İmroz'un Öğrencileri
· Bizim
sınıfımızın 1965 kasımında adaya gelişinden, son ayrılışına, haziran 1968 e
değin olan yaşamını, ancak, “bilenler” bilir.
· Adaya nasıl
geldik, ne tür yolculuklarla geldik?
· Kaç
arkadaşımız deniz görmüştü ki bizler bir de bunun ötesinde, balıkçı tekneleriyle,
takaların ambarlarında yük çuvallarıyla yolculuk yaptık.
· Ama bunlardan
hiç de şikayetçi bile olmadık.
· Zoru
başarmanın tadı vardı içimizde.
· Hiç bir
hazırlığı olmaksızın apar topar toplanıp, bir yerlere sığıştırılmaya çalışılmış
adı OKUL olan bir kurumun İLK öğrencileri idik.
· 51 yatılı
erkek ve 9 da altısı kız gündüzlü öğrenciler olarak bir tek sınıf idik.
· Küçük bir
ilkokul binasına yerleştirildik.
· İki
yatakhanemiz bir yemekhanemiz, tuvaletlerimiz vardı.
· Okulun
kendine ait ne bir mutfağı, ne de gerçek bir deposu vardı.
· Çuvallarla
gönderilen mercimekler ve benzerleri ise Çanakkale'deki okuldan
gönderiliyordu.
· Ne tam bir
''menü'' gördük, ne de bir alakart!
· Yemeklerimizi,
bir başka binanın bahçesindeki bir mutfakta pişirilmesinden sonra, kocaman
bakır kaplarla, sapına geçirdiğimiz güçlüce bir ağaç dalının iki tarafından
tutan iki arkadaş olarak, hem de ana caddenin ortasından, boydan boya
ilerleyerek taşıdık!
· Hangi bölümde
bir kütüphanemiz oldu, hangi laboratuarlarda çalıştık, hangi banyolarda
arındık, hangi atölyelerde çalıştık ilk yıllarda?
· Ne bir sosyal
tesisimiz oldu, ne de okulumuza gelip bizlere destek veren ailelerimiz.
· Hangi
hastalıklarla uğraştık?
· Özel bir
hekim gereksindiğinde adada o bile yoktu.
· Çanakkale'ye
Gelibolu'ya gittiğimi anımsıyorum.
· gidişlerimde
bizim okulun işlerini de halletmem gerekirdi...
· Çanakkale
öğretmen okulu ambar memurundan bizim okul için göndermesi gereken erzakları da
getirmek üzere hazırlatırdım.
· Onları
takalara verdirirdim.
· İçimizden hiç
biri ne özel kurslar gördü, ne de özel dershaneler ve özel öğretmenler.
· Adadaki yaşam
ise olabileceklerin çok da altında idi yetişmekte olan gençler için.
· Ne bir sosyal
yaşam ne de bir sanatsal etkenlik sunumu, ne konserler, ne de sergiler,
galeriler...
· Spor da
yaptık, bayram da kutladık, tiyatro oyunlarında oynadık, mandolin çalmayı
öğrendik, halk dansları öğrendik, bando takımında yer aldık...
· Ben iskoç trampet
çaldım bando takımında.
· Çok da
gururluyduk, yaptığımız her işi severek yapıyorduk.
· Bir tek
saniye bile bir dış kurumdan destek ve yardım görmedik!
· Ne yaptı
isek, ne üretti isek, ne öğrendi isek kendi öz varlığımızla ve o dönem
elimizdeki olanaklarla olmuştur.
· Bilinç
düzeyimiz ve öz güvenimiz, sorumluluk anlayışımız, kazanımlarımız bizlere tüm
yaşamımız boyunca hep en büyük desteği vermiştir.
· Bizim
sınıfımızın öğrencilerinin çok özgün bir duruşu olmuştur ve de kendi
yaşamlarını da hep en iyi biçimde değerlendirmişlerdir.
· Bazı
arkadaşlarımız okulumuz öğretmenlerince seçilip, yüksek öğretmen okulu adını
verdikleri 3. sınıf öğretimine gönderildiler.
· Benim
hatırladığım kadarıyla hiç bir haberim bile olmamıştı bu durumdan.
· giden
arkadaşlarımızın başarıları bugün de ortadadır ve takdir görmektedir.
· Üç yıl
boyunca kaç tane öğretmen ve yönetici oldu, kimler geldi ve gitti, bilemiyorum
şu an.
· Bizim ile
çalışmak kimler için bir onur ve gurur meselesi idi, kimler seve seve
çalıştı?
· Kimler istek
dışı gelmişlerdi adaya, bilmiyorum.
· Öğretmenlerimizi
ne biz seçtik, ne de ailelerimiz.
· Bunları biz
düşünmedik bile!
· Yok gibi
sayılabilecek müstahdem kadrosu bile bizim aile bireylerimiz gibi idi.
· Öğretmenlerimize
istisnasız hep çok saygılı davrandık.
· Öğretmenlerden
bazıları adaletsiz davranmış olsa bile hiç bir zaman ne diklendik ne de bir hak
aradık.
· Bunları
sorgulayacak durumda bile değildik!
· Yıllar geçse
de her zaman saygımızı ve terbiyemizi koruduk onlara karşı.
· Kendi
kaderimizle baş başa idik sanki.
· Bizi kollayıp
gözeten yan kuruluşlar ve seçkin ailelerimiz hiç olmadı.
