6 Ekim 2025 Pazartesi

DÜZEN

 .  NASIL BİR DÜZEN?

.  Elma çalan yoksul küçük çocuğun hemen yakalanıp, cezalandırılmasını sağlayan düzen “devleti soyanları, vergi ödemeyenleri, kaçakçılık yapanları, rüşvet alanları, şirketlere çökenleri” nasıl yakalayamıyor?

.  Bu gözlem, genellikle bir ülkenin hukuk ve adalet sistemindeki kaynak tahsisi, yetki alanı karmaşası ve bürokratik engeller gibi temel sorunlara işaret eder.

.  Elbette, bu durumun ardında birden fazla karmaşık neden yatar.

.  İşte bu farklılıkları açıklayan ana etkenler şunlardır:

1. Suçun Türü ve Karmaşıklığı

a-Küçük Suçlar (Örn. Elma Çalma): Bu tür suçlar genellikle “anında ve gözle görülür” durumlar olup, kanıt toplaması ve faili belirlemesi kolaydır.

Yerel polis veya güvenlik güçlerinin hemen müdahale edebileceği, basit olaylardır.

b-Büyük Ekonomik ve Örgütlü Suçlar:

-Vergi Kaçakçılığı, Kara Para Aklama, Rüşvet, Kaçakçılık: Bu suçlar karmaşık yasal yapılar, uluslararası işlemler, sayısız evrak ve dijital izler gerektirir.

Kanıt toplama, maliyetli ve uzun süren adli muhasebe, uzman denetimi ve özel soruşturma teknikleri gerektirir.

-Şirketlere Çökmek (Gasp, Tehdit): Bu tür suçlar genellikle örgütlü yapılar içinde gerçekleşir ve soruşturma, derinlemesine istihbarat çalışması ve çok sayıda şüphelinin takibini gerektirir.

2. Kaynak Tahsisi ve Uzmanlık

a-Küçük Suçlar: Soruşturma ve kovuşturma süreci nispeten standarttır ve genellikle mevcut rutin polis gücü ve savcılık kaynakları ile yürütülebilir.

b-Büyük Suçlar: Bu suçlarla mücadele etmek için özel yetenekli birimler gerekir.

Devleti soyanları yakalamak için Mali Polis, Vergi Müfettişleri, Siber Suçlar Birimi ve Uzman Savcılar gibi yüksek düzeyde eğitimli ve sayıca az uzmanlara ihtiyaç duyulur.

Bu birimlerin hem sayısı hem de maliyetli teknolojilere erişimi sınırlı olabilir.

3. Siyasi İrade ve Nüfuz

a-Küçük Suçlar: Genellikle siyasi veya bürokratik engellerle karşılaşmaz. Sistemin işlemesi rutin bir olaydır.

b-Büyük Suçlar: Devleti soyan büyük şirketler veya örgütlü yapılar, genellikle siyasi ve ekonomik nüfuza sahiptir.

Bu nüfuz, soruşturmaların yavaşlamasına, yönlendirilmesine veya tamamen durdurulmasına yol açabilecek bürokratik veya siyasi baskılara neden olabilir.

Bu durum, “dokunulmazlık” algısını güçlendirir.

4. Şeffaflık ve Yasal Boşluklar

a-Büyük ekonomik suçlar genellikle karmaşık yasal boşluklar veya yasal kılıflar kullanılarak gizlenir.

Vergi cennetleri, paravan şirketler ve karmaşık finansal düzenlemeler, yasadışı paranın izini sürmeyi son derece zorlaştırır.

b-Küçük suçlar için ise durum çok daha nettir; eylem hemen hemen her zaman yasalara aykırıdır ve gizlemesi zordur.

*****************************************************************************

Sonuç olarak, küçük bir hırsızlık vakası, sistemin hızla tepki verme yeteneğini gösterirken; ekonomik ve örgütlü suçlar, sistemin derinlemesine araştırma, uzmanlaşma ve siyasi bağımsızlık konularında zorlandığı alanları ortaya çıkarır.

