. "RAMAZAN" DÜŞÜNMEYE YÖNELTMELİDİR
Ramazan Arap aylarındandır ve kendine özel bir içeriğe sahiptir.
İslam Dini Ramazan ayında ORUÇ tutmayı "inananlar" için
zorunlu kılmıştır.
Kur'an-ı Kerim birçok yerinde oruç ile ilgili açıklamalar verir.
Esas olarak da 2. sure olan Bakara suresinde yer alır. (183-187)
Bir "farz" olarak görülen oruç kendine özgü özelliklere
ve koşullara bağlıdır ve tümüyle de dinsel bir iman konusudur.
Özellikle Türkiye gibi İslam dinine inananların çoğunlukta olduğu
ülkelerde Ramazan ayı toplumun ve yaşamın her yönünde etki yaratır.
Oruç inanan müslümanlara yönelik olduğuna göre toplumun genel
yapısını da etkileyen bir olgudur.
Sadece tek başına insan, tek başına mümin olarak baktığımızda ise
dar bir bakış açısı olur.
İnsanların 1 ay boyunca veya 3 gün, 12
gün, bazı dinlerde 3 ay boyunca aç kalması, yemeden içmeden kesilmesinin amacı
nedir?
Orucun gerçek amacı nedir, diye
düşünmek gerekir.
Oruç sadece İslamiyet'te değil diğer
dinlerde de var.
İslamiyet'te oruç, Kur’an’da yer alan
dini bir ritüel olarak otuz gün süren Ramazan orucudur.
Kur’an-ı Kerim’de başka yerlerde de oruç
ile ilgili açıklamalar var..
Oruç tutmak kişinin "kendini tutması,
haddini bilmesi" demektir.
İnsanlar haddini bilmelidir.
Kur’an’ın buna verdiği isim takvadır.
Takvalı olmak yani "muttaki"
olmak "haddini bilmek" demektir.
Açıkçası, "başkasına zarar
vermekten sakınmak" demektir.
Sakınmak "kendine bir sınır
çizmek, had çizmek ve ilerisine geçmemektir".
Bu nedenle insanlar dilini tutmalı,
ileri geri konuşmamalı, yalan söylememeli, iftira atmamalı, dedikodu yapmamalı,
insanları çekiştirmemelidir.
Diliyle de, eliyle de kimseye zarar
vermemeli; dövmemeli, vurmamalıdır.
Kalp kırmamalı, gönül incitmemeli,
başkasının onuruna, şerefine, ırzına, namusuna tecavüzde bulunmamalı, dürüst
yaşamalıdır.
Bütün bunlar kişinin haddini bilmesi ve
çevresine saygılı olması ile ilgilidir.
Haddi bilmek kişinin "kendisini
tutması" ile ilgilidir.
Kendini tutmak da kişinin "aklıyla
dürtülerine hakim" olması, "nefsine gem vurması", onları "doğru
yönetmesi" ile ilgilidir.
Ramazan ayı geldiğinde alışılmış bir
çok gelenekler, uygulamalar toplumda görülecektir:
Ø "Oruç" tutmak isteyen milyonlarca insan
günlük yaşamını buna göre düzenleyecektir.
Ø TV'lerde
çok bilen saygı değer alimler en ince ayrıntılarıyla ORUÇ ve FAİDELERİNİ
anlatacaklar..
Ø Bir
yerlerde çocuklara KUR'AN KURSLARI organize edilecek.
Ø Pide
kapma savaşları verilecek.
Ø ORUÇ
tutmanın insan sağlığına olabilecek yararları anlatılacak
Ø Yine toplu iftar açma sofraları düzenlenilecektir.
Ø Kurumlar ve çok önemli kişiler kendi adlarını da
kullanarak halka açık ya da belli bir gruba açık iftar sofraları
düzenleyecektir.
Ø Yoksul
ve dar gelirli insanlar çok daha bir üzüntü yaşayacak, geçim sıkıntısına
düşmenin acısını yaşayacak.
Ø Toplumdaki
eşitsizlik, adaletsizlik bir kez daha ortaya çıkacak.
Ø Büyükler
ziyaret edilecek.
Ø El
öpmeler, kucaklaşmalar her yıl olduğu gibi uygulanacak.
Ø Teravih
namazları kılınmak istenilecek.
Ø Ayın
sonunda Ramazan bayram gelecek.
Ø Birlikte
bayram namazı kılınacak.
Bu olabilecekler SADECE birer öngörü tabii ki...
Her zaman güzel ahlaklı bir insan olmayı isteyebilmeli ve bugün de
özellikle şunları tek, tek ele alıp, düşünebilmeliyiz:
. Sabırlı olmayı, sükuneti,
saygıyı, sınırları tanımayı, insanların varlığını ve özelliklerini, ölçülü
davranmayı, aç gözlü olmamayı, garibanı, evsizi, barksızı koruyup-kollamayı,
adil bir paylaşımı düşünmeyi, insanların onurlarının kırılmaması gerektiğini,
insanın değerini, bize verilen bu canı en iyi nasıl korumamız gerektiğini,
başkasının hakkına, malına, işine ve gücüne göz koymamayı, yöneticilerin adil
ve hakkaniyetli olması gerektiğini, neden açlık ve tokluk vardır, derdi veren
Allah ise çözümünü de veren Allah'tır doğrusunun yanı sıra biz insanların bu
dertler olmasın diye, gelen dertlere çözümler olsun diye üzerimize nelerin düşeceğini
düşünmemiz gerektiğini…
ü Yüce
Allah bize nasıl davranmamız gerektiği konusunda neler söylemiştir?