· Bizi var eden
ise belki de dezavantajlarımızı avantaja çevirebilir olmamızdır.
· Sosyalleşmeyi
ve yurt sevgisini, kardeşliği arkadaşlığı, onurlu ve ahlaklı bir genç olmayı da
kendi aramızda öğrendik.
· Biz, sanki, o
çocuklar hem bir aile idik kendi kendimize ve hem de birbirimizin birer
eğitmeni, güç kaynağı...
· Elimizde var
olan sadece, belki de, tertemiz duygu ve ruhları ile orada bir araya gelmiş
yoksul ve birazı da köy kökenli çocuklardık.
· Hiç bir zaman
ve hiç birimiz yüksünmedik.
· Ne başımızda
bulunan görevli kişilere, ne de ALLAH'a isyan etmedik.
· Ne bulabildi
isek, şükranla yedik, ne verebildi ise devlet onu giyebildik.
· Annemiz ve
babamız bizlere güvendiler, neyi ne zaman ve nasıl yapacağımızı bildiğimize
inandılar hep.
· Bizim onları
hiç bir zaman utandırmayacağımızdan emindiler.
· Yüzlerini
kara çıkarmadık.
· Bizler
inançlı ve güzel ahlaklı idik, kişiliklerimiz başkaları tarafından eğilip,
bükülmemişlerdi.
· Öğretmen
olmak istiyorduk!
· Çağdaş ve
yurtsever öğretmenler olmak istiyorduk!
· En güçlü
tarafımız ise dik duruşumuz, özgüvenimiz ve başarılı olacağımıza olan doğal bir
inanç idi.
· Son derece
alçak gönüllü ve sade idik bir insan olarak.
· Kendi
aramızda hiç bir arkadaşımızı ne küçük gördük ne de dışladık.
· Şu an 2016
yılında bir bakarsanız, kimlerin nerelerde ve ne düzeyde, ne nitelikte olduğunu
görürsünüz.
· Türkiye milli
eğitim tarihinde nasıl ki köy enstitüleri çok önemli bir yere sahip
olmuştur.
· Ben de bizim
sınıfımızın kendi koşullarıyla değerlendirildiğinde çok küçük de olsa özgün ve
değerli olduğunu düşünüyorum.
· Bir benzerini
olduğunu hiç duymadım.
· Birçok
denemeler, eğip, bükmelerle, özel ve seçkinliklerle, maddi varlıklarla,
sınavlarla, testlerle, filtre sistemleriyle, öğünme ve sınıf farklılıklarıyla
vb ile dolu bir kargaşa dünyası olan “Türk Eğitim” sitemi artık milli de
olamamaktadır.
· Türk Kurtuluş
Savaşı’nı ve Mustafa Kemal Atatürk'ü ve çağdaşlığı, hukuk düzenini inkar eder
durumdadır.
· Tüm bu çıkar
çatışmalarının, kargaşanın ve yozlaşmanın olduğu, tartışıldığı günümüzde ben
''bizim sınıfımızın'' ve ondan sonra gelenlerin, İmroz (Gökçeada) Atatürk
Öğretmen Okulu öğrencilerinin çok özgün olduğu düşünüyorum.
· Bana ve benim
arkadaşlarıma, bizim sınıflarımıza, eğitim öğretim koşullarımıza ve sınıfsal
kökenlerimize bakmadan, özverilerimizi, saygı ve terbiyemizi göze almadan da
bugün var olan sistemlerle karşılaştırılmayı doğru bulmuyorum.
· Ben, bize
emek vermiş olan her bir bireye çok saygı duyduğumu ve onları da doğruları ve
yanlışları ile andığımı söyleyebilirim.
· Sınıf ve okul
arkadaşlarım benim kardeşlerimdir.
· Onların
sevinci ve tasası benimdir.
· Onlar
üzülürse, bir kıyıya çekilip, gözlerinden bir yaş akarsa benim içim
kanar.
· Onlara
yapılan haksızlık beni de derinden yaralar.
· Adaleti,
hukuk sistemini, çağdaş bir devleti savunduğumuz bugünlerde kendi iç
konularımızda da adil olmalıyız.
· Bizlere o
günün koşullarında kapısını açan devlete ve yediğimiz ekmeğe çok saygılıyız ve
müteşekkiriz.
· İnanıyorum ve
bilinçli bir biçimde de söylüyorum ki eğer, kollejlerde, özel, seçilmiş
okullarda okumuş olsa idim, inanın, bugünkü bilinç düzeyime, özgüvenime,
mutluluğuma erişemezdim.
· İyi ki
İmroz'da "Atatürk İlköğretmen Okulu"nda bulunmuşum.
· Tabii ki daha
sonra da Kaleköy'de geçirdiğim üç öğretmenlik yılımla birlikte ben çok huzurlu
ve mutluyum!
· Yıllar sonra
karşılaştığım, toplanabildiğimiz arkadaşlarımla bizler bir "büyük
aile"yiz.
· Onları
seviyorum.
· Birlikte
olmak bana sevinç veriyor.
· Onların
varlığı bana güç veriyor.
· Onların
çektikleri, onların acıları benim için de geçerli....
· Okulumuzun bizden
sonraki öğrencileri de benim için, bizler için birer kardeştir.
· Bu duyguyu
hep taşıdım.
· Onlar da
kendilerince hep bir kardeş oldular bizlere.
· Hakkın
rahmetine erişmiş arkadaşlarımı da yine sevgi ve saygı ile anıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: