5 Mart 2025 Çarşamba

ONUR VE GURUR

 .  ONUR VE GURUR NEDİR?

Onur ve gurur, insanların kendilerine ve başkalarına duydukları saygıyı ifade eden iki önemli kavramdır.

Onur ve gurur, insanların hayatında önemli bir yere sahip olan iki kavramdır.

Ancak bu iki kavram, bazı yönlerden farklılık gösterir.

Bu kavramların doğru anlaşılması ve dengeli bir şekilde yaşanması, bireylerin ve toplumun refahı için önemlidir.

Onur, bir kişinin kendi değerine, "haysiyetine ve şerefine" verdiği önemdir.

Onur insanın "doğuştan" sahip olduğu, vazgeçilemez ve devredilemez bir değerdir.

Onurun önemi: İnsanın kendini değerli hissetmesini, başkalarına saygı duymasını ve saygı görmesini sağlar.

Onurlu bir insan, dürüst, adil ve ilkeli davranır.

Onurun değeri: İnsanın içsel bir değeridir ve dış etkenlerden bağımsızdır.

Gururun tanımı: Bir kişinin kendi başarılarından, yeteneklerinden veya niteliklerinden duyduğu "memnuniyet" ve "övünç" duygusudur.

Gurur, kişinin kendisiyle barışık olmasını ve öz güvenini artırmasını sağlar.

Gururun önemi: İnsanın motivasyonunu artırır, başarıya ulaşma azmini güçlendirir ve kişisel gelişime katkıda bulunur.

Gururun değeri: Gurur, kişinin elde ettiği başarılarla bağlantılıdır ve dış etkenlerden etkilenebilir. Ancak, aşırıya kaçan gurur (kibir), olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Onur ve Gurur Arasındaki Farklar:

Onur, doğuştan gelen ve vazgeçilemez bir değer iken, gurur sonradan kazanılan ve değişebilen bir duygudur.

Onur, kişinin kendisine ve başkalarına duyduğu saygıyı ifade ederken, gurur kişinin kendi başarılarından duyduğu memnuniyeti ifade eder.

Onur, kişinin içsel bir değeridir ve dış etkenlerden bağımsızdır, gurur ise dış etkenlerden etkilenebilir.

İnsanlar İçin Önemi ve Değeri Nedir?

Onur ve gurur, insanların kendilerini değerli hissetmelerini, öz güvenlerini artırmalarını ve toplumsal hayatta saygın bir yer edinmelerini sağlar.

Onurlu ve gururlu insanlar, dürüst, adil, ilkeli ve başarılı bireyler olarak toplumda örnek teşkil ederler.

Ancak, onur ve gurur dengesinin korunması önemlidir.

Özetle

Haysiyetli denildiğinde "değeri, saygınlığı olan, onurlu" anlaşılır.

Kişisel çıkarlarını şerefinin üstünde tutan kişilere "onursuz" denir.

Onursuz olarak nitelendirilen kişiler toplumun değer yargılarını ve ahlak kurallarını umursamaz. (haysiyetsiz kişiler)

Şeref sözcüğü Arapça kökenli olup "onur", "haysiyet" ve "itibar" anlamlarına gelir.

Bu sözcük, kişinin ahlaksal değerlerini, saygınlığını ve onurunu belirtir.

Onur (ya da şeref) bir kişinin kişiliğini temsil eden niteliklerin genel adıdır.

Cesaret, şövalyelik ve dürüstlük gibi erdemleri bünyesinde barındırır.

Bir kişinin değeri ve saygınlığı genellikle o kişinin "onuruyla" birlikte değerlendirilir.

Son dönemlere değin insanın, nitelikli insanın en büyük özelliklerinden olan onur ve gurur ne yazık ki toplumsal "yozlaşma" ve insancıl ahlakın "gerilemesi" ile herkes tarafından "aranır" olmuştur.

Bir insan kendi kişiliğini geliştirmelidir ve dolayısı ile de "onurlu" birisi olmalıdır.

Gururunu kıracak olaylara ise hiç girmemelidir.

Onursuz kişiler toplumda sevilmez ve yadırganırlar.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.05, MŞ.

.       (Araştırma ve değerlendirme yazım)

LAİK DEVLET YÖNETİMİ

 . LAİK DEVLET YÖNETİMİ     .

Devlet ve toplumsal konularda ilişkilerde insanların dinsel bakış ile yorumlarda ve isteklerde bulunması hiç de doğru değildir.

Devletin dini inançlar konusunda tarafsız kalması ve tüm inançlara eşit mesafede durması, toplumsal barışın sağlanması açısından önemlidir.

DEVLET çağdaş, demokratik, parlamenter, anayasal bir "hukuk devleti" olarak yönetilir.

Dinlerin, inançların ilkeleri ve görüşleri "devlet" yönetiminde "geçerli değildir".

Çağdaş demokratik bir hukuk devletinde, devletin dini inançlara dayalı olarak "yönetilmemesi" esastır.

Bu ilke, "laiklik" olarak adlandırılır ve modern "demokrasilerin temel" taşlarından biridir.

Laiklik ilkesi, devletin tüm inançlara eşit mesafede durmasını ve yasalarını herhangi bir dine "dayandırmamasını" gerektirir.

Bu sayede, farklı inançlara sahip bireylerin "bir arada yaşayabilmesi" ve devletin tüm vatandaşlarına "eşit" davranması sağlanır.

Dinin Toplumsal ve Devlet İşlerine Karışmaması Gerekir:

Toplumsal barış "farklı inanç" gruplarının bir arada barış içinde yaşamasını kolaylaştırır.

Çok dinli ve çok kültürlü toplumlarda, dinin "devlet işlerine karıştırılması", farklı inanç grupları arasında "gerginliklere ve çatışmalara" neden olabilir.

Laik bir devlet yapısı, toplumsal barışın sağlanmasına ve "farklı inanç" gruplarının bir arada "yaşayabilmesine" katkıda bulunur.

Çağcıl bir devlet laiktir.

Laiklik, "din ve devlet" işlerinin "birbirinden ayrılması" ilkesidir.

Bu ilkeye göre, devlet tüm inançlara "eşit mesafede" durmalı ve yasalarını "herhangi bir dine dayandırmamalıdır".

Bu yaklaşım, farklı inançlara sahip bireylerin "bir arada yaşamasını" ve devletin "tüm vatandaşlarına eşit davranmasını" amaçlar.

Herkesin "inanç özgürlüğüne" sahip olması ve bu özgürlüğün "devlet tarafından korunması" gerekir.

Devlet, tüm dini inançlara karşı "tarafsızdır" ve herhangi bir dini inancı desteklemez" veya "engellemez.

Devlet, tüm vatandaşlarına din, dil, ırk, cinsiyet gibi "ayrım gözetmeksizin" "eşit davranır".

Devlet, her bireyin "inanç özgürlüğünü korur" ve bu özgürlüğün "kullanılmasını engellemez".

Devlet, yasalarını "dini inançlara değil", "evrensel hukuk ilkelerine" dayandırır; "hukukun üstünlüğü" bir temel ilkedir.

Laiklik "devlet ve toplum" için son derece önemlidir.

Dinin toplumsal ve "devlet işlerine karıştırılması", bireylerin inanç "özgürlüğünü kısıtlayabilir" ve farklı inançlara sahip kişiler arasında "ayrımcılığa yol" açabilir.

Din, "bireysel" bir inanç konusudur.

Laiklik, bireylerin inanç özgürlüğünü koruyarak herkesin kendi inancını özgürce yaşamasını sağlar.

Laiklik, demokratik değerlerin korunmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunur.

Laiklik, bir toplumun çağdaşlaşma sürecinde önemli bir adımdır ve devamlılığın sağlanması gerekir.

Dinler, insanlara, topluma "ahlaki değerler" ve ilkeler sunar.

Dinler ancak "toplumsal" ve "insancıl" değerlerin "devamlılığında" önemli olabilir.

Dinler, inançlar insanları bir araya getiren ve "toplumsal dayanışmayı" güçlendiren etkenlerdir.

Bu değerler, "toplumsal düzenin" sağlanmasına ve insanların "bir arada" yaşayabilmesine yardımcı olur.

Dinsel kurumlar ve cemaatler, sosyal yardımlaşmada bulunabilirler.

Dinin toplumsal yaşamda etkili olması, "ahlaksal çöküşün" önlenmesine ve daha adil bir toplumun oluşmasına "katkıda bulunabilir".

Dinsel gelenekler ve ritüeller, "kültürel mirasın" korunmasına ve gelecek kuşaklara "aktarılmasına" yardımcı olur.

Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa'da belirtildiği üzere "laik bir devlettir".

Çağdaş, demokratik bir hukuk devletinde, devletin dinsel inançlara dayalı olarak "yönetilmemesi" ve laiklik ilkesinin "korunması" büyük önem taşır.

Bu sayede, bireysel "özgürlükler" korunur, toplumsal "barış sağlanır" ve "demokratik değerler" güçlenir.

Devlet yönetimine ve devlet işlerine dinlere ait bakış açısının ve kuralların karıştırılmak istenmesi asla kabul "edilmeyecek" bir durumdur, laik, demokratik hukuk devleti ile hiç bağdaşmaz.

Laiklik ilkesi, Türkiye'nin "demokratik" ve "çağdaş" bir ülke olma hedefinin "temel" taşlarından biridir.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.03.05, MŞ.

.       (Araştırma, değerlendirme yazım)