- Kendi iç dünyamızda sakince, kızmadan ve öfkelenmeden ele alıp,
tek, tek düşünmeliyiz.
- Daha birçok şeyi düşünmemizi ve kavramamızı bu önemli günlerde
diler iken şunları da beraberinde ele alabilmeyi ve kavrayabilmeyi dilerim:
Ø Umarım
ve dilerim ki RAMAZAN her şeyi ile insanları "eleştirel düşünmeye"
yöneltebilsin.
Ø Allah'ın
en önem verdiği varlığın onun kulu olan "insan" olduğunu
düşünebilmeyi dilerim.
Ø Allah'ın
sözü kabul ettiğimiz kutsal kitapların da yine İNSAN için gönderildiğini
düşünebilmeyi dilerim.
Ø Allah'ın
istediklerinin ve buyruklarının tümünün bu dünyada İNSANIN iyiliği ve onların
hakça, insanca yaşamaları üzerine olduğunu düşünebilmeyi dilerim.
Ø Sessizlik
ve huzur arayışlarının iç dünyalarımızın sorgulanıp, değerlendirilmesi gereken
ORUÇ günlerinde kötülükleri tanıyıp, sakınmayı dilememizi, kendimize sahip
çıkabilmenin ne olduğu üzerinde düşünebilmeyi dilerim.
Ø İSLAMİYET
neden ve nasıl ortaya çıkmıştı, diye bir düşünebilmeyi dilerim.
Ø İslam
dininin önderi ve peygamberi Hz. Muhammed nelere karşı, kimlere karşı mücadele
vermişti, neleri yok etmek üzere görevlendirilmişti? Bunları düşünebilmeyi
dilerim.
Ø Onun
en büyük karşıtı olanlar kimlerdi? diyerek bir düşünüp, araştırıp, okuyup,
incelemeyi; düşünüp, bugün ile karşılaştırmayı dilerim.
- RAMAZAN ayına erişti isek o zaman üzerimize ilk düşen görev "bu ayın getirdiği temel" ilkeler üzerinde düşünmek ve onları kavramak olmalıdır.
- Bu aya verilen önem ve değer "birlikte büyük sofralarda, bol bol yiyip, böbürlenmek" olmamalıdır.
- Sofralardaki baklavaların ve etli yemeklerin ille de olmazsa
olmazlardan olduğunu düşünenlerden yana olmasak nasıl olurdu, diye bir
düşünelim.
- Eğer bugünün dünyasında, çağdaş bir devlette halen daha bazı
insanlar açlık ve sefaletle yaşamak zorunda kalıyor ise, çok sayıda insanların
barınacakları bir çatı bile yoksa, en basit sağlık ihtiyaçları sağlanamamışsa,
geleceğinden çok büyük endişeler duyan insanların çoğunlukta olduğu toplumlar
var ise, eğitim hakkı ve şans eşitliği diye bir temel uygulamaya
kavuşulamamışsa, çok sayıda insan yine bazı kişileri ve "şey"leri
yüce ALLAH'a eş koşarcasına önemsiyor ise... biz çok daha "eleştirel düşünebilmeli"
ve de sağ duyulu olmalıyız, toplumsal çözüm yolları aramalıyız.
- Her şey "insanın mutluluğu" ve "huzuru" için
olmalıdır, diye düşünebilen toplumlarımız olmalıdır.
- Üzerimize aldığımız "temel dinsel inançlarımız" da bu
yöndedir.
- Yoksa, birilerinin çıkarına, birilerinin şirin gözükmesine
yarayacak hizmetler ve çalışmaların diğer insanlığa yararı olur mu?
. Kelime-i Şehadet, İslam
dininin en temel şartıdır diye kabul ediliyor.
. Kelime-i Şehadet
getirmeyen bir kimse Müslüman olamaz!
. İslam dini bunu böyle
buyurmuştur: Kelime-i Şehadet:
. "Eşhedü en la ilahe
illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü" demektir.
. "Şahitlik ederim ki
Allah'tan başka ilâh yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve
resûlüdür'' anlamına gelir.
. Tam da bu anlamda
Ramazan ayında mümin, inanan ve dinsel görevlerini yerine getirmek isteyen
yurttaşlarımızın bu verilen söz üzerinde "yeterince" düşünmesini ve
anlamını "içselleştirmesini" istemeliyiz.
. (Şahitlik) Tanıklık
ederim ki diye verilen söz ile İSLAM dinine giren insan "verdiği sözde"
durur ve toplumsal, kişisel sömürülere, Allah'a şirk koşanlara karşı durur.
. Sağlıklı ve huzurlu,
sağ duyulu, hem mutlu hem de insanca düşünebileceğimiz güzel günler diliyorum.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 12.04.2022
* Arapçada savm kelimesi tutmak demektir. *
Oruç/rûz Farsça bir gün anlamına gelir. Bir günlük tutuş demektir.