- ZİHİN, ALGI VE İRADE
İnsanın birçok özelliğinin var olduğunu biliyoruz.
Bedenin merkezi ve yöneticisinin beynimiz olduğunu
da herkes az çok bilir.
Beynin nasıl çalıştığını anlayabilmek bizim için
aslında çok yararlı olacaktır.
Herkes bir bilim insanı olup bu konuyu çok iyi
bilemeyeceğine göre, bize düşen beynimizi kısaca tanımaktır.
İnsanı yöneten, her türlü duyuyu, düşünceyi algıyı,
seziyi, bilgiyi alıp, işleyip, depolatıp yine bize sunan ana merkez olan beyin
şu an dünyada kullanılan en gelişmiş bir bilgisayarın çok ötesinde güç ve
özelliklerdedir.
Beyin insanı yönetir.
Toplum ve toplumda, doğada var olan insanın
karşılaştığı her şey, onu algıladığımız an beynimizi etkiler.
Beyni etkileyen her ne oldu ise onlar o insanı
etkiler ve insanın tüm düşüncesini ve davranışlarını etkileyip, yönlendirir.
İnsanlar tüm bu nedenden dolayı iyi eğitim
almalıdır, iyi yetiştirilmelidir, iyi bir çevrede yaşamalıdır, iyi insanlarla
karşılaşmalıdır, iyi işlerle uğraşmalıdır, iyi kitaplar okumalıdır….
Bu "iyi"lerin büyük bir çoğunu olabildiği
kadar kendimiz (ailemiz) seçeriz ve neyi nasıl, ne kadar, nerede seçtiğimizi
büyük bir genellikle de duyu organlarımızla, beynimizle bilerek alırız,
algılarız.
Bu tür doğrudan, görüp, bilip, kabul ederek… alınan
etkilerin, yönlendirmelerin neler olduğunu yaşantımızdan biliriz, toplumda
görürüz.
Bir de hiç de "seçmeden", doğrudan
doğruya baş vurarak "istemeden", kendi özgür irademiz ile kabul "etmeden",
hiç de bilemediğimiz öyle programlamalar vardır ki onların hiç farkında bile
değiliz.
20. yüzyılın bulup, çıkardığı ve geliştirdiği bu
tür gizli yönlendirmeler çok yaygındır ve gittikçe de, bilim ilerledikçe de her
yere yayılmaktadır.
Bazıları için "bilinçaltı yönlendirmeler"
adı verilir: Subliminal programlama.
Bu konuda artık her yerde bilgi bulabilmek,
araştırmalar yapabilmek günümüz internet ortamında çok olasıdır, araştırmalı,
incelenmelidir…
Dijital çağ ile birlikte elektronik bilgi-veri
akışlarının akıl almaz hızlara erişmesi ile de birçok alan için bu tür
programlamalar çok yararlı olmuştur ve bunları kullanmaktadırlar.
Bir şeyleri satmak için, tanıtımlar yapmak için
verilen "reklamlar" dünyamızın her yerini sarmıştır.
Reklamları atlatabilmek, yok sayabilmek nerede ise
artık olanaksızdır.
Haberlerin, dizilerin, filmlerin… içerisinde, her
yerde reklamlar…
Neden?
Yaptıkları tanıtımlarla "insan beynini
etkilemek", insanın zihinsel kodlarına "hakim olmak" ve o
insanın seçimini "kendilerinden yana" yapmalarını sağlamak
istemektedirler..
Aslında öyle bir küçük bir malı almanızı istemeleri
kadar da basit ve masum değildir.
İnsanın şu an aklına gelebilecek her alanda tanıtım
"reklam" yapılmaktadır.
Endüstriden, gıdaya, giyime, müziğe, kitaba,
sinemaya, televizyona, haberlere, siyasete, modaya… her bir konuya el atmış
durumdalar.
İlk bakışta gördüğümüz doğrudan-doğruya olan
tanıtımlar ve yönlendirmelerdir ve bunlar açıkça ortadadır, görülür, duyulur.
Bunlar hemen etki yapıp kitlelerin kendilerinden
yana olmalarını, mallarını satın almalarını isterler.
