. POPÜLİZM ÜZERİNE DÜŞÜNMEK
Popülizm, son yıllarda tüm dünyada politika
analizlerinde belki de en sık kullanılan bir kavram konumuna geldi..
Popülizm
gündelik siyasette ve toplumda önemli yer edinen politik bir enstrümandır.
Sözcük kökeni olarak Latince’den gelen “popülizm” aslen "halkçılık" anlamına
geliyor.
Bu nedenle popülizm bir anlamda halk ile
elitler arasındaki bir mücadeleyi de barındırıyor içinde.
Genellikle demagoji ve fanatizmin
baskınlaşmasıyla, çoğulculuk karşıtlığıyla, anlatım özgürlüğü ve yargı
bağımsızlığının çöküşüyle, yabancı düşmanlığı ve faşizan etkilerle birlikte
tartışılıyor.
21. yüzyılın ilk çeyreğinin politik alt üst
oluşlarını anlamlandırmaya çalışırken karşımıza çıkan kaçınılmaz bir kavram.
Popülizmin “ruhunu”, politik anlayışını, dünya
görüşünü anlamaya çalışıyor olmak çok işe yarar.
Popülizm ciddiye alınması gereken bir durum
ayni zamanda...
Dünyanın en önde gelen ülkelerinin seçimlerinde
“popülizm” terimi, içeriğindeki politik fikirlerin niteliğine bakılmaksızın
“düzen karşıtlığı” ile eş anlamlı kullanıldı.
Söylemlerdeki
içeriğe önem verilmezken "siyasi tavır" önemsendi.
Bu
nedenle bu terim her şeyden önce belirli ruh halleri ve duygular ile
ilişkilendirildi: Popülistler “kızgındır”, seçmenleri “öfkelidir” ya da “hınç”
doludurlar gibi...
Popülizm
konusunda konuşulurken sağ ve sol siyasetlerin bu denli bir arada anılmasından
tereddüde düşebiliriz.
Her
tür farklı olgunun “popülist” olarak adlandırılmasının bu denli yaygın olması,
siyasal yargılarda bir soruna işaret ediyor olabilir mi?
1930’lardan itibaren dünya tarihine acımasız
bir dönem olarak geçen Nazi Avrupası, homojenlik ve ırkçılık söylemleri ile Hitler, Mussolini
ve Franco gibi faşist liderlerin doğuşunu sağlayan, bugün ise yoğun olarak
hissettiğimiz yabancı düşmanlığını besleyen sağ popülizm, kıta Avrupa’sında
yaygınlaşıp, siyasi söylemi gerginleştirerek batılı ülkelerde her geçen gün
kabul gören ve karşılık bulan bir akım hâline geldi.
21. yüzyılın ilk on yılında yaşanan ekonomik
krizler sonucunda refah seviyesinin düşüşü, 11 Eylül saldırıları ve “İslam” adı
altında düzenlenen terör saldırıları Batı’nın genelinde "müslüman
karşıtlığı"nın ve
dolayısıyla "yabancı karşıtlığı"nın artmasına neden oldu.
Aslında
kesin bir popülizm teorisine sahip değiliz ve siyasal aktörlerin ne zaman
"popülist" olarak adlandırılacağına
dair geçerli bir kriterimiz yok gibi...
Farklı nedenlerle ve sosyal dinamiklerle ortaya
çıkmış olsalar bile, popülistlerin kullandıkları ana söylem, “gerçek halk” ile
“öteki”nin kutuplaşması üzerine kurulu olur.
Sonuçta,
özellikle seçimli demokrasilerdeki her siyasetçi “halk”ı kendine çekmek,
olabildiğince fazla yurttaşın anlayabileceği "bir şeyler" anlatmak ve
“sıradan halkın” nasıl düşündüğüne ve bilhassa nasıl hissettiğine duyarlı olmak
ister.
Ya
da sonuç olarak popülizm “demokrasinin gerçek sesi” midir?
Bizim gibi toplumlarda öyle çok da derinlemesine
irdelemek, incelemek olmamasına rağmen zaman zaman popülist diye suçlamalar
ortaya atılabilmektedir.
Genelde bakıldığında güncel konuşmalar içerisinde
siyasetçiler ne kadar çok "saptırmalarda" ve "abartılarda"
bulunabilmektedirler.
Onların bu tür atakları, yönlendirmeleri bir
anlamda "popülizm" de içermektedir.
Popülist sayılmak için seçkinlere dair "eleştirel"
tutum almanın "gerekli bir koşul" olduğunu ama "yeterli"
bir koşul olmadığını da söyleyebiliriz.