Bu durum, adaletin yalnızca yoksul ve savunmasız olanlar üzerinde hızlı ve tam olarak işlediği, ancak güçlüler söz konusu olduğunda yavaşladığı veya tıkandığı yönündeki yaygın bir adaletsizlik algısını yaratır.

Parlamenter, adil bir hukuk devleti ülkenin ve halkın refahı ve huzuru için gerekli değil midir?

Kesinlikle.

Parlamenter sistem ve adil bir hukuk devleti ilkeleri, bir ülkenin ve halkın refahı ve huzuru için sadece gerekli değil, aynı zamanda temel yapı taşlarıdır.

Bu iki kavramın refah ve huzura katkıları, ayrı ayrı ve birlikte ele alındığında çok önemlidir:

1. Adil Hukuk Devletinin Refah ve Huzura Katkıları

Hukuk devleti, herkesin, yetkililer de dahil olmak üzere, yasalara tabi olduğu bir sistemi ifade eder. Bu, istikrar ve öngörülebilirlik yaratır.

a-Ekonomik Refah:

-Mülkiyet Hakkının Güvencesi: Adil bir hukuk devleti, mülkiyet haklarını ve sözleşme özgürlüğünü korur.

Yatırımcılar (hem yerli hem yabancı) mallarına keyfi olarak el konulmayacağını bildiklerinde uzun vadeli yatırım yapmaya cesaret ederler. Bu, istihdamı ve ekonomik büyümeyi artırır.

-Yolsuzluğun Önlenmesi: Hukukun üstünlüğü, rüşvet ve yolsuzluğu zorlaştırır.

Kaynakların devleti soyanların cebine değil, halkın yararına olan altyapı, eğitim ve sağlık gibi alanlara aktarılmasını sağlar.

b-Toplumsal Huzur:

-Adalet ve Eşitlik: Herkesin yasa önünde eşit olduğu ve adaletin hızlı ve tarafsız işlediği inancı, toplumda güveni ve huzuru artırır.

Keyfi uygulamaların ve çifte standardın olmadığı yerde insanlar kendilerini güvende hisseder.

-Çatışma Çözümü: İhtilafların (siyasi, ticari, kişisel) şiddete başvurmadan, bağımsız bir yargı yoluyla çözülmesini sağlar.

Bu, toplumsal gerginliği azaltır.

2. Parlamenter Sistemin Refah ve Huzura Katkıları

Parlamenter sistem, yasama (parlamento) ve yürütme (hükûmet) arasında güçlü bir bağ kurar ve temsil ile dengeyi öne çıkarır.

a-Temsil ve Meşruiyet:

-Çeşitli Sesler: Parlamenter sistem, genellikle toplumun farklı kesimlerinin ve görüşlerinin Meclis'te temsil edilmesine olanak tanır.

Bu, alınan kararların daha geniş bir toplumsal meşruiyete sahip olmasını sağlar.

-Siyasi İstikrar: Sistem, genellikle uzlaşmaya dayalı siyaset kültürünü teşvik eder.

Hükûmetler, çoğunluk desteğiyle kurulduğu için güçlü bir yasama desteğine sahiptir ve bu, kararların daha hızlı ve istikrarlı bir şekilde uygulanmasına olanak tanır.

b-Hesap Verebilirlik ve Denetim:

-Güç Dengesi: Yürütme (hükûmet), yasama (parlamento) tarafından sürekli denetlenir ve ona karşı sorumludur.

Gensoru, soru önergeleri ve bütçe görüşmeleri gibi mekanizmalar, hükümetin yetkisini kötüye

3. Özetle:

.  “Adil bir hukuk devleti”, ekonominin büyüyeceği ve insanların güvende olacağı zemin koşullarını yaratır.

.  Parlamenter sistem ise bu zeminde halkın temsil edildiği, “hükümetin hesap verdiği ve kararların ortak akılla alındığı bir yönetim biçimi” sunar.

.  Bu iki unsurun uyumu, bir ülkenin uzun vadeli refahını ve toplumsal huzurunu sağlamanın en güçlü yoludur.

.   Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.06, İS.
.            YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)


KARŞITLIKLAR

.   “Karşıtlıklar” Neyİ Anlatır?

.  İyilik- kötülük, yararlı- zararlı, vicdanlı- vicdansız, benzeri karşıtlıklar nedir?

.  Ne anlatırlar?

.  Bu konu felsefenin, etiğin ve dinlerin en temel konularından birine, yani karşıtlıklar ilkesine odaklanıyor.

 . İnsanlık tarihi boyunca düşünülen bu karşıtlıklar, sadece ahlaki yargılarımızı değil, aynı zamanda “varoluşu, mutluluğu ve toplumsal düzeni” anlama çabamızı da şekillendirmiştir.

.  İyilik-kötülük, yararlı-zararlı, vicdanlı-vicdansız gibi karşıtlıklar, özünde değer yargılarını ve seçimlerimizi ifade eden “zıt” kutuplardır.

.  Bu temel karşıtlıklar, “varoluşun ve ahlaki yaşamın çeşitli boyutlarını” açıklamak için kullanılır.

A) Karşıtlıkların anlattığı temel şeyler şunlardır:

1. Varoluşun Diyalektiği (Karşıtlıklar Üzerine Kurulu Olma)

a-Birçok felsefi ve dini gelenek, evrenin ve yaşamın karşıtlıklar üzerine kurulu olduğunu (diyalektik yapı) öne sürer.

b-İyilik-Kötülük karşıtlığı, tıpkı yaşam-ölüm, düzen-kaos, mutluluk-keder, sağlık-hastalık gibi zıtlıklar silsilesinin bir parçasıdır. Örneğin, iyilik düzeni, kötülük ise kaosu çağrıştırır.

c-Bazı düşünürlere göre, kötülük mutlak bir varlık değil, iyiliğin yokluğu, eksikliği veya iyilikten uzaklaşma durumudur. (Leibniz, Gazali'nin yorumları)

ç-Kötülük, iyiliğin varlığını idrak etmemizi sağlayan bir "tamamlayıcı" olarak bile görülebilir.

2. Ahlaki Davranışın Ölçütü (Etik)

a-İyilik ve kötülük kavramları, ahlak (etik) felsefesinin temelini oluşturur.

Ahlak, insan davranışlarını "yapılması gereken" (iyi) ve "sakınılması gereken" (kötü) olarak sınıflandıran ölçütler sunar.

b-İyi, ahlaken değerli, olumlu anlam taşıyan eylem, istek ve nesneler bütünüdür.

Kötü ise bunun zıttıdır.

c-Bu karşıtlıklar, insanın özgür iradeye sahip olduğunu ve eylemleri arasından "iyi" veya "kötü" olanı seçme gücüne sahip olduğunu gösterir.

Hayvan davranışları iyi-kötü diye nitelendirilemezken, insan eylemleri için bu ayrım belirgindir.

3. Vicdan ve Sorumluluk

a-Vicdanlı-Vicdansız karşıtlığı, ahlaki bir eylemi gerçekleştirme veya ondan kaçınma konusunda bireyin içsel yargı mekanizmasını anlatır.

b-Vicdanlı olmak, genellikle empati (duygudaşlık) ile ilişkilendirilir; yani kişinin, eyleminin başkalarına vereceği zararı düşünmesi, haklarını gözetmesidir.

c-Vicdansızlık ise empati eksikliği, bencillik, acımasızlık ve merhametsizlik gibi duyguların sonucu olarak görülür.

Başkalarının haklarını ve duygularını göz ardı etmek, kötülüğün kapısını açar.

Vicdansız davranışlar, kişiyi ahlaki olarak sorumlu kılar ve yargılanabilir hale getirir.

4. Sonuç ve Yarar (Pragmatik Yaklaşım)

a-Yararlı-Zararlı karşıtlığı ise bu durumların daha pragmatik (yararcı) veya öznel boyutuna odaklanır.

b-Filozof Spinoza'ya göre:

-İyi (ve Yararlı), kesinlikle bildiğimiz şeyin bizim için yararlı olduğunu anladığımız şeydir.

-Kötü (ve Zararlı) ise, iyi olan herhangi bir şeye sahip olmamızı engelleyen şeydir (Kaynak 1.3).

c-Bu karşıtlık, bir eylemin sonuçlarının mutluluk, sağlık veya huzur getirip getirmediğini değerlendirmemizi sağlar.

ç-Örneğin, iyilik mutluluk ve sevinç getirirken, kötülük hüzün ve kederdir (Kaynak 1.1).

d-Farabi'ye göre iyilik, mutluluğa ulaştıran erdemli eylemlerdir (Kaynak 1.4).

B) Özetle:

.    Bu karşıtlıklar, evrenin ve insan doğasının zıtlıklar üzerine kurulu olduğunu gösterir ve bize neyin arzu edilir (iyi, yararlı, vicdanlı) ve neyin arzu edilmez (kötü, zararlı, vicdansız) olduğunu ayırt etme yeteneği sunarak ahlaki ve yaşamsal seçimler yapmamızı sağlar.

.   Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.06, İS.
.        YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

 

BAHRİYE ÜÇOK

.  Bahrİye Üçok nasıl bİrİsİ İdİ?

.  Doç. Dr. Bahriye Üçok, Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli laiklik savunucusu, tarihçi, siyaset bilimci ve yazarlardan biridir.

Güçlü, mücadeleci ve aydın bir kadın olarak tanınır.

1919'da doğan Üçok, akademik kariyerine 1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin ilk kadın öğretim üyesi olarak başladı.

1964'te doçent unvanını aldı.

Ayrıca Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü mezunu ve sanatçı bir kişiliğe sahipti.

Akademik çalışmalarının yanı sıra aktif siyasete atıldı; Cumhuriyet Senatörlüğü ve Ordu Milletvekilliği görevlerinde bulundu.

Öldürüldüğü sırada Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Parti Meclisi üyesiydi ve parti için bir laiklik raporu hazırlıyordu.

Laiklik, kadın hakları ve irtica tehlikesi konularında yaptığı cesur ve net açıklamalarla tanınıyordu.

Kendisi aynı zamanda Atatürkçü Düşünce Derneği'nin de kurucu üyelerindendi.

I-Neden Öldürüldü?

Bahriye Üçok, radikal dinci grupların hedefi haline gelmesi nedeniyle 6 Ekim 1990 tarihinde Ankara'daki evine gönderilen bombalı bir paketle suikast sonucu hayatını kaybetti.

Öldürülmesinin temel nedenleri, savunduğu fikirler ve duruşuydu:

Laiklik ve Atatürk İlkeleri Savunuculuğu: En temel nedeni, ülkenin laik bir yapıda kalması için verdiği mücadele ve Atatürk ilkelerini tavizsiz bir şekilde savunmasıydı.

Türban Tartışmasındaki Duruşu: Özellikle 1988'de katıldığı bir TRT panelinde, üniversitelerde kız öğrencilerin başörtüsü takmasının İslam dini ile bir ilgisi bulunmadığını, bunun birtakım tarikatların bayrağı gibi kullanıldığını kanıtlaması büyük tepki toplamış ve ölüm tehditleri almasına yol açmıştı.

Siyasal İslam'a Karşı Mücadelesi: Yaşamını siyasal İslamcılara karşı mücadeleye adamış olması ve irtica tehlikesi üzerindeki ısrarlı vurguları, radikal grupların hedefi olmasına neden oldu.

Suikastın ardından, soruşturma ve yargılama süreçleri sonucunda Yargıtay, Üçok'un Tevhid Selam ve Kudüs Ordusu örgütü tarafından öldürüldüğünü ve bu örgütün İran bağlantılı olduğunu açıklamıştır.

Suikastı gerçekleştirenler, Üçok'u "tesettür konusundaki düşünceleri yüzünden" cezalandırdıklarını ve "İslam'a sınır koyanları öldürmeyi borç bildiklerini" belirterek eylemi üstlenmişlerdi.

Gazeteci Uğur Mumcu da olayın ardından "Bahriye Üçok, Atatürk ilkelerini savunduğu için öldürüldü!" yorumunu yapmıştı.

II-Bahriye Üçok Suikastından Çıkarılması Gereken Temel Dersler

Bahriye Üçok'a yapılan suikast, Türkiye'nin yakın tarihinde derin izler bırakan bir aydın cinayetleri dalgasının parçasıdır ve maalesef tekil bir şiddet olayı olarak kalmamıştır.

Bu acı olaydan çıkarılması gereken dersler, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde, bir ülkenin geleceği için hayati önem taşır.

1. Laikliğin ve Aydın Düşüncenin Önemi

Bahriye Üçok, bir ilahiyatçı olarak, laikliğin dine düşmanlık değil, inanç özgürlüğünün ve toplumsal barışın teminatı olduğunu savundu.

Ders: Aydınlara, yani sorgulayan, eleştiren ve toplumu bilgilendiren bireylere yönelik şiddet, aslında toplumsal ilerlemeyi ve bilimi hedef alır. Ülke olarak, sadece laikliği bir yönetim ilkesi olarak değil, aynı zamanda farklı düşüncelerin ve bilginin özgürce ifade edilebildiği bir yaşam biçimi olarak korumanın hayati olduğunu unutmamalıyız.

Sonuç: Bir toplum, aydınlarını susturmaya kalkanlara karşı birleşmeli ve onların fikirlerini savunmalıdır.

2. Siyasi Şiddet ve Fikir Terörü Tehlikesi

Üçok'un öldürülmesi, sadece fiziksel bir saldırı değil, aynı zamanda bir fikir terörü eylemiydi. Amaç, sadece onu susturmak değil, benzer fikirleri savunan herkesi korkutmaktı.

Ders: Siyasal ve radikal şiddetin tehdit ve eylemleri, hafife alınmamalıdır. Sözlü tehdit, fiziksel şiddetin öncüsüdür. Bu tür eylemlere karşı toplumun tüm kesimleri, ideolojisi ne olursa olsun, net bir duruş sergilemelidir. Demokrasi, fikirlerin çatışma alanıdır, insanların değil.

Sonuç: Bireylerin inançları, yaşam tarzları veya siyasi görüşleri nedeniyle hedef gösterilmesi veya tehdit edilmesi asla normalleştirilmemelidir.

3. Hukuk Devleti İlkesine Bağlılık ve Cezasızlıkla Mücadele

Aydın cinayetlerinin büyük bir kısmı, uzun yıllar "faili meçhul" kalmış, toplumsal vicdanı yaralamış ve adalete güveni sarsmıştır.

Ders: Bir hukuk devletinde, kim olursa olsun hiçbir cinayet veya suç cezasız kalmamalıdır. Suikastların arkasındaki örgütlenmelerin ve bağlantıların tam olarak açığa çıkarılması, sadece o suçu çözmekle kalmaz, aynı zamanda gelecekteki benzer eylemleri de caydırır.

Sonuç: Toplum olarak, adaletin sağlanması ve siyasi cinayetlerin üzerindeki sis perdesinin tamamen kaldırılması için sürekli takipçi olmalıyız.

4. Kadınların Kamusal Alandaki Cesareti

Bahriye Üçok, hem akademide hem siyasette öncü bir kadındı. Kadınların hakları ve kamusal alanda eşit varlığı için mücadele etti.

Ders: Kadınların eğitimde, siyasette ve fikir üretiminde aktif rol almasının önündeki her türlü engelin ve tehdidin karşısında durmalıyız. Üçok’un mücadelesi, kadınların toplumsal yaşamdan dışlanma çabalarına karşı bir direniş mirasıdır.

Sonuç: Kadınların cesaretle fikirlerini ifade edebildiği bir toplum, daha ileri ve daha adil bir toplumdur.

.    Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.06, İS.
.        YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)