Bunun dışında diğer kapalı, "gizli" ve
bir yerlere "sıkıştırılmış" olanlar vardır ki biz onları doğrudan ve
hemen algılayamayız.
Onlar bir yerlerde ve bir şeyleri kullanarak parça,
parça zamana yayılarak insanların zihinlerinde yer alıp, "etki"
yaparlar.
Özellikle görsel davranışlarda, kitlelerin birbirlerine
baka, baka örnek alıp uyguladıkları davranışlarda bunların etkilerini görürüz.
Kitleler üzerindeki sürü etkisi, birbirlerinden
kopyalama, alıp kendinde uygulama kolaycılığı ile yayılırlar.
İlk bakışta çok önemli gibi görülmeyen ve yeni bir "moda",
yeni bir "akım" gibi görülen küçük şeyler ile bulaşıcılık
özelliğinden yararlanılır.
Sokakta, yolda, televizyonda, dizilerde, çarşıda…
gördükleri ve sık, sık karşılaştıkları "yeni" birçok insan tarafından
hemen kabul görür, alınır ve uygulamaya sokulur.
Bunların çoğu önce küçük, küçük adımlarla ama
zamanla hızla "kitlelere yayılır".
Bir bakarsınız herkeste yırtık pantolonlar, sakallı
erkekler, bedenin her bir yerinde dövmeler, bakımsız görünüşler, gömleklerde
yamuk duruşlar, konuşma içerisinde görülen yeni sözcükler (aynen..), konçları
olmayan çoraplar, göbekleri açık bırakan üst giysiler, deniz kıyılarında
yollarda rahatça yayılıp oturmalar ve ille de bira içmeler, sigara içmeden
olamamalar....
Bunların nerelerde görüldüğünü hepimiz kendimiz
zaten yaşayarak tanıklık yapıyoruz.
Ve dee cep bilgisayarı olan vazgeçilmez aygıt, cep
telefonu, akıllı telefonlar…. her an elimizde.
Her an nerede ve ne yapıyor isek, neye, kime
bakıyor isek, neler okuyor isek… alıp, kayıt eden ve izleyen dijital evren…
Bunların tümü için "modern çağ"
denilebilir.
Doğrudur.
Yüksek teknolojik çağ, dijital çağın bir üstü
gelmekte…
Zaten çağın getirdiği en yeni ve ileri bilimsel
gelişmeleri kullananlar da onlardır.
Sıradan insanlar için bunların hepsi normaldir ve
olağandır… denilebilir.
Hiçbir sakıncası ve doğrudan o an için bir zararı,
zarar vereni yoktur.
Zaten asıl olan bu tür uygulamalar ve
programlamalar, çalışmalar için uzun vadede kendi istedikleri gibi davranabilecek
kitleler yaratmaktır.
Her kim ise bu programları çalıştırıp uygulayanlar
geniş kitlelerin kendi özgür iradeleri ile bağımsızca bir düşünme, davranma
içinde olmalarını değil "onların" zihinlerine yerleştirdikleri o yeni
bilgiler doğrultusunda beyinlerini kullanmalarıdır.
Hangi meşrubatı içeceğinizi, hangi marka pantolon
giyeceğinizi, hangi hayvanı seveceğinizi, nereye tatile gideceğinizi, hangi
marka telefonu alacağınızı, nasıl giyineceğinizi, hangi partiyi seçeceğinizi,
nelerin iyi olduğunu ve nasıl davranacağınızı… hep onlar belirlemek isterler.
Kitleler üzerinde, bireylerin düşünce ve
davranışları üzerinde etki yaparlar ve onları ele geçirmiş olurlar.
Güçlü olan bazı odakların kitleler üzerinde büyük
güç sahibi olma isteği vardır.
İnsan davranışları üzerine çalışmalar yapan
uzmanlar tarafından büyük kitleler küçük elit bir grubun arzularına,
hedeflerine boyun eğsin diye zihinlerini kontrol altına almaya dönük çalışmalar
yapılır.
Zihin denetim ve yönlendirmesinin bilimsel ve
fiziksel boyut kazanmasıyla, artık günümüzde tehlikeli bir aşamaya girilmiştir.
Tüm dünyayı ve insanlığı etkileyecek bu araçların
ayırtına varmazsak, bu tehlikeli aşama "daimi" bir durum olur,
yerleşir kalır.
Elinde güç olan her türlü kişi ya da grup
insanlığı, ülkeleri kendi isteklerine göre yönlendirir ve kullanır.
İktidarlarını ellerinde tutmak ve halkı kendilerine
inanmak ve bağlamak için de bu tür zihin yönetimlerini, propaganda araçlarını
kullanırlar.
Bugün dünyamız genel anlamda böylesine bir
durumdan, bu tehlikeden ne kadar anlamaktadır?
Bize, sıradan insanlara düşen nedir?
Bunları duymak, bilmek yeterli midir?
En azından bize düşen "uyanık" olmak,
direnmek, "kendimizi kollamak", kurtarmak ve "özgür irademizi
geliştirmemiz olacaktır.
Bu kolay mıdır?
Hiç de kolay değildir.
Çok ama çok zordur, gittikçe de zorlaşmaktadır.
Şu anki günlük yaşayışımızda karşılaştığımız açık
ve doğrudan ya da gizli-saklı bilgi-görüntü bombardımanı o denli yoğun ve
hızlıdır ki, korunabilmek için çok ama çok "bilinçli" olmamız ve yaşamımızı, davranışlarımızı buna göre
biçimlendirmemiz gerekecektir.
Bu konuları en iyi bilenler doğal olarak bilim
insanlarıdır, psikologlardır, programlayıcılardır…
Bir marka yaratmak mı istiyorsunuz?
Neler yapmanız gerektiği, neleri hazırlayıp ortaya
sunmanız gerektiği size "uzman" kişilerce kolayca söylenilir.
Toplumsal olaylar, siyaset, kitle yönetimleri… bu
konunun neresinde kalmaktadır?
Sıradan insanlar, okumuşlar, cahiller, çok
bilenler, yoksullar, orta kesim ve çok paralılar…. tüm sınıflar ve toplumsal
katmanlar için değişen bir şey yoktur.
Her kesime ulaşabilmektedirler, her kesime uygun
hazırlıkları vardır ve onlara erişirler.
Tüm bunların sonucunda iyi düşünmek ve gerçekten de
iyi kavramak gerekir:
Biz ne durumdayız?
Biz gerçekten "kendimiz" miyiz?
Ben ne düşünüyor isem, ne duyumsuyor isem, ne
algılıyor isem… bunların tümü gerçekten "benim" özgün ve özgür
çabalarımla mı oluştu?
Hazırcılık, kolaycılık, bedavacılık… önümüzdeki
dönemde toplumlar için bu anlamda çok daha büyük zarar verecek.
Hiç olmadığı kadar çok ve hızlı, özgün bir
"oto didaktik" çalışma biçimine girmeliyiz.
Kendi kendinize, kendi başınıza, kendi araştırma ve
incelemelerinize, kendi yorumlarınıza, kendi arşivinize, kendi birikiminize…
dayanarak "özgür irade" ve "özgür fikir", düşünce
geliştirmek en "akılcı" yöntem olacaktır.
Kolay mıdır?
Hayır!
Çok emek ister, çok zaman ister, çok sabır ister,
çok deneyim ister biraz da yalnız kalmak ister…
Ama bu tür bir "kendimizi" geliştirme ve
oldurma ve olgunlaştırma sonucunda ancak kendimizi "koruyabilir" ve
özgünleşebiliriz.
Bu yöntem ve yaşama biçimi ile kendisini
geliştirmiş, biçimlendirmiş, bilgilendirmiş, bilinçlendirmiş insan sayısı çok
az olabilir.
Eğer, siz zaten bu yazıyı merak edip, buraya değin
sabırla okudu iseniz doğru yoldasınız.
Kendinizi, zihninizi, düşünce ve iradenizi "kendi
elinize" alma yolundasınız.
Doğru olan ve sağlıklı olan esas yöntem, ana yol
budur:
"Kendi kendinin öğretmeni" olmak: "Oto
didaktizm, auto didactique, auto didaktik"….
Sağlıklı, huzurlu ve özgün bir yaşam diliyorum.
Gözümüz, kulağımız ve aklımız hep açık olsun.
.
Öğretmen Gönen Çıbıkcı,
31.07.2022, MŞ.