Türkiye Devletine Sahip Çıkmak İçin
·
Türkiye
konumu, tarihi ve verdiği Kurtuluş savaşı ile, yeni bir devlet kurmadaki
ilkeleri ve azmi ile dünyada tek ve benzeri olmayan bir ülkedir.
·
Bu
nedenlerden dolayıdır ki sömürgeci, yayılımcı ve emperyalist ruhdaki devletler
uzun zamandır hiç durmadan ve sistematik olarak kendi emellerine ulaşabilmek
için Türk halkını içten içe ayartmakda ve ülkenin temel davalarına karşı
çıkarmak için uğraşmaktadır.
·
Bu
uğraşıları ile her kesime etki yapmaktadırlar.
·
Ulaşabildikleri
ve planlayabildikleri kitleler içerisinde dinsel eğilimi olanlar, tarikat ve
dergah benzeri yerlerdeki kitleler olabildiği gibi kendilerini solda görmek
isteyen ve dünyanın aydınlanmacı bir geleceğe sahip çıkmasını düşünen seküler
kitleler de olabilmektedir.
·
Her
bir "etki alanı" içerisinde kendilerince yaptıkları planlamalar ve
sistematik zihin yönetimleri ile O KİTLELERİN asıl temel almaları gereken ana
kaynaktan saptırılarak ve de cımbızla çeker gibi bazı slogan ve manipüle
edilmiş doktrinel cümlelerle yönlendirilmesini sağlamışlardır.
·
Asıl
hedeflerine ulaşabilmeleri için de ülkenin eğitim sistemini ve ulusal
değerlerini de düzenli olarak değiştirmeğe ve yozlaştırmağa gayret etmişlerdir.
·
Bu
yolda her zaman da kullanabilecekleri ve de kullanıldıklarını bile fark
edemeyecekleri odakları, kişileri, öne çıkanları bulabilmişlerdir.
·
Böylelikle
de görüldüğü gibi tüm halkı hangi kitlelerden olurlarsa olsunlar bir tek model
içerisine sokmak istemişlerdir:
-Ulusal
değerlerine, ulusal devlete, vatanın birlikteliğine, devletin kuruluş
ilkelerine ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e önem vermeyecek, hafife alacak ve
hatta zaman zaman da açıkca karşı
çıkacak "kitleler" ve "bireyler" oluşturmaktır.
·
Kısaca
bu model bir insan tipini oluşturabilmeleri için de ülkenin her bir yöresinde
ve de her bir sosyal-kültürel tabakasında çalışmalar yapabilmişlerdir.
·
Uzun
vadeli ve de sabırla, yılmadan yaptıkları bu tür uygulamalarla da ortaya çıkan
değişik türdeki kitlelerin dış görünümleri ve de jargonları farklı bile olsa,
ana karakterleri ile temelde bir benzerlik taşımaktadırlar.
·
Sol
adına, sosyalizm adına, devrimcilik adına verilen tüm öğretiler ve çabalar bile
kendi içerisinde incelendiğinde bu gerçek görülecektir.
·
Burada
da dışarıdan gelen her türlü dogma ve teorilerin Türkiye gerçeği ve Türkiye
kurtuluş ve kuruluş ilkeleriyle olan bağdaşıklığı ve de karşıtlığı
incelenmelidir.
·
"Kemalist
devletcilik ve kalkınma modeli" ile de oluşturulmak ve kurulmak istenilen
bir güçlü, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti tam da bu bakış acılarından incelenmeli
ve düşünülmelidir.
·
100
yıllık kurtuluş ve kuruluş mücadelesinden sonra bugün gelinilen noktada ise
asıl gerçek ve alınması gereken dersler de kendisini gösterecektir.
·
Her
kesimden Türk halkına "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesinin ne
denli önemli ve vaz geçilemez olduğunu kavratmak gerekmektedir.
·
Ulu
devleti ve özelliklerini, çağdaş, demokratik bir hukuk devletinin ne denli vaz
geçilemez olduğunu; tüm yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarımızın devletin
elinde olması gerekliliğini... her kesimden insana anlatabilmek ve
kavratabilmek gerekmektedir.
·
Din
ve inanç konusunda ise zaten var olan temel düşünceler ve de incelikler
demokratik ilkeler ile belirlenmiştir.
·
Bunun
dışında olarak dini ve inançlar sistemlerini siyasete ve ticarete bir araç
olsun diye kullanmak isteyen mekanizmalara karşı da yine herkesden önce gerçek
dindarlar ile birlikte Türk halkı aydınlatılmalıdır.
·
Her
türlü sorunu kavramada ve çözüm yollarını aramada yine Türkiye Cumhuriyeti'nin
kendi tarihi ve kuruluş temel ilkeleri yol gösterecektir.
·
Türkiye
Cumhuriyeti'nin kendi öz çıkarlarını her şeyden üstün tutmayan ve de kişisel,
bölgesel ve de zümresel çıkarlara yönelik hizmetler arayışında ve menfaatinde
olan her türlü ekonomik ve siyasi, teolojik, teknik, sosyal hareketler ve
akımlar gerçek "yurt sever" yurttaşlar tarafından kabul
görülmemelidir.
·
"Kemalist
devletcilik" bugün için de gerçektir ve yeniden kavranmalıdır ve uygulama
alanlarına sokulmalıdır.
·
Günlük
olarak öne sunulan sahte gündemler ve tartışma konularını kabul etmeyerek,
devletin ve de halkın, ülkenin devamı ve güçlülüğü için, evrensel değerlerle
birlikte kendi "asıl temel ilkelerimizi" konuşmak, incelemek ve
başkalarına da kavratmak gerekmektedir.
·
Üzerinde
çok konuşulan ve de saptırılarak değersizleştirilmek istenilen söz aslında ne
kadar da kısa ve öz olarak bunları anlatmaktadır:
·
Atatürk:
"Türk, öğün, çalış!" demektedir. (**)
·
Bu
öz deyişi ile Atatürk Türk halkı için önerdiği yöntemi anlatmak istiyor:
- Sen
bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak aklını kullanmalısın ve de buna bağlı
olarak da gereken çalışmaları yapmalısın.
-Boş
durmayacak ve çalışacaksın.
-Ancak
bu yöntem ile hem devletine, hem ülkene, hem de geleceğine bir katkın olabilir.
·
Bu
düşüncelerin ışığında bize düşen "sağ duyulu" olabilmek, "araştırmak"
ve kendi "öz değerlerine" sahip çıkarak "çalışmak"tır.
·
Zor
günler geçirdiğimizi düşünenler ise aslında 100 yıl önceki zorlukları ve
sıkıntıları bir düşünmelidirler.
·
O
günlerden aydınlığa ve kurtuluşa çıkmaktaki "ana güç" bizim bir
Mustafa Kemal Atatürk'e sahip olmamız değil miydi?
·
Onun
gösterdiği yolda ve ilkeleriyle, çabalarıyla neleri aşıp, nasıl bir devlet
haline geldiğimiz hiç unutulmamalı ve devamlı da incelenip, yeniden
öğrenilmelidir.
·
Evet,
bugün bir Atatürk, bir kurtarıcı yoktur.
·
Ama
dünya tarihinde gerçekten tek beğenilen önder olan Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'ün yapıtları, ilkeleri ve gösterdiği yol, sosyal ve ekonomik modeli,
devletciliği ve çağa bakışı, vizyonları hep yanı başımızdadır.
·
O
ne bir diktatör oldu ne de bir firavun.
·
Atatürk
aklını kullanabilen, zeki ve de vizyon sahibi, çalışkan bir örnek insan, bir
askeri kahraman, ama çok önemli bir devlet adamı ve düşünür idi.
·
Atatürk
dogmalardan ve kaprislerden uzak "bilime, sanata ve estetiğe" çok
önem vermiş, kişisel menfaatleri değil "ülkesinin kalkınması" için
çalışmış bir insan olmuştur.
·
Yapılması
gereken bunlara sahip çıkarak bu yolda düşünmek ve çalışmaktır.
Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 12.08.2019, K.
..........** Öğün
sözcüğü, "og" kökünden türetilmiş, öz Türkçe olan
ve "aklını kullan" anlamına gelen bir sözcükmüş.
......... Atatürk, "Türk, aklını kullan, çalış,
güven" demiştir.
“öğ” = “akıl / us”
olduğuna göre, benzer biçimde, “öğ-retmek” = “akıl-landırmak” ve “öğ-retim” =
“akıl-landırma işlemi” oluyor. Yine, “öğ-renme” = “akıl edinme” işi oluyor.