Çok
özel deyimleri ve kavramları da içeren bu anlaşma ile ancak devlet ve kilise
(inanç kurumu) üzerilerine düşeni yapabilir.
Bu
anlaşmaları olmayan yapılanmaların devletle ortak çalışması, kabul görmesi ve
buna bağlı olarak da okullarda DİN DERSİ verebilir olmaları bir çerçeve altına
alınmıştır.
Kilise
kendi din görevlisini yetiştirir ve her türlü masrafını, aylığını karşılar.
Her
yurttaşa vicdan ve inanç özgürlüğü tanınmıştır.
İsteyen
insan haklarına ve geçerli hukuksal yapıya ters düşmeyen istediği dinsel
yapılanmaya katılabilir.
Devletin
sorduğu soru şudur "bu kabul edilmiş üç büyük kiliseden hangisinin ve
neredeki derneğine (kilise yönetimi) üye olmak istiyorsun? Bunu belirten
yurttaş böylelikle devlete kilise vergisi öder.
Kilise
kendi üye sayısına göre de devletten yardım alır, bunun ölçüsü kesindir ve
geçerlidir.
Hiçbir
kiliseye üye olmuyorum diyen yurttaş vergi ödemez.
Dinsel
yapılanmalar, kiliseler, sinagoglar, camiler… her biri kendi masraflarını
kendileri karşılar.
İSLAM
ise bu modelin dışındadır.
Çünkü
İslam ruhban sınıfına ve papalık sistemine karşıdır ve bu nedenlerle insanlığa
inmiştir.
İslam
dini için merkezi bir üst otorite ve kurum yoktur.
Devletler
kendi anayasalar durumlarına göre içlerindeki İslam dini mensuplarına
uygulamalarda bulunur, haklar ve özgürlükler tanır.
DİN
DERSİ ve DİN EĞİTİMİ birbirinden çok farklı iki kavram ve içeriktir.
DİN
DERSİ denildiğinde dinler üzerinde genel bilgilendirme, temel dinler tarihi
öğrencinin sınıfına göre aşama, aşama verebilir ve bunu da devletin kendi öğretmenleri
verebilir.
Hıristiyan
ailelerin çocukları eğer din dersi almak istiyor iseler bunu önceden yazılı
olarak bildirip, o mezhebin öğretmeni ya da din görevlisi tarafından okulda
ders alabilir.
Devletin
kabul etmediği hiçbir inanç kurumun okullara girmesi ve temsil edilmesine izin
verilmez.
Bunun
için başvuruda bulunan dünyaca ünlü ve güçlü inanç yapılanmalarının başvuruları
kabul edilmemiştir.
Tüm
bu kısa açıklamaların ışığında sakince ve dikkatlice, teke tek düşünmek ve de
yeni bilgiler edinmek zorundayız.
Türkiye
her türlü inanç yapılanmasına, dinlere, mezhep ve cemaatlere kapılarını
açmıştır, onlar da yıllar içerisinde gittikçe artmış, yayılmış ve de kendi
içlerinden yeniden bölünmelere uğramışlardır.
Ufak
adımlarla başlayan bu olgu artık zamanla alışıla gelmiş, korunmuş ve üzerinde
pek tartışılmayan bir duruma gelmiştir.
Devlet
büyük özgürlük tanımıştır gibi gözüküyor.
Bu
türlü dinsel yapılanmaların devlet tarafından temelden incelenmesi ve
onaylanması, izne ve denetime tabii tutulması pek olmamış gibidir.
Her
bir yapılanmanın, cami, kilise, cemevi, havra, dernek, cemaat… ne ise, onun tüm
yasal izinleri belgeleri, gelir ve gideri kesinlikle ve çok açıkça devletin
denetimi altında bulunmalıdır.
Bu
konuda hiç birine ne ayrım yapılmalıdır, ne korunmalıdır, ne de
desteklenmelidir.
Devlet
tümüyle denetleyici bir yapı ile yurttaşların, kamunun haklarını korumalıdır.
Türkiye
içerisinde ne kadar dinsel yapılanmalar var, hangi din, hangi mezhep, hangi
cemaat NEDİR, neler yapmaktadır, finansal durumu nedir, ticaret mi
yapmaktadırlar, okul mu açıyorlar… gibi birçok soru her yönüyle açık ve
tarafsız bir gözle devlet tarafından incelenecek ve düzenli denetlenecektir.
Çağdaş
düzene anayasaya ve insan haklarına, kamu düzenine uymayan sapık yapılanmalara,
sömürü düzeni kurmak isteyenlere asla izin verilmeyecektir.
Eğer
bir yurttaş "ben bu inanç için yaşamımda yer alacağım, onların
ibadetlerinden, olanaklarından yararlanacağım" derse ne olacak, bir kayıt,
bir baş vuru olamayacak mı, belli bir üyelik olmayacak mı, bir aidat ödemeyecek
mi?
Evet,
önce bu soruların üzerinde düşünülmesi ve bunların çağdaş bir hukuk devletinde
NASIL olması gerektiği konusunda açıklık kazanılmalıdır.
Bunları
düşünmeden, konuyu saklı, gizli tutarak "ben yaptım oldu" demekle
asla olmaz.
Denemeye
kalkıldığında sizin kabul edip, izin verdiğiniz tarikatın dışındakiler ne
yapacak, öyle bakıp sessiz mi kalacak?
Yalnızca
İslam dini içerisindeki ibadet-inanç kuruluşlarını, mezhepleri ve onların her
türlü kolunu göz önüne getirmeye kalksak yüzlercesi ile karşılaşırız…
Öte
yandan diğer dinler ve inanç mensupları…
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası açıktır ve tüm yasaları ve kişileri bağlar.
Hukuk
önünde herkes eşittir, hiçbir kişi ya da zümreye ayrıcalık tanınmaz, hukukun
üstünlüğü herkes içindir.
Böylece
görüleceği üzere bu konu çok boyutlu bir temel konuyla bağlantılıdır ve
tarihsel anlamda ise durum açıktır.
Ülkede
yeni bir "yapay gündem" oluşturmak, milleti tartışmalara çekmek, asıl
sorunlardan kaçmak, ya da birilerine bir tür öncelik, ayrıcalık tanımak
isteniliyor ise yazıktır, bu ülkeye zamana ve ülkenin toplumsal değerlerine,
çözüm bekleyen sorunlarına yazıktır.
Evet
siyasetçiler önemsemeyebilir, görmemezlikten gelebilir…
Ama
halk, Türk milleti ortaya çıkacak olan kargaşaları ve gereksiz, hukuksal dayanağı
olamayan atakları görecektir.
Din
eğitimi ise ailenin üzerine düşen bir hak ve sorumluluktur.
Aile
çocuğunun nasıl ve hangi konuda eğitileceğinin kararını dinsel açıdan da
kendisi verir ve bu alandaki her türlü masrafı ve harcamayı da kendisi
üstlenir.
Kesinlikle
biliyorum, bu yazdıklarımın çok daha geniş ve derinlemesine bilgiler, belgeler
vardır.
Benim
dileğim ve önerim "önce bilgi sahibi olalım, sonra tartışalım".
Sağlık,
huzur ve mutluluk dolu bir yaşam diliyorum.
. Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 07.06.2023, MŞ.