Seçkin karşıtı olmanın yanı sıra popülistler her
zaman "çoğulculuk" karşıtıdır.
Popülistler "sadece ve sadece"
kendilerinin "halkı temsil" ettiğini iddia eder.
Diğerlerini dışlayan "temsil iddiası"
deneysel bir iddia değildir, açıkça tam bir "ahlâkî" iddiadır.
İktidar için mücadele ederken popülistler siyasi
rakiplerini ahlâksız ve yozlaşmış elitler olarak tanımlamak isterler.
İktidara sahip iken ise hiçbir
"muhalefet" onların gözünde "meşru" değildir.
Ayrıca popülist mantık, popülist partileri "desteklemeyen"
seçmenlerin her zaman erdemli ve ahlâklı olarak tanımladıkları halkın uygun bir
parçası "olmayacağını" ima eder.
Popülizm beğenilme isteği üzerine abartılar yüklü olarak
uygulanır.
Ayrıca şunu da söylemeliyiz: Bilindiği gibi toplumda bir
"kitle psikolojisi" vardır.
İnsanlar, nerede bir şey görseler, nerede bir şey duysalar hemen
peşlerinden gitmek eğilimindedirler.
Yalnız, tek ve özgün olmak, eleştirel düşünmek
"nedense" pek seçilmez.
Yalnız bir yerlerde durmak istemezler, korkarlar, endişe
duyarlar, ruhları bunu kaldırmaz...
Doğası gereği hemen bir yere katılı verirler, öyle düşünüp,
incelemeden, araştırmadan.
Birisi azıcık bir başka (karşıt) görüşte bulunsa.... hemen ağız,
dil, söylem aşağılara düşmeğe başlar.
Dili çirkinleştirerek, karşısındaki kişiyi küçük görerek,
hakaretler ederek kendi duruşunu (sözde) sağlama alır.
Çok sevilecek, çok beğenilecek bir şeyler bulmaya, yenilikler
göstermeye meraklı olanlar var doğal olarak her yerde...
Onlar ortaya bir etkinlik, bir iş atıverirler, kenara çekilirler
Ben de onlarlayım, ben de katıldım, ben de yaptım, ben de
oradaydım... diyebilmek için "onlara katılan" bir sürü birey de var
doğal olarak.
Onlar bu tutumlarını doğru bulurlar ve kendilerine bir "sevinç
kaynağı" yaratırlar.
Bir ağaca bir yırtık bez parçası bağlayın, örneğin.
Çekip gidin ve uzun bir süre sonra gelin ve bakın:
Ne kadar çok yırtık bez parçası olmuştur o ağacın üzerinde.
Her gören hemen kendisi de bunu yapmış ve bir bez parçası
bağlamıştır dalın birine.
Hiç de düşünmeden, araştırılmadan... yapılan iş örneği.
Bu davranış biçiminin ardında bir kitle psikolojisi olduğu gibi,
kişiliği tam oluşmamış bireylerdeki "özenti" ve "taklitçilik"
de birlikte düşünülmelidir.
Yapılan "iş"i inceleyecek, düşünecek, araştıracak,
ölçüp, biçecek kaç kişi vardır, derseniz sayısını hiç bilemem...
Kişisel gelişimini ve olgunluğunu üst düzeye çıkarmış insanların
ayni zamanda bilgi ve deneyim kazanımlarını çok iyi özümseyip, içselleştirip
dışarıya yansıttıkları ve yaşamlarına uyarladıklarını da hiç unutmamalıyız.
Bu tür insanların ise toplumda çok az olduğunu da biliyoruz.
Ama bu tür ilkeli ve düşünen insanların çok, çok ama çok az
oldukları bellidir.
Onlarla sıradan insanların anlaşabilmeleri daha doğrusu onları
anlayıp, analiz edebilmeleri de hem zordur, hem de beklenmemelidir.
Sorun bu mudur, derseniz...
Daha çok başka sorunların olduğu çok açıktır...
Öyle temel sorunlar vardır ki, "onları irdelemesinler, ele
alıp çözüm yolları aramasınlar", diye ortalıkta görülmesin isterler.
Popülist siyasetçiler her gün başka, başka yapay sorunlar,
konular ortaya atarak kitleleri sürüklemek, kendi taraflarına çekmek isterler...
Popülist söylemlere ve popülist siyasetçilere karşı uyanık
olmak, dikkat etmek çok yarar sağlar.
. Öğretmen Gönen
ÇIBIKCI, 21.03.2022